Bulunmaz, gecenin bu vaktinde, iğrenç "Testosteron Oyunu" eleştirisi okudu... (Foto: Eylül Bulunmaz)
Yaklaşık olarak yirmi yıldır yayınlanan Berfin Bahar Dergisi'nin şiir ve tiyatro politikası yok... Kuruluş sürecini çok iyi bildiğim, kuruluşundan günümüze dek zaman zaman katkıda bulunmakla birlikte, bazı sayılarında da yazı yazdığım Berfin Bahar Dergisi'ni, ısrarcı ve inatçı bir karaktere sahip olan İsmet Arslan yayınlıyor...
Berfin Bahar Dergisi'nde yayınlanan şiirleri ve tiyatro yazılarını beğenmediğimi, yüz yüze geldiğimizde, İsmet Arslan'a da sürekli söylüyorum. Dergisini savunma refleksine sahip olsa da, somut gerçekler karşısında direnmeyip, ülkemizin şiir ve tiyatro sanatı konusundaki kısırlığını kabul eden İsmet Arslan, kendisi tiyatro sanatının estetiği konusunda yetkin olmadığı için, ister istemez, "önüne konan tiyatro yazıları"nı da, tiyatro yazısı sanabiliyor...
Berfin Bahar Dergisi'nin Şubat 2013 tarihli 180. sayısında, evlere şenlik düzeysiz bir "tiyatro yazısı" var: "Testosteron Oyunu"
Estetiğin "e"sinden, sanatın "s"sinden, tiyatronun "t"sinden hiç anlamayan Derya Kızılaslan'ın yazdığı bu yazı, sadece estetik, sanatsal ve tiyatral açıdan değil, düşünsel açıdan da son derecede sakat bir mantıkla kurgulanmış. Hattâ bırakınız kurgulanmayı bir yana, üzerinde hiçbir düşünce bile geliştirilmeden çiziktirilmiş...
Toplumcu olduğunu iddia edebilen Berfin Bahar Dergisi, bana, halkıma, tüyü bitmemiş yetime hiçbir katkı sunmadığı gibi, LİNÇ KAMPANYASI ana sponsorluğu yapmaya havai fişeklerle koşan bir çocuk heyecanıyla sarılan Oyun Atölyesi'nin erotik oyununu âdeta göklere çıkarmış. Hiçbir tiyatro sanatı birikimi olmamasına karşın, tiyatro konusunda ahkâm kesen Derya Kızılaslan, ya hiç LİNÇ KAMPANYASI görmemiş yada oyun izlemesini bilmiyor.
Baştan sona erotik sözcüklerle düzeysiz bir tiyatro metni olmanın ötesinde hiçbir değeri bulunmayan "Testosteron" oyununu zerre kadar olsun anlamayan Derya Kızılaslan, yazısına özgün bir başlık atabilecek yazınsal derinliğe sahip olmadığı için, "Testosteron Oyunu" deyip geçivermiş. Bu oyunu beğenen ötesini yazamaz!...
Bir oyun değerlendirmesinden çok, bir oyun eleştirisinden öte, tamamıyla bir pazarlama tekniği yöntemiyle yazılmaya çalışılmış bu yüzeysel yazı, tiyatroyu bilmeyen, tiyatro sanatı konusunda hiçbir birikimi bulunmayan zavallı kişileri, bu düzeysiz ve erotik oyunu izlemeye yönlendirebilecek boş bir dille kaleme alınmış...
Yazı başlığının hemen altına "Oyunun hürü derim ki sesinden coşkusundan ve bütünselliğinden gelir..." safsatasını yerleştiren Derya Kızılaslan, yazısını okumaya yeltenen okurda, sanki derin bir yazı okuyacakmış izlenimi bırakıyor. Oysa, estetik bilinci gelişmemiş biri olan Derya Kızılaslan, LİNÇÇİ Oyun Atölyesi'nin ne işe yaradığını bile duyumsayamadığı için, bu LİNÇÇİ kuruluşun, halk yararına işler yapacağı kanısına varmış.
"Al eline kalemi, yaz aklına geleni" mantığıyla yazı yazma işine niyetlenen Derya Kızılaslan, daha yazının ilk tümcesinde diyor ki:
"Biraz günümüzden bahsedelim, bende bir oyunun ilk başlarındaki gibi pat pat nüansını yaşadığım dönemler çizelgesi geçti gözümün önünden..."
Hiçbir ciddi anlam içermeyen, hiçbir estetik kaygı gütmeyen bir dille yazı yazan Derya Kızılaslan gibi izleyiciler, okurlar, yazarlar sayesinde varlığını sürdüren LİNÇÇİ Oyun Atölyesi ve bu kuruluşun sahibi Shakespeare Çocuğu Nihat Haluk Bilginer, işte bu cehaletten yararlanarak, ağzını yaya yaya "Oyuncuların çoğu YAVŞAKtır genellikle..." kem sözünü söyleyebilme cesareti kazanıyor. Buna cahil cesareti demekte asla sakınca görmüyorum.
Derya Kızılaslan, estetikten, sanattan, tiyatrodan anlamadığını örtbas etmek için, bakınız ikinci tümcede neler yumurtluyor:
"O, ne coşkudur ki sanatla iç içe yaşayan için yürek sedası ve ilk perde açılırken baterinin başında başlayan o aslında bir sihir edasıyla ve adrenalin dürtüsüyle sınır tanımaz, efor yakıtı gibi hareketler, nidalar garson Tytus (Bülent Şakrak'ın) yaptığı gibi bir ahenk ki tutabilene aşk olsun diyebilirim..."
Asla hiçbir şey anlatmayan, hiçbir değerlendirmede bulunmayan, hiçbir eleştiri getiremeyen, hiçbir irdeleme yapmayan, hiçbir söz söylemeyen bu sözler, şakşakçılıktan öte hiçbir işleve sahip değil.
Derya Kızılaslan'ın yazısı, yukarıda yaptığımız alıntıların bir milim ötesine geçmediği gibi, kilometrelerce berisine de düşüyor. Hiçbir estetik değeri bulunmayan bu yazıyı, hiçbir eleştiriden geçirmeden yayınlayan kadim arkadaşım İsmet Arslan'ı eleştirmeyip susmuş olsaydım, bunu çirkin bir ikiyüzlülük olarak değerlendirecektim...
Derya Kızılaslan sana söylüyorum, arkadaşım İsmet sen anla!...
Tabiî, bu arada, LİNÇÇİ kişi ve LİNÇÇİ kuruluşların kulaklarını çekmeye kararlı olduğumu bir kez daha anımsatmakta yarar var!
Sosyalist Sanatçı Hilmi Bulunmaz
Yaklaşık olarak yirmi yıldır yayınlanan Berfin Bahar Dergisi'nin şiir ve tiyatro politikası yok... Kuruluş sürecini çok iyi bildiğim, kuruluşundan günümüze dek zaman zaman katkıda bulunmakla birlikte, bazı sayılarında da yazı yazdığım Berfin Bahar Dergisi'ni, ısrarcı ve inatçı bir karaktere sahip olan İsmet Arslan yayınlıyor...
Berfin Bahar Dergisi'nde yayınlanan şiirleri ve tiyatro yazılarını beğenmediğimi, yüz yüze geldiğimizde, İsmet Arslan'a da sürekli söylüyorum. Dergisini savunma refleksine sahip olsa da, somut gerçekler karşısında direnmeyip, ülkemizin şiir ve tiyatro sanatı konusundaki kısırlığını kabul eden İsmet Arslan, kendisi tiyatro sanatının estetiği konusunda yetkin olmadığı için, ister istemez, "önüne konan tiyatro yazıları"nı da, tiyatro yazısı sanabiliyor...
Berfin Bahar Dergisi'nin Şubat 2013 tarihli 180. sayısında, evlere şenlik düzeysiz bir "tiyatro yazısı" var: "Testosteron Oyunu"
Estetiğin "e"sinden, sanatın "s"sinden, tiyatronun "t"sinden hiç anlamayan Derya Kızılaslan'ın yazdığı bu yazı, sadece estetik, sanatsal ve tiyatral açıdan değil, düşünsel açıdan da son derecede sakat bir mantıkla kurgulanmış. Hattâ bırakınız kurgulanmayı bir yana, üzerinde hiçbir düşünce bile geliştirilmeden çiziktirilmiş...
Toplumcu olduğunu iddia edebilen Berfin Bahar Dergisi, bana, halkıma, tüyü bitmemiş yetime hiçbir katkı sunmadığı gibi, LİNÇ KAMPANYASI ana sponsorluğu yapmaya havai fişeklerle koşan bir çocuk heyecanıyla sarılan Oyun Atölyesi'nin erotik oyununu âdeta göklere çıkarmış. Hiçbir tiyatro sanatı birikimi olmamasına karşın, tiyatro konusunda ahkâm kesen Derya Kızılaslan, ya hiç LİNÇ KAMPANYASI görmemiş yada oyun izlemesini bilmiyor.
Baştan sona erotik sözcüklerle düzeysiz bir tiyatro metni olmanın ötesinde hiçbir değeri bulunmayan "Testosteron" oyununu zerre kadar olsun anlamayan Derya Kızılaslan, yazısına özgün bir başlık atabilecek yazınsal derinliğe sahip olmadığı için, "Testosteron Oyunu" deyip geçivermiş. Bu oyunu beğenen ötesini yazamaz!...
Bir oyun değerlendirmesinden çok, bir oyun eleştirisinden öte, tamamıyla bir pazarlama tekniği yöntemiyle yazılmaya çalışılmış bu yüzeysel yazı, tiyatroyu bilmeyen, tiyatro sanatı konusunda hiçbir birikimi bulunmayan zavallı kişileri, bu düzeysiz ve erotik oyunu izlemeye yönlendirebilecek boş bir dille kaleme alınmış...
Yazı başlığının hemen altına "Oyunun hürü derim ki sesinden coşkusundan ve bütünselliğinden gelir..." safsatasını yerleştiren Derya Kızılaslan, yazısını okumaya yeltenen okurda, sanki derin bir yazı okuyacakmış izlenimi bırakıyor. Oysa, estetik bilinci gelişmemiş biri olan Derya Kızılaslan, LİNÇÇİ Oyun Atölyesi'nin ne işe yaradığını bile duyumsayamadığı için, bu LİNÇÇİ kuruluşun, halk yararına işler yapacağı kanısına varmış.
"Al eline kalemi, yaz aklına geleni" mantığıyla yazı yazma işine niyetlenen Derya Kızılaslan, daha yazının ilk tümcesinde diyor ki:
"Biraz günümüzden bahsedelim, bende bir oyunun ilk başlarındaki gibi pat pat nüansını yaşadığım dönemler çizelgesi geçti gözümün önünden..."
Hiçbir ciddi anlam içermeyen, hiçbir estetik kaygı gütmeyen bir dille yazı yazan Derya Kızılaslan gibi izleyiciler, okurlar, yazarlar sayesinde varlığını sürdüren LİNÇÇİ Oyun Atölyesi ve bu kuruluşun sahibi Shakespeare Çocuğu Nihat Haluk Bilginer, işte bu cehaletten yararlanarak, ağzını yaya yaya "Oyuncuların çoğu YAVŞAKtır genellikle..." kem sözünü söyleyebilme cesareti kazanıyor. Buna cahil cesareti demekte asla sakınca görmüyorum.
Derya Kızılaslan, estetikten, sanattan, tiyatrodan anlamadığını örtbas etmek için, bakınız ikinci tümcede neler yumurtluyor:
"O, ne coşkudur ki sanatla iç içe yaşayan için yürek sedası ve ilk perde açılırken baterinin başında başlayan o aslında bir sihir edasıyla ve adrenalin dürtüsüyle sınır tanımaz, efor yakıtı gibi hareketler, nidalar garson Tytus (Bülent Şakrak'ın) yaptığı gibi bir ahenk ki tutabilene aşk olsun diyebilirim..."
Asla hiçbir şey anlatmayan, hiçbir değerlendirmede bulunmayan, hiçbir eleştiri getiremeyen, hiçbir irdeleme yapmayan, hiçbir söz söylemeyen bu sözler, şakşakçılıktan öte hiçbir işleve sahip değil.
Derya Kızılaslan'ın yazısı, yukarıda yaptığımız alıntıların bir milim ötesine geçmediği gibi, kilometrelerce berisine de düşüyor. Hiçbir estetik değeri bulunmayan bu yazıyı, hiçbir eleştiriden geçirmeden yayınlayan kadim arkadaşım İsmet Arslan'ı eleştirmeyip susmuş olsaydım, bunu çirkin bir ikiyüzlülük olarak değerlendirecektim...
Derya Kızılaslan sana söylüyorum, arkadaşım İsmet sen anla!...
Tabiî, bu arada, LİNÇÇİ kişi ve LİNÇÇİ kuruluşların kulaklarını çekmeye kararlı olduğumu bir kez daha anımsatmakta yarar var!
Sosyalist Sanatçı Hilmi Bulunmaz