15 Nisan 2013 Pazartesi

Hilmi Bulunmaz, "ödül" sözcüğünü "ödün" ve/ya "öldü" diye okuyor hâlâ!

Ben, zaman zaman küçük burjuva duygularıma yenik düşebilmekle birlikte, kendimi bildim bileli ödül sözcüğünün içeriğindeki kavrama gayet uzak duran biriyim... Ödülle sanat yapmanın çok aptalca bir iş olduğunu düşünen biri olduğum için, küçük burjuva duyguma yenik düşmediğim geniş zamanlarda, ödül sözcüğünü duyduğumda, ağzım yanıyor, başım dönüyor, canım sıkılıyor, dilim kuruyor, midem ağrıyor.

Ben, hele "emek"le "ödül"ün bir araya gelmesinden, üstüne üstlük, bir de bu ilginç kavramlarla birlikte, "başarı ölçütü" düşüncesinin, topuzu olmayan bir kantarda tartılmak istenmesinden iyice nefret ediyorum!... 

Yakınlarının tecavüze uğramasını seyretmekten başka elinden hiçbir şey gelmeyen sımsıkı çarmıha gerilmiş bir insan çaresizliği içerisinde debelendiğim gri zamanlarda, burnuma dek dayatılan "Emek ve Başarı Ödülleri" sloganı, beni, kendimi kaybedebilecek kadar çileden çıkarıyor.

Ben, iyice ceset hâline gelip, hızla çürüyerek, şimşek hızıyla küflenmiş Türk tiyatrosundan tam nefret ederken, insanın en yüce kavramı emek sözcüğünün bile pazara sürülmesi, beni, kendi anladığım insanlıktan uzaklaştırıyor. Hemen şöyle sözler söyleneceğini duyar gibi oluyorum:

"Yeni Tiyatro Dergisi, seninle yaptığı söyleşide sözlerini SANSÜR ile saptırdı da, onun için mi böylesine çok sert serzenişte bulunuyorsun?"

Asla, kesinlikle öyle değil! Ben, kendimi ifade etmeye başladığım ândan itibaren, ödülün her türlüsüne sürekli karşı çıktım... Hele hele sanatsal etkinliklerin "ceza - ödül" sözcüklerinin içeriğindeki kavramlara tutsak olmasına sürekli karşı koydum. Bu arada, bir zamanlar, Erbil Göktaş'ın bana sormuş olduğu şu soruyu yayınlayıp, yanıtını da hemen vereyim:

(Mealen) "Yağmur Yağmur'un nesine gıcıksın abi? Onun SANSÜRCÜ BİRGün Gazetesi'nde yazı yazıyor olması seni neden rahatsız ediyor?"

Tabiî ki mealen yazıyorum. Yoksa, koskoca bir akademisyen "gıcık" gibi bir gıcık sözcüğü hangi amaçla kullansın ki? Neden bana "abi" desin ki?

Yrd. Doç. Dr. Erbil Göktaş'a verdiğim yanıtı, bir de burada yineleyeyim:

"Benim, Yağmur Yağmur yada bir başka yağmurla herhangi bir kişisel husumetim yok ve olamaz da! Ben, olay ve olgulara, bilimsel sosyalizm ışığıyla baktığım için, 'ceza - ödül' gibi bir düzeneğe de karşı çıkıyorum. Bu arada (o zamanlar Yeni Tiyatro Dergisi henüz SANSÜRCÜ değildi) SANSÜRCÜ bir yayın organını da fırsat bulmuşken eleştiriyorum!..."

Yağmur Yağmur ve diğer yağmurlara herhangi bir kişisel husumetin hiç bulunmamasına karşın, Yağmur Yağmur ve diğer yağmurları uygun bir dille uyarmama karşın, bütün bu yağmurlar, "ceza - ödül" kıskacından kesinlikle kopamıyorlar!... Ben de, SANSÜRCÜ BİRGün Gazetesi ile SANSÜRCÜ Yeni Tiyatro Dergisi parantezinde hızla kalem oynatan Yağmur Yağmur ve diğer yağmurları eleştirmeye devam ediyorum hâlâ!

Sanat, kendine "ceza - ödül" mağarası arayacak kadar kötürüm değildir. Erbil Göktaş ve yoldaşlarına sıcak, sımsıcak, insan sıcağı bir önerim var:

BIRAKIN BU ÖDÜL AYAKLARINI Kİ, AYAKLARINIZ YERE BASSIN!


***

Ayrıca bakınız: