13 Aralık 2013 Cuma

LİNÇÇİ Mimesis'e röportaj veren Esra Dicle Başbuğ'un dedikleri belirsiz

Tam tamına 1100 kişiliksiz tarafından örgütlenerek, "Kültür Bakanlığı Çanağı" yalayarak ömrünü küflendiren tiyatro esnafına onaylatıldıktan sonra piyasaya sürülmüş "ENTELEKTÜEL VE HUKUKSAL LİNÇ KAMPANYASI" ambalajı, "kamusal alan" oluşturmak adına soyut bir "kamuoyu" kavramıyla tiyatro dünyasına zorla dayatılmak istendi. Toplumsal devleti, emekçi halkı ve tüyü bitmemiş yetimi değil, kıçı kırık küçükburjuvaları temsil eden "kamusal alan"dan fışkıran bu aşağılık kampanya, "...kolonileşme sürecindeki LİNÇÇİ tiyatro esnafı" ile gerçekçi yazar Coşkun Büktel ve beni karşı karşıya getirdi! "Kemalist Devlet" kavramının eleştiriye muhtaç olduğunu biz de bilmemize karşın emperyalist t/emel üzerinde yükselen Boğaziçi Üniversitesi bahçesinde yetişen bir çiçeğin toplumsal devlet, emekçi halk, tüyü bitmemiş yetim yararına bir iş yapacağını asla sanmıyorum... Bu bağlamda bakıldığında, "Boğaziçi Üniversitesi’nde Türkçe dersleri koordinatörlüğünde öğretim görevlisi" olarak topluma yapay bir dille seslenen Esra Dicle Başbuğ'un yazısını yakıcı bir titizlikle okumanızı öneririm. Esra'da yeni bir şey yok!

Sosyalist Sanatçı Hilmi Bulunmaz

***

Habermas'ın yorumu üzerinden hareket edeceksek bir iki noktaya yakından bakmak gerekecek. Habermas, devlet-toplum sınırları arasında devletten, özel alandan ve ekonomiden bağımsız bir kamusal alanın var olması gereğine inanıyor ve bu alan içinde devleti denetleyen, eleştirel, kurumsal olarak da varlığı garanti altına alınmış bir "kamuoyu"nun önemine dikkat çekiyordu. Bunun da burjuva toplumunun gelişmesiyle mümkün olabildiğini belirtiyordu. Dolayısıyla devlet ve toplumun, birbiriyle ilişkili ama ayrı iki özne olarak kurulmasını, mutlakıyetçi dönemden modern topluma geçildiği döneme denk düşürüyordu. Fakat ardından özellikle 2. Dünya savaşı sonrasında gelişen kapitalizm, liberal ekonomi ve refah devleti politikaları ile birlikte burjuva kamusal alanının çözülmesi, devletin özel alana olan ilgisinin artması,  buna karşın yükselen iş çevrelerinin de devlete müdahalelerinin olması, bürokrasinin çıkar grupları tarafından yönlendirilmesi, nihayetinde devlet-toplum çizgisinin silikleşmesini beraberinde getiriyor. Yani Habermas bu kolonileşme sürecini yükselen tekelci şirket kapitalizmi ve kitle tüketim kültürü ile ilişkilendiriyor aslında.

(Kaynak: Mimesis)