Sanatçılar, kimseden talep beklemezler. Satış garantisi istemezler. Yarattıkları şeye talep yok diye şikayet etmezler. Talep yok diye, yaratmaktan vazgeçmezler. Yaratmak için kimseden izin istemedikleri gibi, yarattıkları şeyi umursamaya da kimseyi mecbur bilmezler. Umursanmak isterler, ama, umursanmak için tedbir almayı, eserini varolan talebe uygun biçimde tasarlamayı veya talebe göre "revizyon" yapmayı, reddederler. Bir sanatçı, kendi doğrusu neyse, ne yapması gerektiğine inanıyorsa, "onu" yapar. Yapması gerektiği gibi yapar. Ödünsüz yapar. Toplumcu bile olsa, (topluma ille karşı çıkmayı marifet saymaz ama) toplumun nabzına göre şerbet vermeyi utanç sayar. Toplum tarafından onaylanmayı (hatta) alkışlanmayı ister ama, gerekiyorsa (gerektiğine inanıyorsa) toplum tarafından lanetlenmeyi göze alır. Topluma söylemeye gerçekten değer bir sözü olan sanatçı, "politik davranmaya" tenezzül etmeden, toplumun tepkisinin ne olacağına kafa yormadan; söylemek zorunda olduğu şeyi "dosdoğru" söyler. Söylemekle yetinmeyerek, ortaya bir laf atıp kenara çekilmeyerek, sözünü piç gibi terk etmeyerek, sözünün eri olur. Karşı çıkan, hesap soran herkese karşı, göğsünü gere gere, sözünü savunur. Sözünü sakınmaz; ortam uygun mu, toplum buna hazır mı, birileri bana kızar mı? diye sormaz. Kazanç ya da kayıp hesaplaması yapmaz. Piyasayı kollamaz.
(Kaynak: "'KONUŞAN TÜRKİYE'(!)NİN SUSAN ELEŞTİRMENLERİ")
(Kaynak: "'KONUŞAN TÜRKİYE'(!)NİN SUSAN ELEŞTİRMENLERİ")