5 Mayıs 2013 Pazar

"1 Mayıs ve Dilan Alp" konusunda canımızı sıkan sitede ilginç bir yazı!

Emek Sineması'nda Mason Tezgahı

Yener Dönmez / Yeni Akit
05 Mayıs 2013 Pazar 00:12
yenerdonmez1@gmail.com

Sol hükümetler dönemindeki mezhepsel kadrolaşmayla ilgili yazım üzerine tecrübeli bir gazeteci arkadaşım ilginç bir uyarıda bulunmuştu.

"Yılların tecrübesine dayanarak söylüyorum; Türkiye’de 3 kesimle uğraşmazsan bu meslekte rahat edersin" dedikten sonra bu üç kesimi şöyle sıralamıştı:

1 - Tuncelililer 
2 - Eşcinseller 
3 - Masonlar

Ardında da bu kesimlerin lobicilikteki başarılarını anlatmıştı uzun uzadıya.

Hatırlarsanız geçen yıl spor camiasından savunma sanayine, siyasetten sanat çevresine kadar kritik alanlara sızmış pek çok sektördeki "kardeş dayanışması"na ilişkin bir yazı yazmıştım.

Araya ne aracılar koydular, ne şirinlik gösterileri yaptılar inanamazsınız.

Sayıları son derece az olmasına rağmen öyle organize oluyorlar, öyle lobicilik faaliyetleri yürütüyorlar, öyle bağlantılar kuruyorlar ki; "normalde falan şahısla, filan şahısın ne irtibatı olabilir" diye şaşıp kalıyorsunuz.

Fakat merkezi Londra'da bulunan bu karanlık mekanizma ortak çıkar uğruna bu insanları bir araya getirebiliyor işte.

Örneğin 28 Şubat sürecinde iktidardan indirilen rahmetli Erbakan Hoca'nın yerine Demirel tarafından hükümet kurma görevinin bağımsız milletvekili Yalım Erez'e verilmek istenmesi bir rastlantı mıydı sizce?

O dönem ABD’nin Refah-Yol'u yıkma girişimleri ile İsrail'in Erbakan rahatsızlığı artık bir sır değil.

Erbakan Hoca vefatından önce İlci Otel'de ABD Dışişleri Bakanı Christopher'in, ABD Ankara Büyükelçisi Grosman'a geçtiği gizli kriptoyu ilk kez bize göstermişti.

O belgede ABD'nin Refah'ı devirme planı net biçimde görülüyordu.

Ancak gerçekler tüm boyutlarıyla 13 yıl sonra ortaya çıkıyordu.

Geçtiğimiz günlerde İstiklal Caddesi'nde bulunan Emek İş Hanı'na yapılmak istenen restorasyon üzerine kendilerini "sanatsever" olarak nitelendiren bir grup, "Emek sinemasını yıktırmayız!" diye eylem yapıp ortalığı savaş alanına çevirmişlerdi.

Polis'i suçlayan merkez medya TV'leri de günlerce bu gösterileri ekranlarda döndürüp işi kampanyaya çevirmişlerdi.

Bu meseleyi ilk bakışta tarih ve orijinallik hassasiyeti olan bir grubun sıradan tepkisi zannediyorsunuz.

Fakat biraz incelediğiniz zaman olayın perde arkasının hiç de öyle olmadığını görüyorsunuz.

İlk dikkatinizi çeken unsur; yabancı basının da bir hayli ilgi gösterdiği eylemlerde en önde giden isim Zeki Alasya oluyor.

Zeki Alasya geçtiğimiz günlerde verdiği bir röportajda açıkça, "Ben Mason olduğumda kiralarımı ödemekte zorluk çekiyordum." dedikten sonra şöyle bir ifşaatta bulunmuştu: "Bu üstat lafını çok severim, biz Masonlar çok kullanırız... Hayatta her şey olur, para gelir, şöhret gelir, bilgi gelir..."

Kökü dışarıda bu karanlık odağı şirin göstermek için de şu ifadeleri kullanmıştı: "Masonların sayısı dünyada 6 milyon, Türkiye’de de 15 bin. Masonluk ulusal bir kuruluştur. Sanıldığı gibi kökü dışarıda, Siyonist filan değildir."

Peki bunların Emek Sineması'yla alakası ne diyeceksiniz?

O da şöyle…

Biraz araştırıp ayrıntıları birleştirdiğinizde bu kadar gürültünün Emek Sineması için olmadığını görüyorsunuz.

Önünüze kocaman bir "Cercle D’Orient" yani "Büyük Kulüp" gerçeği çıkıyor.

Yani o eylemleri bir grup sanatseverin, insanların sadece birbirinin ensesini izleyebildiği son derece ilkel Emek Sineması için değil; binanın ikinci katında kurulmuş olan "Mason Mahfili" için gerçekleştirdiğini öğreniyorsunuz.

Anladığım kadarıyla, içinde masonik sembollerin de bulunduğu dış mimarisiyle dikkat çeken bu yapı masonlar için tarihi bir öneme sahip.


Sonuç mu?

Bu filmin senaryosunu masonlar yazıyor, masonların kurduğu tezgahta oyunu bir grup sanatsever oynuyor, tezgahın perde arkasını ise Akit aralamış oluyor.

Bu masonlar olduğu müddetçe daha çok oyunlar oynanır, filmler çevrilir.

Tezgaha gelmemek için uyanık olmak lazım.

(Kaynak: HABER VAKTİM)