Burun Karikatür ve Mizah Dergisi için yeniden düşünmek
Hilmi Bulunmaz
20 Nisan 2006
Yaklaşık on yıl önce kurduğum ve daha birinci sayısında “yasaklanan” adını andığım dergi, zaman zaman düşünmeden edemediğim bir anı süreci olarak beynimi meşgul ediyor…
İlkokul mezunu olduğum için, normal vatandaşların yararlanabildiği birçok vatandaşlık hakkından yararlanamıyorum. Bu yoksunluğu daha çok entelektüel piyasada yaşıyorum. Örnekse bir dergi yayımlayabilmek için bilgili, varsıl, donanımlı, yürekli, toplumsal duyarlılığı gelişmiş… olmanız yeterli değil. Birkaç koşulun yanı sıra lise mezunu da olmanız gerekir…
Bir türlü lise mezunu olabilecek koşula sahip olamadığım için çok şanslı olduğumu söyleyebilirim!.. Neden?.. Hemen şunu belirtmeliyim: karikatür ve mizahla ilgilenen herkesi muhalif sanan bir aptal olduğumu algılamam için bu piyasanın içerisine girmem gerekirmiş. Hemen her konuda kendi işimi kendim yapan bir karaktere sahip olmama karşın, yapabilecek donanımım olmadığı alanlarda (da) başkalarıyla dayanışma kerizliğine başvurmayı bir ilke edinmiştim bir zamanlar. Bu ülkede karikatür ve mizah konusunda (daha) devrimci bir dergi yayımlanmalıydı ve bunun başını da ben (yada biz) çekmeliydik. Hemen her gün, her yerde karikatür ve mizahi yazılarını gördüğüm bir sürü zat-ı muhtereme gittim, benimle (ben kimsem?) birlikte hareket ederlerse, çok doğru muhalefet yapabileceklerini söyledim. Hatta birkaçını da ikna ettiğimi sanma enayiliğinde bulundum. Her türlü olanağa sahip olduğumu, ancak ilkokul mezunu olduğumdan (sorumlu yazı işleri için) kendilerinden katkı istedim. Yüzlerce karikatür ve mizah esnafıyla görüşmeme karşın, bir tane (bile) sorumlu yazı işlerini yürütebilecek “adam” bulamadım…
Neyse, serde devrimcilik ve düş severlik olduğundan, çıktığım yoldan vazgeçme gafletinde bulunmadım. Oysa herkes, her şeyden vazgeçebilme özgürlüğünü küreselleşen dünyamızda tepe tepe kullanma yoluna gidebiliyordu. Ben bu tür özgürlüklerin ayrımında olmadığımdan kullanabilme becerisine ulaşamadım. Derginin üzerine, çocuk kandırır gibi: “Burun Karikatür ve Mizah” diye yazdım ve gerisini “Dergisi” olarak getirmedim. Nasıl olsa karikatür ve mizahın güçsüzlüğünü bilen savcılar bu uyanıklığımı ayrımsamazlar dedim. Devrimci bir matbaaya bastırdığımdan, savcılığa da verilmeyeceğine emindim. Neyse benim için önemli bir tarih olan 1 Mayıs 1997 tarihinde “dergi” yayımlandı ve yayımlanır yayımlanmaz kendimi basın savcısının karşısında buldum. Savcı beni adam yerine koyduğundan başkası yada başkalarını çağırmamıştı. Benim için tıraş olmuş, cüppe giymiş, saçlarını özenle taramış olan savcı gözlerimin derinine baktı ve sessiz bir iletişim sürecine girdik. Uzun süre ikimiz de konuşmadık. Sadece birbirimizin gözlerinin derinine baktık. Bakışmayla anlaşabiliyorduk: “İkimizi de yalnız bıraktılar, ama ikimiz de yapmak zorunda olduklarımızı yapıyoruz.” Neler konuştuğumuzu tam anımsamıyorum. Ancak kem küm demediğimi dün gibi anımsıyorum. “Bu dergi değil, bakınız üzerinde dergi yazmıyor.”gibi sözler söyledim. Savcı: “Evet üzerinde dergi yazmıyor, ama piyasada mizah dergisi diye boy gösteren en baba dergilerden daha çok dergiye benziyor.”dedi. Ve yasakladı. Görevini yaptı. Hatta mahkemede iyi davranışlarımı saptadığından beraatıma karar verdi…
İkinci sayısının kapağını (da) bastırdığım dergim, karikatür ve mizahla uğraşan esnafların sayesinde doğar doğmaz öldü. Onlar yaptıklarına inanmayan, bir cesetten farkı olmayan, aslında piyasa denen kralın soytarısı olmanın ötesine gitmeyen, gidemeyen zavallı asalaklar. Onların karikatürlerini izlemeyin, yazılarını okumayın. Hepsi yalancı. Hepsi devrim kaçkını. Hepsi devrimci değerlerin piyasa değerlerine dönüşmesi için insanların düşlerini rakılarına meze eden karakter yoksun tragedya kahramanları…
(Kaynak: hilmi bulunmaz)
***
Ayrıca bakınız:
Hilmi Bulunmaz
20 Nisan 2006
Yaklaşık on yıl önce kurduğum ve daha birinci sayısında “yasaklanan” adını andığım dergi, zaman zaman düşünmeden edemediğim bir anı süreci olarak beynimi meşgul ediyor…
İlkokul mezunu olduğum için, normal vatandaşların yararlanabildiği birçok vatandaşlık hakkından yararlanamıyorum. Bu yoksunluğu daha çok entelektüel piyasada yaşıyorum. Örnekse bir dergi yayımlayabilmek için bilgili, varsıl, donanımlı, yürekli, toplumsal duyarlılığı gelişmiş… olmanız yeterli değil. Birkaç koşulun yanı sıra lise mezunu da olmanız gerekir…
Bir türlü lise mezunu olabilecek koşula sahip olamadığım için çok şanslı olduğumu söyleyebilirim!.. Neden?.. Hemen şunu belirtmeliyim: karikatür ve mizahla ilgilenen herkesi muhalif sanan bir aptal olduğumu algılamam için bu piyasanın içerisine girmem gerekirmiş. Hemen her konuda kendi işimi kendim yapan bir karaktere sahip olmama karşın, yapabilecek donanımım olmadığı alanlarda (da) başkalarıyla dayanışma kerizliğine başvurmayı bir ilke edinmiştim bir zamanlar. Bu ülkede karikatür ve mizah konusunda (daha) devrimci bir dergi yayımlanmalıydı ve bunun başını da ben (yada biz) çekmeliydik. Hemen her gün, her yerde karikatür ve mizahi yazılarını gördüğüm bir sürü zat-ı muhtereme gittim, benimle (ben kimsem?) birlikte hareket ederlerse, çok doğru muhalefet yapabileceklerini söyledim. Hatta birkaçını da ikna ettiğimi sanma enayiliğinde bulundum. Her türlü olanağa sahip olduğumu, ancak ilkokul mezunu olduğumdan (sorumlu yazı işleri için) kendilerinden katkı istedim. Yüzlerce karikatür ve mizah esnafıyla görüşmeme karşın, bir tane (bile) sorumlu yazı işlerini yürütebilecek “adam” bulamadım…
Neyse, serde devrimcilik ve düş severlik olduğundan, çıktığım yoldan vazgeçme gafletinde bulunmadım. Oysa herkes, her şeyden vazgeçebilme özgürlüğünü küreselleşen dünyamızda tepe tepe kullanma yoluna gidebiliyordu. Ben bu tür özgürlüklerin ayrımında olmadığımdan kullanabilme becerisine ulaşamadım. Derginin üzerine, çocuk kandırır gibi: “Burun Karikatür ve Mizah” diye yazdım ve gerisini “Dergisi” olarak getirmedim. Nasıl olsa karikatür ve mizahın güçsüzlüğünü bilen savcılar bu uyanıklığımı ayrımsamazlar dedim. Devrimci bir matbaaya bastırdığımdan, savcılığa da verilmeyeceğine emindim. Neyse benim için önemli bir tarih olan 1 Mayıs 1997 tarihinde “dergi” yayımlandı ve yayımlanır yayımlanmaz kendimi basın savcısının karşısında buldum. Savcı beni adam yerine koyduğundan başkası yada başkalarını çağırmamıştı. Benim için tıraş olmuş, cüppe giymiş, saçlarını özenle taramış olan savcı gözlerimin derinine baktı ve sessiz bir iletişim sürecine girdik. Uzun süre ikimiz de konuşmadık. Sadece birbirimizin gözlerinin derinine baktık. Bakışmayla anlaşabiliyorduk: “İkimizi de yalnız bıraktılar, ama ikimiz de yapmak zorunda olduklarımızı yapıyoruz.” Neler konuştuğumuzu tam anımsamıyorum. Ancak kem küm demediğimi dün gibi anımsıyorum. “Bu dergi değil, bakınız üzerinde dergi yazmıyor.”gibi sözler söyledim. Savcı: “Evet üzerinde dergi yazmıyor, ama piyasada mizah dergisi diye boy gösteren en baba dergilerden daha çok dergiye benziyor.”dedi. Ve yasakladı. Görevini yaptı. Hatta mahkemede iyi davranışlarımı saptadığından beraatıma karar verdi…
İkinci sayısının kapağını (da) bastırdığım dergim, karikatür ve mizahla uğraşan esnafların sayesinde doğar doğmaz öldü. Onlar yaptıklarına inanmayan, bir cesetten farkı olmayan, aslında piyasa denen kralın soytarısı olmanın ötesine gitmeyen, gidemeyen zavallı asalaklar. Onların karikatürlerini izlemeyin, yazılarını okumayın. Hepsi yalancı. Hepsi devrim kaçkını. Hepsi devrimci değerlerin piyasa değerlerine dönüşmesi için insanların düşlerini rakılarına meze eden karakter yoksun tragedya kahramanları…
(Kaynak: hilmi bulunmaz)
***
Ayrıca bakınız: