27 Ekim 2012 Cumartesi

(Özellikle şu sözü hiç hoşumuza gitmeyen: "O vakitte facebook'ta ne book arıyosun?") habervaktim yazarı Prof. Dr. Namık Açıkgöz, kitlelerin yeni uyuşturucusu "facebook bataklığı"nı güzelleyerek, "kapalıgöz" vatandaş imâlatına yardım ve yataklık ediyor hâlâ!

Facebook dünyası

Prof. Dr. Namık Açıkgöz
27 Ekim 2012

Bakmayın siz bazılarının dudak büküp tenezzül etmediğine. Facebook kendine has bir dünya oluşturdu. Bu dünya, iyi kullanan için iyi, kötü kullanan için kötü. Faraza ben akademik bir ortam olarak kullanıyorum ve iyi sonuçlar da alıyorum. Tezli bilimsel makalelerimi, önemli güncel yazılarımı duvarımda paylaştığımda güzel eleştiriler görüyorum. Bazen öyle oluyor ki derslerimde, alanımla ilgili bir makalem mevzu olduğunda, "Not tutmayın. Bu konudaki makalemi face'te paylaştım; oradan okuyun." diyorum ve gençler oradan okuyorlar. (Böyle dediğim bir dersten sonra, bir öğrencim "Hocam, benim arkadaşlarım sizin bulunduğunuz ortama uygun değil. Ben size eklenemem." demişti. Demek, bu sistemin böyle bir eleyici telkini de var.)

Değerli kardeşim İsmail Dervişoğlu'nun önayak olduğu Kitap Sevenler Partisi grubunda, çok güzel bilgi alış-verişi ve zaman zaman da çok nitelikli sohbetler oluyor mesela.

Pek çok değerli insanla, önce facebook'ta face'den face'e yani "face to face" tanıştık; sonra yüz yüze...

Fotoğraf çekmeyi severim. Çektiğim güzel fotoğrafları face'te paylaştığımda, etkisi hemen görülür. Paylaştığım fotoğraflara bakarak pek çok gencin fotoğraf çekme cesaretinin arttığını biliyorum.

Şunu gördüm ki, sosyal paylaşım siteleri, kitle iletişiminin yeni bir boyutu. Yazacak, iletecek ve paylaşacak bir şeyi olup da gazetesi ve televizyonu olmayan herkesin kolayca kullanabileceği bir iletişim aracı facebook. Eee... Günümüzün insanı da "iletişen insan" (homo-conneticus) olduğuna göre, sistem bunu çok iyi değerlendiriyor demektir.

Tabii, facebook'ta her şey her zaman iyi gitmiyor.

Meselâ, face'te hep "iyi insanlar" var. Zaman zaman, "Herkes iyiyse, nerde lan bu kötüler?" diyesi geliyor insanın. Demek ki, face'te herkes "iyi face"ini (iyi yüz) gösteriyor.

Bir de şu hikmetli sözler ve hikâyeler paylaşımları meselesi var. Bakıyorsun, herkes çok esaslı hikmetler, hikâyeler paylaşıyor. Gene kendini "Herkes bu hikmetlere vâkıfsa, niye hayat derinliksiz insanlarla dolu?" demekten alamıyorsun. Herhalde gene "iyi face" meselesi var bunda da. Tabii, bir de "içselleştirilmemiş hikmetler"i paylaşma kolaycılığı söz konusu.

Face duvarı, herkesin eşitlendiği bir yer. Bir bakıyorsun, arkadaşının arkadaşı da eklenmiş ve senin açtığın bir konuşmaya dahil olarak aradaki tüm saygı kurallarını hiçe sayan bir üslupla konuya dalmış ve normal sohbette edilemeyecek lafları etmeye başlamış... Bu kötü oluyor işte.

Hazır "dalma"dan söz etmişken, çapulculardan da söz etmek gerekir. Açılmış bir konuya çapulcu gibi dalar bunlar. Saygısızdırlar... Amaçları açılan konuyu çarpıtmak; konu dışına çıkıp kendi fikirlerini, senin kitlene telkin etmektir. Mesela YÖK kanunu ile ilgili bir konuşma açarsın; bazıları hazır açılmış ve ilgi uyandıran sohbete bir dalar ve oradan iktidara olan bütün hıncını kusar. İkaz edersin... "Arkadaş, burada sadece YÖK kanununu konuşuyoruz. Sen iktidara muhalefet etmek istiyorsan, aç bir tartışma, orada tartışalım." dersin... Yanaşmaz!... İlle de senin hazır ortamını mahvedecektir.

Dikkatimi çekti... Facebook'u, en çok muhalifler kullanıyor. Bazen denk geliyor, muhalif bir paylaşıma yüzlerce yorum yapıldığını ve binlerce kişi tarafından paylaşıldığını görüyorum. En fazla ciyaklayanlar da "sokak Atatürkçüleri".

Elbette hayatı facebook'a göre yaşamamak lazım ama öyleleri var ki, her şeyi face'te paylaşmaya göre yaşıyorlar. Gençlerin en büyük tutkusu bu mesela...

Bitirirken bir face esprisi "paylaşayım": Sabahın saat 4'ünde bir şey paylaşanlara: "O vakitte facebook'ta ne book arıyosun?" diye yorum yaparım.

İslam âleminin Kurban Bayramı mübarek olsun. Allah, hacılarımıza sağ salim kavuşmak nasip etsin.

(Kaynak: HABER VAKTİM)