Sabahın köründe Sultanahmet'ten Çemberlitaş'a doğru yürüyordum... Yanımda oğlum, kafamda dâvâlar ve düşümde devrimler vardı. Oğlumu dinliyor, kafamı tartıyor ve düşlerimi seviyordum. Sabahın köründe kör bir adam, pusulasını yitirmiş bir gemi gibi gri bir dünyaya göçüyordum.
McDonald's'ın karşısındaki Starbucks'ı henüz geçip, Altınbaş'ın önüne gelmiştim. Mihail Bulgakov'un "Köpek Kalbi" romanından kaçıp gelmiş "Sharik" adlı sokak köpeğine rastladığım duygusu içine düştüm... Eğilip köpeği sevdim. Daha elimi ensesine değdirir değdirmez, mırıltılı bir ses çıkararak uyanan köpek, kırk yıllık dostuna kavuşmuş gibi bacaklarıma yapıştı. Korkmadı. Sevindi. Korkutmadı. Sevindirdi. Çok sevinçliydik!...
Düşündüm...
Kafamı gökyüzünden yeryüzüne indirirken, McDonald's bardağıyla göz göze geldim... Bardak korktu. Hiç sevinmedi. Sevindirmedi. Korkuttu...
Köpeğe bakarak, "Sharik" diye bağırdım. Kulaklarını dikip, kuyruğunu salladı. Rusça konuştum... Anladı!... Benimle ilk karşılaştığında Türkçe havlayan köpek, Rusça havlamaya başladı... Lenin'i sordum... Nereden tanıdığımı sordu!... Onun nereden tanıdığını soracaktım ki, McDonald's bardağının içine işedi. İşime gitmek zorundaydım. Tabiî ki işime gittim.
İşimin başına geçtiğimde Türkiye tiyatrosunu kötürüm yapan Tiyatro... Tiyatro... Dergisi "Yayın Yönetmeni ve Sorumlu Yazı İşleri Müdürü" Sayın Mustafa Şükrü Demirkanlı ile vekili Avukat Reyhan Kayışlı'nın savcıları kandırıp, İstanbul 7. Sulh Ceza Mahkemesi Yargıcı Sayın Fatih Kurt'a kadar getirebilmeyi başardıkları "KAMU HUKUKU DÂVÂSI" dosyasındaki yalanlarla dolu şikâyetnameye yanıt yazmaya başladım. El parmaklarımın onu birden hızlı hızlı YALANLARI yanıtlarken, usumda "Sharik" vardı. Ellerim, Kiril alfabesindeki tüm harflerin arayışına girdi. Yine Lenin'i düşündüm. Sahi Lenin hukuk fakültesinde okuyup tâ 1891 yılında avukatlık yapmak için lisans almasına karşın, neden asla yalan söylememiş ve bizdeki avukatların çoğu neden sürekli yalan söylüyor?! Mihail Bulgakov'un "Köpek Kalbi" romanındaki "Sharik"i düşündüm...
Sosyalist Sanatçı Hilmi Bulunmaz
McDonald's'ın karşısındaki Starbucks'ı henüz geçip, Altınbaş'ın önüne gelmiştim. Mihail Bulgakov'un "Köpek Kalbi" romanından kaçıp gelmiş "Sharik" adlı sokak köpeğine rastladığım duygusu içine düştüm... Eğilip köpeği sevdim. Daha elimi ensesine değdirir değdirmez, mırıltılı bir ses çıkararak uyanan köpek, kırk yıllık dostuna kavuşmuş gibi bacaklarıma yapıştı. Korkmadı. Sevindi. Korkutmadı. Sevindirdi. Çok sevinçliydik!...
Düşündüm...
Kafamı gökyüzünden yeryüzüne indirirken, McDonald's bardağıyla göz göze geldim... Bardak korktu. Hiç sevinmedi. Sevindirmedi. Korkuttu...
Köpeğe bakarak, "Sharik" diye bağırdım. Kulaklarını dikip, kuyruğunu salladı. Rusça konuştum... Anladı!... Benimle ilk karşılaştığında Türkçe havlayan köpek, Rusça havlamaya başladı... Lenin'i sordum... Nereden tanıdığımı sordu!... Onun nereden tanıdığını soracaktım ki, McDonald's bardağının içine işedi. İşime gitmek zorundaydım. Tabiî ki işime gittim.
İşimin başına geçtiğimde Türkiye tiyatrosunu kötürüm yapan Tiyatro... Tiyatro... Dergisi "Yayın Yönetmeni ve Sorumlu Yazı İşleri Müdürü" Sayın Mustafa Şükrü Demirkanlı ile vekili Avukat Reyhan Kayışlı'nın savcıları kandırıp, İstanbul 7. Sulh Ceza Mahkemesi Yargıcı Sayın Fatih Kurt'a kadar getirebilmeyi başardıkları "KAMU HUKUKU DÂVÂSI" dosyasındaki yalanlarla dolu şikâyetnameye yanıt yazmaya başladım. El parmaklarımın onu birden hızlı hızlı YALANLARI yanıtlarken, usumda "Sharik" vardı. Ellerim, Kiril alfabesindeki tüm harflerin arayışına girdi. Yine Lenin'i düşündüm. Sahi Lenin hukuk fakültesinde okuyup tâ 1891 yılında avukatlık yapmak için lisans almasına karşın, neden asla yalan söylememiş ve bizdeki avukatların çoğu neden sürekli yalan söylüyor?! Mihail Bulgakov'un "Köpek Kalbi" romanındaki "Sharik"i düşündüm...
Sosyalist Sanatçı Hilmi Bulunmaz