"Çanakkale Çocukları" İçin
Oktay Ekinci
14 Ekim 2012
Toplum “tarihe merak”landıkça, medyanın ve sinemanın da tarihe ilgisi artıyor. Ekranlarda, sayfalarda ve beyazperdede çoğalan kimi “tarihçi(!)”lerin tarih bilincimizi geliştirmek yerine daha da “köreltti”ğini savlayan eleştirilere ise ne aldıran var ne de yanıt veren...
Aslında tarih merakını körükleyen, siyasilerin yaşanagelen sorunların nedenlerini, izledikleri politikalar yerine “geçmiş”e yüklemeleri. Örneğin tarihsel bir kişiliğin ülkeye ya da topluma yararlı hizmetleri bugünkü “zararlı” politikayla anlayışıyla çelişiyorsa, o kişinin “özel yaşam”ını didiklemek, yaptıklarını yıpratmaya çalışmak, günümüz egemen siyasetinin başlıca yöntemi.
Aynı kafadaki kimi medya “star”ları ve film yapımcılarının “ezber bozma” adına geçmişin gerçeklerini gizleyen veya saptıran sözde “tarafsız!” tarihçilikleri de nice özverilere dayalı ulusal birikimleri yadsıyan siyasetin kendini “aklama”sına eşsiz olanaklar sunuyor.
Tıpkı, İstanbul Barosu Genel Sekreteri Hüseyin Özbek’in değerlendirmesiyle “Vatan savunmasının, ülke için özverinin ve ulusal çıkarların anlamsızlığı”nı dile getirmek için yapıldığı anlaşılan “Çanakkale Çocukları” filmi gibi…
‘Saldırgan Türkler!’
Türkiye’de egemen kılınmak istenen “yeni” hukuk anlayışıyla Cumhuriyet devriminin çağdaş hukuksal kazanımlarının yok edilmeye çalışıldığı yönündeki görüşleriyle tanıdığımız Özbek, “bir vicdani ret filmi” olarak tanımladığı “Çanakkale Çocukları”na ait düşüncelerini “e-makale”siyle dostlarına iletti.
Sinan Çetin’in büyük reklam kampanyasıyla 28 Eylül’de gösterime giren filminde, 1915’teki Çanakkale direnişinin tarihsel ve gerçek nedenlerinin gösterilmediğini belirten Özbek, önce senaryoyu özetliyor:
“Osman’la James, İttihatçı kodamanı Kasım Bey ile İngiliz kökenli karısı (Avustralya yurttaşı) Katherine’nin evliliğinden doğan iki kardeş. Film, Anglosakson kültürüyle yetişen James’i Anzak, Osman’ı Türk ordusuna asker yazıp Çanakkale’de karşı karşıya getiriyor…”
Anglosakson anneye film süresince beyazlar giydirilip evlatları için titreyen bir “azize”; Türk babaya ise “savaş histerisine kapılmış ırkçı, şoven, saldırgan” bir kimliğin uygun görüldüğünü vurgulayan Özbek, şunları belirtiyor:
“Batı emperyalizminin Osmanlı’nın parçalanıp mirasının paylaşılması için çıkarttığı 1. Paylaşım Savaşı’nın gerçek sorumlularını filmde göremiyoruz! 1. Dünya Savaşı’nın en önemli cephelerinden, İstanbul’un kilidi Çanakkale’ye niçin yüklenildiğini de... Dünyayı kana bulayan savaş lordlarının, İngiliz-Fransız kapitalistlerinin esamisinin bile okunmadığı filmde, savaşın faturası Kasım Efendi’ye çıkarılıyor..”
Özbek’e göre Anadolu’nun belirsiz bir yerinde altın madeni işleten İttihatçı Kasım Bey’in şahsında vatanseverlik ve milli duyarlılık, filmde gülünçleşiyor. Ülkesini savunmak için can veren Mehmet’le ülkeyi işgale gelen yabancı istilacılar, Osman ve James karakterleriyle kardeş yapılıyor. Böylece Mehmetçiklerin “kardeş işgalciler”e kurşun sıkması kınanıyor… Özbek eleştirilerini şöyle tamamlıyor:
“Filmde, o döneme ait olmayan postallardan süngüsüz tüfeklere çok sayıda yanlışlık bir yana… 1915’teki İngiliz, Fransız, Anzak bağlaşıklığının düşüremediği Gelibolu’yu, beyazperdeden fethetme, milletin bilinçaltındaki Çanakkale onurunu utanca dönüştürme tezgâhını zamane filmcilerinin yüzüne vurmalıyız.”
Büyük zaferden 97 yıl sonra arkalarından sinsice sinemayla ateş açılacağı, Mehmetçiklerin aklına gelir miydi dersiniz?
(Kaynak: Cumhuriyet)
***
Ayrıca bakınız:
Oyunculuğun "O"sundan bile anlamamasına karşın, "Oyuncuların çoğu YAVŞAKtır genellikle..." dediği için neredeyse "üstün başarı madalyası" takılmak istenen Shakespeare Çocuğu Nihat Haluk Bilginer'in oynadığı(!) "Çanakkale Çocukları" filmini değerlendiren Hilmi Köksal Alişanoğlu'nun kaleme aldığı nesnel gerçekçi eleştiriyi okurken, kasıklarınızı tuta tuta kahkahalar atacaksınız!
Korkunç bir iddia: Nihat Haluk Bilginer çalıntı bir filmde mi oynadı?
Oktay Ekinci
14 Ekim 2012
Toplum “tarihe merak”landıkça, medyanın ve sinemanın da tarihe ilgisi artıyor. Ekranlarda, sayfalarda ve beyazperdede çoğalan kimi “tarihçi(!)”lerin tarih bilincimizi geliştirmek yerine daha da “köreltti”ğini savlayan eleştirilere ise ne aldıran var ne de yanıt veren...
Aslında tarih merakını körükleyen, siyasilerin yaşanagelen sorunların nedenlerini, izledikleri politikalar yerine “geçmiş”e yüklemeleri. Örneğin tarihsel bir kişiliğin ülkeye ya da topluma yararlı hizmetleri bugünkü “zararlı” politikayla anlayışıyla çelişiyorsa, o kişinin “özel yaşam”ını didiklemek, yaptıklarını yıpratmaya çalışmak, günümüz egemen siyasetinin başlıca yöntemi.
Aynı kafadaki kimi medya “star”ları ve film yapımcılarının “ezber bozma” adına geçmişin gerçeklerini gizleyen veya saptıran sözde “tarafsız!” tarihçilikleri de nice özverilere dayalı ulusal birikimleri yadsıyan siyasetin kendini “aklama”sına eşsiz olanaklar sunuyor.
Tıpkı, İstanbul Barosu Genel Sekreteri Hüseyin Özbek’in değerlendirmesiyle “Vatan savunmasının, ülke için özverinin ve ulusal çıkarların anlamsızlığı”nı dile getirmek için yapıldığı anlaşılan “Çanakkale Çocukları” filmi gibi…
‘Saldırgan Türkler!’
Türkiye’de egemen kılınmak istenen “yeni” hukuk anlayışıyla Cumhuriyet devriminin çağdaş hukuksal kazanımlarının yok edilmeye çalışıldığı yönündeki görüşleriyle tanıdığımız Özbek, “bir vicdani ret filmi” olarak tanımladığı “Çanakkale Çocukları”na ait düşüncelerini “e-makale”siyle dostlarına iletti.
Sinan Çetin’in büyük reklam kampanyasıyla 28 Eylül’de gösterime giren filminde, 1915’teki Çanakkale direnişinin tarihsel ve gerçek nedenlerinin gösterilmediğini belirten Özbek, önce senaryoyu özetliyor:
“Osman’la James, İttihatçı kodamanı Kasım Bey ile İngiliz kökenli karısı (Avustralya yurttaşı) Katherine’nin evliliğinden doğan iki kardeş. Film, Anglosakson kültürüyle yetişen James’i Anzak, Osman’ı Türk ordusuna asker yazıp Çanakkale’de karşı karşıya getiriyor…”
Anglosakson anneye film süresince beyazlar giydirilip evlatları için titreyen bir “azize”; Türk babaya ise “savaş histerisine kapılmış ırkçı, şoven, saldırgan” bir kimliğin uygun görüldüğünü vurgulayan Özbek, şunları belirtiyor:
“Batı emperyalizminin Osmanlı’nın parçalanıp mirasının paylaşılması için çıkarttığı 1. Paylaşım Savaşı’nın gerçek sorumlularını filmde göremiyoruz! 1. Dünya Savaşı’nın en önemli cephelerinden, İstanbul’un kilidi Çanakkale’ye niçin yüklenildiğini de... Dünyayı kana bulayan savaş lordlarının, İngiliz-Fransız kapitalistlerinin esamisinin bile okunmadığı filmde, savaşın faturası Kasım Efendi’ye çıkarılıyor..”
Özbek’e göre Anadolu’nun belirsiz bir yerinde altın madeni işleten İttihatçı Kasım Bey’in şahsında vatanseverlik ve milli duyarlılık, filmde gülünçleşiyor. Ülkesini savunmak için can veren Mehmet’le ülkeyi işgale gelen yabancı istilacılar, Osman ve James karakterleriyle kardeş yapılıyor. Böylece Mehmetçiklerin “kardeş işgalciler”e kurşun sıkması kınanıyor… Özbek eleştirilerini şöyle tamamlıyor:
“Filmde, o döneme ait olmayan postallardan süngüsüz tüfeklere çok sayıda yanlışlık bir yana… 1915’teki İngiliz, Fransız, Anzak bağlaşıklığının düşüremediği Gelibolu’yu, beyazperdeden fethetme, milletin bilinçaltındaki Çanakkale onurunu utanca dönüştürme tezgâhını zamane filmcilerinin yüzüne vurmalıyız.”
Büyük zaferden 97 yıl sonra arkalarından sinsice sinemayla ateş açılacağı, Mehmetçiklerin aklına gelir miydi dersiniz?
(Kaynak: Cumhuriyet)
***
Ayrıca bakınız:
Oyunculuğun "O"sundan bile anlamamasına karşın, "Oyuncuların çoğu YAVŞAKtır genellikle..." dediği için neredeyse "üstün başarı madalyası" takılmak istenen Shakespeare Çocuğu Nihat Haluk Bilginer'in oynadığı(!) "Çanakkale Çocukları" filmini değerlendiren Hilmi Köksal Alişanoğlu'nun kaleme aldığı nesnel gerçekçi eleştiriyi okurken, kasıklarınızı tuta tuta kahkahalar atacaksınız!
Korkunç bir iddia: Nihat Haluk Bilginer çalıntı bir filmde mi oynadı?