MİSYONERLER İSTANBUL'A GELİYOR VE ROBERT KOLEJ AÇILIYOR
Boğaziçi'nin Bebek sırtlarında bulunan Boğaziçi Üniversitesi'nin Türkiye'deki batılı tarzda modern eğitime kazandırdıkları her ne olursa olsun… 1860'lı yıllara uzanan kuruluş ve gelişme tarihi göz önüne alındığında ilgi çekici bilgilere ulaşılabilir. Bay X'in Boğaziçi Üniversitesi'nin kütüphanesine uğrayıp kitapların sayfalarını aralaması heyecan verici bir olaydı. Sert geçen kış mevsiminde bile Eminönü'nden otobüse biner Rumeli Hisarı'na yaklaştığı zaman da inerdi.… Karlı havalarda yollar buz tutardı. Ayağının aniden kaymasıyla yere düşmesi bir olurdu. Ama olsun. Bir an önce üniversitenin kütüphanesine varmak ve kitaplar ile buluşmanın bambaşka heyecanı içinde idi.
Raflar dolusu kitaplar, kitaplar, kitaplar… Çoğunluğu da İngilizce olan kitapların önemli bir kısmı 19. yüzyılda kurulan Amerikan misyoner okullarında görevli öğretmenlerin eserleri idi.
Batılı ülkelerden Osmanlı topraklarına adım atan misyoner eğitimcilerin yazdığı kitapların bilim ve insanlığa önemli hizmetler olduğunu düşünür ve onları alkışlardı.
Ancak geçen yıllar içinde Üniversite’nin bulunduğu yer ve Robert Kolej olarak kurulduğu zamanlara ait tarihi hikayelerin özelliği öncelikle kuşkulanmama ve daha sonra da farklı görüşlerin ortaya çıkmasına neden oldu. Uzay fotoğraflarından net olarak görülen Rumelihisarı’nın kule ve burçları, bağlantı duvarları “Kurandaki Muhammed” yazısını andırıyordu. Fatih Sultan Mehmet, 1453 yılında İstanbul’u fethederken Boğazı kapatmak ve Bizans’a yardım akışını önlemek için Rumeli hisarını yaptırmıştı. Fatih’in kumandanları, vezirleri sırtlarında taş taşıyarak örnek olması için hisarın yapımında ter dökmüşler ve dualar etmişlerdi. Türk askerinin İstanbul’u kuşatması ve fethetmesinin dini amaçları da vardı. Hz. Muhammed'e bağlanan bir hadise göre "İstanbul elbet feth olunacaktır. O'nu fetheden kumandan ve askerler ne kadar büyüktür" sözleri hatırlanmıştı.
Hikâyenin asıl konusu ise 1839 yılında dünyanın öbür ucundan gelen "kendi davasını" misyonunu yaymak isteyen bir insanın macerasıdır. Cyrus Hamlin adındaki misyoner öğretmen, öncelikle İstanbul Boğaziçi kıyısındaki Bebek semtinde İstanbullu Levantenlerin Osmanlı paşalarının yalı, konak ve saraylarının, bahçelerinin bulunduğu yerde bir okul açmayı düşündü. “İsa aşkına” insanların yardımına koşacaktı. Bebek'teki okulun adı da belli olmuştu: "Teolojik seminer"… Yani dini nasihat bilgileri… Üç katlı ve boğaza nazır teolojik seminer okulunun çalışmaları sessiz sedasız sürdü yıllardır. Hristiyan ailelerin çocukları geldiler okula…
1853 yılında Kırım Harbi patlak verdi. İngiltere ve Fransa, Sardunya askerleri Osmanlı’ya yardım için İstanbul'a asker gönderdiler. Üsküdar'daki Selimiye Kışlası o günlerde asker kaynıyordu. Yaralı olanlar, dinlenenler ve barınmak isteyenler vardı. Savaş yorgunluğu ve sıkıntılar atmak için Selimiye Kışlası uygun bir yerdi. İşte o günlerde bir gemi ile İstanbul'a gelen Robert adındaki zengin bir Amerikalı iş adamının Boğaz içindeki bir kayık ile Üsküdar tarafına doğru ekmek taşınması dikkatini çeker. Sonradan öğrenir, Cyrus Hamlin adındaki misyoner öğretmenin yaralı askerlere yardım için ekmekleri Selimiye Kışlası'na götürdüğünü.
Robert ve Hamlin'in tanışması ortak idealler etrafında işbirliği ve modern bir okul açma düşüncelerinin gelişmesi birbirini izler. En uygun yer olarak da Rumeli Hisarı'nın üzerindeki mavi taş ocakları ile meşhur Ahmet Vefik Paşa'nın arsasına bir okul yapma fikri üzerinde anlaşmaya varılır. Vefik Paşa, arsasını satmak veya elden çıkarmak istemez. Ancak o günlerde Vefik Paşa, Osmanlı'nın Fransa elçisi olarak tayin edilir. Fransa İmparatoru III. Napolyon, Vefik Paşa'yı huzurunda kabul eder, yakınlık gösterir. İlerde Vefik Paşa'nın Osmanlı Hükümeti'nde önemli görevlere yükselmesi için Avrupa'nın referansına ihtiyacı vardır. O şartlar altında Vefik Paşa, kendi geleceği ve çıkarları gereği arsasını misyoner okulu açılması için verir. Veya Vefik Paşa, arsasını satmak zorunda bırakılır.1863 yılında geçici binasında eğitime başlayan okulun Padişah onayıyla açılması 1869 yılında gerçekleşir. Okulun yapımını finanse eden Robert'in adı verilir. Ve Robert Koleji, ABD'nin dışında teşkilatlı bir okul olarak eğitim çalışmalarını sürdürür. Bir zamanlar yüzyıllar önce Türk Sultanı Mehmet’in mavi taş ocaklarından getirdiği malzeme ile yaptırılan Rumeli Hisarı'nın bir benzeri yol izlenir. Ahmet Vefik Paşa’ya ait taş ocağından çıkarılan "mavi taş" Cyrus Hamlin tarafından omuzda taşınarak "köşe taşı" olarak yerine konur. Aynı yerde yükselen binaya da Hamlin'in adı verilir. Binanın içi Türk kervan saraylarına benzer şekilde geniş bir avlu olarak tasarlanır. Ve Cyrus Hamlin, okulun kurucu müdürü olarak 1873 yılına kadar görev yaptı. Aynı okulda öğretmenlik yapan ve aynı zamanda damadı da olan Dr. Washburn ile anlaşamaz ve ülkesine döner. Robert Kolej'in eğitim programında din dil ırk ayırımı yapmaksızın modern eğitim programını yansıtmak vardır, isteyen öğrencilere. Ancak okulun öğrencilerinin büyük çoğunluğu da Balkanlarda yaşayan Hristiyanlar ile İstanbullu Rum ve Ermeni ailelerin çocuklarıdır.
Olaya bir başka açıdan baktığımızda Hristiyanlık inancını benimseyen ve Amerikan kültürü ile yetişen bilhassa ticaret ve ekonomi alanında uzmanlaşan Robert Kolej mezunları, ABD şirketleri için "simsar" veya ara pazarlama elemanı olacaklardır. Cyrus Hamlin'in, Rumeli Hisarı üzerinde yani Fatih'in İstanbul'u fetih için yaptırdığı yerdeki tepe üzerinde dünyanın en gelişmiş misyoner okulunu açması tesadüfi değildi. Zâten birkaç yıl sonra Robert Kolej örnek alınarak Merzifon'da açılan Anadolu Koleji ile Harput'ta açılan Amerikan Koleji'nin ayrı ayrı amaçları vardı. Merzifon'daki okul, Rumların Pontus davasını geliştirmenin alt yapısını hazırlarken, Harput Amerikan Koleji de "Ermenistan'ın kurulması" düşüncesini harekete geçiriyordu. Özetle bir Osmanlı Paşası olan Ahmet Vefik Paşa'nın Rumeli Hisarı tepeleri üzerindeki taş ocakları ve arsayı ele geçirerek Robert Koleji yapanlar hiç de masum değillerdi. Robert Kolej'in kuruluş öyküsünde arsasını vererek yardımcı olan Ahmet Vefik PAŞA'nın "ÜNLÜ TÜRK MASONLARI" arasında isminin geçmesi de düşündürücü olan bir başka husustu.
(Kaynak: CEZMİ YURTSEVER - MASONLAR)