26 Mart 2013 Salı günü, İstanbul 2. Sulh Ceza Mahkemesi'ndeki duruşmaya yetişebilmek üzere çok erkenden yola çıkmama karşın, İstanbul'daki yoğun trafik sıkışıklığı nedeniyle, 10.15'te başlayacak duruşmaya, yirmi dakika önce zar zor ve terleyerek ulaşabildim...
Henüz benim katılacağım duruşmanın tam zamanı gelmemesine karşın, çok uzun bir zaman duruşma salonunun kapısı hiç açılıp kapanmadığı ve içeriden hiçbir ses gelmemesi nedenleriyle, içimde hüzünlü bir garipseme duygusu oluştu. Ters giden bir şey vardı...
Hakkında şikâyetçi ve davacı olduğum LİNÇ KAMPANYASI ana sponsorlarından Tiyatro... Tiyatro... Dergisi Kurucusu Eski Sahibi Yayın Yönetmeni ve Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Sanık Mustafa Şükrü Demirkanlı da, duruşma salonunun önüne henüz gelmemiş olduğuna göre, duruşma saatinin gelmemiş olduğuna iyice emin bir biçimde bekleyip, Yakup Almelek'in yazdığı ve hiç beğenmediğim "Kan Davası" kitabını yeniden okuma kararlılığımı sürdürüyordum. İşte tam da bu sırada, genç bir kızla, yakışıklı bir delikanlı gelip, duruşmanın yargıcının raporlu olduğunu ve onun yerine herhangi bir yargıcın da gelemeyeceğini, dileyen kişilerin saat on beşte gelip, bir başka yargıçla duruşmaya katılabileceğini söyledi... Ancak, yargıç değişikliği nedeniyle, herhangi bir karar verilemeyebileceğini, dileyen kişilerin "mazeret dilekçesi" yazarak, bugünkü duruşma yerine, mahkemenin o gün belirleyeceği daha sonraki bir duruşmaya katılmalarında yarar olabileceğini önemle dile getirdikleri için, ben de, bu iki dürüst memurun önerilerini sahiplenerek, hızla bir "mazeret dilekçesi" yazmaya koyuldum...
Tabiî ki, yukarıda hafif fırça darbeleriyle duyumsattığım durumun yazılı hâlini daha sonra oluşturabilirim. Ancak, şu ânda, İstanbul 2. Sulh Ceza Mahkemesi Kalemi'ndeki "Emir'in Resim Sergisi" için bilgisayarın karşısına oturdum. Benim için şu ânda Emir var...
Emir, belleğimde kaldığı kadarıyla, yedi yaşında solak bir delikanlı. Solakların çoğu sanatsal duyarlılığa sahiptir genellikle... Emir de, sanat duyarlılığı içerisinde olan biri. Küçük yaşta büyük yetenek...
Emir, anladığım, hissettiğim, duyumsadığım, sezdiğim kadarıyla, ebeveyninin, öğretmeninin sert önerileriyle değil, içinden gelen estetik sese kulak vererek resim yapıyor. Eşim, kızım, oğlum ve ben de, resim yaptığımız için çok iyi biliyorum ki, resim yapmak, estetik haz duygusuyla birlikte hayata geçer. Yoksa, burjuvaların dayatmasıyla, devlet baskısıyla, feodal yönlendirmeyle değil resim yapmak, bir tek çizgi bile çizilemez. Zâten tiyatrodan da belli bu...
Emir'in değer kattığı nesne ve öznelerin resme dönüşme hâli, bu çocuğun estetik bilincinin hızla, hem de şimşek hızıyla gelişeceğini muştuluyor. Emir'in yaptığı resimler, oluşacak estetik bilincin somut göstergesi. Tabiî ki, yüzeysel bir gözle bakıldığında, Emir'in resimleri de, sıradan çiziktirmeler gibi görünebilir. Ama, öyle değil!
İstanbul 2. Sulh Ceza Mahkemesi Kalemi'nde açılan bu serginin açılış kokteyli yapılmadı. Bu sergi için bir davetiye basılmadı. Bu sergi, hiçbir basın yayın organında asla ve kesinlikle tanıtılmadı. Bu serginin varlığının net bir biçimde tanıtılması için yoğun bir emek harcanmadı. Hattâ, birçok kişi bu sergiyi ayrımsamadı bile.
Ben, herhangi bir davaya gittiğimde, o davadan nasıl yırtarım diye düşünmek yerine, bulunduğum yargılama ortamını estetize eden, devrimcileştiren biri olduğum için, Emir'in güzel gözlerinden birer elmas tanesi gibi düşüp mahkeme kaleminin gri duvarlarına birer vantuz gibi yapışan resimleri teker teker görebildim... İstanbul 2. Sulh Ceza Mahkemesi'nde de yargılanmayı göze alarak, devrimci tiyatroya hayatınızı yatırın ki "Emir'in Resimleri"ni hemen görün.
Sosyalist Sanatçı Hilmi Bulunmaz
Henüz benim katılacağım duruşmanın tam zamanı gelmemesine karşın, çok uzun bir zaman duruşma salonunun kapısı hiç açılıp kapanmadığı ve içeriden hiçbir ses gelmemesi nedenleriyle, içimde hüzünlü bir garipseme duygusu oluştu. Ters giden bir şey vardı...
Hakkında şikâyetçi ve davacı olduğum LİNÇ KAMPANYASI ana sponsorlarından Tiyatro... Tiyatro... Dergisi Kurucusu Eski Sahibi Yayın Yönetmeni ve Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Sanık Mustafa Şükrü Demirkanlı da, duruşma salonunun önüne henüz gelmemiş olduğuna göre, duruşma saatinin gelmemiş olduğuna iyice emin bir biçimde bekleyip, Yakup Almelek'in yazdığı ve hiç beğenmediğim "Kan Davası" kitabını yeniden okuma kararlılığımı sürdürüyordum. İşte tam da bu sırada, genç bir kızla, yakışıklı bir delikanlı gelip, duruşmanın yargıcının raporlu olduğunu ve onun yerine herhangi bir yargıcın da gelemeyeceğini, dileyen kişilerin saat on beşte gelip, bir başka yargıçla duruşmaya katılabileceğini söyledi... Ancak, yargıç değişikliği nedeniyle, herhangi bir karar verilemeyebileceğini, dileyen kişilerin "mazeret dilekçesi" yazarak, bugünkü duruşma yerine, mahkemenin o gün belirleyeceği daha sonraki bir duruşmaya katılmalarında yarar olabileceğini önemle dile getirdikleri için, ben de, bu iki dürüst memurun önerilerini sahiplenerek, hızla bir "mazeret dilekçesi" yazmaya koyuldum...
Tabiî ki, yukarıda hafif fırça darbeleriyle duyumsattığım durumun yazılı hâlini daha sonra oluşturabilirim. Ancak, şu ânda, İstanbul 2. Sulh Ceza Mahkemesi Kalemi'ndeki "Emir'in Resim Sergisi" için bilgisayarın karşısına oturdum. Benim için şu ânda Emir var...
Emir, belleğimde kaldığı kadarıyla, yedi yaşında solak bir delikanlı. Solakların çoğu sanatsal duyarlılığa sahiptir genellikle... Emir de, sanat duyarlılığı içerisinde olan biri. Küçük yaşta büyük yetenek...
Emir, anladığım, hissettiğim, duyumsadığım, sezdiğim kadarıyla, ebeveyninin, öğretmeninin sert önerileriyle değil, içinden gelen estetik sese kulak vererek resim yapıyor. Eşim, kızım, oğlum ve ben de, resim yaptığımız için çok iyi biliyorum ki, resim yapmak, estetik haz duygusuyla birlikte hayata geçer. Yoksa, burjuvaların dayatmasıyla, devlet baskısıyla, feodal yönlendirmeyle değil resim yapmak, bir tek çizgi bile çizilemez. Zâten tiyatrodan da belli bu...
Emir'in değer kattığı nesne ve öznelerin resme dönüşme hâli, bu çocuğun estetik bilincinin hızla, hem de şimşek hızıyla gelişeceğini muştuluyor. Emir'in yaptığı resimler, oluşacak estetik bilincin somut göstergesi. Tabiî ki, yüzeysel bir gözle bakıldığında, Emir'in resimleri de, sıradan çiziktirmeler gibi görünebilir. Ama, öyle değil!
İstanbul 2. Sulh Ceza Mahkemesi Kalemi'nde açılan bu serginin açılış kokteyli yapılmadı. Bu sergi için bir davetiye basılmadı. Bu sergi, hiçbir basın yayın organında asla ve kesinlikle tanıtılmadı. Bu serginin varlığının net bir biçimde tanıtılması için yoğun bir emek harcanmadı. Hattâ, birçok kişi bu sergiyi ayrımsamadı bile.
Ben, herhangi bir davaya gittiğimde, o davadan nasıl yırtarım diye düşünmek yerine, bulunduğum yargılama ortamını estetize eden, devrimcileştiren biri olduğum için, Emir'in güzel gözlerinden birer elmas tanesi gibi düşüp mahkeme kaleminin gri duvarlarına birer vantuz gibi yapışan resimleri teker teker görebildim... İstanbul 2. Sulh Ceza Mahkemesi'nde de yargılanmayı göze alarak, devrimci tiyatroya hayatınızı yatırın ki "Emir'in Resimleri"ni hemen görün.
Sosyalist Sanatçı Hilmi Bulunmaz