Hilmi Bulunmaz, Petersburg'da sere serpe gezinirken! (Foto: Cemal Bulunmaz)
BEN NEDEN İNTİHAR ETMEK İSTEDİM?!
Hilmi Bulunmaz
25 Şubat 2013
Ben, kendimi bildim bileli sanat çalışmalarıyla içli dışlı olan, sanatı canından daha fazla seven biriyim. Ben, sanat üzerine kuramsal düşünce geliştiremediğim, sanatsal üretimde bulunamadığım zaman, sudan çıkmış balığa, kanadı kopan kuşa, bacakları kırılmış ata benziyorum. Soluk almakta zorlanıyor, hayatı ıskalıyorum...
Ben, sanat üzerine üretimde bulunurken, kendim, halkım, tüyü bitmemiş yetim için hareket ediyorum. Hiçbir kimsenin verdiği buyruktan, hiçbir kimsenin uzattığı sadakadan, hiçbir kimsenin sağladığı ünden hoşlanmıyorum... Hiçbir kimsenin pohpohlama yapmasına ihtiyaç duymadığım için, kendi istencimle, halkım için, tüyü bitmemiş yetimin toplumsal ihtiyaçları için sanat yapıyorum.
Ben, kırk yılı aşkın bir zaman önce başladığım sanatsal etkinliğim sürecinde, her zaman için hep engellendim, sürekli engellenmek istendim... Çünkü, benim yaptığım sanatsal çalışmalar, egemen kültüre karşı, egemen kültüre karşın, egemen kültüre karşıt bir bağlamda oluşuyor. Bu oluşum için, çok da kılı kırka yararak plan yaptığımı hiçbir zaman iddia edemem. Eğer olur da, böylesi bir iddiada bulunursam, demek ki hava boşluğuna düşmüşümdür...
Daha önceleri, çeşitli bahaneler, türlü gerekçelerle dile getirdiğim gibi, benim yaptığım hemen hemen bütün sanatsal etkinlikler hep engellendi yada hep engellenmek istendi. Ancak, daha önceleri de değindiğim konulara fazla girmeden, ivedilikle şunu belirteyim:
Ben, bana karşı yapılan engellemelerin hiçbirinde intihar etmeyi asla düşünmedim. Ne var ki, 2000 yılındaki resmî terörün bende oluşturduğu çaresizlik nedeniyle, aylarca, bir yıla yakın bir zaman intihar etmeyi düşündüm. Bu nedenle birçok plan yapıp, birkaç girişimde bulunmama karşın, yaşama güdüsü sürekli ağır bastı...
5 Şubat 1995 tarihinde kurup, 10 Ağustos 2000 tarihine dek hep ayakta tuttuğum Bulunmaz Kültür Merkezi sürecinde, o denli büyük bir resmî terörle karşı karşıya geldim ki, bunu anlatmaya bir türlü zaman bulamadığım için, aradan koskoca on üç yıl geçti. Bu durumu anlatma olanağı bulmak için, hep dingin bir ortama gereksinim duyuyordum. Ama BİRİNCİ LİNÇ KAMPANYASI, İKİNCİ LİNÇ KAMPANYASI ve üstelik HUKUKSAL LİNÇ KAMPANYASI derdimi anlatmamı hep engelledi. 2000 yılının ortalarına dek resmî terörle mücadele eden ben, şimdi artık, sivil terörle mücadele etmek zorunda kalıyorum. Sivil LİNÇÇİ terörle.
Avrupa Birliği uyum süreci nedeniyle resmî terör azalmış, ancak sivil terör çoğalmıştı. Tiyatrodaki LİNÇÇİ sivil toplum örgütleri, LİNÇÇİ yayınlar, LİNÇÇİ kişiler, öyle yoğun bir biçimde üzerime çullandılar ki, müthiş bir biçimde yalnızlık girdabına tutuldum... Hattâ, yüzlerce kez gidip geldiğim İstanbul Adalet Sarayı'nda bile, ilaç niyetine herhangi bir kişi, herhangi bir kuruluş, herhangi bir kurum tarafından asla "ziyaret" edilmedim. Bu durum nedeniyle üzüntü duyuyor muyum? Hayır, asla, kesinlikle duymuyorum... Sadece ve yalnızca, yalnızlık durumu tespitinde bulunuyorum...
Gelelim intihar sürecine ve o süreçte neler düşündüğüme!...
10 Ağustos 2000 ve öncesindeki süreçte, Terörle Mücadele Şubesi başta olmak üzere, o denli yoğun bir resmî teröre maruz kaldım ki, hangi tür toplumsal olay olsa, tırnaklarımla kurduğum Bulunmaz Kültür Merkezi mutlaka basılır, ben, arkadaşlarım ve izleyicilerim gözaltına alınır, mekânımızda karakol kurulur, binlerce dergi ve kitaplarımıza el konulur, nezarette tutulmakla birlikte savcıların karşısına mevcutlu ve çoğu zaman kelepçeli olarak götürülürdük. Özellikle Newroz ve 1 Mayıs önceleri, Bulunmaz Kültür Merkezi mutlaka basılır, baskına uğrar, üzerimizde hain bir terör estirilirdi.
Ortaköy Kültür Merkezi'ni basıp mühürleyen devlete karşı çıkıp, Bulunmaz Kültür Merkezi'ni, Grup Yorum ve diğerlerine açtığım için, ikide bir baskın yerdik... Daha sonra Mezopotamya Kültür Merkezi'nin mühürlenmesi nedeniyle MKM'lilere açmış olduğum Bulunmaz Kültür Merkezi sürekli olarak basılıyor ve kısım kısım mühürlenmeye başlanıyordu. Abdullah Öcalan yakalandığı gün, Bulunmaz Kültür Merkezi'ne neredeyse yüzlerce polis saldırdı... Onlar bir zafer kazanmış ve onlara göre ben PKK'liydim herhalde. Hiçbir resmî belge sunmadan, coplarla saldırıda bulunan polislere karşı, kendimizi ancak ağır demir kepenklerle koruyabilmiştik...
Şimdi... Devlet... Ankara... Kandil... AKP... PKK... AKPKK... Parlamento... İmralı... Ortak Vatan... Demokratik Cumhuriyet... On binlerce ölü... Genç Ölüler Cumhuriyeti... Ölüler, ölüler...
Ben, kendi çıkarlarım, ailemin çıkarları, yakın çevremin çıkarları, mensubu bulunduğum grubun çıkarları için değil, halkımın, tüyü bitmemiş yetimin, emekçilerin, işçilerin çıkarları için sanatsal etkinliklerde bulunuyor, onlar için kültürel mekânlar açıyorum...
Bulunmaz Kültür Merkezi'ni ve ondan önceki, ondan sonraki sanat mekânlarını kurarken, yürüttüğüm sanatsal etkinlikler için, yaklaşık olarak, eski para birimiyle iki trilyon kadar bir zararım oldu. Bunun yanı sıra, çektiğim dayanılması güç sıkıntılar vardı...
Tırnaklarımla kurduğum Bulunmaz Kültür Merkezi'nin resmen silah zoruyla tahliye edilmesi ve bu tahliye sırasında hiçbir yasal gerekçe sunulmaması ve korkunç tahliye sırasında hiçbir kişinin, kuruluşun, kurumun asla ve kesinlikle yanımda olmaması, sadece ve yalnızca incecik bilekleriyle on sekiz yaşındaki yiğit oğlumun yanımda olması, beni intihar etme duygusuna savurdu... Yiyecek ekmeğimiz, içecek suyumuz, kullanacak elektriğimiz kalmadığını bir yana bırakın, soluk alacak bir durumda olmadığım gibi, kiralık evimizden de atılıp sokakta kalma durumuyla burun burunaydık. İyi ki yanımda incecik bilekli yiğit oğlum Cemal Bulunmaz vardı...
Ben, ekmeksizliğe, susuzluğa, elektriksizliğe, evsizliğe, sevgisizliğe katlanabilirim. Ancak, sanatsızlığa asla ve kesinlikle katlanamam.
İntihar etmek istedim ve bu isteğim aylarca sürdü. Neredeyse bir yıla yakın bir zamanımı aldı intihar düşüncesi. 2000 - 2001 yılları benim için olağanüstü büyük bir kâbustu. Madem ki ben, intihar etmedim; burjuva tiyatrosunun intihar etmesi için çalışıyorum...
Hani bugünlerdeki sert geçen polemiklerden sonra, okurlarımız, benim bu özel durumumu öğrenmek isteyebilirler diye düşünüp anlattım. Zamansızlık nedeniyle ayrıntılara giremedim. Ancak, burjuva tiyatrosunun intiharından sonra uzun uzun anlatırım...
Bu arada yinelemekte yarar var: Ben, Hilmi Zafer Şahin'den, K. Lemi Bilgin'den, Veysel Sami Berikan'dan ve benzerlerinden asla hiçbir şey beklemiyorum. Onlardan umudu olanlara afiyet olsun...
Sosyalist sanatçı Hilmi Bulunmaz
BEN NEDEN İNTİHAR ETMEK İSTEDİM?!
Hilmi Bulunmaz
25 Şubat 2013
Ben, kendimi bildim bileli sanat çalışmalarıyla içli dışlı olan, sanatı canından daha fazla seven biriyim. Ben, sanat üzerine kuramsal düşünce geliştiremediğim, sanatsal üretimde bulunamadığım zaman, sudan çıkmış balığa, kanadı kopan kuşa, bacakları kırılmış ata benziyorum. Soluk almakta zorlanıyor, hayatı ıskalıyorum...
Ben, sanat üzerine üretimde bulunurken, kendim, halkım, tüyü bitmemiş yetim için hareket ediyorum. Hiçbir kimsenin verdiği buyruktan, hiçbir kimsenin uzattığı sadakadan, hiçbir kimsenin sağladığı ünden hoşlanmıyorum... Hiçbir kimsenin pohpohlama yapmasına ihtiyaç duymadığım için, kendi istencimle, halkım için, tüyü bitmemiş yetimin toplumsal ihtiyaçları için sanat yapıyorum.
Ben, kırk yılı aşkın bir zaman önce başladığım sanatsal etkinliğim sürecinde, her zaman için hep engellendim, sürekli engellenmek istendim... Çünkü, benim yaptığım sanatsal çalışmalar, egemen kültüre karşı, egemen kültüre karşın, egemen kültüre karşıt bir bağlamda oluşuyor. Bu oluşum için, çok da kılı kırka yararak plan yaptığımı hiçbir zaman iddia edemem. Eğer olur da, böylesi bir iddiada bulunursam, demek ki hava boşluğuna düşmüşümdür...
Daha önceleri, çeşitli bahaneler, türlü gerekçelerle dile getirdiğim gibi, benim yaptığım hemen hemen bütün sanatsal etkinlikler hep engellendi yada hep engellenmek istendi. Ancak, daha önceleri de değindiğim konulara fazla girmeden, ivedilikle şunu belirteyim:
Ben, bana karşı yapılan engellemelerin hiçbirinde intihar etmeyi asla düşünmedim. Ne var ki, 2000 yılındaki resmî terörün bende oluşturduğu çaresizlik nedeniyle, aylarca, bir yıla yakın bir zaman intihar etmeyi düşündüm. Bu nedenle birçok plan yapıp, birkaç girişimde bulunmama karşın, yaşama güdüsü sürekli ağır bastı...
5 Şubat 1995 tarihinde kurup, 10 Ağustos 2000 tarihine dek hep ayakta tuttuğum Bulunmaz Kültür Merkezi sürecinde, o denli büyük bir resmî terörle karşı karşıya geldim ki, bunu anlatmaya bir türlü zaman bulamadığım için, aradan koskoca on üç yıl geçti. Bu durumu anlatma olanağı bulmak için, hep dingin bir ortama gereksinim duyuyordum. Ama BİRİNCİ LİNÇ KAMPANYASI, İKİNCİ LİNÇ KAMPANYASI ve üstelik HUKUKSAL LİNÇ KAMPANYASI derdimi anlatmamı hep engelledi. 2000 yılının ortalarına dek resmî terörle mücadele eden ben, şimdi artık, sivil terörle mücadele etmek zorunda kalıyorum. Sivil LİNÇÇİ terörle.
Avrupa Birliği uyum süreci nedeniyle resmî terör azalmış, ancak sivil terör çoğalmıştı. Tiyatrodaki LİNÇÇİ sivil toplum örgütleri, LİNÇÇİ yayınlar, LİNÇÇİ kişiler, öyle yoğun bir biçimde üzerime çullandılar ki, müthiş bir biçimde yalnızlık girdabına tutuldum... Hattâ, yüzlerce kez gidip geldiğim İstanbul Adalet Sarayı'nda bile, ilaç niyetine herhangi bir kişi, herhangi bir kuruluş, herhangi bir kurum tarafından asla "ziyaret" edilmedim. Bu durum nedeniyle üzüntü duyuyor muyum? Hayır, asla, kesinlikle duymuyorum... Sadece ve yalnızca, yalnızlık durumu tespitinde bulunuyorum...
Gelelim intihar sürecine ve o süreçte neler düşündüğüme!...
10 Ağustos 2000 ve öncesindeki süreçte, Terörle Mücadele Şubesi başta olmak üzere, o denli yoğun bir resmî teröre maruz kaldım ki, hangi tür toplumsal olay olsa, tırnaklarımla kurduğum Bulunmaz Kültür Merkezi mutlaka basılır, ben, arkadaşlarım ve izleyicilerim gözaltına alınır, mekânımızda karakol kurulur, binlerce dergi ve kitaplarımıza el konulur, nezarette tutulmakla birlikte savcıların karşısına mevcutlu ve çoğu zaman kelepçeli olarak götürülürdük. Özellikle Newroz ve 1 Mayıs önceleri, Bulunmaz Kültür Merkezi mutlaka basılır, baskına uğrar, üzerimizde hain bir terör estirilirdi.
Ortaköy Kültür Merkezi'ni basıp mühürleyen devlete karşı çıkıp, Bulunmaz Kültür Merkezi'ni, Grup Yorum ve diğerlerine açtığım için, ikide bir baskın yerdik... Daha sonra Mezopotamya Kültür Merkezi'nin mühürlenmesi nedeniyle MKM'lilere açmış olduğum Bulunmaz Kültür Merkezi sürekli olarak basılıyor ve kısım kısım mühürlenmeye başlanıyordu. Abdullah Öcalan yakalandığı gün, Bulunmaz Kültür Merkezi'ne neredeyse yüzlerce polis saldırdı... Onlar bir zafer kazanmış ve onlara göre ben PKK'liydim herhalde. Hiçbir resmî belge sunmadan, coplarla saldırıda bulunan polislere karşı, kendimizi ancak ağır demir kepenklerle koruyabilmiştik...
Şimdi... Devlet... Ankara... Kandil... AKP... PKK... AKPKK... Parlamento... İmralı... Ortak Vatan... Demokratik Cumhuriyet... On binlerce ölü... Genç Ölüler Cumhuriyeti... Ölüler, ölüler...
Ben, kendi çıkarlarım, ailemin çıkarları, yakın çevremin çıkarları, mensubu bulunduğum grubun çıkarları için değil, halkımın, tüyü bitmemiş yetimin, emekçilerin, işçilerin çıkarları için sanatsal etkinliklerde bulunuyor, onlar için kültürel mekânlar açıyorum...
Bulunmaz Kültür Merkezi'ni ve ondan önceki, ondan sonraki sanat mekânlarını kurarken, yürüttüğüm sanatsal etkinlikler için, yaklaşık olarak, eski para birimiyle iki trilyon kadar bir zararım oldu. Bunun yanı sıra, çektiğim dayanılması güç sıkıntılar vardı...
Tırnaklarımla kurduğum Bulunmaz Kültür Merkezi'nin resmen silah zoruyla tahliye edilmesi ve bu tahliye sırasında hiçbir yasal gerekçe sunulmaması ve korkunç tahliye sırasında hiçbir kişinin, kuruluşun, kurumun asla ve kesinlikle yanımda olmaması, sadece ve yalnızca incecik bilekleriyle on sekiz yaşındaki yiğit oğlumun yanımda olması, beni intihar etme duygusuna savurdu... Yiyecek ekmeğimiz, içecek suyumuz, kullanacak elektriğimiz kalmadığını bir yana bırakın, soluk alacak bir durumda olmadığım gibi, kiralık evimizden de atılıp sokakta kalma durumuyla burun burunaydık. İyi ki yanımda incecik bilekli yiğit oğlum Cemal Bulunmaz vardı...
Ben, ekmeksizliğe, susuzluğa, elektriksizliğe, evsizliğe, sevgisizliğe katlanabilirim. Ancak, sanatsızlığa asla ve kesinlikle katlanamam.
İntihar etmek istedim ve bu isteğim aylarca sürdü. Neredeyse bir yıla yakın bir zamanımı aldı intihar düşüncesi. 2000 - 2001 yılları benim için olağanüstü büyük bir kâbustu. Madem ki ben, intihar etmedim; burjuva tiyatrosunun intihar etmesi için çalışıyorum...
Hani bugünlerdeki sert geçen polemiklerden sonra, okurlarımız, benim bu özel durumumu öğrenmek isteyebilirler diye düşünüp anlattım. Zamansızlık nedeniyle ayrıntılara giremedim. Ancak, burjuva tiyatrosunun intiharından sonra uzun uzun anlatırım...
Bu arada yinelemekte yarar var: Ben, Hilmi Zafer Şahin'den, K. Lemi Bilgin'den, Veysel Sami Berikan'dan ve benzerlerinden asla hiçbir şey beklemiyorum. Onlardan umudu olanlara afiyet olsun...
Sosyalist sanatçı Hilmi Bulunmaz