Kâzım Şimşek (siyah tişörtlü) ile Hilmi Bulunmaz (eli tesbihli) sanatçı arkadaşlarıyla!
Ben, toplumsal alışkanlığım ve doğal yapım gereği, kimseyi dâvâlarıma, dosyalarıma ve duruşmalarıma asla davet etmem... Bunun nedenlerine şimdilik girmek istemiyorum... Ne var ki, duruşmalarıma kendiliğinden gelen insanlara da pek karışmam... Benim gibi bir insanın duruşmasına girebilmek çok bulaşıcı bir hastanın karantinadaki odasına hiçbir önlem almadan çivileme dalmaya benzer. Benimle ahbaplık edip bir de işbirliği yapanlar, tiyatro dünyasında yükselemeyeceği gibi itin götüne sokulur!
25 Ekim 2013 Cuma günkü duruşmanın başlama saati 14.00 olmasına karşın, İstanbul 10. Sulh Ceza Mahkemesi Yargıcı İsmail Ermiş'in keşfe gitmesi ve saatin henüz 13.30 olması nedeniyle, saat 12.00'de bir polis memuru tarafından işyerime getirilen "Şüpheli Prof. Dr. Özdemir Nutku hakkında müşteki olarak ifade vermek üzere Savcı Hüseyin Yavaş'la görüşmeye gitmem gerektiği tebliği" için savcının makamında savcıyla konuşurken, Kâzım Şimşek telefon edip, nerede olduğumu sorunca, o ânda Savcı Hüseyin Yavaş'la Şüpheli Nutku hakkında konuştuğumuzu söyleyip, sonra aramak üzere telefonu kapattım... Savcıyla görüşmemiz oldukça uzun sürdü. Duruşma salonunun önündeki siyah sandalyelere oturarak, Gabriel García Márquez'in "Anlamak İçin Yaşamak" kitabını okumaya başlayacaktım ki, karşımda sanatçı Kâzım Şimşek'i gördüm!...
Kâzım Şimşek'e hangi nedenle geldiğini sorunca, sadece merak ettiğini ve yalnızca bu nedenle ayaklarının onu duruşma salonunun tam önüne sürüklediğini belirtti... Şimdiye kadar, hiçbir kimse, sadece meraktan ve yalnızca ayaklarının kendisini oraya sürüklediği için benim herhangi bir duruşmama asla gelmedi! Tiyatromda, aynı zamanda işyerimde çalışan birkaç emekçi arkadaşımın duruşmalara gelmesi yada bir başka işi daha bulunduğu için duruşmama gelebilen tanıdıklarımın bulunması önemli olsa da, benim için en anlamlı davranış, hiçbir başka neden olmaksızın, sadece merak ettiği ve yalnızca ayakları sürüklediği için duruşmalarıma gelinmesi. Bunu başlatabilen Kâzım Şimşek'ten yeni duruşmalarım için hiçbir istemde bulunmadığım gibi hiçbir kişiden de herhangi bir istekte bulunmuyorum. Sadece durum saptaması yapıyorum. Aşı tuttu galiba!
Kâzım Şimşek, duruşmanın nasıl geçeceğini sorduğunda; "Beraberlik yok, yani üçüncü duruşmaya doğru yol alınmaz, bu duruşmada dâvâ sonuçlanır." dedim. İkinci duruşma olmakla birlikte dâvânın biteceğini, dosyanın da kapatılmak isteneceğini kestirmiştim. Benim kaybetmeme olasılığım ufak olmasına karşın kaybetmemeyi (Dâvâyı ben açmadığım için "kazanmayı" demiyorum!) elde edersem, dâvânın propagandasını yaparken, bunu Kâzım Şimşek'e ithaf edecektim! Karşı taraf kazanırsa, üzülmeyeceğim sözünü verdim... Karşı taraf hukuk şapkasından tavşan çıkardı ve ben asla üzülmedim... Haksızlıkların yasalarla korunduğu bir ülkede bunca direnmek bile devrimci bir tavırdır. Kâzım Şimşek, sadece meraktan ve yalnızca ayakları kendisini sürüklediği için kıvılcım oldu!...
Sosyalist Sanatçı Hilmi Bulunmaz
Ben, toplumsal alışkanlığım ve doğal yapım gereği, kimseyi dâvâlarıma, dosyalarıma ve duruşmalarıma asla davet etmem... Bunun nedenlerine şimdilik girmek istemiyorum... Ne var ki, duruşmalarıma kendiliğinden gelen insanlara da pek karışmam... Benim gibi bir insanın duruşmasına girebilmek çok bulaşıcı bir hastanın karantinadaki odasına hiçbir önlem almadan çivileme dalmaya benzer. Benimle ahbaplık edip bir de işbirliği yapanlar, tiyatro dünyasında yükselemeyeceği gibi itin götüne sokulur!
25 Ekim 2013 Cuma günkü duruşmanın başlama saati 14.00 olmasına karşın, İstanbul 10. Sulh Ceza Mahkemesi Yargıcı İsmail Ermiş'in keşfe gitmesi ve saatin henüz 13.30 olması nedeniyle, saat 12.00'de bir polis memuru tarafından işyerime getirilen "Şüpheli Prof. Dr. Özdemir Nutku hakkında müşteki olarak ifade vermek üzere Savcı Hüseyin Yavaş'la görüşmeye gitmem gerektiği tebliği" için savcının makamında savcıyla konuşurken, Kâzım Şimşek telefon edip, nerede olduğumu sorunca, o ânda Savcı Hüseyin Yavaş'la Şüpheli Nutku hakkında konuştuğumuzu söyleyip, sonra aramak üzere telefonu kapattım... Savcıyla görüşmemiz oldukça uzun sürdü. Duruşma salonunun önündeki siyah sandalyelere oturarak, Gabriel García Márquez'in "Anlamak İçin Yaşamak" kitabını okumaya başlayacaktım ki, karşımda sanatçı Kâzım Şimşek'i gördüm!...
Kâzım Şimşek'e hangi nedenle geldiğini sorunca, sadece merak ettiğini ve yalnızca bu nedenle ayaklarının onu duruşma salonunun tam önüne sürüklediğini belirtti... Şimdiye kadar, hiçbir kimse, sadece meraktan ve yalnızca ayaklarının kendisini oraya sürüklediği için benim herhangi bir duruşmama asla gelmedi! Tiyatromda, aynı zamanda işyerimde çalışan birkaç emekçi arkadaşımın duruşmalara gelmesi yada bir başka işi daha bulunduğu için duruşmama gelebilen tanıdıklarımın bulunması önemli olsa da, benim için en anlamlı davranış, hiçbir başka neden olmaksızın, sadece merak ettiği ve yalnızca ayakları sürüklediği için duruşmalarıma gelinmesi. Bunu başlatabilen Kâzım Şimşek'ten yeni duruşmalarım için hiçbir istemde bulunmadığım gibi hiçbir kişiden de herhangi bir istekte bulunmuyorum. Sadece durum saptaması yapıyorum. Aşı tuttu galiba!
Kâzım Şimşek, duruşmanın nasıl geçeceğini sorduğunda; "Beraberlik yok, yani üçüncü duruşmaya doğru yol alınmaz, bu duruşmada dâvâ sonuçlanır." dedim. İkinci duruşma olmakla birlikte dâvânın biteceğini, dosyanın da kapatılmak isteneceğini kestirmiştim. Benim kaybetmeme olasılığım ufak olmasına karşın kaybetmemeyi (Dâvâyı ben açmadığım için "kazanmayı" demiyorum!) elde edersem, dâvânın propagandasını yaparken, bunu Kâzım Şimşek'e ithaf edecektim! Karşı taraf kazanırsa, üzülmeyeceğim sözünü verdim... Karşı taraf hukuk şapkasından tavşan çıkardı ve ben asla üzülmedim... Haksızlıkların yasalarla korunduğu bir ülkede bunca direnmek bile devrimci bir tavırdır. Kâzım Şimşek, sadece meraktan ve yalnızca ayakları kendisini sürüklediği için kıvılcım oldu!...
Sosyalist Sanatçı Hilmi Bulunmaz