20 Mayıs 2013 Pazartesi

Bulunmaz, çelebi tiyatro yazarı Melih Anık'ın şu sözünü değerlendiriyor!

Bu fotoğrafı kullanmamın nedeni: En sevdiğim canlı, en çok kavga verdiğim nesne!

Ben, hayatımı, tiyatro saatine göre ayarlayan biriyim. Hayatını, tiyatro saatine göre ayarlayan insanlara karşı sürekli olarak sempati besleyen bir ruh durumuna tutsak olmak, beni kesinlikle rahatsız etmediği gibi, çok hoşnut ediyor. Ben, hayatımı, hayatlarını estetize edenlere adadım.

Tiyatro yazarı Melih Anık, hayatını estetize etmekle birlikte, hayatlarını estetize edenlere karşı karşılıksız düşünsel tahkimat yapan çelebi biri!...

Melih Anık'la, tüm çelişkilerimiz bir yana, tiyatroyu estetize etme çabası bağlamında, müthiş derecede koşut bir dünya görüşü içindeyiz. Tiyatro konusunda, anlaştıklarımızla anlaşamadıklarımızı birer terazi kefesine koyduğumuzda, net bir dille ifade etmeliyim ki, anlaştığımız konuların ağırlığı beni duyarlılığa itiyor. Kendimi bu konuda borçlu hissediyorum.

Melih Anık'ın bütün yazılarını okuyup, birçok yazısının okunurluğunu artırmama karşın, çok seyrek de olsa Anık'la çelişkilerimiz depreşiyor... 

Örnekse, yazar Melih Anık'ın, "İBB Kültür A.Ş. Gösteri Sanatları Merkezi - 11. Üniversitelerarası İstanbul Tiyatro Festivali" başlıklı yazısını genel hatlarıyla okurlarımıza önersem bile, bu yazıdaki işbu sözlerin ısrarla ve inatla değerlendirilmesi gerektiği kanısındayım:

(Oyun'un notu: Aşağıdaki bâzı sözlerin üzerini biz renklendirdik!...)

"Yukarda sıraladığım nedenlerle üniversite tiyatrolarının önemini, yararını ve ülke gençliğine katkısını göremeyen ONK Ajans'ın büyük bir öngörüsüzlük ve de beceriksizlikle telif konusunu yönetemediğini; olayın ticari yönünü abartarak 'keçi boynuzu' bir tartışmanın yaratıcısı, alevlendiricisi olduğunu düşünüyorum. Bu konu ile ilgili olarak profesyonel tiyatroların 'üç maymun' tavrını da kınıyorum. Buradan tekrar ediyorum: üniversite 

tiyatrolarından telif istenmesi 'abes'tir. Öte yandan 'üniversite tiyatroları' tanımının da iyi bir şekilde yapılması gerekiyor. Bunda da üniversite tiyatrolarının sorumluluğu var."

Anık'ın bu sözlerini değerlendirmeye geçmeden önce, yaklaşık olarak çeyrek asır önce yaşadığımız bir durumu gündeme getirmek istiyorum.

Ben, sürekli olarak "ücretsiz sanat" yaptığım için, Aziz Nesin'in birçok oyununu telif ödemeden oynatmıştım. Aziz Nesin'in oyunlarının telif sorumluluğu, birçok yazarın telif sorumluluğunu üstlenen ONK Ajans tarafından yürütülüyor. Günün birinde, ONK Ajans'tan bana bir telefon geldi ve bu telefon görüşmesinde aşağı yukarı şöyle bir diyalog gelişti:

- Oyun oynarken bilet kesiyor musunuz?

- Hayır!

- Oyunlara girişte para alıyor musunuz?

- Hayır, almıyoruz...

- Ama Cumhuriyet Gazetesi'nde yaptığınız bir röportajda, dileyenler para bırakıyor sözünü etmişsiniz...

- Evet, son zamanlarda müthiş polis baskısı ve ekonomik açmazlarımız nedeniyle, oyunun girişinde bilet kesmesek, kesinlikle para almasak da, "beğendinizse oyunumuzu / bükük bırakmayın boynumuzu" şarkısıyla, oyunun sonunda "çanak" açıyoruz ve bâzı izleyiciler de para "yardımı" yapıyor. Biz de bu sayede kendimizi toparlamaya başlıyoruz...

- Peki öyleyse, bizim telifleri de ödemeye başlayın...

- Ama şimdiye kadar basında sürekli olarak gündemde olmamıza, Aziz Nesin'in birçok oyununu oynamamıza karşın, neden şimdiye kadar hiç telif istemiyordunuz? Bizim oyun oynadığımızı bilmiyor muydunuz?!...

- Aksine, sizin yaptığınız her şeyi, polislerden bile gayet daha yakından izliyoruz. Ancak, şimdiye kadar, izleyiciden "bir kuruş bile" almadığınız için, biz de, sizin yaptığınız işlere saygı duyarak telif isteme düşüncesine sahip olmuyorduk. Ne var ki, artık, az bile olsa, bir para aldığınıza göre, bize de, az bile olsa, bir telif ödemeniz gerekir. Sorumluluğunuzu bilin!

Ben, hemen arabama atlayarak, kendimi Çatalca'daki "Nesin Vakfı"nın içerisinde buldum ve Nesin'le aramızda yaklaşık şöyle bir diyalog geçti:

- Ben, sizin ne yaptığınızı çok iyi biliyorum. Sen de biliyorsun ki, kendi oyunlarımı yönettiğinizde gelip izliyordum ve ücretsiz oynadığınız için sesimi hiç çıkarmıyordum. Ancak, artık, bilet kesme işlemi yapmasanız, belli bir ücret belirleme kararlılığında olmasanız da, madem ki, bir para kazanmaya başladınız, öyleyse bir telif ödemeniz gerekir. Bunu ödeyin!

- Aziz Bey, biz, sizin "Nesin Vakfı"nda yaptığınızın benzerini yapıyoruz.

- Biliyorum. Ne var ki, ben, kendime ait olan bölümden feragat ederek konuşuyorum. Ancak, ONK Ajans'ın payına düşeni ödemeniz gerekir. 

- Ne demek istediğinizi anladım... 

Ve, "Sen Gara Değilsin" oyununu yıllarca oynadık. Sanırım, bir milyon izleyiciye ulaştık. Elde ettiğimiz gelirin ciddi bir kısmını söke söke değil de, seve seve ONK Ajans'a verdik. Biz, KORSAN ve LİNÇÇİ değildik!

Şimdi gelelim günümüze...

1100 KİŞİLİK KİŞİLİKSİZ KİŞİNİN DÜZENLEDİĞİ İĞRENÇ LİNÇ KAMPANYASI İMZALARINA İYİCE BAKTIĞIMIZDA, İMZALARIN ÇOĞU BOĞAZİÇİ ÜNİVERSİTESİ CAMİASININ!

"ENTELEKTÜEL LİNÇ KAMPANYASI" büyük sponsoru Boğaziçi Üniversitesi Oyuncuları, sosyalist tiyatrocu Bertolt Brecht'in "Sezuan'ın İyi İnsanı" oyununu, 12 Mart Faşizmi Kültür Bakanı Talât Sait Halman Bey'e "Emek Ödülü" veren TAKSAV Festivali'nde, hem de bilet satarak oynamasına karşın, Brecht'in telif ajansı ONK'a para vermeden, tam bir tek bacaklı, tek gözlü, tek kollu KORSAN gibi oynamak istedi ve biz de (Coşkun Büktel, Feridun Çetinkaya ve Hilmi Bulunmaz), bu KORSAN ilkelliğe karşı çıktık, çıkıyoruz, çıkacağız... Bu bağlamda, Melih Anık'ın, "ENTELEKTÜEL LİNÇ KAMPANYASI" büyük sponsoru Boğaziçi Üniversitesi Oyuncuları'nı teğet geçerek yaptığı bu genel değerlendirme hoşumuza gitmedi. Bu pek genellemeci sözler karşısında, Melih Anık'ın genel çelebi yazar yanını onaylasam bile, bu tavrını hiç onaylamıyorum.

Şöyle söylenebilir: "Melih Anık, Boğaziçi Üniversitesi Oyuncuları'ndan bahsetmediğine göre, onların KORSAN eylemini desteklemiyor. Belki de onların bu KORSAN eylemine karşıdır!" İyi de, ben, bunu herhangi bir yerde okumadığıma göre, onun böyle bir niyet beslediğini bilemem!

Sosyalist Sanatçı Hilmi Bulunmaz

***

Ayrıca bakınız:

Bulunmaz, davalardan fırsat bulursa, Anık'ın sözlerini değerlendirecek!

Tiyatroyu hınç ve hırs aracı olarak görmeyen Anık, eleştiriye kızmıyor!