18 Temmuz 2013 Perşembe

Boynukara'nın Kültür Bakanlığı'na karşı açtığı dâvâ niçin tartışılmıyor?

Türkiye, bütün her alanda olduğu gibi, tiyatro alanında da, boyun eğen, başkaldırmayan kişilerin, kuruluşların ve kurumların yoğun olduğu bir ülke olmanın çaresiz acısıyla kıvranıyor. Tevekkül sahibi olmayı, sözlük anlamıyla ve felsefî kavramıyla değil de, el yordamıyla anlamaya çalışan insanların egemenliğindeki bu onulmaz ülke tartışma kültüründen çok uzak. "Tartışma" sözcüğü gündeme geldiğinde, "Aman tartışmayalım!" mantığıyla haykıran tinsiz kişiler, özellikle tiyatro alanındaki egemenlik postuna serilmiş hâlleriyle eyyamcılık yapıp, tartışmayı öğrenmiyorlar...

Onlarca oyuna imza atmış bir yazar olan Cuma Boynukara'nın, Kültür Bakanlığı'na karşı açtığı tarihsel ve toplumsal önemi bulunan bu dâvâyı duymayan, görmeyen ve konuşmayan bir tiyatro dünyasında yaşamak zorunda bulunduğum için, olağanüstü büyük bir acı çekiyorum... 1100 kişilik kişiliksiz kişinin, beni LİNÇ etmek isteyebildiği, onlarca kişinin beni sürekli olarak dâvâ edebildiği, hakkımda onlarca (Yoksa, yüz mü?) muhakemenin kurulabildiği günümüzde, ben, kendi dâvâlarımdan bile ciddiye aldığım için, Cuma Boynukara'nın bu dâvâsını çok önemsedim. 

İstanbul Anadolu 1. Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi'nde süren işbu dâvânın duruşmasına katıldım. Böylece net bir biçimde gördüm ki, bu ülkenin tiyatrosu, gerçekten son derecede kirli ve pespaye durumda.

Haksızlıkların yasalarla korunduğu bir ülkede yaşamanın acısının yanı sıra, bir de, en doğal yazarlık hakkını, yazarlık onurunu savunduğu için yalnız bırakılan Cuma Boynukara'nın tragedyasından, müthiş derecede büyük bir tiyatro gerçekliği çıkacak! Bu gerçekliğin başlangıç noktasına katılmayan, bu süreçte serçe parmağının tırnağını bile oynatmayan kişi, kuruluş ve kurumlar, tarih sahnesinde yuhalanıp, toplum sahnesinde çürük yumurtalarla karşılanacak. Sepet sepet yumurta çürütüyorum!...


Ülkemizdeki oyun yazarlarının, oyun çevirmenlerinin ne kadar çaresiz, ne kadar zavallı olduklarını anlamak için, Cuma Boynukara'nın, kendi onuru, insanlık onuru, yazarlık onuru için verdiği tarihsel mücadeleye asla katılmamaları noter onayından bile daha inandırıcı bir belge. Oyun yazarlarının oyun yazmaktan, oyun çevirmenlerinin oyun çevirmekten başlarını kaldıramayıp İstanbul Anadolu 1. Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi Duruşma Salonu'na gelmemeleri, aslında onların ne kadar oyun yazarı, ne kadar oyun çevirmeni olduklarını iyice sorgulamamıza neden oluyor. Neyse ki, ülkemizdeki tiyatro esnafının polemik kültürü, sorgulama kültürü ve tartışma kültürü kesinlikle bulunmadığı için, biz yine tek kale maç yapmaya devam edeceğiz. Yumurtaları çürütüyorum!


Sosyalist Sanatçı Hilmi Bulunmaz