19 Ekim 2012 Cuma

Tiyatro eleştirisi mantığını asla ve kesinlikle zerre kadar olsun hiç kavrayamayan Mehmet Bozkır tarafından Shakespeare'in aptalca sözlerinin yayınlandığı www.tiyatronline.com sitesinde, gerçekleri söyleyen olağanüstü güçlü bir eleştirmen var: AVİ MARAŞLIYAN...

İSYAN – İZMİR YENİKAPI TİYATROSU...

Avi Maraşlıyan
amarasliyan@hotmail.com

İzmir Yenikapı Tiyatrosu'nun sahnelediği, Peter Weiss’ın yazdığı ve Orçun MASATÇI’nın yönettiği İSYAN isimli oyunu izlemek üzere Mersin Kongre Merkezi’nin yolunu tuttum.

900 kişilik çok amaçlı bir salona 1200–300 kadar koltuk numarası olmayan izleyici dolduran ve oyun başlama saatinden 40 dakika sonra 250 kadar kişinin dışarıya çıkmasını isteyen ve de eğer çıkmazlarsa zaten gecikmiş oyunun hiç başlamayacağı tehdidini savuran organizasyon ekibine rağmen başlayan İSYAN oyunu için, tiyatronun web sitesinde şu ifadelere yer veriliyor: "Oyun, Portekiz’in Angola’yı işgali ve ardından gelişen olayları anlatıyor…"

Oyunda, 100 yıldır turne yapan tiyatroların büyük bir kısmında rastlayabileceğiniz ‘’ sitah kostümler, aksesuarlar, askılıklar’’, sahnenin bir kenarında dururken, oturup oyunu izleyen ve sırası gelince oyuna dâhil olan oyuncu sandalyeleri de hemen önlerine konumlandırılmış vaziyette bekliyor oyuncularını.

Oyun BANDİSTA müzik ekibinin, izleyicinin özlemini duyduğu noktaya tesir eden içerikle bezenmiş şarkılarla başlıyor nihayet. 3 bayan ve 2 erkeğin rol aldığı oyunda, Gözde Güldiken, Uğur Baran, Nazlı Masatçı, Selçuk Uyan, Özlem Öztürk (sanırım kadroda bir değişiklik yapılarak oyunun yönetmeni Orçun MASATÇI dahil olmuş) sahne alıyor.

İnsanların anlamakta güçlük çektiği şiirsel, kapalı ve devrik cümlelerin 1000 kişiyi ‘’sessizliğe’’ boğması, ‘neyin isyanı?’ sorusundan çok, ‘ne söylüyorlar’ın isyanına dönüştürdü seyri. Oyuncular bildik kostümel değişiklerle kâh Amerikalı köpek, kâh Portekizli işgalci, kâh polis kâh asker kâh Kürt kâh Türk olurlarken izleyen bu değişikliğin niçin yapıldığına bile odaklanamadı…

Nedeni basit aslında: Oyun tanımının ‘’ ‘’Oyun, Portekiz’in Angola’yı işgali ve ardından gelişen olaylar…’’ şeklinde özetlenmesi, izleyicinin arada sırada, ‘’Angola’’, bir yerlerde ‘’Portekizli Diego’’, bazı bazı ‘’yerliler’’… vs. gibi ithamları duymasını sağlarken, özetlenenle anlatılanın bir türlü bağdaşmayan noktalar olduğunu fark edişiyle oyundan kopması sonucunu da doğuruyor aynı zamanda.

Portekiz’den Angola’ya giden oyun kişileri rotayı çevirip birden EZEL dizisine, oradan Kürt-Türk Meselesi klişesine yeni bir çözüm getirilerek ‘’üç-beş kuruşla yeni bir dünya kurma’’ ütopyasına, hemen sonra Tariş-Tekel Direnişleri ve madencilere, ‘asılmayıp beslenenlere’, kurda kuzuya, dağa taşa, çiçeğe böceğe… kızıp öfkelendikleri ne varsa açık seçik bir biçimde sataşarak, yaptıkları şeyi ‘tiyatro formuna’ yerleştirmeye çalışmışlar belli ki.

Ajitprop veya slogan tiyatrosu denilebilecek formu aşağıya bir türlü inmeyen kapalı yumruklarla donatılan ve bir tiyatro oyunundan çok miting alanını resmeden İsyan oyunu ‘Katil Amerika’, ‘maymun gözünü açsın’, ‘emperyalizm kötü şeydir’i; yıllarca bu jargon içerisinde eriyip gitmiş, çaresizliği yeni bir yol bulmasından çok, kendini yok etmesine neden olmuş silik ve yoksun bir toplum için ne kadar fayda eder hala bilinmiyor demek ki.

Yenikapı Tiyatrosu’nun İSYAN oyunuyla etkilemeye çalıştığı insanlar arasında olduğum için düşünüyorum; kime ne Angola’yı işgal eden Portekiz’den? Bakın, ben umursamıyorum… Kime ne gözlerini açmayan maymundan? Bakın ben açmıyorum… Kime ne Emperyalizm’in kötülüğünden? Ben zarar görmüyorum…

Eğer ben bir katil görsem, sömürünün kötü bir şey olduğunu fark etsem, gözlerimi açsam… emin olun ki ilk başta içi boşaltılmış sanatınızı protesto eder, yıllarca süregelen etkisiz sloganlarınızla baş başa bırakırdım sizleri. Daldan dala bağladığınız olay örgülerinizin, yaptığınız ‘taklitlerin’, sahne disiplinsizliğinizin, ‘’biz bizeyiz ne söylesek kabul görür’’ tavrınızın izleyiciyi sömürmediğini, tam aksine belirli bir bilinçle donattığını söyleyemezsiniz. Bizler, anlattıklarınızdan; kendi yaşamını sürdüremiyorken satın aldığı 5 liralık bilet karşılığında belleğine yer eden Angola yerlilerinden, kolu bacağı kulakları kesilip çöp tenekesine bırakılan kızdan soyutlanamamış bir bilince aşılanmaya çalışılıp bağlama çalınarak Anna’nın dramına gark edilen, ‘’buna dur diyecek yok mu’’ yakarışlarından, tekmelenen kadın figanlarından; ‘yere düşen oyuncu’ ya da ‘diğerinin kucağına zıplayan oyuncu’ modellerinden "gülerek" ve ya "alkışlayarak kurtulacağını" anlayanlar… yani biz izleyiciler, anlamadığı, zaten anlaması için de bir şey anlatılmayan İSYAN oyununa tabiri caizse yine farkında olmadığı bir tepkiyle "isyan" ederek yanıt verdi:

Alkış ve kahkaha…

Metnin işlenişindeki samimiyetsizlik, tüm bu tepkiye/tezatlığa davetiye çıkarıyor aslında… Portekiz’in Angola’yı işgalini kapalı sol yumruklarla sahneye taşır, sonrasında ‘’buldugum topraga fasulya ekirem’’ denildiği zaman iş Angolalı yerli dramından, ‘’sarmadıysa şuna bir bakın’’a dönüşüveriyor… Sahnedeki bu dengesizlik, metne ‘’müdahale’’ edenlerin işin içerisinden çıkamayarak var olan mevcut temayı da alaşağı edip, Angola ve Portekiz’den vazgeçip; araları, becerilemeyen bağlantıları ‘’EZEL dizisi’’ gibi bir anlamı olmayan göndermelerle doldurmaya çalıştıkları açık.

İşgalci Portekiz’den Kenan Evren’e, oradan mağdur-tekmelenen-hor görülen kadına geçişlerin hemen hepsi, metindeki büyük aksaklıkları, ‘’metne müdahaleyle bu güne getirilerek bir şeylere benzetme’’ çabalarını da görmemizi sağladı… Dedim ya, kime ne Angolalı yerlinin dramından… Kime ne, çünkü biraz sonra izleyiciyi adapte ettiğiniz Angola’dan ‘Amerikan Köpeği’ne, oradan Doğu sorununa da götüreceksiniz izleyiciyi…    Yoksa bildiğimiz bir hikayeyle mi buluşturulmak istendik oyun boyunca: ‘’Hikaye her yerde aynı’’…

Oyunun Yönetmeni ve oyuncusu Orçun MASATÇI’nın nasıl bir reji yorumu getirdiğini anlamanıza gerek yok bu oyunda. Çünkü bu oyun, bir rejisöre gerek duymuyor. Buna ilk bakışta inanması zor belki, ancak daha önce resmini çizdiğim tipte bir slogan tiyatrosu izlediyseniz hafızanız o oyunun da nasıl ‘kendi başına’ ilerlediğini anımsayacaksınız. Yine de haksızlık etmemek adına akıl yormak istiyorum… Mesela ‘’senin rolün bittiğinde askılıklardan diğer tipe bürüneceğin aksesuarları edin" diyerek bir yorum getirmiş olabilir mi? Ya da ‘’patlak bir davul bulalım ve biraz renk katalım’’ı geçirmiş olabilir mi aklından? ‘’Olayları şu sıralamaya sokalım... ya da boş verelim, zaten bir faydası olmayacak’’ diye mi düşünmüş? Eğer bu tip ‘’hastalıklı’’ bir metin yorumlanmaya kalkılsa, rejisörden çok yalnızca ve yalnızca bir aksesuarcıya ihtiyaç duyulacaktır: Davul, tef, fular, şapka, incik boncuk… Eğer bunları oyunun yönetmeni Orçun MASATÇI sağlayarak ekibini bir aksesuarcı ağırlığından kurtardıysa, bunun düşünülmüş iyi bir şey olduğunu kabul edeceğim. Ancak işlevsel rejinin izlerini oyun boyunca gören olmadı Mersin’de.

Oyun afişinde görülen ‘bol ödül’ bölümüne ismini yazdıran kurumların bu oyunu izleyip izlemediklerini bilemiyorum. İzmir’de bu oyuna EN İYİ OYUN ödülü verildiyse, İzmir Devlet Tiyatrosu, Tiyatro Oyun Kutusu ve diğer ekiplere büyük bir haksızlık edilmiş demektir. EN İYİ OYUN ödülü alan İSYAN oyununu, oyun metnine eklenen ve sahnede anlatılanı da dahil ederek, aynı performansta, aynı kostüm ve aksesuarlarla sahneye taşımış onlarca tiyatro oyunu izledim. Turne tiyatrolarının kalıtsal hastalıkları nesilden nesile bu şekilde geçiyor demek ki…

Afişte dikkat çeken bir diğer tuhaf eklenti ise, "eklenti hissini" iyiden iyiye hissettiren ünlü film Yönetmeni Çağan IRMAK’ın oyun hakkında fikirleri oldu… Şöyle düşürülmüş Çağan IRMAK’ın oyundan arda kalan fikri:

"Uzun zamandır izlediğim enerjisi en yüksek ve Shakespeareyen oyundu" Çağan IRMAK'ın "Shakespeareyen Oyun"dan ne anladığını sorgulamak yerine, direkt sormak istiyorum: Sevgili Çağan IRMAK, bu söyleminiz oyunu izledikten sonraki bir "isyan" mıydı?..

Özetle…

Dün akşam Mersin’de, başka bir yöne bakmamı sağlayamamış, "Ezber bozulacak!" diyerek ortalığı ayağa kaldırırken ezbere bildiklerimi bir daha, bir daha ve bir daha anlatmak için 1,5 saatimi almış, sıkıntıdan ve daraltılmış sözcükler torbasını kulağımda patlatmasından; birilerini izlemeleri için ardından sürüklemeyeceğim İSYAN adlı oyuna 7,5 lira vererek, içi boşaltılmış ve bir adım öne geçemeyen politik tiyatro örneklerine "isyan" hakkı satın aldım…

Bu hakkı, iç acıtan bir soruya harcıyorum şimdi: Sahi, gençler, şimdi böyle şeyler mi yapıyor?

Üçüncü zil çalmıyor…

(Kaynak: tiyatronline)