Her yıl en az on - on beş kez ülke dışına çıkarak kendime, devlete, halka ve tüyü bitmemiş yetime zorunlu olan "millî hâsıla" için sürekli olarak çalışıyorum. Bir devlet kapitalizmi olan sosyalizm kurulmasından önce, yan gelip yatmak yerine, gücüm oranında didinerek devlete, halka, tüyü bitmemiş yetime katkı sunmaya çalışıyorum. Millî hasıla, ne bir duayla, ne bir sloganla ve ne de türküyle gelir. Hele ki, entel gevezelik seansları değil millî hasıla elde etmeyi peynir gemisini bile kesinlikle yürütemez.
ABD'den Brezilya'ya, Çin'den Endonezya'ya ve Hindistan'dan Rusya'ya kadar onlarca ülke gezebildiğim bu çalışmalarım sırasında, on binlerce insanla tanışıp, binlerce insanla işbirliği içerisine giriyorum. Ülke dışına çıkışlarım her ne denli belli bir plan içerisinde ilerlese de, fuarlara bağlı bir dizgeyle hareket etmediğimiz için, ister istemez zaman kaymalarına neden oluyor... Fuarlar kapsamında yaptığım seyahatler, bende müthiş derecede önemli iş disiplini sağlıyor. Her yıl ocak ayında İtalya'ya gitme zorunluluğunu içselleştirdiğim gibi, yine her yıl şubat ayında Rusya'ya gidiyorum. Rusya'nın en fazla sevdiğim kenti Petersburg'a gidip, bir iki hafta konakladığım zaman kendimde çok huzurlu bir dinginlik tini inşa etmeye başlıyorum. Rus yazın sanatının klasik damarını ışıltılı bir dille dünya halklarına kazandırmış bulunan Petersburg kenti, caddelerinde attığınız her adımda size devrimci bir kışkırtı cıvıltısı daha ihsan ediyor.
Fotoğrafı çekerken, okuduğum kitabın arasına küçük bir ayraç koyarak, gözlerimi yine Finlandiya'yı ararken yakalamıştım. Kış aylarında sadece gölleri ve nehirleri değil, denizi de donan Petersburg, insana okuma ve yazma hırsı aşılıyor. Kar tanelerinin her düşüşünde, âdeta gökten imge yağıyor. İnsan, gözlerini havaya çevirir çevirmez, imgenin kanatlarında yolculuk eden şiirin sesini duyup, başlıyor dize dize esin biriktirmeye!...
Sosyalist Sanatçı Hilmi Bulunmaz
ABD'den Brezilya'ya, Çin'den Endonezya'ya ve Hindistan'dan Rusya'ya kadar onlarca ülke gezebildiğim bu çalışmalarım sırasında, on binlerce insanla tanışıp, binlerce insanla işbirliği içerisine giriyorum. Ülke dışına çıkışlarım her ne denli belli bir plan içerisinde ilerlese de, fuarlara bağlı bir dizgeyle hareket etmediğimiz için, ister istemez zaman kaymalarına neden oluyor... Fuarlar kapsamında yaptığım seyahatler, bende müthiş derecede önemli iş disiplini sağlıyor. Her yıl ocak ayında İtalya'ya gitme zorunluluğunu içselleştirdiğim gibi, yine her yıl şubat ayında Rusya'ya gidiyorum. Rusya'nın en fazla sevdiğim kenti Petersburg'a gidip, bir iki hafta konakladığım zaman kendimde çok huzurlu bir dinginlik tini inşa etmeye başlıyorum. Rus yazın sanatının klasik damarını ışıltılı bir dille dünya halklarına kazandırmış bulunan Petersburg kenti, caddelerinde attığınız her adımda size devrimci bir kışkırtı cıvıltısı daha ihsan ediyor.
Fotoğrafı çekerken, okuduğum kitabın arasına küçük bir ayraç koyarak, gözlerimi yine Finlandiya'yı ararken yakalamıştım. Kış aylarında sadece gölleri ve nehirleri değil, denizi de donan Petersburg, insana okuma ve yazma hırsı aşılıyor. Kar tanelerinin her düşüşünde, âdeta gökten imge yağıyor. İnsan, gözlerini havaya çevirir çevirmez, imgenin kanatlarında yolculuk eden şiirin sesini duyup, başlıyor dize dize esin biriktirmeye!...
Sosyalist Sanatçı Hilmi Bulunmaz