19 Eylül 2013 Perşembe

Reyhan Kayışlı gibi bir vekile güvenerek yola çıkan Demirkanlı'ya ders!

T.C.
İSTANBUL
24. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ YARGIÇLIĞI'NA

DOSYA: 2013/205 E

DÂVÂCI: HÜSEYİN HİLMİ BULUNMAZ

KONU: "1100 KİŞİLİK ENTELEKTÜEL LİNÇ KAMPANYASI" ana sponsoru Tiyatro... Tiyatro... Dergisi sahibesi dâvâlı Gülhan Avşar Demirkanlı'nın vekili Reyhan Kayışlı'nın "Davaya Cevaplarımızın Sunulması" başlıklı demagojik, çarpıtıcı, mugalata içeren, saptırıcı ve yalan beyanlarına karşı bilgilendirici ve hukuk felsefesi değerleri içeren olağanüstü nitelikte dürüst yanıtlarımızı yargıca anlatabilme çalışması.

YANITLARIMIZ:

"BANA KARŞI İFTİRA OLAYININ ZAMANDİZİNSEL AKIŞI" başlıklı değerlendirmemi asla ve kesinlikle ciddiye almayarak, Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun yaptırım gücünü "es" geçerek düzeysiz ve yüzeysel bir metin hazırlayıp, yargıçlık makamına sunan dâvâlı Gülhan Avşar Demirkanlı'nın vekili avukat Reyhan Kayışlı, nesnel durumu ve somut tutumu göz önünde bulundurabilmek yerine, ne yazık ki, öznel durumu ve soyut tutumu göz önünde bulunduruyor. Oysa 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu, öznel durum ve soyut tutumdan değil, nesnel durum ve somut tutumdan yola çıkarak vücut bulabilmektedir. Yargıçlık makamını, mahkeme dâvâ sürecini bir öğrenci düzeysizliğine indirgeyen dâvâlı Gülhan Avşar Demirkanlı'nın vekili avukat Reyhan Kayışlı, kendisini hukuk başöğretmeni sanmış olmalı ki, 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu ile sınırlı kalmayarak, âdeta sallapati bir metin hazırlayabilmiş. Bu metin, sadece hukuk ve edebiyat bağlamında değil, psikolojik bağlamda da değerlendirilerek, toplumsal entelektüel kamuoyuna kazandırılmalıdır... Bir hukuk metninin nasıl yazılmaması gerektiğini olağanüstü iyi anlatan bir metinle karşı karşıya kalıyoruz!...

Gelelim, altı madde hâlinde yazılan ve demagoji, çarpıtma, mugalata, saptırma ve yalan içeren hukuk metninin yavaş yavaş incelenmesine...

1 - Dâvâlı Gülhan Avşar Demirkanlı'nın vekili avukat Reyhan Kayışlı; "Mahkemeniz belirtilen dosyası ile davacının müvekkil aleyhine açmış olduğu dava haksız ve hukuki dayanaktan yoksundur." diyerek, daha ilk tümcesinde, mahkeme yargıcına akıl vererek, yargıcın uygulamasına gayrimeşru, illegal, yasadışı bir yaklaşımda bulunuyor ki, bu tümcenin, hiç de iyi niyetle yazıldığı kanısında değilim... Mahkeme ve onun insan iradesi yargıç, uzmanlık alanı "Hukuk Muhakemeleri Kanunu" olduğu için, "6100 Sayılı Yasa"yı ezbere biliyor ve bu ezber doğrultusunda, kılı kırka yararak hukukî karar verebiliyor. İşte bunun karşıtını savunmak, hukuk adamlarının, kanun adamlarının, yasa adamlarının âdeta birer ilkel varlık olduğu kanısı uyandırmaktır... Avukatlar, piyasa değerlerini kollarlarken, "Ceza Muhakemeleri Kanunu" ve "Hukuk Muhakemeleri Kanunu" ile hareket eden yargıçlar, avukatların bildikleri ceza ve hukuk felsefesinin çok ötesindeki duruma vâkıftır ki Anayasal uygulamalar da, insan derisiyle kaplı olarak yaşamsal bir kazanımla ortada durabiliyorsa bunun en büyük müsebbipleri, Anayasal ortama hayatiyet kazandıran ögeleri yargıçlardır. Sırtına geçirdikleri cübbelerle yukarıdan konuşma ve neredeyse buyruk verme durumuna sıçradıklarını sanan avukatların ruhsal durumlarını ve tutumlarını beğenmek, onların dile getirdikleri saçmalıkları dinlemek zorunda değilim. İşte tam da bu nedenle, onlarca dâvâlarımın hiçbirinde asla ve kesinlikle avukat tutmuyorum... Çünkü, benim kanaatime göre, avukatlar, toplumsal barışa hizmet etmiyorlar...

Dâvâlı Gülhan Avşar Demirkanlı'nın vekili avukat Reyhan Kayışlı; "Davacı, dilekçesinin 1. ve 2. maddelerinde müvekkilin sahibi bulunduğu tiyatro dergisinin Kültür Bakanlığından ödenek aldığından ve zamanında çıkmadığından bahisle bu durumun kendisi için tazminata dayanak teşkil edeceğini ileri sürmüştür." diyerek, mahkeme makamındaki birincil istenç yargıcı kandırmak istemektedir... Şöyle ki; Ben sekiz yaşımdan beri çalışarak vergi veren biriyim. Kültür Bakanlığı, benim verdiğim vergilerle ayakta durabiliyor. Benim verdiğim vergilerle ayakta duran Kültür Bakanlığı'nın (zamanında çıkamadığı için, Devlet Tiyatroları oyun programlarını zamanında yayınlayamaması nedeniyle, Kültür Bakanlığı Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü'nün zarar etmesi söz konusu olduğuna göre) zarar görmesi, benim de, zarar gördüğüm ve böylece, tazminat durumunun söz konusu olabileceği aşikârdır. Eğer Reyhan Kayışlı'nın müvekkili dâvâlı Gülhan Avşar Demirkanlı'dan da alacağım 100.000,00 TL'lik tazminat, mevzuat elverirse, "İSTANBUL DEVLET TİYATROSU REKLÂM KULELERİ'Nİ KURTARMA PROJESİ KAPSAMI" dâhilinde kullanılmak üzere Kültür Bakanlığı Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü'ne verilebilir. İşbu durumu Sayın Yargıç sağlayabilir kanaatindeyim. Benim amacım, herhangi bir parasal değer elde etmek değil, benim verdiğim vergilerle ayakta duran Kültür Bakanlığı'nın zarar etmemesini sağlayabilmektir. Dâvâlı Gülhan Avşar Demirkanlı'nın vekili avukat Reyhan Kayışlı, bile bile ve göz göre göre, olayı ciddiyetten saptırabilmek için, beyaz yalanlar söyleyebilmektedir.

Dâvâlı Gülhan Avşar Demirkanlı'nın vekili avukat Reyhan Kayışlı; "Müvekkil, hukuki düzenlemelerle belirlenen usul ve esaslar çerçevesinde sahibi olduğu dergiyi çıkarmakta ve bu bağlamda bakanlıktan ödenek almaktadır." diyerek, yine önemli bir saptırmada bulunmaktadır. Savunduğu kişinin ekonomik ve toplumsal durumunu algılamadan, çalakalem, durmadan, gelişigüzel yazı yazmaktadır. Dâvâlı Gülhan Avşar Demirkanlı, ödenek değil, reklâm (PARA) almaktadır!... Müvekkilin vekili, burada da "YALAN" söyleyebilmektedir. Dâvâlının aldığı reklâm, dergisi zamanında çıkmadığı ve böylece Devlet Tiyatroları ile Şehir Tiyatroları'nın programları geç yayınlanabildiği için hem dâvâlı Gülhan Avşar Demirkanlı ve hem Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü yapan Mustafa Kurt ve de hem İstanbul Şehir Tiyatroları Genel Sanat Yönetmeni Hilmi Zafer Şahin ve hem Kocaeli Şehir Tiyatroları Genel Sanat Yönetmeni Veysel Sami Berikan ve hem de benzerleri, usûllere aykırı reklâm (PARA) alışverişi yapmaktadırlar. İşbu nedenle, sadece dâvâlı Gülhan Avşar Demirkanlı değil, adlarını burada saydığım kurum yöneticileri de muhakeme edilmelidir... Eğer mevzuat elverirse, resmî kurum yöneticileri, en azından "TANIK" düzeyinde sorgulanmalıdır... Mevzuat elvermezse, ben, zâten, o kişileri de muhakeme ettirecek yasal bir düzlem bulmakta zorlanmayacağım. Çünkü mesele, bireysel değil, toplumsaldır. Burada devletin, halkın, toplumun çıkarları söz konusu...

Dâvâlı Gülhan Avşar Demirkanlı'nın vekili avukat Reyhan Kayışlı; "Müvekkilin sahibi bulunduğu dergi ile ilgili herhangi bir yasal işlem bulunmamaktadır." diyerek, usûle aykırı ve duyarsızlıktan yararlanarak yanlış bir reklâm (PARA) alışverişi dizgesine alışmış bulunan Tiyatro... Tiyatro... Dergisi'nin sahibi dâvâlı Gülhan Avşar Demirkanlı ve onun eşi Yayın Yönetmeni ve Sorumlu Yazı İşleri Müdürü (birçok dâvâlardan da muhakeme edilen) Mustafa Şükrü Demirkanlı, elde ettikleri usûlsüzlük uygulamasınnın devamlı yürüyebileceğini sanıyorlarsa yanılıyorlardır... Çünkü ben, yukarıda da belirtmiş olduğum gibi, kendi çıkarlarımı değil, devletin, halkın, toplumun yüce çıkarlarını düşünerek hareket eden bir sanat felsefecisiyim. Bu bağlamda, yineliyorum, mevzuat elverirse, elde edeceğim 100.000,00 TL'lik manevî tazminatı "İSTANBUL DEVLET TİYATROSU REKLÂM KULELERİ'Nİ KURTARMA PROJESİ KAPSAMI" dahilinde kullanabilirim. Yeter ki, benim, halkımın, tüyü bitmemiş yetimin verdiği vergilerle ayakta durabilen Kültür Bakanlığı zor durumda kalmasın. Kültür Bakanlığı, tiyatro dergilerinin kurdukları tezgâhla, reklâm (PARA) kumpasıyla iflâs etmesin. Buna üzülürüm!...

Dâvâlı Gülhan Avşar Demirkanlı'nın vekili avukat Reyhan Kayışlı; "Davacının bununla ilgili iddiaları var ise bunun yerinin hukuk mahkemeleri değil, idari makamlar veya savcılıklar olduğu açıktır." diyerek yargıcı, onun şahsında mahkemeyi yanıltabilmek için hukuka takla attırma girişimlerini sürdürebiliyor hâlâ. Benim, usûlsüzlüklerle uğraşmamam için, hakkımda birçok kereler "ENTELEKTÜEL LİNÇ KAMPANYASI" düzenlendiği gibi, üstüne üstlük, hakkımda onlarca dâvâ açtırılıp, açılıp bütün enerjimin dumura uğratılması için büyük bir çaba harcandı. Böylece, yüzlerce kez, polislerin, savcıların ve yargıçların karşısına çıktım... Yüzlerce, binlerce sayfa savunma yazdım ve ikide bir ifade vermek için karakollara gitmek zorunda kaldım. Ben, "kaldırım mühendisi" değil, bir sanatçıyım... Bunun yanı sıra, uluslararası ciddî işler yapan "elmas tacirî" biriyim. Dünyanın her yerine gidip, onlarca fuarda ülkemizi temsil edebiliyorum... Bunun sağlamasını yapmak için, ABD, Brezilya, Hong Kong, İsviçre, İtalya, Litvanya, Sırbistan, Tayland vs. ülkelerdeki Türkiye Cumhuriyeti Konsoloslukları ile iletişime geçip, gerekli bilgiyi alabilirsiniz. Sürekli olarak tüm dünyayı gezmek zorunda bulunmama karşın, bana karşı başlatılıp, hep sürekli duruma getirilen 
"ENTELEKTÜEL VE HUKUKSAL LİNÇ KAMPANYALARI", bırakınız "hukuk mahkemeleri, idarî makamlar" ile uğraşmayı bir yana, günlük yaşamımı sürdürmeme bile engel teşkil ediyor. Ayrıca, "hukuk mahkemeleri, idarî makamlar veya savcılıklar" nezdinde girişimlerde bulunmadığım izlenimi oluşturulması da, koskoca pembe bir yalandır.

Dâvâlı Gülhan Avşar Demirkanlı'nın vekili avukat Reyhan Kayışlı; "Kaldı ki böyle bir durumda bile davacının kişilik haklarına bir saldırı söz konusu olmayacağından, davacının tazminat davası açmasına yasal olanak bulunmamaktadır." diyerek, benim bu tazminat dâvâsını, sadece Kültür Bakanlığı'nın uğradığı zararlar nedeniyle açtığım izlenimi oluşturması, en hafif deyimiyle, yargıcı, yargıcın şahsında mahkemeyi zerre kadar hiç ciddîye almama niyetinin olduğudur... Ben, bu tazminat dâvâsını, İstanbul 24. Asliye Ceza Mahkemesi'nde derdest "KAMU DÂVÂSI" içeriğindeki "İFTİRA SUÇU" (Türk Ceza Kanunu'nun 267. Maddesi) eylemini yargıca ve onun şahsında mahkemeye sunarak açtım. Bıkmadan yineliyorum ki; mevzuat elverirse, alacağım manevî tazminat parasının tümümü Kültür Bakanlığı'na bağışlamak istiyorum. Çünkü, Kültür Bakanlığı, İstanbul Devlet Tiyatrosu Reklâm Kuleleri'ni bile kendisi kullanamaz durumdadır. İşte bu denli yoksul bir bakanlık, devlet adına, halk adına, insanlık adına, toplum adına desteklenmelidir.

Dâvâlı Gülhan Avşar Demirkanlı'nın vekili avukat Reyhan Kayışlı; "Öncelikle davacının hukuki menfaati ve kendisine yönelik bir haksız fiil bulunmadığından davanın reddi gerekmektedir." diyerek, benim hukukî menfaatimi benimle sınırlamaktadır. Ben, sıradan bir meslek sahibi, örnekse avukatlık yapan sıradan bir insan değil, devleti, halkı, insanlığı, toplumu, tüyü bitmemiş yetimi düşünen ve bu nedenle, kırk yılı aşkındır "ÜCRETSİZ SANATSAL ÇALIŞMALAR" yürütebilen tanınmış bir sanatçıyım. Benim menfaat anlayışım asla kendimle sınırlı değildir. Benim menfaat anlayışım devleti, halkı, toplumu da kapsama alanına anabilecek kadar gayet geniş bir menfaat anlayışıdır. Yukarıda açıkladığım gibi, Kültür Bakanlığı'nın usûlsüz olarak reklâm (PARA) ile aldatılması da benim menfaat anlayışım içeriğindedir. Ben, mevzuat elverirse, dâvâlı Gülhan Avşar Demirkanlı'dan alacağım 100.000,00 TL'yi, dâvâlı Gülhan Avşar Demirkanlı'nın verdiği ciddî zararların bir kısmını telafi edebilmek için Kültür Bakanlığı makamına bağışlamak istiyorum. Burada belirleyici olan, işbu mahkemenin yargıcı olmalıdır. Çünkü, ben, işbu mahkemeye güvenerek dâvâ açabildim. Yoksa, dâvâlı Gülhan Avşar Demirkanlı ve onun "menfaat" sözcüğünü sürekli olarak yinelemekten başka hukukî hiçbir söylem geliştiremeyen vekili avukat Reyhan Kayışlı'ya güvenerek asla ve kesinlikle bir iki adım bile atmam.

2 - Dâvâlı Gülhan Avşar Demirkanlı'nın vekili avukat Reyhan Kayışlı; "Davacı, dilekçesinin 3. Maddesinde 'internet teröristi' olarak nitelediği Burak Caney isimli şahsın kendisine yönelik 'entelektüel linç kampanyası' düzenlediği iddiasında bulunmuştur." diyerek, tâbir caizse 
"ADLİYEYİ KANDIRMA" yoluna sapabiliyor. Ben, olay ve olguları, sadece tekil, tikel ve soyut olarak değil, çoğul, tümel ve somut olarak ele alan bir sanat felsefecisi olmanın yanı sıra, aynı zamanda, neden-sonuç ilişkilerine önem verebilen bir bilimsel düşünürüm. İnternet ortamında birilerinin özel yaşamlarını taciz eden bir insan muamelesi görmeyi asla kabul edemem. Ben ne diyorum?! Dâvâlı Gülhan Avşar Demirkanlı'nın sahibi olduğu Tiyatro... Tiyatro... Dergisi yönetimi tarafından başlatılan 
"İKİNCİ ENTELEKTÜEL LİNÇ KAMPANYASI" sürecinin tekil, tikel ve soyut olmadığını, bu kampanyanın bir ardılı olduğu gibi, bir de öncülü bulunduğunu gündeme getirebilme gayretiyle, Burak Caney adını anmak zorundayım. Tiyatro... Tiyatro... Dergisi sahibesi dâvâlı Gülhan Avşar Demirkanlı'nın yönettiği "İKİNCİ ENTELEKTÜEL LİNÇ KAMPANYASI", Burak Caney adlı sanal kişinin başlattığı "BİRİNCİ ENTELEKTÜEL LİNÇ KAMPANYASI" sürecinin ardılı olmasıyla dikkat çekmektedir. Bu nedenle, Burak Caney adlı sanal kişi, dâvâlı Gülhan Avşar Demirkanlı (bile) olabilir. Neden olmasın? Neden-sonuç ilişkisine önem veren diyalektik hukuk kavramıyla bakıldığında, durum gayet anlaşılır bir hâldedir. Kampanyalar birbirini destekliyor!...

Dâvâlı Gülhan Avşar Demirkanlı'nın vekili avukat Reyhan Kayışlı; "Davacının bu şahıs ile ilgili iddialarını, müvekkile yönelik olarak açtığı dava dilekçesinde bildirmesinin hukuki bakımdan bir karşılığı bulunmamaktadır." diyerek, zihniyetinde yer etmiş olan "Ne yazarsam kabul görür!" avukat mantığıyla hareket etmektedir... Oysa, karşısında, "KAMU DÂVÂLARI" ile cebelleşen 5271 Sayılı Ceza Muhakemeleri Kanunu ile sınırlı yargıç değil, bir hukuk yargıcı var... Burada kişisel bir durumdan değil, "ceza / hukuk" farkından bahsediyorum. Bilindiği gibi hukuk yargıçları, genellikle, "muhakemenin şairleri" olarak bilinirler... Nesnel koşullar gereği; taciz, uyuşturucu, yaralama gibi "basit işler" ile uğraşmak yerine, toplumsal uyuşmazlıklarla uğraşan hukuk yargıçları, avukatın yalınkat söylemine tabiî ki, asla ve kesinlikle pabuç bırakmaz. Hukuk yargıçları, "Hukuk Muhakemeleri Kanunu" kuramı varsıllığıyla özgürleşirler. Hukuk yargıçları, "CEZANIN ÜSTÜNLÜĞÜ" ile değil, "HUKUKUN ÜSTÜNLÜĞÜ" ile hareket ederler. Hukuk yargıçları, olay ve olguları, "kendi mantığı içerisine tutsak edebilerek" tikel olarak değil, tümel olarak düşünürler. Hukuk yargıçları, sadece "hukuk şairi" değil, aynı zamanda "hukuk filozofu" olarak anılırlar. Ben, zâten kabul görmüş dâvânın kabul görmesi için, yargıçlara, "asla hak etmedikleri sıfatlar" yüklemiyorum. Yineliyorum; mevzuat elverirse, tazminatı Kültür Bakanlığı'na aktarmak istiyorum. Tabiî ki, koşulları unutmadan.

Dâvâlı Gülhan Avşar Demirkanlı'nın vekili avukat Reyhan Kayışlı; "Davacı, bu kişi hakkındaki iddialarını ancak kendisine karşı yönelteceği bir dava ile ileri sürebilir." diyerek, demagojiyi, mugalatayı, saptırmayı, yalanı sürdürmekte hiçbir sakınca görmemektedir. Çünkü, dilekçemde de belirtmiş olduğum gibi, Burak Caney, tam bir sanal kişi, İnternet teröristi, zembereği kurulmuş koca bir canavardır. Ben, elimde herhangi bir savcılık yada mahkeme belge ve bilgisi olmadığı için gayet net bir biçimde ciddî bir iddiada bulunamasam bile, kanaatim, sezgim ve zannım o yöndedir ki, Burak Caney adlı sanal kişi, "1100 KİŞİLİK ENTELEKTÜEL LİNÇ KAMPANYASI" militanlarından biridir!... (Belki de) dâvâlı Gülhan Avşar Demirkanlı, Burak Caney adlı sanal kişi olabilir. Bunun kanıtlanabilmesi için, savcılık ve/ya mahkeme gayreti gerekmektedir... Ben, devlet olmadığım için, sadece kanaatimi, sezgimi, zannımı dile getiririm... Bu, benim en doğal Anayasal, yasal hakkımdır. Bunu gündeme getirince, dâvâlı Gülhan Avşar Demirkanlı'nın vekili Reyhan Kayışlı'nın müstehzî davranışına katlanmak zorunda değilim...

Dâvâlı Gülhan Avşar Demirkanlı'nın vekili avukat Reyhan Kayışlı; "Bununla birlikte davacı bu 'kişinin ip numarasının' saptanmasını istemişse de, ip numaraları kişilere bağlı bir kavram değildir." diyerek, teknik bir konuyu bile, yine müstehzî bir bağlam ve söylemle belirtiyor. Oysa, buradaki durum, anlambilimsel, bilgikuramsal, dilbilimsel bir durum değil, ciddî bir suçlama durumudur. Mahkeme, her ne kadar bir "hukuk mahkemesi" olsa da, mevzuat elverdiği takdirde, Burak Caney adlı sanal kişinin kimliğinin araştırılmasına gereklilik duyarsa, bunun peşine düşebilir. Bunların en büyük korkusu da budur. Burak Caney, sadece bana değil, başta Coşkun Büktel olmak üzere, tiyatroya, devlete, halka, topluma çok büyük bir zarar vermiştir. Entelektüel kaygıya sahip olan her birey, Burak Caney'in "peşine düşmek" durumuyla çok ilgilidir.

Dâvâlı Gülhan Avşar Demirkanlı'nın vekili avukat Reyhan Kayışlı; "Bunun saptanması içinse ancak suç unsuru taşıyan bir internet gönderisinin varlığı gereklidir." diyerek, benimle birlikte yargıca akıl veriyor. Oysa, Burak Caney'in saptanması (eğer onlardan biri değilse) onların da işine geleceği için, onlar da, bu sanal kişinin saptanması için hararetli bir biçimde bunu istemeliler. Ancak, bir "suçluluk psikolojisi" ile olsa gerek, bu durumdan bucak bucak kaçmayı yeğlemektedirler!...

Dâvâlı Gülhan Avşar Demirkanlı'nın vekili avukat Reyhan Kayışlı; "Ancak dosyada böyle bir veri bulunmamakla birlikte, bu konunun müvekkile yöneltilen eldeki davayla da hiçbir ilgisi bulunmamaktadır." diyerek, yineleme gücünü kullanmaya devam ediyor hâlâ... Savunduğu dosyayı savunmak için değil, zorunlu olduğu, sadece bir para makinesi gibi gördüğü için savunan dâvâlı Gülhan Avşar Demirkanlı'nın vekili avukat Reyhan Kayışlı, sürekli olarak yinelemeye başvurarak, benim canımı çok sıkıyor. Bunun yanı sıra, öyle tahmin ediyorum ki, yargıcın kişiliğinde mahkemenin de canını sıkabilir. Hattâ, yaptığı(?!) savunma ile müvekkili dâvâlı Gülhan Avşar Demirkanlı'ya zarar verebilmektedir. Müvekkil kendisi bilir ama da, ben olsam, avukatlığı sadece bir dilekçe yazıcılığına indirgeyerek, yineleyici bir mantıkla hareket eden Reyhan Kayışlı'yı vekil tayin edip kesinlikle avukatlık yaptırmam. Tabiî ki hiçbir hukukî bilgisi bulunmayan müvekkil dâvâlı Gülhan Avşar Demirkanlı, vekil olarak bir avukatla anlaşmak zorunda bulunduğu için, yetersiz de olsa, Reyhan Kayışlı ile anlaşma yoluna gitmiş. Ancak, bu koşullarda, nesnel durum gereği, müvekkil dâvâlı Gülhan Avşar Demirkanlı dâvâyı yitirecek ve böylece de (mevzuat el verirse) Kültür Bakanlığı'na önemli bir parasal yardımda bulunmuş olacağım. Kültür Bakanlığı korunmalı.

3 - Dâvâlı Gülhan Avşar Demirkanlı'nın vekili avukat Reyhan Kayışlı; "Davacı, dilekçesinin devamında müvekkilin kendisine karşı yapılan 'linç kampanyaları'nı desteklediğini iddia etmiştir." diyerek, müvekkilin "suç" ögesini daraltıyor. Müvekkilin sahibi olduğu Tiyatro... Tiyatro... Dergisi'nin Nisan 2009 tarihli sayısında, müvekkil, bilerek ve isteyerek, bana karşı "HAKARET SUÇU" (TCK 125), "İFTİRA SUÇU" (TCK 267) ve "SUÇ UYDURMA SUÇU" (TCK 271) işleyebilmiştir. Bunun saptanması için, "KINIYORUZ!" başlığıyla yayınlanıp, tüm Türkiye'ye gönderilen Tiyatro... Tiyatro... Dergisi mahkemeye sunulmalıdır... İşbu dergide yayınlayan ve baştan aşağı "HAKARET", "İFTİRA" ve "SUÇ UYDURMA" eylemlerini içeren metinde şaşırtıcı şu sözler bile vardır:

"Hilmi Bulunmaz’ın (...) gibi ifadeler ve küfürlerle dolu yazısını yayımlamadığı için Ertuğrul Timur'a yönelik LİNÇ GİRİŞİMİni sürdürmekten geri durmamışlardır."

Beni "LİNÇ GİRİŞİMCİSİ" olarak alenen suçlayan müvekkil, "LİNÇ KAMPANYALARI DESTEKÇİSİ" değil, "LİNÇ KAMPANYASI ÖRGÜTLEYİCİSİ"dir. Müvekkilin "suç ögesi" daraltılmamalı, aksine genişletilmelidir. Benim muhakeme edilebildiğim, "KAMU DÂVÂSI" açtırdığım, "MANEVÎ TAZMİNAT DÂVÂSI" açtığım, "SAVCILIK SORUŞTURMASI" yaptırdığım dosyaların her biri kılı kırka yararak okunup incelenebilirse, zâten durum, kendiliğinden ortaya çıkacaktır... Şu ânda, burada görülmekte olan işbu dâvâ basit, sıradan bir dâvâ değil, tarihsel ve toplumsal boyutu derinlikli bir dâvâdır. Bu dâvâ, sadece beni ve müvekkili değil, devleti, halkı, toplumu yakından ilgilendirmektedir. Şu ânda sürmekte olan ve/ya bitmiş bulunan onlarca dâvânın hiçbiri kişisel menfaatlerle sınırlandırılabilecek düzeysiz ve yüzeysel dâvâlar değildir. Her biri tarihe ve topluma mal edilmesi gerekebilen dâvâlardır.

Dâvâlı Gülhan Avşar Demirkanlı'nın vekili avukat Reyhan Kayışlı; "Davalı söz konusu mantık ve hukuk dışı iddialarını birçok şikâyet ve dava dilekçesinde dile getirmiş, ancak müvekkil hakkında davacının kişilik haklarını zedelediği yönünde hiçbir dava açılmamış ve mahkeme kararı çıkmamıştır." diyerek, "DÂVÂCI" ile "DÂVÂLI" kavramlarını birbirine karıştırmaktadır... Hukuk aşkıyla değil, para kazanma hırsıyla avukatlık yaptığını sandığım dâvâlı Gülhan Avşar Demirkanlı'nın vekili avukat Reyhan Kayışlı, benim "DÂVÂCI" olduğumu bile bile, sözüm ona bir kalem sürçmesiyle, beni, "DÂVÂLI" kılığına sokabilmektedir... Bu, hiç de iyi niyetli bir davranış değildir. Müvekkil dâvâlı Gülhan Avşar Demirkanlı'ya karşı, İstanbul 24. Asliye Ceza Mahkemesi'nde koskoca 

bir "İFTİRA SUÇU DÂVÂSI" açılabilmesine karşın, müvekkil dâvâlı Gülhan Avşar Demirkanlı'nın vekili avukat Reyhan Kayışlı, bile bile ve göz göre göre, tam anlamıyla ciddî bir "YALAN" daha söylemektedir... "İFTİRA SUÇU" işlemek saikiyle hareket etmek, ne zamandan beri, "kişilik haklarını zedeleyen bir suç" değildir. Bunu yargıçlar "yemez"!...

Dâvâlı Gülhan Avşar Demirkanlı'nın vekili avukat Reyhan Kayışlı; "Davacının 'linç kampanyası' olarak andığı olay, 2009 yılında onlarca tiyatrocu ve yayıncının kendisinin küfür ve hakaret dolu yayınlarına karşı, 'küfürsüz yayıncılık' çağrısı ile imzalayıp yayınladıkları bir bildiriden ibarettir." diyerek, tüm olay ve olguları hızla, hem de şimşek hızıyla bayağılaştırmakta, daraltmakta, küçültmekte ve kendi çıkarları için zararsız, benim (devlet, halk, toplum ve tüyü bitmemiş yetim) için yararsız boyuta indirgeyebilmektedir. "2009 yılında onlarca" değil, tam tamına 1100 kişi tarafından (bunların çoğunluğu asla tiyatrocu değildir 
"YALAN" söyleniyor) bana ve benimle birlikte Coşkun Büktel'e karşı düzenlenmiş çok ciddî boyutları bulunan "ENTELEKTÜEL LİNÇ KAMPANYASI" eylemidir. Eğer koşullar elverirse, "SUÇ İŞLEMEK AMACIYLA ÖRGÜT KURMA SUÇU" kapsamına girmesi gereken bir eylemlilik söz konusudur. Benim "küfür ve hakaret dolu yayınlar" yaptığım iddiasını temellendirebilmek, örnek sunmak yerine, tamamen karakuşi yöntemlere başvurarak "YALAN" söyleyen müvekkil dâvâlı Gülhan Avşar Demirkanlı'nın vekili avukat Reyhan Kayışlı, suç işleyen müvekkilleri Gülhan Avşar Demirkanlı ve Mustafa Şükrü Demirkanlı ile özdeşleşerek, İstanbul 20. Asliye Hukuk Mahkemesi'nde bir dâvâ açmasına karşın, uzun zamandır bu dâvâ ile bile hiç ilgilenmemektedir. Müvekkil dâvâlı Gülhan Avşar Demirkanlı'nın vekili avukat Reyhan Kayışlı, gerçek anlamda hukuka saygı göstermek yerine, İstanbul 20. Asliye Hukuk Mahkemesi'ndeki dâvâ dosyasında da görülebileceği gibi, hukuka saygısızlıkta bulunmaktadır. Reyhan Kayışlı, "DÂVÂLI" ve "SANIK" müvekkilleriyle özdeşleşerek dile getirdiği "YALAN" beyan nedeniyle, ayrıca muhakeme edilecektir. Yakında, çok yakında, pek yakında, kendisini mutlaka ve mutlaka yargı sürecine dahil edeceğim.

Dâvâlı Gülhan Avşar Demirkanlı'nın vekili avukat Reyhan Kayışlı; "Hukuk kişilerin zihinsel dünyasındaki algılarla değil, somut olay ve kanıtlarla ilgilenir." diyerek, kendisine söylenmesi gereken müstehzî sözü bana söyleyerek, bence, resmen benimle iyice dalga geçmektedir. Sadece benimle dalga geçmekle yetinse, söyleyecek bir sözüm olamaz. Müvekkilin vekili, yüzlerce yıldır ağır ağır oluşan evrensel hukukla da dalga geçmektedir. Benim, "iki kere iki dört eder" mantığıyla hareket edip, kılı kırka yararak oluşturduğum "somut olay ve kanıtlarla" ilgimi ciddiye almayarak, benim hukuk felsefesine yaklaşımımı yüz seksen derece ters çevirerek, mahkemeyi aldatma mantığıyla hareket edebilen müvekkilin vekili, hukuk tarihine kapkara sayfalar armağan edebiliyor. Hukukun, kişilerin zihinselliği ile değil de, somut olay ve kanıtlarla ilgili olduğunu çok iyi bildiğim için, çarpıtma, demagoji, mugalata, saptırma, yalan cihetine asla ve kesinlikle gitmeyip, somut belge, bilgi, bulgularla ilgili somut durumlara dayanıyorum. Ben, devleti, halkı düşünüyorum.

Dâvâlı Gülhan Avşar Demirkanlı'nın vekili avukat Reyhan Kayışlı; "Ortada davacının 'linç edilmek' gibi saldırıya uğradığına dair herhangi bir kanıt ve mahkeme kararı bulunmadığına göre, davacının tazminat talebinin hiçbir hukuki dayanağı bulunmamaktadır." diyerek, absürd, gerçeküstü, şaşırtıcı bir hukukî önermede bulunabilmektedir... Oysa, müthiş derecede çirkin ve düşündürücü bir "ENTELEKTÜEL LİNÇ KAMPANYASI" düzenleyen Tiyatro... Tiyatro... Dergisi'nin, düzenlemiş bulunduğu bu kampanyayı dergi kanalıyla tüm Türkiye'ye sunması kesinlikle bağışlanabilecek durum değildir. Tiyatro... Tiyatro... Dergisi'nin "KINIYORUZ!" başlığı atabildiği "HAKARET SUÇU", "İFTİRA SUÇU", "SUÇ UYDURMA SUÇU" ve "SUÇ İŞLEMEK AMACIYLA ÖRGÜT KURMA SUÇU" içeren sayısı elde edildiğinde durum somut olarak saptanabilecektir. İşbu Tiyatro... Tiyatro... Dergisi, kurulduğu günden bu yana, benim, halkımın, tüyü bitmemiş yetimin verdiği vergilerle ayakta duran Kültür Bakanlığı, İstanbul Büyükşehir Belediyesi ve Kocaeli Büyükşehir Belediyesi ve Eskişehir Büyükşehir Belediyesi ve Bakırköy Belediyesi gibi resmî kurumlardan usûle aykırı olarak reklâm (PARA) almaktadır ve ben, bu usûlsüz durumu sürekli bir biçimde eleştiriyorum. Bu nedenle, benim susturulmam için bütün araç ve gereci kullanan Tiyatro... Tiyatro... Dergisi, şimdi de, avukatları diliyle yalan yola başvurma durumunda kalmıştır. Buna zorunludur!...

Dâvâlı Gülhan Avşar Demirkanlı'nın vekili avukat Reyhan Kayışlı; "Ayrıca yayınlanma tarihi 2009 yılı olan bu bildiriyle ilgili davacının talep hakkı zamanaşımına uğramış olduğundan davacının böyle bir talebi varsa, buna karşı zamanaşımı itirazında bulunmaktayız." diyerek, nelere, niçin itirazda bulunduğunu somut olarak söylemeyip, yine karakuşi yöntemle hareket etmektedir. Oysa, bana karşı işlendiğini sandığım "HAKARET SUÇU", "İFTİRA SUÇU", "SUÇ İŞLEMEK İÇİN ÖRGÜT KURMA SUÇU" ve de "SUÇ UYDURMA SUÇU" maddeleriyle düşünüldüğünde, hangi suçun hangi zamanaşımının söz konusu olduğu ortaya çıkabilecektir. İftira suçunun zamanaşımı nedir?

4 - Dâvâlı Gülhan Avşar Demirkanlı'nın vekili avukat Reyhan Kayışlı; "Davacı son olarak müvekkilin kendisine karşı iftira suçunu işlediğini ileri sürmüştür." diyerek, kafa karışıklığı oluşturmaya çalışmaktadır!... Oysa ben, sadece ileri sürmedim, İstanbul 24. Asliye Ceza Mahkemesi Yargıçlığı makamında bulunan dâvâ dosyasıyla da "İFTİRA SUÇU" olgusunu somut hâle getirdim. Savcılığın "KAMU DÂVÂSI" açılması yönündeki mütalâası hiçbir anlam içermemekte midir? Dâvâlı Gülhan Avşar Demirkanlı, şimdilik kaydıyla sadece "SANIK" sıfatıyla yaşasa bile, mahkemenin verebileceği "CEZA" ile "SUÇLU" olamayacak mı? Müvekkilin vekili, nasıl bu kadar emin konuşabilmektedir? Şaşırtıcı!...

Dâvâlı Gülhan Avşar Demirkanlı'nın vekili avukat Reyhan Kayışlı; "Davacı, Cumhuriyet Savcılığına uydurma bir dosya numarası bildirerek müvekkilin kendisi hakkında şikâyetçi olduğunu, ancak kendisinin beraat ettiğini iddia etmiştir." diyerek, sadece beni değil, Cumhuriyet Savcılığı'nı da töhmet altında bırakabilmektedir. Müvekkil, vekil ağzıyla düpedüz "YALAN" söylemektedir. Ben, nerede, ne zaman "BERAAT ETTİĞİMİ İDDİA ETMİŞ"im? Mutlaka kanıtlanmalıdır. Bunu kanıtlamayan da, "İFTİRA SUÇU" işleyen "MÜFTERİ" sayılır. Mevzuat elverirse, müvekkilin vekil ağzıyla dile getirdiği bu "İFTİRA SUÇU" nedeniyle, hemen, buradan "SUÇ DUYURUSU" sürecinin başlatılmasını istiyorum. Buna hakkım var; bana düpedüz iftira atılıyor.

Dâvâlı Gülhan Avşar Demirkanlı'nın vekili avukat Reyhan Kayışlı; "Müvekkil hakkında bu konuda İstanbul 24. Asliye Ceza Mahkemesi'nin 2013/201 E sy dosyası ile açılan davada davacının şikâyetine konu savcılık dosyası istendiğinde söz konusu dosyanın taraflarla hiçbir ilgisi olmadığı görüşmüş, bu konuda dosyaya tarafımızca beyanda bulunulmuş, ancak davanın duruşması henüz yapılmamıştır." diyerek, hiç de haklı olmadıkları bir durumu, çarpıtma, demagoji, mugalata, saptırma ve yalanla savuşturmaya çalışmaktadır... Polislere, savcıları ve yargıçlara akıl öğretme gayretindeki müvekkilin vekili avukat Reyhan Kayışlı, hukuku bir bilim boyutuyla değil, ancak bir aldatma boyutuyla kullanabilmektedir. Ben buna asla izin veremem. Ben izin versem de, yargıcın şahsında mahkeme buna asla izin vermez. Ben, hukuk felsefesiyle yoğrulan biri olduğum için, "ÜSTÜNLÜĞÜN HUKUKUNA" değil, "HUKUKUN ÜSTÜNLÜĞÜNE" hizmet eden bir sanat felsefecisi olarak, hukuk felsefesinin tüm mantığını kılı kırka yararak çözümleyebilme yeteneği gelişmiş bir kişi olarak, müvekkilin vekiline zerre kadar olsun asla ve kesinlikle katılmıyor, yanlışlıyorum...

Dâvâlı Gülhan Avşar Demirkanlı'nın vekili avukat Reyhan Kayışlı; "Söz konusu dosyanın mahkememizce incelenmesini ve eldeki davaya dayanak olması halinde sonuçlanmasının beklenmesini talep etmekteyiz." diyerek, aslında dişe dokunur ciddî hiçbir şey söylememiş oluyor. Sadece zaman kazanmaya çalışıyor. Çünkü vekil, müvekkilden vekillik parası aldığı için, müvekkiline şirin görünmeye çalışıyor. Polise, savcıya ve de yargıca akıl verme gayreti ötesinde, hiçbir "hukuk gayreti" içerisine girmeyen müvekkilin vekili, elinden gelse, yargıcın koltuğuna sıçrayarak, benim hakkımda kendisi nihai kararı verecek. Çok şaşırtıcı!

5 - Dâvâlı Gülhan Avşar Demirkanlı'nın vekili avukat Reyhan Kayışlı; "Davacı, kendisi hakkında onlarca dava açıldığını belirterek, bu süreci de 'hukuksal linç kampanyası' olarak nitelemiştir." diyerek, sözlerinin bittiğini ve sadece benim söylediğim sözleri yinelediğini açık seçik belli edebiliyor. Uzun yıllardır ve hattâ Türkiye Cumhuriyeti'nin kurulduğu günlerden başlayarak; "devletin malı deniz, yemeyen domuz" mantığıyla hareket eden devlet karşıtı, halk karşıtı, toplum karşıtı ve de tüyü bitmemiş yetim karşıtı kişi ve kuruluşlar, sürekli eleştirilmeyi hak etmelerine karşın, nedense, kendilerine yapılan ciddî, incitici eleştiriler söz konusu olduğunda, bu ciddî ve önemli eleştirilerin tümünü birden "HAKARET", "İFTİRA", "KÜFÜR" ve "SÖVGÜ" olarak niteleme yönünde hareket etmeyi resmen alışkanlık hâline getirmiş durumdalar.

Dâvâlı Gülhan Avşar Demirkanlı'nın vekili avukat Reyhan Kayışlı; "Davacıya karşı birçok tiyatrocu, yayıncı ve avukat tarafından hakaret ve sövme suçu nedeniyle şikâyette bulunulduğu ve tazminat davası açıldığı bir gerçektir." diyerek, benim söylediğim sözleri hep yineleyip, sanki, yargıca herhangi bir söz söylemiş gibi davranıyor. Benim sanatsal ifade olanaklarımı ilelebet ilga ve imhâ etmek için birçok dâvâ açanların bütününün statüko yanlısı olmaları, zâten her şeyi çok net bir biçimde gözler önüne serebiliyor. Ben, devleti, halkı, toplumu ve tüyü bitmemiş yetimi düşünürken, beni dâvâ edenler, sadece ve yalnızca kendi küçük çıkarlarının peşinden koşuyorlar. Onlar, halkın, tüyü bitmemiş yetimin, devletin ve toplumun olmazsa olmaz haklarını gasp ederek yaşayanlar olarak, 1100 kişilik bir örgüt gücü oluşturup, benim hakkımda, sürekli bir biçimde "ENTELEKTÜEL LİNÇ KAMPANYASI" düzenlemeyi alışkanlık hâline getiriyorlar... Kültür Bakanı, Devlet Tiyatroları Genel Müdürü gibi yetkili kişileri canından bezdirecek kadar güçlü inatçılığa sahip tufeyliler, tabiî ki, bana karşı da her türlü yola başvurabiliyorlar. Ancak, ben, ne bakana, ne de genel müdüre benzerim. Benim asla "çiğ yemediğim" için, hukukî haklarımı sonuna dek kullanırım. Kararlıyım!

Dâvâlı Gülhan Avşar Demirkanlı'nın vekili avukat Reyhan Kayışlı; "Söz konusu davaların büyük bir kısmı davacının mahkûmiyetiyle sonuçlanmış, geri kalan kısmı ise halen sürmektedir." diyerek, ısrarla çarpıtma, demagoji yapmakta, mugalataya başvurmakta, tüm olayları yamultma, saptırma ve yalan söyleme eylemine yönelmektedir... Bana karşı açılan ve İstanbul 3. Sulh Ceza Mahkemesi'ndeki 2010/8 Esas Sayılı "KAMU DÂVÂSI" sonucunda "BERAAT" edebilmekle birlikte birçok dâvâ da benim lehime sonuçlanabilmiştir. Hâlen sürmekte olan on dâvâda "MÜŞTEKİ" ve "DÂVÂCI" olarak muhakeme ediliyorum. Benim açtırdığım, açtığım dâvâlara asla, ısrarla, kesinlikle değinmeyen müvekkilin vekili, elmanın çürük yarısını göstermesine karşın, elmanın sağlam yarısını gizleyip, mahkemeyi aldatma cihetine gidebilmektedir...

Dâvâlı Gülhan Avşar Demirkanlı'nın vekili avukat Reyhan Kayışlı; "Yani davacının iddia ettiği gibi kendisine karşı iftira suçunun işlenmesi bir yana, kendisinin sürekli olarak küfürlü ve kişilik haklarını zedeleyici yayın yaptığı verilen mahkeme kararları ile defalarca tespit edilmiştir." diyerek, açık açık "YALAN" söylemektedir. Örnekse, İstanbul 3. Sulh Ceza Mahkemesi'nde işlem gören ve benim "BERAAT" etmemle sonuçlanan 2010/8 Sayılı "KAMU DÂVÂSI" dosyası mahkemeden istenebilir. Müvekkilin vekili "YALAN" söyleyıp ne elde etmek istemektedir? Bunu anlamış değilim... Anlamak isterim!

Dâvâlı Gülhan Avşar Demirkanlı'nın vekili avukat Reyhan Kayışlı; "Bu davalardan tespit edebildiklerimiz;" diyerek, kendisi avukat olduğunu unutmuş oluyor. Oysa, benim bildiğim kadarıyla, avukatlar "UYAP"a girip, benim hakkımda bütün muhakeme süreçlerini ânında görebilir... Sadece ve yalnızca Demirkanlı'lara karşı açtırdığım, açtığım sekiz dâvâ söz konusu. O da şimdilik kaydıyla. Pek yakında, hem Demirkanlı'lara ve hem de müvekkilin vekili Reyhan Kayışlı'ya onlarca dâvâ açacağım...

Dâvâlı Gülhan Avşar Demirkanlı'nın vekili avukat Reyhan Kayışlı; "Soma Sulh Ceza Mahkemesi 2011/578 E, 2012/768 K,
Karşıyaka 3. Sulh Ceza Mahkemesi 2012/289 E, 2012/1119 K,
İstanbul 35. Sulh Ceza Mahkemesi 2011/3218 E,
İstanbul 7. Sulh Ceza Mahkemesi 2011/217E,
İstanbul 35. Sulh Ceza Mahkemesi 2011/3131 E,
Trabzon 3. Sulh Ceza Mahkemesi 2012/256 E,
İstanbul 9. Asliye Ceza Mahkemesi 2010/337 E,
İstanbul 10. Asliye Hukuk Mahkemesi 2012/650 E, 2013/320 K sy dosyalarıdır." diyerek, aşağıda sunduğum ve her biri çok ciddî suçlar içeren dâvâ dosyalarını gözlerden uzak tutmaktadır. Sunduğum şu dosyaları inceleyiniz ki, "YALAN" değil, "GERÇEK" ortaya çıkabilsin:

İSTANBUL 2. SULH CEZA MAHKEMESİ - 2012/663
İSTANBUL 2. SULH CEZA MAHKEMESİ - 2013/523
İSTANBUL 12. SULH CEZA MAHKEMESİ - 2013/664
İSTANBUL 22. SULH CEZA MAHKEMESİ - 2013/551
İSTANBUL 27. SULH CEZA MAHKEMESİ - 2012/943
İSTANBUL 24. ASLİYE CEZA MAHKEMESİ - 2013/201
İSTANBUL 6. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ - 2012/481
İSTANBUL 23. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ - 2013/205
İSTANBUL 23. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ 2013/230
İSTANBUL 24. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ - 2013/205

Dâvâlı Gülhan Avşar Demirkanlı'nın vekili avukat Reyhan Kayışlı; "Ayrıca müvekkilin, davacı hakkında şikâyetçi olarak bulunduğu İstanbul 35.Sulh Ceza Mahkemesi'nin 2013/311 E sy dosyası ile görülen ceza yargılaması halen sürmektedir." diyerek, tüm elmalarla armutları topladığı gibi, sapla samanı iyice birbirine karıştırıyor... Hattâ ayvalarla şeftalileri aynı sepete koyarak, şeftalilerin ayvalarıh altında ezilmesini arzu ediyor. Hukuk işi, "barıştır-karıştır" yöntemiyle değil, mantıkla, felsefî düzlemde ilerler. Müvekkilin vekili hukuku asla ciddîye alma niyetinde değil. Ciddîye alması için, uyarılması gerektiği kanısındayım.

6 - Dâvâlı Gülhan Avşar Demirkanlı'nın vekili avukat Reyhan Kayışlı; "Yukarıda açıkladığımız şekilde, davacı dilekçesinde hiçbir somut vaka ve kanıta dayanmamış, dilekçesinin büyük bir kısmında ise müvekkille ve davayla ilgisi bulunmayan konulardan söz etmiştir." diyerek, hukuk topunu taca atmaktadır. Eğer çocuk kandırma yoluna gitmiyorsa, beni, yargıcı kandırması olanaksız olduğunu kavrayabilmelidir... Müvekkilin vekilini hukuk yoluna davet edecek bir merciye gereksinim var... Benim yazdığım hukuk metni somut biçimde orta yerde dururken, müvekkilin vekili, yargıcın hukuk metnini okumayacağı inancıyla hareket ediyor!... Oysa ben çok eminim ki, benim yazdığım tüm hukuk metinleri okunur.

Dâvâlı Gülhan Avşar Demirkanlı'nın vekili avukat Reyhan Kayışlı; "Bu bakımdan davacının yazılı metninin bir dava dilekçesi niteliği taşıyıp taşımadığı dahi kanımızca tartışmalıdır." diyerek, benim hakkımda da hukukî kuşku oluşturmaya çalışıyor. Oysa ben, hiçbir kuşku oluşturma yoluna tenezzül etmeden, direkt olarak, gayet net bir biçimde, oldukça somut bir dille şunu söylüyorum: Müvekkilin vekili tarafından yazılan metnin, hiçbir değeri yoktur ve asla ciddîye alınmamalıdır. Zâten, Sayın Mahkeme Yargıcı, durumun ayrımındadır... Hukuk bilinci gelişememiş bir kişi tarafından yazılan işbu hukuk dışı metin, hukuk fakültelerinin giriş sınavında bile kullanılmayı hak etmeyecek denli bulanık bir metin.

Dâvâlı Gülhan Avşar Demirkanlı'nın vekili avukat Reyhan Kayışlı; "Ayrıca müvekkilin, davacının kişilik haklarını zedeleyici hiçbir eylemi bulunmadığı gibi, davacının talep ettiği tazminat miktarı da fahiş düzeydedir." diyerek, yine "YALAN" söyleyip, Nisan 2009 tarihli Tiyatro... Tiyatro... Dergisi'nde yayınlanan "KINIYORUZ!" başlıklı "İFTİRA METNİ" olgusunu görmezden gelmemizi isteyebilmektedir. Bunun yanı sıra, İstanbul 1. Sulh Ceza Mahkemesi ile İstanbul 24. Asliye Ceza Mahkemesi'nde müvekkille aramızda sürebilen dâvâları da görmezden gelmemizi istemektedir. Belirttiğim mahkemelerdeki dâvâ dosyalarının numaraları istendiğinde mahkemeye derhal sunabilirim.

Dâvâlı Gülhan Avşar Demirkanlı'nın vekili avukat Reyhan Kayışlı; "Bu nedenlerle haksız ve dayanaksız davanın reddini talep etmekteyiz." diyerek, kandırmak istediği çocuğa elma şekeri sunabilen abla rolüyle sahneye çıkabilmektedir. İstanbul 20. Asliye Hukuk Mahkemesi'nde bulunan ve kendisinin açmış olduğu hukuk dışı, sözüm ona tazminat dâvâsıyla neden ilgilenmemektedir. Bunu durumu merak ediyorum...

Dâvâlı Gülhan Avşar Demirkanlı'nın vekili avukat Reyhan Kayışlı; "SONUÇ VE TALEP: Yukarıda açıklanan nedenlerle, davacının haksız ve hukuki dayanaktan yoksun davasının reddi ile yargılama gider ve vekâlet ücretinin davacı tarafa yüklenmesine karar verilmesini vekâleten talep ederim." diyerek, çarpıtmayı, demagojiyi, mugalatayı ve saptırmayı, yalanı sürdürebilmektedir. Mevzuat elverirse, harç giderini ödemek koşuluyla, 100.000,00 TL olan tazminat dâvâsı miktarının 200.000,00 TL olarak yükseltilmesini talep ediyorum!... 20/09/2013

DÂVÂCI 
HÜSEYİN HİLMİ BULUNMAZ