30 Ekim 2012 Salı

Sosyalist Sanatçı Hilmi Bulunmaz, aşağıdaki yazıyı okur okumaz şöyle söyledi: "Birçok yazısını okumakla birlikte, hemen hemen hiçbir sözüne önem vermediğim, yazdığı hiçbir yazıyı bir muska gibi omzuma asmadığım Altemur Kılıç'ın bu hüzünlü serzenişi, bu serzenişin içeriğine hiç katılmasam da, beni bile duygulandırdı!"

Sonun başlangıcı...

Bir yazar; “Benim için en güç yazılan, en son yazıdır” demiş. Ben de meslek hayatımdaki ve Yeniçağ’daki bu son yazımı gözlerim yaşlı, güçlükle yazıyorum.

Başarılı aktör sahneyi, suflörden uyarı almadan terk edermiş. Ben hala gene de “son” diyemiyorum ama sahneden artık ayrılmak zorundayım. Okuyucularımdan beni bağışlamalarını rica ediyorum...

Atatürk Cumhuriyeti'nin 89. yılını “sözde” kutlarken, ilk muhteşem yıllarından sonra, son 10 yılda Cumhuriyet'in, ordusu ile gençliği ile tasfiye harekatı başarıya ulaşmakta.

“Yıllar yorgun”, ben 89 yaşıma basarken çok yorgunum. Atatürk Cumhuriyeti'nin en parlak, aydınlık yıllarını yaşadıktan sonra bu karanlık yılları yaşamak bana çok ağır geliyor! Biliyorum şimdi ileride Cumhuriyet büyük tehlikelerle karşılaşırsa mücadele etmek, yazmak için çok sebep var. Ama şimdi “pilim” bitmek üzere! Şarj edecek halim ve zamanım yok.

Babama verilmiş sözüm vardı: Kore savaşına giderken verdiği tabancayı, ancak görev bittikten sonra kılıfına sokacaktım. Atatürk ve Cumhuriyet yolundaki mücadelemde de “kalemi”, ancak görev bittikten sonra yerine koyacaktım. Ama babam beni bağışlasın çok yoruldum.

Yazarlığa başladığımdan beri Türkiye'de, dünyada çeşitli gazete ve dergilerde binlerce yazı yazmışım.
Değerlendirmelerimde hatalarım olmuş olabilir, ancak Atatürk milliyetçiliği çizgisinden hiç ayrılmadım. Koliler dolusu yazı biriktirmişim. Eşim, “Bunları ne yapacaksın” diye sordu... “Yakın” dedim “Ne işe yaradılar ki bundan sonra neye yarayacak!” Türkiye Cumhuriyeti gözlerimizin önünde yok ediliyor.

Bugün ülke ve dünya haberlerine bakıyorum... Yazılanları okuyorum... Her şey değiştikçe, aynı kalmış. Hatta beter olmuş. Benim yazdıklarım, söylediklerim, yılların yalan rüzgarları karşısında “ok meydanında buhurdan” gibi kalmış...

Donkişot gibi yel değirmenlerine saldırmışım ve gerçekleşmeyecek rüyalar peşinde koşmuşum. Yorgun düştüm.

***

Korkarım ki bundan sonra ülkede çok vahim gelişmeler yaşanacak. Atatürk'ün Cumhuriyetinin yerine 2. cumhuriyet mi olur? Erdoğan'ın saltanatı mı olur? Bir devletin kurulması hazırlıkları var. Allah bana o günleri göstermesin. Ancak bu felakete engel olacak umut ışıklarını milletimde göremez isem, Namık Kemal'in söylediği gibi mezar taşıma yazılsın: “Vatan mahzun, ben mahzun”!

Ancak bu vedanın ucu açık: Gene de havlu atmıyorum, pes demiyorum; önce ömrüm vefa ederse, gene kılıcımı -kalemimi- kullanacağım. Kuliste replik bekliyorum!

Bana “ülkeyi kurtarmak sana mı kaldı” diyorlar. Doğru bana kalmadı hepimize kaldı, hepimizin görevi... Ama ben vazifemi yaptım... Vicdanım rahat...

Yeni tazminat davaları ve cezalarıyla gazeteye yük olmak ve eşime zarar vermek istemiyorum artık.. Beni bağışlasınlar.

Evet pes etmiyorum... Allah kısmet ederse en son yazımı ülkemizin bu karabasandan kurtuluşunun bayramını teyit etmek için yazacağım.

“Şimdilik elveda” sevgili okuyucularım. Allah'a emanet olun. Asıl, sevgili Türkiye, Allah'ıma emanet ol!

***

Atatürk'e son bir vazifemiz var; bir TV programı için O'nu yakından görmüş, yanında bulunmuş eşimle birlikte 10 Kasım'da Anıtkabir'de mübarek huzurunda bulunacağız... Orada öleceğimizi bilsek de...

Altemur Kılıç / Yeniçağ

(Kaynak: HABER VAKTİM)