"ANTRENMAN: Bir spor dalında yapılan alıştırma veya hazırlık çalışması, idman, egzersiz." (Kaynak: TDK)
***
"ANTRENMAN" yapmak bana huzur veriyor...
Mesut Alptekin
25 Şubat 2013
Biz, kendimiz için, halkımız için sanatsal donanım elde etmeye çalışan oyuncu ve yazar adayları, kendi isimlerimizden feragat edip, her cumartesi günü "Bulunmaz" ismini sahipleniyoruz...
Bizim için cumadan sonraki gün cumartesi değil "Bulunmaz"dır.
Her cumartesi olduğu gibi, bu cumartesi de, rotalar, "Bulunmaz" mekânına çevrildi. Hafta sonu tatilini değerlendirenler, iş çıkışı evine dönenler, gece vardiyası için yola koyulanlar, eğlencelik mekânlara koşuşturanlar, aylak aylak gezenler... Tıklım tıklım dolu tramvaylar, otobüsler ve tabii ki kaçınılmaz İstanbul trafiğiyle birlikte renk bulan şehir hayatında "Bulunmaz" mekânına doğru ilerlerken, "iğne atsan yere düşmez" tâbirini sonuna kadar haklı çıkaran otobüsün, soğuktan buhar tutmuş camıyla bütünleşen burnum, tiyatroda demleyeceğimiz mis gibi sımsıcak Rize çayının kokusunu duyumsamaya başlamıştı bile. Burnum asla yanılmaz...
Beyazıt Meydanı her ne kadar kalabalık olsa da, Gedikpaşa'dan Çemberlitaş'a giden yol, havaların soğukluğu ve ilerlemiş saatin mesaiyi sonlandırması nedeniyle iyice tenhalaşmıştı. Esnafların dükkân kepenklerini indirmesiyle hızla çöken karanlık ve müthiş sessizliğin yanında, "Bulunmaz" mekânının kapısından yükselen taze sıcak çayın buharı egemenliğini çoktan ilân etmişti sokakta...
Kapıdan içeriye adımımı attığım ânda saatin bir hayli ilerlemiş ve tiyatro çalışmasının çoktan başlamış olduğunu fark ettim. Yine geç kalmıştım. Ama olsun, çay hâlâ kaynıyor, çalışma demini alıyordu. Her ne kadar çalışmalarımızdan "her cumartesi günü üç saat" diye bahsetsek de, bizim için saatin hiçbir önemi yoktu. Ustamız Hilmi Bulunmaz, yılların verdiği deneyimle oluşturduğu paha biçilmez birikimlerini, her zaman olduğu gibi cömertçe üzerimize serpmeye başlamıştı. Ne kaparsak bizim için kârdı. Burası kârhane değildi...
Sanatsal kirlenmenin doruk noktasına ulaşmış olduğu ülkemizde, sanata susamış birçok emekçi, işçi, öğrenci, çoktan akıl keselerini açmış ve tiyatral birikimlerine başlamıştı. Ben, tiyatronun yanında sinemaya da gönül vermiş bir sanatçı olarak, yapılan çalışmaları kayıt altına almaya başlamıştım... Hem bu çalışmaları belgeliyor, hem de konuşulanlardan taze bilgiler kapmaya devam ediyordum.
Katılan genç yeni arkadaşlarımızla Hilmi Usta'nın arasında geçen sanatsal diyalogları, sanatsal gerçekleri, "tiyatronun anatomisini" ve daha nicelerini, en iyi tiyatro dergisinden bile öğrenmenin asla mümkünü yoktu. Ancak, böyle değerli bir hazine niteliğinde olan çalışmalarımız hakkında, tiyatro dergilerinden bir şey öğrenmenin zâten mümkünü olmadığı bu zaman diliminde, yine bu kağıt israfı dergilerden biri olan Yeni Tiyatro Dergisi'nin, sansürü ilke edinmiş Genel Yayın Yönetmeni Erbil Göktaş'ın"ANTRENMAN" tabirini kullanması çok talihsiz bir yaftalama olmuş. Bu söze içerledim...
Tiyatro dünyasında gizli kalmış, üstü örtülmüş, yalanla dolanla,
LİNÇ KAMPANYALARI ile, halkın ödediği vergilerle oluşmuş devletten alınan paralarla, sahtekârlıkla ve niceleriyle ilerleyen sanatsal değer yoksunu bu yolda aydınlanmamızı, gözlerimizin açılmasını ve gerçekleri birebir görmemizi sağlayan bu çalışmalar basit bir "ANTRENMAN" söyleminin yanından geçemeyeceği derecede önemli ve dürüst sanat icrası konusunda katkı sağlayıcı değerleri bulunan bir çalışmadır. Pek Sayın Erbil Göktaş'ın yaşça benim büyüğüm olması, geçmişine duyduğum saygıyla şu deyimi kullanmamayı tercih ediyorum: "Bir lâfa bakarım lâf mı diye, bir de söyleyene bakarım adam mı diye!" "ANTRENMAN"a kızdım.
Nasıl ki, Erbil Göktaş'ın lüzumsuz ve herhangi bir değeri olmayan "Gece Dersleri"nden bir öğreti elde edemeyişimize şaşırmıyorsak,
"ANTRENMAN" gibi basit bir yaftalama yapmasına da kesinlikle şaşırmıyoruz. Biz, halk sanatçısı olma sürecindeki, emekçi, işçi ve öğrenciler olarak, yaptığımız bu çalışmalardan ve bu çalışmaların sonucunda aldığımız karşılıktan gayet mutluyuz. Biz, başkalarının kirli cüzdanlarına bakacağımıza, kendi temiz vicdanımıza bakmayı yeğliyoruz. Tutsaklaştırılmış sanat yapmaya çalışan diğer çakma sanat aydınlarımıza da, aynı özgürlükçü ve alnı açık sanat icrasının kısmet olmasını temenni eder, Allah'tan hep zihin açıklığı dileriz...
***
"ANTRENMAN" yapmak bana huzur veriyor...
Mesut Alptekin
25 Şubat 2013
Biz, kendimiz için, halkımız için sanatsal donanım elde etmeye çalışan oyuncu ve yazar adayları, kendi isimlerimizden feragat edip, her cumartesi günü "Bulunmaz" ismini sahipleniyoruz...
Bizim için cumadan sonraki gün cumartesi değil "Bulunmaz"dır.
Her cumartesi olduğu gibi, bu cumartesi de, rotalar, "Bulunmaz" mekânına çevrildi. Hafta sonu tatilini değerlendirenler, iş çıkışı evine dönenler, gece vardiyası için yola koyulanlar, eğlencelik mekânlara koşuşturanlar, aylak aylak gezenler... Tıklım tıklım dolu tramvaylar, otobüsler ve tabii ki kaçınılmaz İstanbul trafiğiyle birlikte renk bulan şehir hayatında "Bulunmaz" mekânına doğru ilerlerken, "iğne atsan yere düşmez" tâbirini sonuna kadar haklı çıkaran otobüsün, soğuktan buhar tutmuş camıyla bütünleşen burnum, tiyatroda demleyeceğimiz mis gibi sımsıcak Rize çayının kokusunu duyumsamaya başlamıştı bile. Burnum asla yanılmaz...
Beyazıt Meydanı her ne kadar kalabalık olsa da, Gedikpaşa'dan Çemberlitaş'a giden yol, havaların soğukluğu ve ilerlemiş saatin mesaiyi sonlandırması nedeniyle iyice tenhalaşmıştı. Esnafların dükkân kepenklerini indirmesiyle hızla çöken karanlık ve müthiş sessizliğin yanında, "Bulunmaz" mekânının kapısından yükselen taze sıcak çayın buharı egemenliğini çoktan ilân etmişti sokakta...
Kapıdan içeriye adımımı attığım ânda saatin bir hayli ilerlemiş ve tiyatro çalışmasının çoktan başlamış olduğunu fark ettim. Yine geç kalmıştım. Ama olsun, çay hâlâ kaynıyor, çalışma demini alıyordu. Her ne kadar çalışmalarımızdan "her cumartesi günü üç saat" diye bahsetsek de, bizim için saatin hiçbir önemi yoktu. Ustamız Hilmi Bulunmaz, yılların verdiği deneyimle oluşturduğu paha biçilmez birikimlerini, her zaman olduğu gibi cömertçe üzerimize serpmeye başlamıştı. Ne kaparsak bizim için kârdı. Burası kârhane değildi...
Sanatsal kirlenmenin doruk noktasına ulaşmış olduğu ülkemizde, sanata susamış birçok emekçi, işçi, öğrenci, çoktan akıl keselerini açmış ve tiyatral birikimlerine başlamıştı. Ben, tiyatronun yanında sinemaya da gönül vermiş bir sanatçı olarak, yapılan çalışmaları kayıt altına almaya başlamıştım... Hem bu çalışmaları belgeliyor, hem de konuşulanlardan taze bilgiler kapmaya devam ediyordum.
Katılan genç yeni arkadaşlarımızla Hilmi Usta'nın arasında geçen sanatsal diyalogları, sanatsal gerçekleri, "tiyatronun anatomisini" ve daha nicelerini, en iyi tiyatro dergisinden bile öğrenmenin asla mümkünü yoktu. Ancak, böyle değerli bir hazine niteliğinde olan çalışmalarımız hakkında, tiyatro dergilerinden bir şey öğrenmenin zâten mümkünü olmadığı bu zaman diliminde, yine bu kağıt israfı dergilerden biri olan Yeni Tiyatro Dergisi'nin, sansürü ilke edinmiş Genel Yayın Yönetmeni Erbil Göktaş'ın"ANTRENMAN" tabirini kullanması çok talihsiz bir yaftalama olmuş. Bu söze içerledim...
Tiyatro dünyasında gizli kalmış, üstü örtülmüş, yalanla dolanla,
LİNÇ KAMPANYALARI ile, halkın ödediği vergilerle oluşmuş devletten alınan paralarla, sahtekârlıkla ve niceleriyle ilerleyen sanatsal değer yoksunu bu yolda aydınlanmamızı, gözlerimizin açılmasını ve gerçekleri birebir görmemizi sağlayan bu çalışmalar basit bir "ANTRENMAN" söyleminin yanından geçemeyeceği derecede önemli ve dürüst sanat icrası konusunda katkı sağlayıcı değerleri bulunan bir çalışmadır. Pek Sayın Erbil Göktaş'ın yaşça benim büyüğüm olması, geçmişine duyduğum saygıyla şu deyimi kullanmamayı tercih ediyorum: "Bir lâfa bakarım lâf mı diye, bir de söyleyene bakarım adam mı diye!" "ANTRENMAN"a kızdım.
Nasıl ki, Erbil Göktaş'ın lüzumsuz ve herhangi bir değeri olmayan "Gece Dersleri"nden bir öğreti elde edemeyişimize şaşırmıyorsak,
"ANTRENMAN" gibi basit bir yaftalama yapmasına da kesinlikle şaşırmıyoruz. Biz, halk sanatçısı olma sürecindeki, emekçi, işçi ve öğrenciler olarak, yaptığımız bu çalışmalardan ve bu çalışmaların sonucunda aldığımız karşılıktan gayet mutluyuz. Biz, başkalarının kirli cüzdanlarına bakacağımıza, kendi temiz vicdanımıza bakmayı yeğliyoruz. Tutsaklaştırılmış sanat yapmaya çalışan diğer çakma sanat aydınlarımıza da, aynı özgürlükçü ve alnı açık sanat icrasının kısmet olmasını temenni eder, Allah'tan hep zihin açıklığı dileriz...