Fransa ve Amerika'ya giden Bulunmaz, oralardaki fotoğraflarını sonra yayınlayacak. Bu fotoğrafı, 1 Mayıs 2012'de Arjantin / Buenos Aires'te Cemal Bulunmaz çekmişti!...
Amerika'ya geleli henüz bir tam gün bile olmadı... İstanbul'la Las Vegas arasındaki on saatlik fark nedeniyle buraya ne zaman geldiğimizi henüz hesap edemediğim bir zaman diliminde yazı yazmak, pusulası olmayan bir gemide kaptanlık yapmak gibi bir duygu yumağına sürüklüyor beni. Sabahın âdeta körü olmasına karşın, bilgisayarın sağ altındaki Türkiye saati 18.31'i gösteriyor. Oğlum, hâlâ yatağında mışıl mışıl uyurken, ben, onun bilgisayarını, fırsat bu fırsat mantığıyla haşince kullanabiliyorum.
Amerika'ya henüz yeni gelmemize karşın, buranın, emperyalizmin her türlü ögesini ara sokaklardaki en izbe kulübelere dek hâlâ sızdırdığını, emperyalizmin kılcal damarlarını bile vücudunun en uzak köşesine dek inşa ettiğini çıplak gözle görebiliyorum... Daha havaalanına ayak basar basmaz, kendi memleketinin dışındaki insanlara hep yukarıdan bakan gümrük memurları ve polislerinin ya umursamaz ya aşağılayıcı tavrına tanık olunca, Vietnam'ı, Afganistan'ı, Irak'ı ve de Suriye'yi düşünmeden edemiyorum. Bunlar, her ne kadar bize, oğlumla bana müthiş derecede kibar olmak zorunda oluyorlarmış havası oluşturmalarına karşın, Uzak Doğulu ve Orta Doğulu insanlara karşı tavırlarındaki olumsuzluk, beni çileden çıkardı. Bu tanıklığım, emperyalizmin kitaplardan ve Hollywood filmlerinin imgelerinden anlaşılmayacağını, bana gayet iyi duyumsattı...
İnsanın sadece bir beden, insan emeğinin alınıp satılan bir meta olarak algılandığı Amerika'da bir insan olarak yaşayabilmek son derecede zor!
İçki, kadın, kumar ve uyuşturucunun olağanüstü rahat kullanılabildiği Amerika'nın bir kolera salgını gibi yayılan iğrenç bir kötücüllüğü de var. Las Vegas'taki kadın - kumar diyalektiği, insanı çileden çıkarıyor. İnsan eti ve insan zamanının katliamına yataklık eden Las Vegas'ta, Amerikan düşünden başka herhangi bir insanî düş kesinlikle gündeme gelmiyor!
Sosyalist Sanatçı Hilmi Bulunmaz
Amerika'ya geleli henüz bir tam gün bile olmadı... İstanbul'la Las Vegas arasındaki on saatlik fark nedeniyle buraya ne zaman geldiğimizi henüz hesap edemediğim bir zaman diliminde yazı yazmak, pusulası olmayan bir gemide kaptanlık yapmak gibi bir duygu yumağına sürüklüyor beni. Sabahın âdeta körü olmasına karşın, bilgisayarın sağ altındaki Türkiye saati 18.31'i gösteriyor. Oğlum, hâlâ yatağında mışıl mışıl uyurken, ben, onun bilgisayarını, fırsat bu fırsat mantığıyla haşince kullanabiliyorum.
Amerika'ya henüz yeni gelmemize karşın, buranın, emperyalizmin her türlü ögesini ara sokaklardaki en izbe kulübelere dek hâlâ sızdırdığını, emperyalizmin kılcal damarlarını bile vücudunun en uzak köşesine dek inşa ettiğini çıplak gözle görebiliyorum... Daha havaalanına ayak basar basmaz, kendi memleketinin dışındaki insanlara hep yukarıdan bakan gümrük memurları ve polislerinin ya umursamaz ya aşağılayıcı tavrına tanık olunca, Vietnam'ı, Afganistan'ı, Irak'ı ve de Suriye'yi düşünmeden edemiyorum. Bunlar, her ne kadar bize, oğlumla bana müthiş derecede kibar olmak zorunda oluyorlarmış havası oluşturmalarına karşın, Uzak Doğulu ve Orta Doğulu insanlara karşı tavırlarındaki olumsuzluk, beni çileden çıkardı. Bu tanıklığım, emperyalizmin kitaplardan ve Hollywood filmlerinin imgelerinden anlaşılmayacağını, bana gayet iyi duyumsattı...
İnsanın sadece bir beden, insan emeğinin alınıp satılan bir meta olarak algılandığı Amerika'da bir insan olarak yaşayabilmek son derecede zor!
İçki, kadın, kumar ve uyuşturucunun olağanüstü rahat kullanılabildiği Amerika'nın bir kolera salgını gibi yayılan iğrenç bir kötücüllüğü de var. Las Vegas'taki kadın - kumar diyalektiği, insanı çileden çıkarıyor. İnsan eti ve insan zamanının katliamına yataklık eden Las Vegas'ta, Amerikan düşünden başka herhangi bir insanî düş kesinlikle gündeme gelmiyor!
Sosyalist Sanatçı Hilmi Bulunmaz