24 Şubat 2013 Pazar

Bulunmaz, Demirkanlı'nın avukatı Reyhan Kayışlı'ya hukuk dersi verdi!

T.C.
İSTANBUL
10. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ YARGIÇLIĞI'NA

DOSYA NO: 2012 / 650 ESAS


AÇIKLAMALAR:


1 - Ben, hiçbir zaman için davacı şahıs Mustafa Şükrü Demirkanlı'ya yönelik olarak, herhangi bir hakaret içeren söz söylemedim. Ben, sadece ve yalnızca, edebiyat sanatının bana vermiş olduğu betimleme, eğretileme, imgelem, tersinleme kavramlarının sağladığı eleştiri olanağıyla, incitici eleştiri gücüyle hareket ettim. Çünkü, sayın yargıcın da gayet net bir biçimde bileceği gibi, eleştiri eylemi, doğası gereği zâten inciticidir. 


Eleştiri eylemimin incitici olduğunu  kanıtlayan mahkeme kararları da vardır. Şimdilik kaydıyla, sadece bir tane mahkeme adını ve bu mahkemenin benim lehime olarak "BERAAT" kararı verdiği dosyayı sunuyorum: İstanbul 3. Sulh Ceza Mahkemesi, Dosya No: 2010 / 8... Bu mahkeme kararında da, derhal görüleceği gibi, çok ağır, çok incitici sözlerim bile, bir hakaret olarak değil, sadece ve yalnızca bir eleştiri olarak değerlendirilip, derhal "BERAAT" ettim. Çünkü ben, eleştirdiğim şahısların kişiliklerini değil, yaptıkları eylemleri eleştiriyorum. Bir şahsın yaptığını eleştirmek de, hiçbir zaman için hakaret suçunu teşkil etmez. Türk Ceza Yasası'nın 125. Maddesi, bu konuda çok açık ve gayet anlaşılır kararlar içerir. Ayrıca, davacı şahıs Mustafa Şükrü Demirkanlı'nın bana karşı işlemiş olduğu hakaret suçu nedeniyle, üç (3) mahkemede birden yargılanması sürmektedir. Bunlar, İstanbul 2. Sulh Ceza Mahkemesi, İstanbul 27. Sulh Ceza Mahkemesi ve 6. Asliye Hukuk Mahkemesi'nde süren davalardır. Davacı şahıs, benim hakkımda, kişiliğime yönelik olarak çok ağır hakaretlerde, çok ağır tahriklerde bulunduğu için yargılanmanın verdiği rahatsızlıkla, benim işlerimin iyi olduğunu düşünerek olsa gerek, hiç olmazsa kâr elde ederim yoluna gitmektedir.


İstanbul 35. Sulh Ceza Mahkemesi Yargıcı ise, edebiyatın olmazsa olmaz kavramları betimleme, eğretileme ve imgelemden kesinlikle anlamamakla birlikte, herhangi bir bilirkişiye de başvurmayarak, hukukun üstünlüğü yerine, yargıcın üstünlüğü düşüncesiyle hareket etmiş; İstanbul 35. Sulh Ceza Mahkemesi Yargıcı, verdiği bu kararla, hukuku olduğu kadar, edebiyatı da çok yaralamıştır...


2 - Sizin yargıçlığınız sürecinde, Avukat Reyhan Kayışlı'nın (ki kendisi de edebiyatın asal kavramlarından hiç anlamaz), iddia ettiği gibi, benim yazmış olduğum 26, 27, 29 Ağustos 2009 ve 8 Eylül 2010 tarihli yazıların hiçbirinde, (ağır ve incitici eleştirel ögeler bulunmakla birlikte) asla ve kesinlikle hakaret sözcüğüne kavramsallık katabilecek herhangi bir betimleme, eğretileme, imgelem, tersinleme yoktur. Çünkü ben, aşağı yukarı kırk yıldır edebiyat sanatıyla uğraşan, yayınlanmış bazı kitapları bulunan, Türkiye Yazarlar Sendikası ve BESAM üyesi biri olarak, şahsın kişiliğine yönelik olarak herhangi bir eleştiri asla getirmedim... 


Ben, şahsın yayıncılık eylemine, yazarlık eylemine, tiyatroculuk eylemine yönelik olarak eleştiri getirdim. Çünkü ben, şunu çok iyi biliyorum ki, şahsın kişiliğine yönelik bir eleştiri, bana hiçbir şey kazandırmayacağı gibi, şahsın aydınlanmasına da herhangi bir katkı sunmaz. Oysa ben, karşımdaki kişinin toplumsal eylemini eleştirerek, o şahsa, kötülük değil, iyilik yapma isteği içindeyim...


Hayatım boyunca düstur edindiğim bu duyarlılığımı bilmesine karşın, şahıs, benden maddi kazanç elde etmek için böyle bir yola başvurmuştur. Şahsın bu tavrı ve bu şahsı savunan Sayın Avukat Reyhan Kayışlı'nın nesnel hukuk felsefesine önem vermemesi, benim için anlaşılır bir durum değildir. Benim söylemimde eyleme yönelik olarak, sadece ve yalnızca ağır ve incitici sözler vardır... 


Eleştiri sanatının özünde de, ağır ve incitici sözler her zaman için kullanılabilir. Davacı şahıs Mustafa Şükrü Demirkanlı, davacının tuttuğu avukat Reyhan Kayışlı, gerçeklerin bütün yüzlerini yasal olarak göstermek yerine, gerçeğin en yalın hâlini bile gözlerden kaçırıp uzaklaştırarak, ortada net bir biçimde duran ve tam tamına 1100 KİŞİLİK BİR SUÇ ÖRGÜTÜ hâline gelebilenn LİNÇ KAMPANYASI ÖRGÜTÜ eylemini gözlerden kaçırmaktadır... İşte asıl olarak, bu LİNÇ KAMPANYASI ÖRGÜTÜ eylemi, benim kişilik haklarıma, kişi özgürlüğüme, sanat yapma hak ve özgürlüğüme karşı düzenlenmiş koskoca bir hakaret eylemidir... 


Başta Mustafa Şükrü Demirkanlı adlı şahıs olmak üzere, Ahmet Ertuğrul Timur, İsmail Can Törtop, Yaşam Kaya, Kemal Aydoğan, Prof. Dr. Nurhan Tekerek, Prof. Dr. Özdemir Nutku, Prof. Dr. Hülya Nutku, Prof. Dr. Hasan Erkek, Prof. Dr. Hasan Anamur, Prof. Dr. Hasan Erkek, Prof. Dr. Yusuf Eradam, Yrd. Doç. Dr. Adnan Tönel, Ömer Faruk Kurhan, Levent Çağlayan, Mehmet Bozkır, Oyun Atölyesi, Gülhan Avşar Demirkanlı, Yücel Erten, Mehmet Ergen, Ezgi Besen, Orçun Masatçı, Orhan Aydın, Orhan Kurtuldu, Murat Karasu, Osman Wöber, Fırat Güllü, Arif Akkaya, Genco Demirer, Genco Erkal, Gılman Kahyaoğlu Peremeci, Gökhan Akçura, Atsız Karaduman, Ayşe Kilimci, Gürol Tonbul, Hakan Gerçek, Ragıp Ertuğrul, Haluk Işık, Savaş Aykılıç, Beki Haleva, Hüseyin Köroğlu, Kaan Erkam, Bülent Sezgin, Serdar Gökhan, Seyhan Erözçelik, Sıla İlyasoğulları, Kemal Kocatürk, Kenan Işık, Kerem Kurdoğlu, Şebnem Köstem, Cüneyt İngiz, Cüneyt Yalaz, M. Ergün Işıldar, Mehmet Ali Kaptanlar, Tamer Levent, Mehmet Nurkut İlhan, Mehmet Tekkanat, Tuncay Özinel, Tuncer Cücenoğlu, Dilek Türker, Metin Boran, Ümran İnceoğlu, Üstün Akmen, Murat Atak, Muhsin Kayar, Nalan Özibek, Naşit Özcan, Yiğit Sertdemir, Zafer Gecegörür, Nihal Kaplangı, Nihal Kuyumcu, Erhan Tığlı, Erhan Gökgücü adlı şahıslar, koskoca bir "ENTELEKTÜEL LİNÇ ÖRGÜTÜ" kurarak, bana ve benimle birlikte tiyatro yazarı Coşkun Büktel'e karşı müthiş derecede büyük maddi ve manevi zararlar vermişlerdir. 


Bütün bu saydığım ve saymadığım 1100 KİŞİLİK LİNÇ ÖRGÜTÜ düzeneği araştırılmadan, bu örgütün sadece bana değil, TÜRKİYE TİYATRO TARİHİ sürecine verdiği estetik, etik, kültürel, sanatsal, toplumsal zararlar ortaya çıkarılmadan yapılacak bir yargılama, güdük kalacak ve evrensel hukuk normlarına uygun olamayacağı gibi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi literatürüne de mutlaka olumsuz bir bağlamda girmeye hak kazanacaktır. Bu bağlamda, yukarıda verdiğim davanın (Dosya No: 2010 / 8) "BİLİRKİŞİ RAPORU" mutlaka okunup değerlendirilmelidir. Yetkin bir hukuk otoritesi tarafından hazırlanan bu "BİLİRKİŞİ RAPORU" okunmadan yapılacak bir hukuksal değerlendirme, tıpkı İstanbul 35. Sulh Ceza Mahkemesi Yargıcı'nın yaptığı gibi sakat bir sonuç doğuracaktır. Avukat Reyhan Kayışlı, alacağı paradan fazlasını, yani hukuksal zenginliği, kişi hak ve özgürlüklerini, evrensel hukuk makalelerinde ülkemizin ne duruma düşeceğini hiç düşünmek istemediği için, kendisi, nesnel ve tümel hukuk anlayışıyla değil, müvekkilinin yanlış verilerle başlatmış olduğu anlamsız bir davanın sadece takipçisi olabilecek bir mantıkla hareket ediyor. Bu da, bence, evrensel hukuk normlarına değil, küçük esnaf normlarına uygun düşüyor. Zâten, bir yargıcın da bunu rahatlıkla anlayacağına inancım, sarsılmaz bir biçimde katışıksızdır, tamdır.


3 - Davacı şahıs Mustafa Şükrü Demirkanlı ve davacı şahsın tuttuğu avukat Reyhan Kayışlı, İstanbul 35. Sulh Ceza Mahkemesi Yargıcı'nın nesnel ve tümel hukuk ölçütleriyle değil de, öznel ve tikel hukuk ölçütleriyle vermiş olduğu güdük kararı, sanki nesnelmiş, sanki tümelmiş gibi göstererek, bir kamu davası kararının, bir hukuk mahkemesinin kararına birebir etki edecekmiş gibi gösterme gayreti içerisine girmektedirler. Oysa ki, nesnel ve tümel hukuk kavramlarıyla düşünüp, yazınsal değerlerle karar veren bir yargıç, zâten, betimlemenin, eğretilemenin, imgelemin, tersinlemenin bir hakaret değil, ağır ve incitici bir eleştirel değerlendirme olduğuna derhal karar verir. Eleştiri de bir yazınsal değer olduğuna göre, hukukun değerlenmesinde, hiçbir zaman için hakaret olarak nitelendirilip, Türk Ceza Yasası'nın 125. Maddesi bünyesine sıkıştırılamaz. "ELEŞTİRİ=HAKARET" denklemi kurulamaz, kurulmamalıdır...


"Orospu çocuğunun biriyim anlayacağınız. Ama sakın ha kimse bana orospu çocuğu demesin!" sözü, mahkemeye sunulmuş belgedeki dört kişiden biri olan oyun yazarı Tuncer Cücenoğlu'na aittir; belgedeki bu söz Tuncer Cücenoğlu'nun yazdığı "Che Guevara" adlı oyunda geçmektedir. Mitos Boyut Yayınları'nın yayınladığı bu oyunun kitabı satın alınıp, bilirkişiye incelettirilmelidir. Oysa, davacı şahıs Mustafa Şükrü Demirkanlı ve onun tuttuğu avukat Reyhan Kayışlı, gerçek belgenin tamamını göstermeyerek, evrakta sahtecilik yaparak, aslında benim yanıtını verdiğim bölümü kesip, hemen adliyeyi kandırmaya yönelerek, bir tür İFTİRA SUÇU (TCK 267) işlemektedirler. Eğer ki, mevzuat elverirse, davacı şahıs Mustafa Şükrü Demirkanlı ve onun tuttuğu avukat Reyhan Kayışlı, tabiî ki, Türk Ceza Yasası'nın 267. Maddesi içeriğindeki İFTİRA SUÇU nedeniyle yargılanmalıdırlar. Ayrıca, dört şıktan biri de "HİLMİ BULUNMAZ", yani benim adım olarak yazılmıştır. Davacı şahıs Mustafa Şükrü Demirkanlı ve onun tuttuğu avukat Reyhan Kayışlı'nın hukuksal mantığına göre, ben, kendime de orospu çocuğu mu demekteyim? Davacı şahıs Mustafa Şükrü Demirkanlı ve onun tuttuğu avukat Reyhanlı Kayışlı, hukuku nesnellikten uzaklaştırarak âdeta YALAN söylüyor!...


Bir başka "BİLİRKİŞİ RAPORU" da, "LİNÇÇİ" demenin hukuka aykırı olmadığını belgeliyor. (Dosya No: 2010/337  İstanbul 9. Asliye Ceza Mahkemesi'ne sunulan "BİLİRKİŞİ RAPORU") Bu "BİLİRKİŞİ RAPORU" da, benden istenirse, onu da derhal mahkemeye sunarım. Bu rapor, davacı şahıs Mustafa Şükrü Demirkanlı'nın oluşturup liderliğini yaptığı LİNÇ KAMPANYASI ÖRGÜTÜ nedeniyle, sürekli olarak kendilerine "LİNÇÇİ" dediğim için süren ve benim aleyhime sonuçlanmayan bir dava nedeniyle gündeme gelmiştir. Sayın yargıç, bu davayı öznel ve tikel değerlendirmeyip, nesnel ve tümel bir biçimde değerlendirirse, yani 1100 KİŞİLİK LİNÇ KAMPANYASI SUÇ ÖRGÜTÜ için bir süreç başlatırsa, durum çok farklı yerlere gidecek ve TÜRKİYE TİYATRO TARİHİ yeniden yazılacaktır. 


Sayın yargıcın böyle bir tarihsel sürece müdahale etme hakkı ve şansı vardır kanısındayım. Davacı şahıs Mustafa Şükrü Demirkanlı ve onun tuttuğu avukat Reyhan Kayışlı, telkin etme, tekrar etme, yineleme yöntemini kullanarak, mahkeme yargıcını etkilemeye yeltenmektedirler. Tabii ki, hukuk felsefesini bilen hiçbir yargıç, bu telkinlere, bu tekrarlara, bu yinelemelere asla ve kesinlikle önem vermez. Hukuk felsefesini kılavuz edinip, edebiyatın betimleme, eğretileme, imgelem ve tersinleme kavramıyla haşır neşir olan bir yargıç, tamamıyla nesnel karar vererek, bu sentetik, bu yapay davayı, daha başlamadan sonlandırarak, HUKUK TARİHİ VE TİYATRO TARİHİ sürecine bir ilk armağan eder. 


Bu arada, hakaret suçlarındaki öznenin gerçek kişi olması gerekirken, davacı şahıs Mustafa Şükrü Demirkanlı ve onun tuttuğu avukat Reyhan Kayışlı, tüzel kişi olan Tiyatro... Tiyatro... Dergisi'ne karşı da hakaret suçu işlemiş olduğum izlenimi vererek, benim, aslında, herkese, dergilere bile hakaret ettiğim kanısı uyandırmak istemektedirler. Bu da, hukuk felsefesine karşı işlenmiş bir suç, aynı zamanda adliyeyi etkileme, adliyeyi meşgul etme eylemidir. Bir kez daha yinelemekte yarar var: İstanbul 9. Asliye Ceza Mahkemesi Sayın Yargıcı Ahmet Duymaz Bey'e sunulan 2010/337 numaralı dosyadaki "BİLİRKİŞİ RAPORU" ve İstanbul 3. Sulh Ceza Mahkemesi'nin 2010/8 numaralı dosyasındaki "BİLİRKİŞİ RAPORU" incelendiğinde, "LİNÇÇİ" demenin hiçbir suç teşkil etmediği, çünkü bu 1100 KİŞİLİK ÖRGÜTÜN BİR LİNÇ KAMPANYASI örgütlediği derhal anlaşılacaktır. 


Davacı şahıs Mustafa Şükrü Demirkanlı ve onun tuttuğu avukat Reyhan Kayışlı, benim ciddi bir tiyatro sanatçısı olduğumu, bir edebiyatçı olduğumu, bir tiyatro sahibi olduğumu, bir yayıncı olduğumu, bir şirket sahibi olarak dünyanın her yerinde iş yapan bir insan olduğumu göz ardı ederek, yargıca da öyle göstererek, davacı şahıs Mustafa Şükrü Demirkanlı'nın yazısını eleştirmek için yayınladığımı gizleyerek, sanki adi bir suç işlemişim gibi bir hava oluşturmaktadırlar. Oysa ben, her gün, evet her gün, onlarca yazı yazan bir yazar olarak, herhangi bir yazıyı eleştirmek adına, ele aldığım her türlü yazıyı irdeleme ve kullanma hakkına sahibim... 


Yargıçların iş yoğunluğundan yararlanarak, benim yaptığım işi bir hırsızlık gibi gösterme gayretine giren davacı şahıs Mustafa Şükrü Demirkanlı ve onun tuttuğu avukat Reyhan Kayışlı, eğer ki yasalar elverirse, bana karşı işledikleri bu suç için bile yargılanmalıdırlar... Davacı şahıs Mustafa Şükrü Demirkanlı ve onun tuttuğu avukat Reyhan Kayışlı, benim yazmış olduğum koskoca, neredeyse küçük bir kitap oylumundaki bir yazıdan cımbızlama yöntemi kullanarak, bazı betimlemeleri, bazı eğretilemeleri, bazı imgelemleri, hele bazı tersinlemeleri ele alıp öne sürerek, beni, hakaret eden, sıradan bir kişi ilân etmektedirler. Oysa, edebiyatın "e"sinden bile anlayan bir bilirkişi, derhal bu davranışa "DUR" der. Nitekim, hem İstanbul 3. Sulh Ceza Mahkemesi Dosya No: 2010/8'deki ve hem İstanbul 9. Asliye Ceza Mahkemesi Dosya No:337 'deki "BİLİRKİŞİ RAPORLARI" incelendiğinde, benim, edebiyat sanatını çok iyi kullanarak, incitici de olsa bir "ELEŞTİRİ" yaptığım, yani estetik bir ürün ortaya koyduğum, ayrıca asla ve kesinlikle "HAKARET" etmediğim resmî belgelerle kanıtlanmıştır. Zâten ciddi bir davadan çok rahatça "BERAAT" ettim ve diğer davayı da kaybetmedim...


Eğer, İstanbul 3. Sulh Ceza Mahkemesi Dosya No: 2010/ 8'deki belgeler, bilgiler, bulgular, deliller, kanıtlar, olgular incelenirse, zâten durum kendiliğinden derhal ortaya çıkacaktır. Davacı şahıs Mustafa Şükrü Demirkanlı'nın liderliğinde kurulup çalışan LİNÇ KAMPANYASI ÖRGÜTÜ üyelerinden Ömer Faruk Kurhan'ın benim aleyhime açtığı dava, edebiyattan, hukuktan anlayan ciddi bir kişinin hazırladığı "BİLİRKİŞİ RAPORU" sayesinde değer kazanarak, mahkeme yargıcının da, "BİLİRKİŞİ RAPORU" nesnelliğine önem vermesi sonucu, ben, ânında, derhal, hemen, ivedilikle, "BERAAT" ettirildim. Davacı şahıs Mustafa Şükrü Demirkanlı ve onun tuttuğu avukat Reyhan Kayışlı, kendilerinin çıkarlarına, LİNÇ KAMPANYASI ÖRGÜTÜ çıkarlarına öyle uygun olduğundan, bu belgeyi, bu davayı gözlerden kaçırmak için ellerinden gelen tüm olanakları, her türlü süreçte kullanıyorlar...


4 - Davacı şahıs Mustafa Şükrü Demirkanlı ve onun tuttuğu avukat Reyhan Kayışlı, benim toplumsal olarak, sanatsal olarak neler çektiğimi asla gündeme getirmeyerek, benim hakkımda başlatılmış LİNÇ KAMPANYALARI için herhangi bir söz söylemeyerek, benim her birini teker teker sayabileceğim, dava sürerken duruşmalarda hem belge olarak ve hem de sözlü olarak sunacağım yitiklerimi, yitirdiklerimi görmezden gelerek, örnekse davacı şahıs Mustafa Şükrü Demirkanlı'nın Devlet Tiyatroları Eski Genel Müdürü İ. Rahmi Dilligil'e neler çektirmek istediği, davacı şahıs Mustafa Şükrü Demirkanlı'nın tiyatro yazarı Coşkun Büktel'e neler çektirmek istediği, davacı şahıs Mustafa Şükrü Demirkanlı'nın tiyatro yazarı Feridun Çetinkaya'ya neler çektirmek istediği, davacı şahıs Mustafa Şükrü Demirkanlı'nın Yeni Tiyatro Dergisi Genel Yayın Yönetmeni Yrd. Doç. Dr. Erbil Göktaş'a neler çektirmek istediği, davacı şahıs Mustafa Şükrü Demirkanlı'nın tiyatro yazarı Melih Anık'a neler çektirmek istediği, davacı şahıs Mustafa Şükrü Demirkanlı'nın birçok sanatçıya neler çektirmek istediği asla ve kesinlikle gündeme getirilmemiştir.


Bunun yanı sıra, hiçbir zaman için tam zamanında, her ayın tam tamına birinde, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları Genel Sanat Yönetmeni Hilmi Zafer Şahin'den, Türkiye Cumhuriyeti Kültür ve Turizm Bakanlığı Devlet Tiyatroları Genel Müdürü K. Lemi Bilgin'den, Kocaeli Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları Genel Sanat Yönetmeni Veysel Sami Berikan'dan ve benzerlerinden çok ciddi boyutta reklâm paraları almasına karşın, hiçbir zaman için söz verdiği zamanda, her ayın tam birinde yayınlamadığı dergisiyle, kamunun parasının çarçur olmasına neden olmaktadır. Davacı şahıs Mustafa Şükrü Demirkanlı ve onun tuttuğu avukat Reyhan Kayışlı, benim eleştirilerimin omurgası bu olmasına karşın, benim bazı yazılarımdaki betimlemeleri, eğretilemeleri, imgelemleri, tersinlemeleri, birer hakaret, birer küfür olarak sayın yargıca sunarak, adliyeyi meşgul etme, adliyeyi yanlışa sürükleme suçu işlemektedir. Şimdilik kaydıyla, davacı şahıs Mustafa Şükrü Demirkanlı ve onun tuttuğu avukat Reyhan Kayışlı ikilisinin iddia ettikleri hiçbir gerçek dışı söze katılmadığımı belirtir, gerçeğin çok daha başka olduğunu dile getiririm. Dava sürerken, duruşmalarda çok daha zengin belgeler sunacağımı arz ve talep ederim. 25 Şubat 2013


HÜSEYİN HİLMİ BULUNMAZ