Batılı anlamda tiyatrocu Shakespeare Çocuğu Muhsin Ertuğrul dedi ki:
"… Sahiden Almanlar ve şimdi bilhassa Ruslar bir eser seyrederken büsbütün başka bir alemdeymiş gibi tiyatroda otururlar. Hele perde açıldıktan sonra ölseniz yanınızdaki adam ağzını açıp da ilaç istemez. Gönül artık istiyor ki iki sınıf seyirciler yok olsunlar da tiyatroyu tek bir can, tek bir nefes gibi halk kitlesi doldursun. İbadet yerinde oturan bir can, ibadet yerinde oturan bir nefes gibi."
***
Ben, "en alttakiler sınıfı" içinde doğup büyüdüğüm için, henüz burjuva kültürüyle haşır neşir olamadığım zaman diliminde tanıdığım Muhsin Ertuğrul'un düşündüklerini, yazdıklarını ve yönettiklerini izliyordum... Babamın sürekli olarak sayrı olduğu 1979 yılının üzerimde oluşturduğu hüzünlü ruh durumunun katkısıyla olsa gerek, o yılın nisan sonunda Muhsin Ertuğrul'un öldüğünü duyduğum Kocamustafapaşa - Aksaray hattındaki 1954 model DeSoto dolmuşta ağlamıştım. Neden ağladığımı bilmiyordum. Sanki dinî bir lider ölmüş, o dine mensup biri ağlıyordu... Düşündüm, düşündüm, düşündüm... Hiçbir ussal sonuca varamadım!
Öyle bir zaman geldi ki, yaptığım tiyatronun, bir maymunun ezberleme yeteneğini aşmayan ilkellik olduğunu kavrayıp "batılı anlamda tiyatro" eylemini öğrenirken, burjuvazinin yanılsama estetiğini iyice kavradım. Muhsin Ertuğrul'un, bir Shakespeare Çocuğu olduğunu algıladığımda, gözyaşlarımın ne kadar anlamsız ve samimiyetsiz olduğunu anladım!...
Sosyalist Sanatçı Hilmi Bulunmaz
"… Sahiden Almanlar ve şimdi bilhassa Ruslar bir eser seyrederken büsbütün başka bir alemdeymiş gibi tiyatroda otururlar. Hele perde açıldıktan sonra ölseniz yanınızdaki adam ağzını açıp da ilaç istemez. Gönül artık istiyor ki iki sınıf seyirciler yok olsunlar da tiyatroyu tek bir can, tek bir nefes gibi halk kitlesi doldursun. İbadet yerinde oturan bir can, ibadet yerinde oturan bir nefes gibi."
(Kaynak: Darülbedayi Dergisi sayı: 51-1934)
***
Ben, "en alttakiler sınıfı" içinde doğup büyüdüğüm için, henüz burjuva kültürüyle haşır neşir olamadığım zaman diliminde tanıdığım Muhsin Ertuğrul'un düşündüklerini, yazdıklarını ve yönettiklerini izliyordum... Babamın sürekli olarak sayrı olduğu 1979 yılının üzerimde oluşturduğu hüzünlü ruh durumunun katkısıyla olsa gerek, o yılın nisan sonunda Muhsin Ertuğrul'un öldüğünü duyduğum Kocamustafapaşa - Aksaray hattındaki 1954 model DeSoto dolmuşta ağlamıştım. Neden ağladığımı bilmiyordum. Sanki dinî bir lider ölmüş, o dine mensup biri ağlıyordu... Düşündüm, düşündüm, düşündüm... Hiçbir ussal sonuca varamadım!
Öyle bir zaman geldi ki, yaptığım tiyatronun, bir maymunun ezberleme yeteneğini aşmayan ilkellik olduğunu kavrayıp "batılı anlamda tiyatro" eylemini öğrenirken, burjuvazinin yanılsama estetiğini iyice kavradım. Muhsin Ertuğrul'un, bir Shakespeare Çocuğu olduğunu algıladığımda, gözyaşlarımın ne kadar anlamsız ve samimiyetsiz olduğunu anladım!...
Sosyalist Sanatçı Hilmi Bulunmaz