Her zaman olduğu gibi, bu sabah yine erkenden uyanıp, büyük bir hızla yataktan fırladım... Uyku hâlini, bir tür ölümlülük hâli olarak düşündüğümden, uzun uyku saatlerinden asla hoşlanmıyorum... Gece yarısı yatıp, sabahın alaca karanlığında uyanmak, bana son derecede büyük bir keyif ve en önemlisi de mücadele azmi veriyor.
Her pazartesi günü olduğu gibi, bu pazartesi sabah yine erkenden yola çıkarak İstanbul Adalet Sarayı'na gittim. Benim sanatsal ifade olanaklarımı ilelebet ilga ve imhâ etmek için bir araya gelen kişi ve kuruluşların, bana karşı başlatmış oldukları tiksinç bir kampanya sonucunda, her gün olmasa bile, her hafta, adliyeye gidiyorum...
Her pazar günü olduğu gibi, dün yine geç bir saatte yataktan çıkıp, büyük bir hız ve korkunç bir coşkuyla açıklamalar, ifade hazırlığı ve savunma metinleriyle boğuştum. Ben, şunu çok iyi biliyorum: Bu ülkedeki çürümüş tiyatro, sanat olmaktan iyice çıkıp, Hades'in ülkesindeki derin çukurların kirli paslı bataklığında debeleniyor...
Her zaman olduğu gibi, bugün yine, yaşadığına dair hiçbir belirti görmediğim Türkiye tiyatrosunun sağaltılabilmesi, iyileştirilmesi, yenileştirilmesi, devrimci bir düzeye getirilebilmesi asla mümkün olmadığı için, hızla çürüyen bu tiyatronun ölümünü hızlandırmak gerektiğini düşünüyorum. Bunun için de, başta hukuksal kavga olmak üzere, her türlü kavganın içerisinde bulunup, soylu tiyatro kavramını sanat olmaktan uzaklaştırmak isteyen alçaklara karşı büyük bir savaşım vermek gerekir. Hem de hiç ikileme düşmeden.
Her zaman olduğu gibi, bugün yine sabah erkenden uyanıp, hızla yataktan fırladım... Elimi yüzümü yıkamadan önce, tiyatro dergisi yayınlayan zavallıların dergilerini ağır ağır okudum. Başım döndü, dizlerim titredi, midem bulandı, tansiyonum yükseldi... Neyse ki, ("haksızlıkların yasalarla korunduğu bir ülke" içerisinde soluk alıp vermek zorunda kalsam da) İstanbul Adalet Sarayı var ve ben, bu sarayın içerisine girdiğimde, kendimi son derecede özgür bulup, Roma İmparatorluğu dönemindeki gladyatör gibi hissediyorum...
Sosyalist Sanatçı Hilmi Bulunmaz
Her pazartesi günü olduğu gibi, bu pazartesi sabah yine erkenden yola çıkarak İstanbul Adalet Sarayı'na gittim. Benim sanatsal ifade olanaklarımı ilelebet ilga ve imhâ etmek için bir araya gelen kişi ve kuruluşların, bana karşı başlatmış oldukları tiksinç bir kampanya sonucunda, her gün olmasa bile, her hafta, adliyeye gidiyorum...
Her pazar günü olduğu gibi, dün yine geç bir saatte yataktan çıkıp, büyük bir hız ve korkunç bir coşkuyla açıklamalar, ifade hazırlığı ve savunma metinleriyle boğuştum. Ben, şunu çok iyi biliyorum: Bu ülkedeki çürümüş tiyatro, sanat olmaktan iyice çıkıp, Hades'in ülkesindeki derin çukurların kirli paslı bataklığında debeleniyor...
Her zaman olduğu gibi, bugün yine, yaşadığına dair hiçbir belirti görmediğim Türkiye tiyatrosunun sağaltılabilmesi, iyileştirilmesi, yenileştirilmesi, devrimci bir düzeye getirilebilmesi asla mümkün olmadığı için, hızla çürüyen bu tiyatronun ölümünü hızlandırmak gerektiğini düşünüyorum. Bunun için de, başta hukuksal kavga olmak üzere, her türlü kavganın içerisinde bulunup, soylu tiyatro kavramını sanat olmaktan uzaklaştırmak isteyen alçaklara karşı büyük bir savaşım vermek gerekir. Hem de hiç ikileme düşmeden.
Her zaman olduğu gibi, bugün yine sabah erkenden uyanıp, hızla yataktan fırladım... Elimi yüzümü yıkamadan önce, tiyatro dergisi yayınlayan zavallıların dergilerini ağır ağır okudum. Başım döndü, dizlerim titredi, midem bulandı, tansiyonum yükseldi... Neyse ki, ("haksızlıkların yasalarla korunduğu bir ülke" içerisinde soluk alıp vermek zorunda kalsam da) İstanbul Adalet Sarayı var ve ben, bu sarayın içerisine girdiğimde, kendimi son derecede özgür bulup, Roma İmparatorluğu dönemindeki gladyatör gibi hissediyorum...
Sosyalist Sanatçı Hilmi Bulunmaz