28 Mart 2014 Cuma

Yandıkça yok olup yok oldukça yanan mum, tam da diyalektik demektir!

Mesut Alptekin, resim yapmak ve yazı yazmak eylemlerini aşınca fotoğraf da çekiyor!

Yorgunluğu ne giderir? Aş? Eş? İş? Hangisi? Biri mi, ikisi mi, üçü mü? Aşla aşkın dengesi nedir? Bu dengeyi sağlayan eşini mutlu edebilir mi? İş hayatın hangi hamağında uyuklar? Ağaçların sağladığı dik gölgelerde uyuşarak serin rüzgârlara seslenen ağaçkakanlar gagalarıyla zayıflattığı ağaç gövdelerinin kendi mezarları olabileceğini neden hesap etmezler?

İnsan insanın kurduysa, dünyayı hangi insan kurdu?! Bu dünya neden kendiyle yetinmeyip, öbür dünyalar inşa etti? Aş ile aşkın diyalektiği, en çok nereden beslenir? Neden solar insanın eşiyle işi arasındaki renkler?

Bir aktör sadece rolünü mü ezberler? Sahi, ezbere dayalı hayatlar dayalı döşeli evlerde dinlense bile bir tatlı huzur alabilir mi gerçekten? Sorular ve altındaki yuvarlaklar, yumurtamsı dünyanın neresinde konuşlanır?! 

Oysa mum, tam bir diyalektiktir! Mum, işlevini yerine getirirken yanar. Yandıkça yok olup yok oldukça yanan mum, tam diyalektik demektir!...

Kendilerinde bulunmayan iplere tapan kuklalar, kendileri için değil, ipi tutanlar için yaşarlar. Kendi kendine elini ayağını oynatmak yerine, ipin ucundaki düşünürlerin inisiyatifine teslim olmayı gayet sever kuklalar. Kuklalar, diyalektiği hiçbir zaman bilmedikleri gibi asla öğrenmezler de!

Oysa hayatlarımız çok nettir. Gerçeğin içinde yeşeren çiçek dilli insanlar hayatın yükünü çekiyorlarken, yalanın zehrine teslim olmuş gömleksiz yılanlar, kuklacının nasırsız elindeki pamuk ipliğiyle hayata tutunurlar! Onlar hep asalak, hep başarısız, hep çekingen, hep zavallıdırlar. Onların hayatları, kendilerinden önce yaşamış cesetlerden alınmış fotokopidir...

Sosyalist Sanatçı Hilmi Bulunmaz