06/05/2013
MÜTÂLÂA
Sayın Ömer Faruk Kurhan tarafımıza başvurarak davalı Hüseyin Hilmi Bulunmaz'la aralarında İstanbul 4. Asliye Hukuk Mahkemesi 2010/278 Esas sayılı dosyasından devam etmekte olan hakarete dayalı manevi tazminat davasında konu olmuş uyuşmazlıkla ilgili olarak görüşümü talep etmiş olup kendisini tiyatro üzerine çeşitli inceleme, yorum ve üretimleriyle tanıdığımız Ömer Faruk Kurhan'ın dava konusu ve kamuoyu nezdinde kendisini taciz etme ve hakaret hedefli olduğunu düşündüğü yayınla ilgili mahkemeye sunulmak üzere tarafımızdan görüş istemesi tarafımızdan kabul görmüş ve aşağıdaki incelememiz Sayın Mahkemeniz takdirine sunulmuştur.
1 - DAVA KONUSU OLAY:
Tiyatro alanında çalışmalar yürüten Ömer Faruk Kurhan hakkında "tiyatroyun" adlı tiyatro haber paylaşım blog sayfası yöneticisi Hüseyin Hilmi Bulunmaz arasında Sayın Mahkeme'de devam etmekte olan davada, Hüseyin Hilmi Bulunmaz ile birlikte sohbet ettiği, işçi olarak tanımlanan Mehmet Şahin isimli şahıslar bir video kaydı oluşturarak, bu videoyu adı geçen tiyatro haber blogunda yayınlamışlardır.
Kaynak olarak videonun yüklendiği internet video paylaşım sitesi olan Vimeo adlı internet sitesinde, http://vimeo.com/5361122 linkinde yayında olduğu işbu mütalaa tarihinde tespit olunan, davalının yöneticisi olduğu TİB kayıtlarından ve internet sayfa künyesinden anlaşılan "tiyatroyun" adlı tiyatro haber sitesinde ise güncellenerek yayınına devam eden video içeriği, yine Sayın Mahkeme dosyasına sunulan kayıtlardan anlaşıldığı üzere İstanbul 3. Sulh Ceza Mahkemesi 2010/8 Esas sayılı dosyasından yasa gereği kovuşturmanın ertelenmesine karar verilen dava dosyasında yapılan tespit raporuna göre videonun çözümü şöyledir: "Telefonla konuşurken okudun mu yazıyı dedi, valla dedim okudum dedim. Ne düşünüyorsun dedi? Hiç dedim. Demek okumamışsın dedi. Yok dedim. Okudum. Hatta iki kez okudum. Ne diyorsun dedi? Bana dedim, valla birkaç yerini kırmızıya boyamışsın dedim. Yani insana bunu, insan boyutuna orantıladığımızda bir maymun g.tü kadar kırmızı yapmışsın dedim yani, hatta şöyle söyledim. Ömer Faruk Kurhan, Mustafa Demirkanlı, Ahmet Ertuğrul Timur gibi Yaşam Kaya, Can Törtop gibi insanlar bu linç kampanyası sponsorları, ana sponsorları için, dedim gerçi sen Özdemir Nutku skandalını anlatıyorsun ama burada, çünkü bu linç kampanyası da Özdemir Nutku skandalıyla hiç uzak değil. Coşkun Büktel, Türkiye'nin en ünlü tiyatro profesörü Özdemir Nutku'nun olduğunu CD ile kanıtlayınca ve bunu tiyatro kamuoyuna mal edince buradan başladı zaten linç kampanyası. Bir de benim Talat Sait Halman'a yönelik 12 Eylül faşizmi Kültür Bakanlığı'na verilen emek ödülü nedeniyle toplumsal araştırmalar kültür sanat vakfını eleştirmem nedeniyle üzerimize böyle bir linç kampanyası pisliği attılar. Onlarla bir biçimde ilintili. Ya dedim Coşkun abi dedim sen dedim maymunla orantılarsak bir maymun g.tü kadar kırmızı yapmışsın dedim. Maymunun g.tü kırmızıdır ama bunların her yeri kırmızı. Yani Ömer Faruk Kurhan'ın her yeri kırmızı. Az yapmışsın abi dedim. Güldü biraz dedi bunu yaz falan, dedim yazmayı düşünmüyorum çünkü Ömer Faruk Kurhan artık kızaramayacak kadar çok kızarmış. Her tarafı kızarmış böyle karides gibi olmuş. O zaman dedi videoda söyle dedi, valla dedim söz veremem dedim ancak dedim aklıma gelirse söylerim dedi. Şu an aklıma geldi yineliyorum. Şempanzelerin ya da maymunların sadece g.tü kırmızıdır, Ömer Faruk Kurhan'ın her yeri kırmızıdır."
2 - İSTANBUL 3. SULH CEZA MAHKEMESİ 2010/8 ESAS SAYILI DOSYASI
a- İddianamede davalıya yöneltilen itham:
İstanbul C.Savcılığı 2009/69051 sayılı soruşturma dosyasından düzenlenen iddanamede davalı Hüseyin Hilmi Bulunmaz'a yöneltilen itham şöyledir: "Şüpheli Hüseyin Hilmi bulunmaz, uzun yıllardır tiyatro sanatçılığı yaptığını müştekiyle bazı kişilerin, ifade özgürlüğünü, tiyatro yapmasını engellemeye yönelik linç kampanyalarından sonra, tepki olarak hazırlayıp paylaşıma sunduğu videoda, İBB Şehir Tiyatroları eski genel sanat yönetmeni Orhan Alkaya'nın müştekiyle ilgili saptamalarını katıldığını, müştekinin, tüm tiyatrocuları haksız olarak eleştirdiği için imgesel olarak kızarması gerektiğini ifade edip eleştiride bulunduğunu ileri sürerek, internet ortamında yer alan videonun hazırlanmasına neden olduğunu belirttiği yazı örneklerini sunmuştur.
Şikayet dilekçesi ekinde bulunan CD tarafımızdan incelenmiş: "Tiyatro Tiyatro" dergisinin Kültür Bakanlığından yardım almasına karşın tarihi geçmiş programları bile duyurduğunu, çanak yaladığını belirtip, yayın politikası ve dergide yer alan yayınları eleştirirken, Orhan Alkaya'ya atfen müştekiyi yalancılıkla suçladığı, kendisiyle birlikte haklarında linç kampanyası başlatılan Coşkun Büktel'in bir yazısına değinip, yaptıkları telefon konuşmalarından bahsettiği, müşteki hakkında (maymunla orantıladığımız zaman maymunun sadece götü kırmızıdır. Ömer Faruk Kurhan'ın heryeri kırmızı. Ömer Faruk Kurhan artık kızarmayacak kadar çok kızarmış, her tarafı kızarmış, böyle karides gibi olmuş... Şempanzelerin ya da maymunların götü kırmızıdır, Ömer Faruk Kurhan'ın her yeri kırmızıdır.) dediği, kişilik haklarını rencide edecek, gerek onur ve saygınlığına saldırı oluşturacak nitelemede bulunduğu, internet ortamında herkesin görebileceği şekilde yayınlamak suretiyle suçun alenen işlendiği anlaşılmıştır."
b- Kusur tespitine ilişkin bilirkişi raporu:
Tarafımıza davacı tarafından verilen dosya içeriğinde, İstanbul 3. Sulh Ceza Mahkemesi 2010/8 Esas Her ne kadar dava dosyasına Bahçeşehir Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğretim üyesi tarafından sunulan 28.12.2010 tarihli bilirkişi raporunda Sayın Bilirkişi tarafından "eleştiri hakkı hukuka uygunluk sebebi kapsamında olan davaya konu açıklamaların müşteki açısından hakaret suçu oluşturmayacağı kanaatine varılmıştır" şeklinde rapor düzenlenerek dava dosyasına sunulmuştur.
c- Davanın safahatı:
Sayın Mahkeme dosyasında, dava konusu eylemin eleştiri hakkı hukuka uygunluk sebebi kapsamında değerlendirilmesine karar verilerek ve davalı hakkında beraat kararı verilmiştir. Bu aşamada davacı tarafından dosya temyiz edilmiş, temyiz aşamasında Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 2-2012/55077 sayılı 13.01.2013 tarihli yazısı ile yerel Mahkemesine geri gönderildiği ve yazı gerekçesi doğrultusunda İstanbul 3.Sulh Ceza Mahkemesinin dosyayı yeniden ele aldığı, 2013/19 Esas numarası aldığı, 6352 sayılı yasa geçici 1/1-b maddesi uyarınca 2013/19 sayılı 08.02.2013 tarihli kararı ile Kovuşturmanın Ertelenmesi kararı verildiği, sanık/davalının 3 yıl içinde yeni bir suç işlememesi durumunda işbu dava hakkında düşme kararı verileceği aksi takdirde, davanın devam edeceği hususunda karar oluşturulmuş ve bu karar kesinleşmiştir.
d- Davacının Talebi:
Davacı, davalının 2009 yılında oluşturduğu bilinen http://vimeo.com/5361122 adlı video paylaşım sitesinde yayınlanan ve davalıya ait olduğu kabul edilen "tiyatroyun" adlı haber sitesinde haberleştirilerek yayınlanan, video içeriğinin ve videoyu yayınlama şeklinin kişilik haklarına ciddi bir saldırı, şahsını itibarsızlaştırmak, aşağılamak, küçük düşürmek amaçlı olarak yayınlandığını, Boğaziçi Üniversitesi Tiyatro Kulübünde ve Boğaziçi Gösteri Sanatları Topluluğunda tiyatro yönetmenliği yaptığını, yayınlanmış kitap ve köşe yazıları olan bir sanatçı olduğunu, kişilik haklarının söz konusu video yayını ve bu yayın kapsamında yapılan haberler nedeniyle zarar gördüğünü, bu nedenle de öncelikli olarak söz konusu videonun yayınının kaldırılmasına, kişilik haklarına yapılan saldırı nedeniyle 25.000 TL manevi zararın davalıdan yasal faizi ile birlikte tahsilini talep etmiştir.
e- Davalının Cevap Ve Bayanları:
Davalı, 20.10.2010 havale tarihli iki adet dilekçe içeriğinde söz konusu yayının hakaret olmadığı, eleştiri hakkı kapsamında yapılan yayınlar olduğu konusunda cevap ve savunmalar yapmıştır.
3- İNCELEME:
Sayın Mahkemenin, İstanbul 3. Sulh Ceza Mahkemesi 2010/8 Esas sayılı dosyasının kesinleşmesinin beklenmesi yönünde oluşturduğu ara kararının geçerli olduğu aşamada tarafıma tevdi edilen dava dosyasında, davacı tarafça davalının bahse konu videosunun eleştiri hakkı hukuka uygunluk sebebinin geçerliliği konusunda görüş vermemiz talep edildiğinde, takdiri ve hukuki değerlendirmesi Yüce Mahkeme'ye ait olmak üzere aşağıdaki konuların, özellikle Tiyatro Eleştirmenleri Birliği olarak benimsediğimiz ilkelerimiz bağlamında ifade özgürlüğü, eleştiri hakkı kapsamında değerlendirilip değerlendirilemeyeceği hususlarında görüşlerimizi takdirinize arz ederiz:
1990 yılında 35 üyenin katılımıyla kurulan Tiyatro Eleştirmenleri Birliği, Türkiye'de ve dünyadaki tiyatro düşüncesi, tiyatro etkinlikleri, tiyatro olgusuyla izleyici, okur kitleleri arasında köprü kurmayı hedefleyen Tiyatro Eleştirmenleri Birliği, bir yandan çağdaş, demokratik ve ifade özgürlüğüne sahip bir toplum olmanın gereği olarak eleştiri hakkını savunurken, diğer yandan eleştiri hakkının amacından saptırılarak yanlış ve kötüye kullanılmasına karşı çıkmakta, yeri geldiğinde, bu konuda uyarı ve eleştirilerini yapmakta; eleştirinin seviye, bilgi ve anlaşılırlık içermesine teşvik etmektedir.
Halen 50 üyesi bulunmakta olan Birliğimiz, Birliğe üye kabulünde oldukça titiz davranılmaktadır. Uluslararası Tiyatro Eleştirmenleri Birliği ("International Asssociation Of Theatre Critics (IATC)" ya da "Association Internationale Des Critques De Theatre (A.I.C.T.)'nin üyesi olan kuruluşumuz, her yıl tiyatro alanında ödüller dağıtmakta ve çeşitli etkinliklerde bulunmakta, yazılı ya da sözlü açıklamalarıyla ülke gündemindeki sanatsal olaylarla ilgili görüşlerini sıklıkla açıklamakta, sanata değgin protesto eylem ve etkinliklerinde hazır bulunmaktadır. Tiyatro Eleştirmenleri Birliği, Tiyatro (sahne ve gösteri sanatları) alanında eleştiri disiplininin yurdumuzda gelişmesini, diğer milletlerin bu alandaki çalışmalarını, kullandıkları yöntem ve teknikleri ülkemizde tanıtarak bilimsel ve çağdaş düzeye ulaşmasını, sahne faaliyetlerimizin yurt içinde ve dışında tanıtılmasında güvenilir bir değerlendirme kaynağının oluşmasını sağlamak, etkinleştirmek, geliştirilmesini sağlamak ve bu konuda çalışmalar yapan kişi ve kuruluşlara destek vermek amacı ile kurulmuştur.
Bu bağlamda tiyatro ve sahne sanatları alanlarında yürütülen eleştiri ve eleştirinin şekli doğrudan faaliyetlerimiz ile ilgilidir. Dava konusu da Türkiye'de tiyatro alanında faaliyet sürdüren ve kendisini tiyatro adamı olarak tanımlayan kişiler arasında cereyan ettiğinden, davaya yönelik katkı sunulması yönündeki davacı talebi tarafımızca da önemsenmiştir. Dava konusu edilen ifadeler üzerinde görüşlerimizi ifade etmeden evvel öncelikle ifade özgürlüğü bağlamında eleştiri hakkı ve bu hakkın sınırını oluşturan şiddete teşvik, hakaret gibi hukuka ve etik kurallara aykırı düşünce açıklamaları hususuna değinmek gerekmektedir.
Gerçekten de özgürce düşünemeyen ve düşündüklerini özgürce ifade edemeyen insanların oluşturduğu bir toplumun özgür bir biçimde yaşadığını söylemek olanaksızdır. Voltaire'in "Senin düşüncelerine katılmıyorum, ancak onları savunabilmem için canımı feda ederim" sözleri, demokratik ve aydınlanmacı bir toplumda düşünsel faaliyetin ve düşünsel faaliyet sonucu ortaya çıkan sonuçların özgürce ifade edilebilmesinin önemini belirgin bir biçimde ortaya koymaktadır. Bu bağlamda, ifade özgürlüğü ile düşünce özgürlüğü birbirinden ayrılmaz bir bütündür. Öyle ki, ifade özgürlüğü ile tamamlanmamış bir düşünme özgürlüğünün kişi hürriyeti bakımından hiçbir anlamı olmayacaktır. Bu nedenle ülkelerin Anayasa ve yasalarında olduğu gibi uluslararası metinlerde de bu iki özgürlük birbirinden ayrılmaksızın düzenlenmektedir.
Doğal haklardan kabul edilen ifade hürriyeti, çoğulcu demokrasilerde, vazgeçilemez ve devrelilemez bir niteliğe sahiptir. Öğretide değişik tanımlara rastlanmakla birlikte, genel bir kabulle ifade/düşünce hürriyeti, insanın özgürcü fikirler edinebilme, edindiği fikir ve kanaatlerinden dolayı kınanmama, bunları meşru yöntemlerle dışı vurabilme imkan ve özgürlüğüdür. Demokrasinin "olmazsa olmaz şartı" olan ifade hürriyeti, birçok hak ve özgürlüğün temeli, kişisel ve toplumsal gelişmenin de kaynağıdır. İfade özgürlüğünün sınırlandırılmasını meşru hale getirmeye yönelik gerekçelerin en önemlisi, kullanılan ifadelerin 'hakaret' içermemesi gerektiği yönündeki düşüncedir. İfade özgürlüğünün demokratik toplumlar için vazgeçilmez, asli bir değer olduğu hususunda görüş birliği bulunmakla beraber, bu özgürlüğün kapsamı ve sınırları konusundaki görüşler farklıdır. Mamafih, geleneksel olarak, ancak barışçı ifadenin hukuken korunması, buna karşı şiddeti tahrik ve teşvik eden düşünce açıklamalarının -korunmak şöyle dursun- hatta cezai yaptırıma bağlanmaları gerektiği üstünde mutabakat vardır. Ayrıca, başkalarını inciten, hakaretamiz ifadeler de bugünkü hukuk düzenlerinin çoğunda yasaklanmıştır.
Davalı söz konusu video yayınında davacıdan sahsederken kullandığı ifadeleri bir hukuka uygunluk sebebi olan eleştiri hakkı bağlamında ifade ettiğini ifade ederek davanın reddini talep etmiştir. Gerçekten de yukarıda bahsi geçen ve taraflar arasında cereyan eden ceza yargılaması dosyasında da ifade edildiği üzere, ifade özgürlüğü bağlamında kullanılan ifadeler çoğu zaman incitici de olsa hakaret olarak nitelendirilmemeleri gerekir. Yine özellikle tarafımıza tevdi edilen dava dosyasına özellikle davacı vekilince konulan ve dikkatimizi çeken Yargıtay kararlarında da ifade edildiği üzere bunun sınırı da az çok belirlidir.
İfade özgürlüğü sadece lehte olduğu kabul edilen veya zararsız veya ilgilenilmeye değmez görülen haber ve düşünceler için değil, devletin veya toplumun bir bölümünün aleyhinde olan, onları rahatsız eden haber ve düşünceler için de uygulanır. Bu demokratik toplum düzeninin ve çoğulculuğun gereğidir. Eleştiri de kaynağını bu özgürlükten alır. Eleştirinin doğasından kaynaklanan sertlik suç oluşturmaz, eleştiri övgü olmadığına göre, sert, kırıcı ve incitici olması da doğaldır. Eleştirinin sert bir üslupla yapılması, kaba olması ve nezaket sınırlarını aşması, eleştirenin eğitim ve kültür düzeyine bağlı bir olgu ise de, eleştiri yapılırken görüş açıklama niteliğinde bulunmayan, küçültücü, aşağılayıcı ifadeler kullanılmamalı, düşünceyi açıklama sınırları içinde kalınmalı, başka bir anlatımla onların saygınlığını zedeleyici veya yok edici, varlık nedenini tartışılır hale getiren hareketlerden kaçınılmalıdır.
Birliğimiz eleştirinin kişilik haklarına saldırı niteliğine bürünmemek kaydı ile gerektiğinde incitici olsa da yapılmasının savunuculuğunu yıllardan beri yapmakta ve bu ortamın tiyatromuzda gelişmesi için çalışmalar yapmaktadır. Bu kapsamda, her hangi bir düşünce açıklaması olarak değerlendirilemeyecek beyanlar veya açıklamalar, hukukun korumaya aldığı düşünce ve ifade hürriyet kavramı dışına taşacağından fiile hukuka uygunluk niteliği kazandıracak "eleştiri hakkı" olarak değerlendirilmesi de olanaksız hale girecektir.
Davalı, dava dosyasına sunduğu cevap ve beyan dilekçelerinde dava konusu videoların kendisine aidiyetini kabul etmiş, kullandığı ifadelerin eleştiri sınırı içinde olduğunu ifade ettikten sonra, davacının rengini bir hayvar organ rengine benzetmesini de şöyle açıklamıştır:
"Ben yukarıdaki ifademde Kurhan'ın değil, maymunun g.tünden bahsediyorum. Kurhan'ın her yerinin kırmızı olduğunu belirtiyorum. Neden? Çünkü bana göre, maymunun g.tü hastalıklı bir görüntü çizdiği için ve göze hoş gelmeyen bir renkte olduğu için, maymunun g.tü rengiyle, Kurhan'ın rengini özdeşleştiriyorum. Neden? Çünkü, Kurhan, Türkiye tiyatrosunda o denli hastalıklı suçlara imza atmıştır ki, boğazına dek hastalıklı bir kırmızı renge bürünmüştür."
Davacı tarafından dava açıldıktan sonra davalının yaptığı yayınlara ilişkin sunduğu ekler içerisinde yine davalı tarafından yapılan 15.02.2012 tarihli bir yayında, davalı, dava dışı Coşkun Büktel ve ... arasında gerçekleştirilen söyleşi metninde şu ifadeler kullanılmaktadır:
"Coşkun Büktel - Hilmi ne dedi? "Yazıyı düzeltiyorum. Düzelttiğim kısımları belli olsun diye, "maymungötürengi'ne büründü" dedi. "Maymunun götü kırmızı, Kurhan'ın her yeri kırmızı" demişti. Ben Hilmi'ye "bak bu davayı kaybedersin" demiştim. Bu tür hakaretlerin cezasız kalmayacağını düşünüyordum. Ana hakimler şöyle yaptılar: Davanın bütününe baktılar. Hilmi'nin, diğer linççilerin yaptıklarına karşı, 1100 kişinin örgütlenip bizi hedef gösterip, bizi bu kadar kışkırtmaları karşısında bu sözleri söylememizin incir çekirdeğini doldurmadığını söylüyorum. Hakim de bunu gördü. Yoksa Hilmi'nin söylediği normal terbiyeli insana söylenmiş olsa tek celsede cezayı yerdi. Karşısındakiler çok kirli insanlar, teknikleri kirli, uygulamaları kirli, yöntemleri kirli, kendileri kirli, ahhâk anlayışları kirli, Teknik olarak Hilmi'yi mahkûm ettirmek istediler, ama karşısındakiler o kadar kirli ki... Biz size haklısınız mı diyeceğiz? Adalet böyle olmaz. Bunu, bu kararı adaletin tecellisi yönünde yorumlamalı."
Yine davalının 20 Ekim 2011 tarihli bir yayınında, davalının dava konusu yayınında da ismi geçen ve yukarıdaki sözleri ifade eden Coşkun Büktel'in sözleri davalı tarafça şöyle aktarılmıştır:
"Hilmi Bulunmaz'ın Ömer F. Kurhan'a yönelik "Shakespeare çocuğu" iltifatı, Bulunmaz'ın dilinde iltifat değildir."
Davalının, davacı hakkında bir kısım görüşlerini ifade ettiği bu videoyu, davacı beyanlarına ve davacının sunduğu dilekçe eklerine göre sürekli olarak davalıya ait blog sayfasında ana sayfada otomatik başlayacak şekilde ayarlandığı, tanıtımının yapıldığı, bu tanıtımda işbu davaya ve ceza davasına atıf yapıldığı, söz konusu videonun Mahkeme teminatı ile yayında olduğu, yayını izleyen kişi sayısının büyük puntolarla(harflerle) ifade edildiği, davacı hakkında linççi ifadesinin kullanıldığı şeklinde ifadelerde bulunulmuştur.
Tarafımızdan incelenmesi istenen yayının içeriğinin ve sunum biçiminin eleştiri sınırları içinde haklı görülebilecek nitelikte olmadığı, hakaret amaçlı olduğu ve hakaret içerdiği, muhatap aldığı kişiyi internet yayıncılığı aracılığıyla küçük düşürme, aşağılama hedefiyle hareket edildiği sonucuna varılmıştır. Bu sonuca varmamızın nedenleri aşağıda açıklanmaktadır:
Söz konusu video yayınında doğrudan Ömer Faruk Kurhan'a dönük olarak, açıkça isim verilerek kullanılan nitelemelerin interneti kullanacılarının oluşturduğu normal ya da serinkanlı karşılanacak ifadeler değildir. Bu ifadelerin doğrudan bir kişiye karşı kullanıldığında hakaret olarak algılanması kaçınılmazdır. "Eleştiri" adı altında bu tür ifadelerin kişilere dönük olarak kullanılması, eleştiri hakkının en azından yanlış ve bilinçsiz kullanılması sonucunu doğurmaktadır. Burada dikkat edilmesi gereken husus, kullanılan argo ifadelerin bir genelleme içinde değil, doğrudan ve açıkça bir kişiye dönük olarak kullanılmasıdır.
Videonun içeriğinde yer alan düşünceler takip edildiğinde, bu ifadelerin niçin ve neye tepki olarak kullanıldığını anlamanın imkânı da yoktur. Akılda kalan sadece hakaret olarak algılanması kaçınılmaz ve niçin kullanıldığı beli olmayan hakaretamiz ifadelerdir. Eleştiri adına hakaretamiz ifadelerin kullanılmasını yanlış bulduğundan imza veren Ömer Faruk Kurhan'ın dava konusu ve dava sonrası yayınlardaki gibi hakaretamiz nitelemelerle karşı karşıya kalması, doğrudan kişilere ve kurumlara hakaret eden tutumun bir örneğini vermektedir. Dava konusu yayının 2009 yalında yaşanan bir olaya tepki olarak sarf edilmiş ve o tarihte kalmış bir eylem olmadığı dava dosyasındaki delillerden anlaşılmaktadır. Dava dosyasında sunulan evraklardan davalının aynı içeriği hemen her gün yeninde yayına koyduğu görülmektedir. Süreklilik içeren bu yayının siteye girildiğinde otomatik olarak internet kullanıcısının karşısına çıkması, bu yapılırken aşağılayıcı ifadelerin kullanılması, yayını yapanın niyetinin eleştiri olmadığını, hedef alınan kişiyi taciz etme ve küçük düşürme amaçlı olduğunu açıkca göstermektedir.
SONUÇ: Takdir yüce Mahkemenize ait olmak üzere; davalının gerek dava konusu videoda kullandığı ifadelere yaptığı vurgular, gerekse davacının dava dosyasına sunduğu, davalının yeni yayınları içeriklerinden anlaşıldığı üzere davacı aleyhine alakalı olsun yada olmasın yayınladığı haber ve paylaşım içeriklerinde düzenli olarak linççi, alçak, Shakespeare çocuğu, linççi kişiliksiz kişi, kendini feda eden çöp adam, vb... ifadeler kullandığı dava dosyasın içeriğinden tespit edilmiştir.
Davalının dava konusu video kaydında kullandığı ifadelerle davacı aleyhine yazılan bir yazı nedeniyle, davalının maymun g. rengine büründüğünü, hastalıklı bir hal aldığını, karides gibi olduğunu ifade ettiği davalının ikrarında olup bu husus tartışma konusu değildir.
Bu itibarla; dava konusu yayının davacı aleyhine hakaret içeren bir yayın olduğu herhangi bir tartışma sırasında cereyan eden hararetten veya davacının davalıya yönelik bir eyleminden kaynaklanmadığı, davacıyı aşağılamak, küçük düşürmek, itibarsızlaştırmak saiki ile önceden tasarlayarak eylemin gerçekleştirildiği, dava açıldıktan sonra da yapılan tekrar yayınlarla saldırının devam ettiği, davalının, yaygınlaştırırken izleyici sayısını artırmak için çaba gösterildiği, dolayısı ile davacının kişilik haklarına sürekli olarak saldırıda bulunulduğu ve bu yapılan saldırının ağır nitelikte olduğu,
Sonuçlarına varmış bulunuyorum.
Üstün Akmen
Tiyatro Eleştirmenleri Birliği Başkanı
"TİYATRO ELEŞTİRMENLERİ BİRLİĞİ" damgalı resmî KAŞE
***
Ayrıca bakınız:
Ömer Faruk Kurhan ile Avukat Eyyüp Fırat Kuyurtar'a YARGITAY dersi!