AV. REYHAN KAYIŞLI
İSTANBUL 6. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ'NE
DOSYA: 2012 / 481 E
DAVAYA CEVAP VEREN DAVALI: Mustafa Şükrü DEMİRKANLI
VEKİLİ: Av. Reyhan KAYIŞLI
Halaskargazi Cd. No: 179 Ünsal Çarşısı Kat: 4 D: 168 Şişli / İSTANBUL
DAVACI: HÜSEYİN HİLMİ BULUNMAZ
Ali Baba Türbe Sk. Onur Han No: 13/8-9 Çemberlitaş / İSTANBUL
KONU: Davaya ve davacı tarafın sunmuş olduğu dilekçelere karşı beyanlarımızın sunulması
AÇIKLAMALAR
1. Mahkemeniz belirtilen dosyası ile davacı tarafın müvekkil aleyhine açmış olduğu dava hukuku dayanaktan yoksun ve haksız bir davadır. Davalının dava dilekçesinde beyan ettiği hususlar, talep ettiği manevi tazminat davasına gerekçe oluşturmadığı gibi; müvekkile isnat ettiği fiille ilgili yargılama makamını yanıltmaya yönelik açık çarpıtmalar içermektedir. Bu durum, müvekkile ait dava konusu yazı objektif olarak incelendiğinde ortaya çıkacaktır.
2. Davacı, tazminat talebine gerekçe olarak müvekkilin kaleme aldığı "Bu Nasıl Bir Kin?!" başlıklı yazısını göstermiştir. Öncelikle şunu belirtmek gerekir ki; müvekkil davaya konu edilen yazıyı, davacının kendi blog sitesinde yayınladığı, geçtiğimiz aylarda vefat eden ve müvekkilin yakın dostu olan sanatçı Meral Okay hakkındaki hakaret dolu saldırgan haberler ve bu haberlere kendisinin eklediği aynı nitelikteki yorumları eleştirmek amacıyla yazmıştır. Davacı, Meral Okay'ın ölümünün hemen ardından yayınladığı bu haberlerin başına "PKK, burjuva imgecisi Meral Okay'ın yanlış tanınmasına neden oluyor", "emekçi halkın iktidar özlemini dumura uğratmak için örgütlenen televizyon dizilerine imza atarak, tarihsel ve toplumsal olarak sınıfının rengini belli eden Meral Okay, kapitalizmin ilelebet muhafaza ve müdafaa edilmesi bile asgari gereklilik olan hiçbir belge bırakmamasına karşın sözlü vasiyet bırakarak hukuka aykırı davranmakla anılmaya başlandı!" şeklinde ölen kişinin değerlerine saldırı niteliğindeki yorumlarını eklemiştir. Bu saldırı karşısında müvekkilin yazısı ise, Milliyet Gazetesi köşe yazarı Can Dündar'ın aynı konudaki yazısında açık alıntılar yaparak yazılmış, tamamen eleştiri sınırları içerisinde kalan ve o dönemde Meral Okay'a yönelik saldırılara karşı yazılan onlarca yazıdan sadece birisidir. Müvekkilin bu saldırıya cevap vermesi, eleştiri niteliğindeki düşünce ve ifade özgürlüğünün kullanılması yanında, aynı zamanda, vicdani bir sorumluluğun yerine getirilmesidir. Çünkü davacının, müvekkilin yakın dostu olan ölmüş bir sanatçıya yönelik saldırısına, ölen kişi bir karşılık veremeyeceğine göre, elbette ki bu ahlaki ve insani görev, bu kişinin dostlarına ve sevenlerine düşecektir.
3. Davacı, dava dilekçesine müvekkilin yazısından cımbızladığı, hiçbir şekilde kişilik haklarına saldırı niteliği taşımayan; bir kısmı da kendisine yönelik olmayan ve hatta başka bir kişinin müvekkile yönelik hakaretlerini içeren cümleleri bağlamından koparıp, alıntılayarak başlamıştır. Davacının dava dilekçesinde "kişilik haklarına saldırı" niteliğinde olduğunu iddia ettiği cümlelere hukuki açıdan bakılacak olursa;
* "iki yüzlü ve kindar tavrını teşhir edeceğim": müvekkilin yazısında yer alan söz konusu cümlede herhangi bir hakaret söz konusu olmadığı gibi niteleme davacının şahsına yönelik bile değildir. Cümlede eleştirilen, "iki yüzlü ve kindar" olarak nitelenen davacının şahsı değil, açıkça belirtildiği üzere "tavrı"dır. Müvekkil, yazısının devamında bu eleştirisinin nedenlerini ve kanıtlarını açıkça ortaya koymaktadır. Müvekkil, davacının Meral Okay'ı, sırf dizi senaryosu yazmasından dolayı hakaret dolu sözlerle anmasına karşın, aynı işi yapan kendi yakın arkadaşı Coşkun Büktel isimli kişiye hiçbir şey söylemiyor; daha da önemlisi Meral Okay'a "kapitalizmin ilelebet muhafaza ve müdafaası"nı yaptığı iddiasıyla saldırırken, davacının kendisinin uluslar arası elmas ticareti işini yapıyor olmasını ikiyüzlü bir tavır olarak nitelemiştir. Müvekkil, yazısındaki ilgili bölümde bu durumu şüpheye yer bırakmayacak şekilde şöyle ifade etmiştir:
"Bu şahsiyet Meral'in ardından şunları yazmış.
'Kapitalizmin ilelebet muhafaza ve müdafaa edilmesi için emekçi halkın iktidar düşlerini kirleten burjuva imgecisi Meral Okay, artık televizyonda asla ve kesinlikle toplumsal ninni söyleyemeyecek!' (Hilmi Bulunmaz)
Ne yapmış Meral? Dizi yazmış, oyunculuk yapmış... Bu şahsiyetin en yakın arkadaşı (Coşkun Büktel) ne iş yapıyor? Meral gibi dizi yazıyor, emeği ile çalışıyor, üretiyor, karnını doyuruyor...
Hilmi Bulunmaz ne yapıyor?
Yukarıda kısaca değindik, elmas kalemleri uluslar arası tacirliği, kuyumculuk yapıyor, yanında yaklaşık yüz kişi çalıştırıp, artı emekle servetine servet katıp, dünyayı geziyor....
Şahsın tanımıyla Meral kimmiş? 'Kapitalizmin ilelebet muhafaza ve müdafaa edilmesi için emekçi halkın iktidar düşlerini kirleten burjuva imgecisi...'
Büktel? Ona ses yok, o emeğiyle çalışan bir yazar.
Kendisi? Sosyalist elmas kalemleri uluslar arası taciri..."
* Yine davacının, müvekkilin yazısından alıntıladığı "kindar bir o kadar da çirkinsiniz" cümlesi, müvekkilin yazısı içerisinde dahi tırnak içine aldığı ve yazar Can Dündar'ın yazısından olduğu gibi, aktardığı bir cümledir. Cümle müvekkilin yazısında şu şekilde yer almaktadır. "Can ne güzel demiş; Kindar bir o kadar da çirkinsiniz." Kaldı ki başka bir yazardan kaynak belirtilerek aktarılan bu "kindar" ve "çirkin" nitelemeleri de hiç bir şekilde kişilik haklarına saldırı unsuru içermemektedir. Müvekkil yazısında, davacının sanatçı Meral Okay'a karşı kin güttüğünü dile getirmiş ve ölmüş bir insana karşı bu denli kindar yaklaşılmasının da çirkin bir hareket olduğunu bir başka yazıdan yaptığı alıntı ile vurgulamıştır. Müvekkilin ifade ettiği durum bundan ibarettir.
* Davacının dava dilekçesinde, müvekkilin yazısından alıntıladığını iddia ettiği "kin kusan Hilmi Bulunmaz, "Pisliksin! Yağlı Karasın!", Provokatörsün!"" cümlesi ise davacının iddiasının aksine müvekkilin yazısının içeriğinde bulunmamaktadır. Davacının hazırladığı dava dilekçesinin bir başka bölümünde dahi yer aldığı gibi, müvekkil yazısının sonuna şu şekilde bir not eklemiştir. "Not: Yukarıdaki yazıdan sonra Coşkun Büktel facebook'ta şu yorumları yaparak, Meral Okay'a daha defnedilmeden önce "kin" kusan yakın arkadaşına (Hilmi Bulunmaz) desteğini yine verdi, bana hitaben yazıma yönelik şu yorumları yaptı: "Pisliksin! Yağlı karasın!' 'Provokatörsün!" Yani, davacının kendisine karşı yapılmış gibi gösterdiği hakaretler, Coşkun Büktel isimli kişi tarafından müvekkile karşı söylenmiş ve müvekkil de yazısının sonunda bu durumu not olarak paylaşmıştır. Davacı ise bu nota eklemeler yapıp, çarpıtarak yargılama makamını yanıltma amacıyla açıkça yalan beyanda bulunmuştur. Davacının gerek mahkemenize gerekse de aynı konuda yaptığı şikayet dilekçesi ile C. Savcılığı'na karşı bu tavrı Türk Ceza Kanunu m. 271 kapsamında suç teşkil etmektedir.
4. Davacının dava dilekçesinde müvekkilin yazısından cımbızlayarak ve açıkça çarpıtarak yaptığı diğer alıntıların hiç birisinde kişilik haklarına saldırı mahiyetinde, hakaret, sövme, fiil isnadı vs... bulunmamaktadır. Bu bölümlerde müvekkil ya "bu şahsiyetlerin ölüm kadar acı bir gerçeğe bile saygıları olmadığı gibi, ahlakları da yoktur" şeklinde Meral Okay'ın ölüm acısına bile saygı duymadan saldırıda bulunan topluluk hakkında hedef göstermeden genel, toplumsal ve ahlaki bir yargıda bulunmuş ya da davacının icra ettiği meslekle, ölen sanatçıya yönelik kendince "sınıfsal", kindar ve saldırgan tavrı arasındaki çelişkiye vurgu yapmıştır. Bu nedenle davacının dilekçesinde sıraladığı, herhangi bir davaya dayanak teşkil edemeyecek mahiyetteki cümlelerin tek tek hukuki tartışmasını yapmak yersizdir. Talebimiz, davacı tarafından bozulmuş, çarpıtılmış, bağlamından koparılmış, bu cümleler yerine ekte orijinal halini sunduğumuz müvekkilin yazısı üzerinden objektif bir değerlendirme yapılmasıdır.
5. Davacı, dava dilekçesinin 5. Maddesinde "...toplumda ısrarla ve inatla, hem de zincirleme olarak küçük düşürmeyi hedefleyen tüm söz, yazı ya da resimle yapılan beyanlar şeref ve haysiyetin ihlali niteliğini taşır. Bir kişi hakkında hakaret teşkil edecek sözler söylenmesi veya o kişinin saygınlığını tehlikeye düşüren iddialarda bulunulması şeref ve haysiyete direkt olarak tecavüz teşkil eder..." şeklinde açıklamada bulunmuştur. Bu açıklamada bulunan davacının blog sitesi yıllardır ve halen "...OYUN, başta ŞÜPHELİ SANIK DAVALI DERGİCİ MUSTAFA ŞÜKRÜ DEMİRKANLI olmak üzere, iğrenç bir LİNÇ KAMPANYASI düzenleyenlere karşı bilinç oluşturmak, emekçilerin iktidar özlemi için yayınlanıyor" şeklindeki müvekkile yönelik iftira ve hakaret içerikli bir başlıkla açılmaktadır. Davacı ayrıca bu sitesinde müvekkile ve tiyatro çevresinden birçok isme karşı "linççi orospu çocukları" düzeyine varan ağır hakaret ve küfürler içeren yüzlerce yazı yayınlamıştır. Bu nedenle davacı, hakaret ve sövme suçundan defalarca mahkeme kararı ile mahkum olmuş, hakkında halen süren soruşturma, yargılama ve tazminat davaları mevcuttur. Müvekkilin de şikayeti üzerine davacı hakkında İstanbul 35. Sulh Ceza Mahkemesi'nin 2011/3131 E sy dosyası ile verilmiş ve kesinleşmiş mahkumiyet kararı ile halen sürmekte olan İstanbul C. Savcılığı'nın 2013/4849 Hz. soruşturması bulunmaktadır. Ayrıca müvekkilin davacı aleyhine kişilik haklarına saldırı nedeniyle İstanbul 10. Asliye Hukuk Mahkemesi'nin 2012/650 E sy dosya numarasıyla açtığı tazminat davası da halen sürmektedir.
6. Davacı, mahkemeniz dosyasına 16.09.2013 (Oyun'un notu: Bugün 8 Nisan 2013) tarihinde bir dilekçe daha sunmuş ve dava dilekçesinde yer almayan yeni iddialar ileri sürmüş; müvekkil hakkında davayla ilgisi olmayan ithamlarda bulunmuştur. Söz konusu dilekçe bu haliyle hukuki bir belge niteliğini dahi haiz olmamakla birlikte biz öncelikle davacının, iddianın genişletilmesi niteliğindeki taleplerine muvafakatimiz olmadığını belirtiriz.
7. Yine davacının 16.09.2013 tarihli dilekçesinde müvekkile iftira niteliğinde gerçek dışı beyanlar yer almaktadır. Davacı "DAVALI MUSTAFA ŞÜKRÜ DEMİRKANLI adlı şahsın önderliğinde düzenlenen ve entelektüel dünyada "ENTELEKTÜEL LİNÇ" olarak kavramsallaştırılan bir LİNÇ KAMPANYASI ile bana "HAKARET" edildi..." "DAVALI MUSTAFA ŞÜKRÜ DEMİRKANLI adlı şahıs, sadece kendisi tek başına değil, "1100 KİŞİLİK BİR ÖRGÜT" ile birlikte hareket ettiği, benim, "ENTELEKTÜEL LİNÇ KAMPANYASI ÖRGÜTÜ" dediğim bir örgütün elebaşı olduğu için, bu örgütün yapılanmasının da irdelenmesinde yarar olduğu kanısındayım" şeklindeki beyanlarıyla hakkında bu yönde herhangi bir yargı kararı bulunmayan müvekkili "örgüt elebaşısı" gibi ağır bir suçla itham etmiştir. Davacının bu beyanları da Türk Ceza Kanunu 267. Maddesi uyarınca iftira suçunu teşkil etmektedir.
8. Sonuç olarak yukarıda açıkladığımız şekilde müvekkilin yargılamaya konu edilen yazısı tamamen eleştiri sınırları içerisinde kalmış, kamuoyunu ilgilendiren ve gündeme dair bir düşünce ve değerlendirme yazısıdır. Söz konusu yazıda hiç kimsenin kişilik haklarına saldırılmadığı gibi davacının açtığı söz konusu dava, müvekkilin düşünce ve ifade özgürlüğüne yönelmiş bir tehdit niteliğindedir. Bilindiği gibi düşünce ve ifade hem Anayasa'nın 25. ve devam eden maddelerinde hem de başta Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi 10. maddesi olmak üzere Türkiye Devleti'nin taraf olduğu ve Anayasa gereği ülke içi hukukta doğrudan uygulanma gücüne sahip birçok uluslar arası sözleşmede yer bulan bir haktır. Bu hak en temel haliyle "kişilerin hiçbir baskı altında kalmadan, düşünce, fikir, kanaatlerini açıklayabilmeleri" şeklinde tanımlanmaktadır. "Yazı" ise düşünceyi ifade etmekte kullanılan en yaygın yol olmasının yanında basın özgürlüğünün de en temel taşıdır. Gerek Anayasa'da gerekse de uluslar arası sözleşmelerde bu hakkın kanunla belirtilen çok istisnai durumlar dışında kısıtlanamayacağı da belirtilmiştir. Tüm bu düzenlemeler ve uygulamalar ışığında bu özgürlüğün tek kısıtlanma yolunun cezai yaptırımlar olmadığı açıktır. Aynı şekilde, düşünceyi ifade etme özgürlüğünün, maddi bir yaptırım anlamına gelecek hukuk davalarıyla kısıtlanması da yine ulusal ve bağlı bulunulan uluslar arası mevzuata aykırı olacaktır. Bu nedenle bu özgürlüğe getirilen istisnai sınırlamaların oldukça dar, eleştiri özgürlüğünün ise olabildiğince geniş yorumlanması, hem adaletin sağlanması hem de demokratik hak ve özgürlüklerin gelişmesi adına daha doğru ve hukuki yaklaşım olacaktır.
9. Yukarıdaki açıklamalarımız ve sunacağımız deliller ışığında, müvekkilin yazısının gerek davacının kişilik haklarına saldırı niteliği taşımaması, gerekse de eleştiri özgürlüğü sınırları içerisinde anayasal bir hakkın kullanımı mahiyetinde olması nedeni ile davacının davasının reddini talep etmekteyiz.
DELİLLER: Davacının suncağı delillere karşı delil sunma hakkımız saklı kalmak Kaydıyla:
1 - Davacının sitesindeki yayınlardan dolayı hakkında açılmış, bir kısmı mahkumiyetle sonuçlanmış ve bir kısmı devam eden dava ve soruşturmalar
* Soma Sulh Ceza Mahkemesi
* Karşıyaka 3. Sulh Ceza Mahkemesi
* İstanbul 35. Sulh Ceza Mahkemesi
* İstanbul 7. Sulh Ceza Mahkemesi
* Kadıköy C. Savcılığı
* Trabzon 3. Sulh Ceza Mahkemesi
* İstanbul 9. Asliye Ceza Mahkemesi
2 - Müvekkilin davacı hakkında açmış olduğu dava ve soruşturma dosyaları ve içerikleri
* İstanbul 35. Sulh Ceza Mahkemesi
* İstanbul 10. Asliye Hukuk Mahkemesi
* İstanbul C. Savcılığı
3 - Müvekkilin dava konusu yazısı
4 - Davacının sanatçı Meral Okay'ın ölümünün ardından kişisel blog Sitesi www.tiyatroyun.blogspot.com'da yaptığı yayınlar
5 - Meral Okay'ın öldüğü dönemde konunun kamuoyun gündeminde yer tuttuğunu ve yazarlar arasında tartışma yarattığının gösterir bazı köşe yazıları
6 - Gerektiğinde tanık
7 - Gerektiğinde bilirkişi incelemesi
8 - Her türlü yasal kanıt
SONUÇ VE TALEP: Yukarıda açıklanan nedenlerle davacının haksız ve hukuku dayanaktan yoksun davasının reddi ile yargılama gider ve vekâlet ücretinin davacı tarafa yüklenmesine karar verilmesini vekâleten talep ederim.
İSTANBUL 6. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ'NE
DOSYA: 2012 / 481 E
DAVAYA CEVAP VEREN DAVALI: Mustafa Şükrü DEMİRKANLI
VEKİLİ: Av. Reyhan KAYIŞLI
Halaskargazi Cd. No: 179 Ünsal Çarşısı Kat: 4 D: 168 Şişli / İSTANBUL
DAVACI: HÜSEYİN HİLMİ BULUNMAZ
Ali Baba Türbe Sk. Onur Han No: 13/8-9 Çemberlitaş / İSTANBUL
KONU: Davaya ve davacı tarafın sunmuş olduğu dilekçelere karşı beyanlarımızın sunulması
AÇIKLAMALAR
1. Mahkemeniz belirtilen dosyası ile davacı tarafın müvekkil aleyhine açmış olduğu dava hukuku dayanaktan yoksun ve haksız bir davadır. Davalının dava dilekçesinde beyan ettiği hususlar, talep ettiği manevi tazminat davasına gerekçe oluşturmadığı gibi; müvekkile isnat ettiği fiille ilgili yargılama makamını yanıltmaya yönelik açık çarpıtmalar içermektedir. Bu durum, müvekkile ait dava konusu yazı objektif olarak incelendiğinde ortaya çıkacaktır.
2. Davacı, tazminat talebine gerekçe olarak müvekkilin kaleme aldığı "Bu Nasıl Bir Kin?!" başlıklı yazısını göstermiştir. Öncelikle şunu belirtmek gerekir ki; müvekkil davaya konu edilen yazıyı, davacının kendi blog sitesinde yayınladığı, geçtiğimiz aylarda vefat eden ve müvekkilin yakın dostu olan sanatçı Meral Okay hakkındaki hakaret dolu saldırgan haberler ve bu haberlere kendisinin eklediği aynı nitelikteki yorumları eleştirmek amacıyla yazmıştır. Davacı, Meral Okay'ın ölümünün hemen ardından yayınladığı bu haberlerin başına "PKK, burjuva imgecisi Meral Okay'ın yanlış tanınmasına neden oluyor", "emekçi halkın iktidar özlemini dumura uğratmak için örgütlenen televizyon dizilerine imza atarak, tarihsel ve toplumsal olarak sınıfının rengini belli eden Meral Okay, kapitalizmin ilelebet muhafaza ve müdafaa edilmesi bile asgari gereklilik olan hiçbir belge bırakmamasına karşın sözlü vasiyet bırakarak hukuka aykırı davranmakla anılmaya başlandı!" şeklinde ölen kişinin değerlerine saldırı niteliğindeki yorumlarını eklemiştir. Bu saldırı karşısında müvekkilin yazısı ise, Milliyet Gazetesi köşe yazarı Can Dündar'ın aynı konudaki yazısında açık alıntılar yaparak yazılmış, tamamen eleştiri sınırları içerisinde kalan ve o dönemde Meral Okay'a yönelik saldırılara karşı yazılan onlarca yazıdan sadece birisidir. Müvekkilin bu saldırıya cevap vermesi, eleştiri niteliğindeki düşünce ve ifade özgürlüğünün kullanılması yanında, aynı zamanda, vicdani bir sorumluluğun yerine getirilmesidir. Çünkü davacının, müvekkilin yakın dostu olan ölmüş bir sanatçıya yönelik saldırısına, ölen kişi bir karşılık veremeyeceğine göre, elbette ki bu ahlaki ve insani görev, bu kişinin dostlarına ve sevenlerine düşecektir.
3. Davacı, dava dilekçesine müvekkilin yazısından cımbızladığı, hiçbir şekilde kişilik haklarına saldırı niteliği taşımayan; bir kısmı da kendisine yönelik olmayan ve hatta başka bir kişinin müvekkile yönelik hakaretlerini içeren cümleleri bağlamından koparıp, alıntılayarak başlamıştır. Davacının dava dilekçesinde "kişilik haklarına saldırı" niteliğinde olduğunu iddia ettiği cümlelere hukuki açıdan bakılacak olursa;
* "iki yüzlü ve kindar tavrını teşhir edeceğim": müvekkilin yazısında yer alan söz konusu cümlede herhangi bir hakaret söz konusu olmadığı gibi niteleme davacının şahsına yönelik bile değildir. Cümlede eleştirilen, "iki yüzlü ve kindar" olarak nitelenen davacının şahsı değil, açıkça belirtildiği üzere "tavrı"dır. Müvekkil, yazısının devamında bu eleştirisinin nedenlerini ve kanıtlarını açıkça ortaya koymaktadır. Müvekkil, davacının Meral Okay'ı, sırf dizi senaryosu yazmasından dolayı hakaret dolu sözlerle anmasına karşın, aynı işi yapan kendi yakın arkadaşı Coşkun Büktel isimli kişiye hiçbir şey söylemiyor; daha da önemlisi Meral Okay'a "kapitalizmin ilelebet muhafaza ve müdafaası"nı yaptığı iddiasıyla saldırırken, davacının kendisinin uluslar arası elmas ticareti işini yapıyor olmasını ikiyüzlü bir tavır olarak nitelemiştir. Müvekkil, yazısındaki ilgili bölümde bu durumu şüpheye yer bırakmayacak şekilde şöyle ifade etmiştir:
"Bu şahsiyet Meral'in ardından şunları yazmış.
'Kapitalizmin ilelebet muhafaza ve müdafaa edilmesi için emekçi halkın iktidar düşlerini kirleten burjuva imgecisi Meral Okay, artık televizyonda asla ve kesinlikle toplumsal ninni söyleyemeyecek!' (Hilmi Bulunmaz)
Ne yapmış Meral? Dizi yazmış, oyunculuk yapmış... Bu şahsiyetin en yakın arkadaşı (Coşkun Büktel) ne iş yapıyor? Meral gibi dizi yazıyor, emeği ile çalışıyor, üretiyor, karnını doyuruyor...
Hilmi Bulunmaz ne yapıyor?
Yukarıda kısaca değindik, elmas kalemleri uluslar arası tacirliği, kuyumculuk yapıyor, yanında yaklaşık yüz kişi çalıştırıp, artı emekle servetine servet katıp, dünyayı geziyor....
Şahsın tanımıyla Meral kimmiş? 'Kapitalizmin ilelebet muhafaza ve müdafaa edilmesi için emekçi halkın iktidar düşlerini kirleten burjuva imgecisi...'
Büktel? Ona ses yok, o emeğiyle çalışan bir yazar.
Kendisi? Sosyalist elmas kalemleri uluslar arası taciri..."
* Yine davacının, müvekkilin yazısından alıntıladığı "kindar bir o kadar da çirkinsiniz" cümlesi, müvekkilin yazısı içerisinde dahi tırnak içine aldığı ve yazar Can Dündar'ın yazısından olduğu gibi, aktardığı bir cümledir. Cümle müvekkilin yazısında şu şekilde yer almaktadır. "Can ne güzel demiş; Kindar bir o kadar da çirkinsiniz." Kaldı ki başka bir yazardan kaynak belirtilerek aktarılan bu "kindar" ve "çirkin" nitelemeleri de hiç bir şekilde kişilik haklarına saldırı unsuru içermemektedir. Müvekkil yazısında, davacının sanatçı Meral Okay'a karşı kin güttüğünü dile getirmiş ve ölmüş bir insana karşı bu denli kindar yaklaşılmasının da çirkin bir hareket olduğunu bir başka yazıdan yaptığı alıntı ile vurgulamıştır. Müvekkilin ifade ettiği durum bundan ibarettir.
* Davacının dava dilekçesinde, müvekkilin yazısından alıntıladığını iddia ettiği "kin kusan Hilmi Bulunmaz, "Pisliksin! Yağlı Karasın!", Provokatörsün!"" cümlesi ise davacının iddiasının aksine müvekkilin yazısının içeriğinde bulunmamaktadır. Davacının hazırladığı dava dilekçesinin bir başka bölümünde dahi yer aldığı gibi, müvekkil yazısının sonuna şu şekilde bir not eklemiştir. "Not: Yukarıdaki yazıdan sonra Coşkun Büktel facebook'ta şu yorumları yaparak, Meral Okay'a daha defnedilmeden önce "kin" kusan yakın arkadaşına (Hilmi Bulunmaz) desteğini yine verdi, bana hitaben yazıma yönelik şu yorumları yaptı: "Pisliksin! Yağlı karasın!' 'Provokatörsün!" Yani, davacının kendisine karşı yapılmış gibi gösterdiği hakaretler, Coşkun Büktel isimli kişi tarafından müvekkile karşı söylenmiş ve müvekkil de yazısının sonunda bu durumu not olarak paylaşmıştır. Davacı ise bu nota eklemeler yapıp, çarpıtarak yargılama makamını yanıltma amacıyla açıkça yalan beyanda bulunmuştur. Davacının gerek mahkemenize gerekse de aynı konuda yaptığı şikayet dilekçesi ile C. Savcılığı'na karşı bu tavrı Türk Ceza Kanunu m. 271 kapsamında suç teşkil etmektedir.
4. Davacının dava dilekçesinde müvekkilin yazısından cımbızlayarak ve açıkça çarpıtarak yaptığı diğer alıntıların hiç birisinde kişilik haklarına saldırı mahiyetinde, hakaret, sövme, fiil isnadı vs... bulunmamaktadır. Bu bölümlerde müvekkil ya "bu şahsiyetlerin ölüm kadar acı bir gerçeğe bile saygıları olmadığı gibi, ahlakları da yoktur" şeklinde Meral Okay'ın ölüm acısına bile saygı duymadan saldırıda bulunan topluluk hakkında hedef göstermeden genel, toplumsal ve ahlaki bir yargıda bulunmuş ya da davacının icra ettiği meslekle, ölen sanatçıya yönelik kendince "sınıfsal", kindar ve saldırgan tavrı arasındaki çelişkiye vurgu yapmıştır. Bu nedenle davacının dilekçesinde sıraladığı, herhangi bir davaya dayanak teşkil edemeyecek mahiyetteki cümlelerin tek tek hukuki tartışmasını yapmak yersizdir. Talebimiz, davacı tarafından bozulmuş, çarpıtılmış, bağlamından koparılmış, bu cümleler yerine ekte orijinal halini sunduğumuz müvekkilin yazısı üzerinden objektif bir değerlendirme yapılmasıdır.
5. Davacı, dava dilekçesinin 5. Maddesinde "...toplumda ısrarla ve inatla, hem de zincirleme olarak küçük düşürmeyi hedefleyen tüm söz, yazı ya da resimle yapılan beyanlar şeref ve haysiyetin ihlali niteliğini taşır. Bir kişi hakkında hakaret teşkil edecek sözler söylenmesi veya o kişinin saygınlığını tehlikeye düşüren iddialarda bulunulması şeref ve haysiyete direkt olarak tecavüz teşkil eder..." şeklinde açıklamada bulunmuştur. Bu açıklamada bulunan davacının blog sitesi yıllardır ve halen "...OYUN, başta ŞÜPHELİ SANIK DAVALI DERGİCİ MUSTAFA ŞÜKRÜ DEMİRKANLI olmak üzere, iğrenç bir LİNÇ KAMPANYASI düzenleyenlere karşı bilinç oluşturmak, emekçilerin iktidar özlemi için yayınlanıyor" şeklindeki müvekkile yönelik iftira ve hakaret içerikli bir başlıkla açılmaktadır. Davacı ayrıca bu sitesinde müvekkile ve tiyatro çevresinden birçok isme karşı "linççi orospu çocukları" düzeyine varan ağır hakaret ve küfürler içeren yüzlerce yazı yayınlamıştır. Bu nedenle davacı, hakaret ve sövme suçundan defalarca mahkeme kararı ile mahkum olmuş, hakkında halen süren soruşturma, yargılama ve tazminat davaları mevcuttur. Müvekkilin de şikayeti üzerine davacı hakkında İstanbul 35. Sulh Ceza Mahkemesi'nin 2011/3131 E sy dosyası ile verilmiş ve kesinleşmiş mahkumiyet kararı ile halen sürmekte olan İstanbul C. Savcılığı'nın 2013/4849 Hz. soruşturması bulunmaktadır. Ayrıca müvekkilin davacı aleyhine kişilik haklarına saldırı nedeniyle İstanbul 10. Asliye Hukuk Mahkemesi'nin 2012/650 E sy dosya numarasıyla açtığı tazminat davası da halen sürmektedir.
6. Davacı, mahkemeniz dosyasına 16.09.2013 (Oyun'un notu: Bugün 8 Nisan 2013) tarihinde bir dilekçe daha sunmuş ve dava dilekçesinde yer almayan yeni iddialar ileri sürmüş; müvekkil hakkında davayla ilgisi olmayan ithamlarda bulunmuştur. Söz konusu dilekçe bu haliyle hukuki bir belge niteliğini dahi haiz olmamakla birlikte biz öncelikle davacının, iddianın genişletilmesi niteliğindeki taleplerine muvafakatimiz olmadığını belirtiriz.
7. Yine davacının 16.09.2013 tarihli dilekçesinde müvekkile iftira niteliğinde gerçek dışı beyanlar yer almaktadır. Davacı "DAVALI MUSTAFA ŞÜKRÜ DEMİRKANLI adlı şahsın önderliğinde düzenlenen ve entelektüel dünyada "ENTELEKTÜEL LİNÇ" olarak kavramsallaştırılan bir LİNÇ KAMPANYASI ile bana "HAKARET" edildi..." "DAVALI MUSTAFA ŞÜKRÜ DEMİRKANLI adlı şahıs, sadece kendisi tek başına değil, "1100 KİŞİLİK BİR ÖRGÜT" ile birlikte hareket ettiği, benim, "ENTELEKTÜEL LİNÇ KAMPANYASI ÖRGÜTÜ" dediğim bir örgütün elebaşı olduğu için, bu örgütün yapılanmasının da irdelenmesinde yarar olduğu kanısındayım" şeklindeki beyanlarıyla hakkında bu yönde herhangi bir yargı kararı bulunmayan müvekkili "örgüt elebaşısı" gibi ağır bir suçla itham etmiştir. Davacının bu beyanları da Türk Ceza Kanunu 267. Maddesi uyarınca iftira suçunu teşkil etmektedir.
8. Sonuç olarak yukarıda açıkladığımız şekilde müvekkilin yargılamaya konu edilen yazısı tamamen eleştiri sınırları içerisinde kalmış, kamuoyunu ilgilendiren ve gündeme dair bir düşünce ve değerlendirme yazısıdır. Söz konusu yazıda hiç kimsenin kişilik haklarına saldırılmadığı gibi davacının açtığı söz konusu dava, müvekkilin düşünce ve ifade özgürlüğüne yönelmiş bir tehdit niteliğindedir. Bilindiği gibi düşünce ve ifade hem Anayasa'nın 25. ve devam eden maddelerinde hem de başta Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi 10. maddesi olmak üzere Türkiye Devleti'nin taraf olduğu ve Anayasa gereği ülke içi hukukta doğrudan uygulanma gücüne sahip birçok uluslar arası sözleşmede yer bulan bir haktır. Bu hak en temel haliyle "kişilerin hiçbir baskı altında kalmadan, düşünce, fikir, kanaatlerini açıklayabilmeleri" şeklinde tanımlanmaktadır. "Yazı" ise düşünceyi ifade etmekte kullanılan en yaygın yol olmasının yanında basın özgürlüğünün de en temel taşıdır. Gerek Anayasa'da gerekse de uluslar arası sözleşmelerde bu hakkın kanunla belirtilen çok istisnai durumlar dışında kısıtlanamayacağı da belirtilmiştir. Tüm bu düzenlemeler ve uygulamalar ışığında bu özgürlüğün tek kısıtlanma yolunun cezai yaptırımlar olmadığı açıktır. Aynı şekilde, düşünceyi ifade etme özgürlüğünün, maddi bir yaptırım anlamına gelecek hukuk davalarıyla kısıtlanması da yine ulusal ve bağlı bulunulan uluslar arası mevzuata aykırı olacaktır. Bu nedenle bu özgürlüğe getirilen istisnai sınırlamaların oldukça dar, eleştiri özgürlüğünün ise olabildiğince geniş yorumlanması, hem adaletin sağlanması hem de demokratik hak ve özgürlüklerin gelişmesi adına daha doğru ve hukuki yaklaşım olacaktır.
9. Yukarıdaki açıklamalarımız ve sunacağımız deliller ışığında, müvekkilin yazısının gerek davacının kişilik haklarına saldırı niteliği taşımaması, gerekse de eleştiri özgürlüğü sınırları içerisinde anayasal bir hakkın kullanımı mahiyetinde olması nedeni ile davacının davasının reddini talep etmekteyiz.
DELİLLER: Davacının suncağı delillere karşı delil sunma hakkımız saklı kalmak Kaydıyla:
1 - Davacının sitesindeki yayınlardan dolayı hakkında açılmış, bir kısmı mahkumiyetle sonuçlanmış ve bir kısmı devam eden dava ve soruşturmalar
* Soma Sulh Ceza Mahkemesi
* Karşıyaka 3. Sulh Ceza Mahkemesi
* İstanbul 35. Sulh Ceza Mahkemesi
* İstanbul 7. Sulh Ceza Mahkemesi
* Kadıköy C. Savcılığı
* Trabzon 3. Sulh Ceza Mahkemesi
* İstanbul 9. Asliye Ceza Mahkemesi
2 - Müvekkilin davacı hakkında açmış olduğu dava ve soruşturma dosyaları ve içerikleri
* İstanbul 35. Sulh Ceza Mahkemesi
* İstanbul 10. Asliye Hukuk Mahkemesi
* İstanbul C. Savcılığı
3 - Müvekkilin dava konusu yazısı
4 - Davacının sanatçı Meral Okay'ın ölümünün ardından kişisel blog Sitesi www.tiyatroyun.blogspot.com'da yaptığı yayınlar
5 - Meral Okay'ın öldüğü dönemde konunun kamuoyun gündeminde yer tuttuğunu ve yazarlar arasında tartışma yarattığının gösterir bazı köşe yazıları
6 - Gerektiğinde tanık
7 - Gerektiğinde bilirkişi incelemesi
8 - Her türlü yasal kanıt
SONUÇ VE TALEP: Yukarıda açıklanan nedenlerle davacının haksız ve hukuku dayanaktan yoksun davasının reddi ile yargılama gider ve vekâlet ücretinin davacı tarafa yüklenmesine karar verilmesini vekâleten talep ederim.
Davalı Vekili
Av. Reyhan KAYIŞLI
İmza