Refika Altıkulaç'ın yazmış olduğu aşağıdaki yazıyı, Bilkent Üniversitesi bünyesindeki Kaynak Dergisi'nin İnternet ortamından alıp, olduğu gibi okurlarımızın görüşüne sunmamız Sevda Şener'i anlatma zorunluluğu.
"Hocaların hocası" Prof. Dr. Sevda Şener tarafından kaleme alınmış ve yazım yanlışlarıyla dopdolu, "Nazım Hikmet'in Oyun Yazarlığı" başlıklı, düzeysiz kitabını okumamış olsaydık, Refika Altıkulaç'ın Sevda Şener'i güzellemesini okuyup geçmenin ötesinde hiçbir eylemde bulunmaz, bu yazıyı okurlarımıza aktarma gereksinimini asla, kesinlikle duymazdık...
Nâzım Hikmet'in dünya görüşünü zerre kadar olsun asla anlayamamış, hattâ "yüz on yıllık Nâzım"ın ikinci harfinin şapkasını bile yerli yerine koyabilme yeteneğinden yoksun Sevda Şener, ancak, kendisinden "not bekleyen" öğrencilerinden saygı görüp, başkalarınca saygı göremiyor!...
Sosyalist Sanatçı Hilmi Bulunmaz
***
Sevda Şener'in Nâzım Hikmet'i Tiyatroda Keşfi
Refika Altıkulaç
Ünlü şair Nâzım Hikmet'in aynı zamanda bir oyun yazarı olduğu bilinir; fakat oyun yazarı olarak ne kadar çok emek ve ürün verdiği pek bilinmez. Sevda Şener'in Nazım Hikmet'in Oyun Yazarlığı adlı kitabı (Ankara: Kültür Bakanlığı, 2002), ünlü şairin tiyatro tutkusunu bütün boyutlarıyla göz önüne seren bir çalışma olarak eleştiri kitaplığımızda büyük bir boşluğu dolduruyor. Antonina Sverçevskaya'nın Nâzım Hikmet'i bir "tiyatro hastası" (1) olarak nitelendirdiğini aktaran Şener'in kitabı, hem bu yaklaşımın doğruluğunu kanıtlıyor, hem de kendisinin tiyatro araştırmacıları ve kuramcıları arasındaki önemli yerini bir kez daha ortaya koyuyor.
Bilkent Üniversitesi, Türk Edebiyatı Bölümü öğretim üyelerinden Sevda Şener, 1950 yılında Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi İngiliz Dili ve Edebiyatı Kürsüsü'nden mezun oldu. 1958 yılında aynı fakültede açılan Tiyatro Enstitüsü'nün ilk asistanı olan Şener, 1972 yılında profesör unvanını aldı. Uzun yıllar DTCF Tiyatro Bölümü'nü yöneten Sevda Şener, tiyatro kuramları, estetik, eleştiri kuramları, modern tiyatro, metin çözümlemeleri, dramaturgi ve çağdaş Türk tiyatro yazını konularında dersler verdi. Birçok önemli ödülün sahibi olan Sevda Şener'in tiyatro yazınımıza kazandırdığı kitaplar şunlar: Musahipzade Celal ve Tiyatrosu, Çağdaş Türk Tiyatrosunda Ahlak Ekonomi Kültür Sorunları, Çağdaş Türk Tiyatrosunda İnsan, Dünden Bugüne Tiyatro Düşüncesi, Oyundan Düşünceye, Yaşamın Kırılma Noktasında Dram Sanatı, Cumhuriyet'in 75. Yılında Türk Tiyatrosu.
Sevda Şener, kitabın ilk bölümünde, Nâzım Hikmet'in "Oyunlarım Üstüne" başlıklı yazısından Nâzım'ın sekiz yaşından altmış yaşına kadar Meddah ve Karagöz figürlerinden etkilenmiş olduğunu belirtmekte, Nâzım'ın tiyatro merakının başlangıcı hakkında bilgi vermektedir. Nâzım Hikmet'in gençlik yıllarında yaptığı tiyatro çalışmaları oldukça etkileyicidir. Şener'in verdiği bilgilere göre, Nâzım Hikmet yirmili yaşlarında Sovyetler Birliği'ne giderek Moskova'da Stanislavsky'nin, Vahtangov'un, Tairov'un, Meyerhold'un sahnelediği oyunları görmüş, Mayakovski ve Meyerhold ile tanışmış, "onların öncü sanat anlayışlarından etkilenmiş" (3). Nâzım Hikmet, Moskova'da birçok tiyatro çalışması yürütmüş ve eserler vermiş olarak Türkiye'ye döndüğünde de tiyatro çalışmalarını sürdürmüş, Ertuğrul Muhsin'in desteğini görmüş, oyunları Darülbedayi'de oynanmış (8). Nâzım Hikmet, hapse girdikten sonra da oyun yazmayı sürdürmüş, Rusya'ya ikinci gidişinde de tiyatroyla ilgili çalışmalarına devam etmiş (9). Sevda Şener'in verdiği bilgiler doğrultusunda Nâzım Hikmet'in tüm yaşamı boyunca tiyatroyla iç içe yaşadığını, tiyatroya karşı ilgisini "inatla" sürdürdüğünü öğrenmekteyiz.
Sevda Şener, kitabında Nâzım Hikmet'in oyunları hakkında ayrıntılı bilgiler verirken ele aldığı oyunun konusunu özetlemekte, o oyunun teknik yeniliklerinden, kahramanlarının özelliklerinden, oyunlar arasındaki benzerlik ve farklılıklardan, eğer oynanmışsa nerede, ne zaman ve hangi koşullarda sahneye koyulduğundan söz etmektedir. Yazar, Nâzım'ın sırasıyla şu oyunlarını değerlendirmektedir: Ocak Başı, Kafatası, Bir Ölü Evi yahut Merhumun Hanesi, Unutulan Adam, Bu Bir Rüyadır, Yolcu, Ferhad ile Şirin, Sabahat, Enayi, İnsanlık Ölmedi Ya, Allah Rahatlık Versin, Evler Yıkılınca, Yusuf ile Menofis, İvan İvanoviç Var mıydı, Yok muydu, İstasyon, İnek, Demokles'in Kılıcı, Tartüf-59, Kadınların İsyanı, Yalancı Tanık, Kör Padişah ve Her Şeye Rağmen. Sevda Şener'in ayrı başlıklar altında irdelediği bu 22 oyun bir arada değerlendirildiği zaman Nâzım Hikmet'in oyun yazarlığı konusunda epey üretken olduğunu görebiliriz.
Nâzım Hikmet'in oyunlarını önce ayrı başlıklar altında değerlendiren Sevda Şener, daha sonra oyunların tamamını göz önünde bulunduran bir genel değerlendirme yapmaktadır. Yazar, Nâzım Hikmet'in oyunlarında kadın karakterlerin özellikleri, oyunların dramatik yapıları ve oyunlardaki yeni teknik denemeler konularında önemli irdelemelerde bulunmaktadır. Örneğin, Şener'e göre Nâzım, Ferhad ile Şirin ve Yusuf ile Menofis oyunlarında "sesli düşünme yöntemi"ni denemiştir (109).
Şener, Nâzım Hikmet'in oyunlarının birbiriyle olan bağlantılarını kurarken de bazı ilginç noktalara dikkat çekmektedir. Örneğin, Nâzım Hikmet'in 1958'de yazdığı İstasyon adlı oyun, yıllar önce yazdığı Yolcu adlı oyununun Sovyet yaşamına uyarlanmasıdır (120). Yazar, değerlendirdiği oyunların konularına yoğunlaşmakla birlikte oyunların tarihi hakkında da bilgiler vermekte, oyunun ne zaman, nerede oynandığına, Nâzım Hikmet'in o dönemdeki yaşamına, oyunların siyasal ve toplumsal bağlantılarına değinmektedir. Örneğin, İvan İvanoviç Var mıydı, Yok muydu adlı oyunla ilgili olarak Şener şunları söylemektedir: "Nazım Hikmet bu oyununda karşımıza, Karl Marks'ın kuramını benimsemiş, Ekim Devrimine inanmış, Lenin'e güvenmiş, coşkusunu koruyan genç bir devrimci kimliğiyle çıkmıştır. İvan İvanoviç'le yaşadıklarından sonra Nazım Sovyet halkına, o günlere nasıl gelindiğini anımsatmak istiyor gibidir" (125; kitapta Nâzım'ın adındaki düzeltme imi kullanılmamaktadır). Şener, kitabında Nâzım'ın oyunlarını yazış süreci hakkında da bilgi vermektedir. Yazar, Nâzım'ın Yusuf ile Menofis'i yazarken Tevrat'ı okuduğunu ve tiradların birçoğunu Tevrat'tan aldığını mektuplarından aktararak, oyunun yazılma sürecine de ışık tutmaktadır (99). Bunun yanı sıra, oyun dekorlarında bazı nesnelerin ifade ettiği anlamlara ve "arketip" özelliği kazanmış göstergelere de dikkat çekmektedir: "Örneğin, Ferhad ile Şirin'de güneşin doğuşu, doğanın her gün yeniden canlanmasının, çeşme, hayatın, yemiş yüklü ağaçlar, yaşamı sürdürme gizilgücünün göstergesidir. Kan gibi ılık su, hayatın ölüme doğru akışına, hastalığa, toplumdaki çürümeye, yelpaze, üst sınıfın erkine gönderme yapar" (192).
Sevda Şener, "Nazım Hikmet'in elimizde metni bulunmayan oyunları hakkında ikinci elden edinilen bilgi" başlığı altında, Nâzım Hikmet'in Taşyürek, Suçlu Kim? , Fatma Ali ve Başkaları, Piramit, Kirpikiçi ve Kabahat Kimde adlı oyunları hakkında da kısaca bilgi vermektedir (169-70). Bu bilgilerle Şener, Nâzım'ın oyun yazarlığı konusunda hiçbir ayrıntıyı atlamak istemediğini ve araştırmacılığının ciddiyetini göstermektedir.
Sevda Şener, Nâzım Hikmet'in oyunlarını irdelerken, oyunlardan yola çıkarak yazar hakkında da bazı saptamalar yapıyor. Şener, oyun yazarı Nâzım'ı şöyle değerlendirir: "Nazım Hikmet'in oyunları için didaktik sözcüğünü kullanmak yerine şöyle söyleyebiliriz: Bu oyunları seyrederken, ne söylemek istediğini iyi bilen, inandıklarını bir dost gibi sizinle paylaşmak isteyen ilkeli bir yazarın hep metnin arkasında durduğunu hissedersiniz" (171-72).
"Tiyatro hastası" Nâzım Hikmet'e bir "tiyatro hastası" araştırmacı ve eleştirmen olarak yaklaşan Sevda Şener, tiyatro eleştirimize çok önemli bir kitap kazandırmıştır.
(Değerli hocamız, kitabın Kültür Bakanlığı tarafından öğrenci indirimiyle bir milyon liraya satıldığının öğrenciler tarafından bilinmesini arzu etmektedir.)
(Kaynak: BİLKENT)
"Hocaların hocası" Prof. Dr. Sevda Şener tarafından kaleme alınmış ve yazım yanlışlarıyla dopdolu, "Nazım Hikmet'in Oyun Yazarlığı" başlıklı, düzeysiz kitabını okumamış olsaydık, Refika Altıkulaç'ın Sevda Şener'i güzellemesini okuyup geçmenin ötesinde hiçbir eylemde bulunmaz, bu yazıyı okurlarımıza aktarma gereksinimini asla, kesinlikle duymazdık...
Nâzım Hikmet'in dünya görüşünü zerre kadar olsun asla anlayamamış, hattâ "yüz on yıllık Nâzım"ın ikinci harfinin şapkasını bile yerli yerine koyabilme yeteneğinden yoksun Sevda Şener, ancak, kendisinden "not bekleyen" öğrencilerinden saygı görüp, başkalarınca saygı göremiyor!...
Sosyalist Sanatçı Hilmi Bulunmaz
***
Sevda Şener'in Nâzım Hikmet'i Tiyatroda Keşfi
Refika Altıkulaç
Ünlü şair Nâzım Hikmet'in aynı zamanda bir oyun yazarı olduğu bilinir; fakat oyun yazarı olarak ne kadar çok emek ve ürün verdiği pek bilinmez. Sevda Şener'in Nazım Hikmet'in Oyun Yazarlığı adlı kitabı (Ankara: Kültür Bakanlığı, 2002), ünlü şairin tiyatro tutkusunu bütün boyutlarıyla göz önüne seren bir çalışma olarak eleştiri kitaplığımızda büyük bir boşluğu dolduruyor. Antonina Sverçevskaya'nın Nâzım Hikmet'i bir "tiyatro hastası" (1) olarak nitelendirdiğini aktaran Şener'in kitabı, hem bu yaklaşımın doğruluğunu kanıtlıyor, hem de kendisinin tiyatro araştırmacıları ve kuramcıları arasındaki önemli yerini bir kez daha ortaya koyuyor.
Bilkent Üniversitesi, Türk Edebiyatı Bölümü öğretim üyelerinden Sevda Şener, 1950 yılında Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi İngiliz Dili ve Edebiyatı Kürsüsü'nden mezun oldu. 1958 yılında aynı fakültede açılan Tiyatro Enstitüsü'nün ilk asistanı olan Şener, 1972 yılında profesör unvanını aldı. Uzun yıllar DTCF Tiyatro Bölümü'nü yöneten Sevda Şener, tiyatro kuramları, estetik, eleştiri kuramları, modern tiyatro, metin çözümlemeleri, dramaturgi ve çağdaş Türk tiyatro yazını konularında dersler verdi. Birçok önemli ödülün sahibi olan Sevda Şener'in tiyatro yazınımıza kazandırdığı kitaplar şunlar: Musahipzade Celal ve Tiyatrosu, Çağdaş Türk Tiyatrosunda Ahlak Ekonomi Kültür Sorunları, Çağdaş Türk Tiyatrosunda İnsan, Dünden Bugüne Tiyatro Düşüncesi, Oyundan Düşünceye, Yaşamın Kırılma Noktasında Dram Sanatı, Cumhuriyet'in 75. Yılında Türk Tiyatrosu.
Sevda Şener, kitabın ilk bölümünde, Nâzım Hikmet'in "Oyunlarım Üstüne" başlıklı yazısından Nâzım'ın sekiz yaşından altmış yaşına kadar Meddah ve Karagöz figürlerinden etkilenmiş olduğunu belirtmekte, Nâzım'ın tiyatro merakının başlangıcı hakkında bilgi vermektedir. Nâzım Hikmet'in gençlik yıllarında yaptığı tiyatro çalışmaları oldukça etkileyicidir. Şener'in verdiği bilgilere göre, Nâzım Hikmet yirmili yaşlarında Sovyetler Birliği'ne giderek Moskova'da Stanislavsky'nin, Vahtangov'un, Tairov'un, Meyerhold'un sahnelediği oyunları görmüş, Mayakovski ve Meyerhold ile tanışmış, "onların öncü sanat anlayışlarından etkilenmiş" (3). Nâzım Hikmet, Moskova'da birçok tiyatro çalışması yürütmüş ve eserler vermiş olarak Türkiye'ye döndüğünde de tiyatro çalışmalarını sürdürmüş, Ertuğrul Muhsin'in desteğini görmüş, oyunları Darülbedayi'de oynanmış (8). Nâzım Hikmet, hapse girdikten sonra da oyun yazmayı sürdürmüş, Rusya'ya ikinci gidişinde de tiyatroyla ilgili çalışmalarına devam etmiş (9). Sevda Şener'in verdiği bilgiler doğrultusunda Nâzım Hikmet'in tüm yaşamı boyunca tiyatroyla iç içe yaşadığını, tiyatroya karşı ilgisini "inatla" sürdürdüğünü öğrenmekteyiz.
Sevda Şener, kitabında Nâzım Hikmet'in oyunları hakkında ayrıntılı bilgiler verirken ele aldığı oyunun konusunu özetlemekte, o oyunun teknik yeniliklerinden, kahramanlarının özelliklerinden, oyunlar arasındaki benzerlik ve farklılıklardan, eğer oynanmışsa nerede, ne zaman ve hangi koşullarda sahneye koyulduğundan söz etmektedir. Yazar, Nâzım'ın sırasıyla şu oyunlarını değerlendirmektedir: Ocak Başı, Kafatası, Bir Ölü Evi yahut Merhumun Hanesi, Unutulan Adam, Bu Bir Rüyadır, Yolcu, Ferhad ile Şirin, Sabahat, Enayi, İnsanlık Ölmedi Ya, Allah Rahatlık Versin, Evler Yıkılınca, Yusuf ile Menofis, İvan İvanoviç Var mıydı, Yok muydu, İstasyon, İnek, Demokles'in Kılıcı, Tartüf-59, Kadınların İsyanı, Yalancı Tanık, Kör Padişah ve Her Şeye Rağmen. Sevda Şener'in ayrı başlıklar altında irdelediği bu 22 oyun bir arada değerlendirildiği zaman Nâzım Hikmet'in oyun yazarlığı konusunda epey üretken olduğunu görebiliriz.
Nâzım Hikmet'in oyunlarını önce ayrı başlıklar altında değerlendiren Sevda Şener, daha sonra oyunların tamamını göz önünde bulunduran bir genel değerlendirme yapmaktadır. Yazar, Nâzım Hikmet'in oyunlarında kadın karakterlerin özellikleri, oyunların dramatik yapıları ve oyunlardaki yeni teknik denemeler konularında önemli irdelemelerde bulunmaktadır. Örneğin, Şener'e göre Nâzım, Ferhad ile Şirin ve Yusuf ile Menofis oyunlarında "sesli düşünme yöntemi"ni denemiştir (109).
Şener, Nâzım Hikmet'in oyunlarının birbiriyle olan bağlantılarını kurarken de bazı ilginç noktalara dikkat çekmektedir. Örneğin, Nâzım Hikmet'in 1958'de yazdığı İstasyon adlı oyun, yıllar önce yazdığı Yolcu adlı oyununun Sovyet yaşamına uyarlanmasıdır (120). Yazar, değerlendirdiği oyunların konularına yoğunlaşmakla birlikte oyunların tarihi hakkında da bilgiler vermekte, oyunun ne zaman, nerede oynandığına, Nâzım Hikmet'in o dönemdeki yaşamına, oyunların siyasal ve toplumsal bağlantılarına değinmektedir. Örneğin, İvan İvanoviç Var mıydı, Yok muydu adlı oyunla ilgili olarak Şener şunları söylemektedir: "Nazım Hikmet bu oyununda karşımıza, Karl Marks'ın kuramını benimsemiş, Ekim Devrimine inanmış, Lenin'e güvenmiş, coşkusunu koruyan genç bir devrimci kimliğiyle çıkmıştır. İvan İvanoviç'le yaşadıklarından sonra Nazım Sovyet halkına, o günlere nasıl gelindiğini anımsatmak istiyor gibidir" (125; kitapta Nâzım'ın adındaki düzeltme imi kullanılmamaktadır). Şener, kitabında Nâzım'ın oyunlarını yazış süreci hakkında da bilgi vermektedir. Yazar, Nâzım'ın Yusuf ile Menofis'i yazarken Tevrat'ı okuduğunu ve tiradların birçoğunu Tevrat'tan aldığını mektuplarından aktararak, oyunun yazılma sürecine de ışık tutmaktadır (99). Bunun yanı sıra, oyun dekorlarında bazı nesnelerin ifade ettiği anlamlara ve "arketip" özelliği kazanmış göstergelere de dikkat çekmektedir: "Örneğin, Ferhad ile Şirin'de güneşin doğuşu, doğanın her gün yeniden canlanmasının, çeşme, hayatın, yemiş yüklü ağaçlar, yaşamı sürdürme gizilgücünün göstergesidir. Kan gibi ılık su, hayatın ölüme doğru akışına, hastalığa, toplumdaki çürümeye, yelpaze, üst sınıfın erkine gönderme yapar" (192).
Sevda Şener, "Nazım Hikmet'in elimizde metni bulunmayan oyunları hakkında ikinci elden edinilen bilgi" başlığı altında, Nâzım Hikmet'in Taşyürek, Suçlu Kim? , Fatma Ali ve Başkaları, Piramit, Kirpikiçi ve Kabahat Kimde adlı oyunları hakkında da kısaca bilgi vermektedir (169-70). Bu bilgilerle Şener, Nâzım'ın oyun yazarlığı konusunda hiçbir ayrıntıyı atlamak istemediğini ve araştırmacılığının ciddiyetini göstermektedir.
Sevda Şener, Nâzım Hikmet'in oyunlarını irdelerken, oyunlardan yola çıkarak yazar hakkında da bazı saptamalar yapıyor. Şener, oyun yazarı Nâzım'ı şöyle değerlendirir: "Nazım Hikmet'in oyunları için didaktik sözcüğünü kullanmak yerine şöyle söyleyebiliriz: Bu oyunları seyrederken, ne söylemek istediğini iyi bilen, inandıklarını bir dost gibi sizinle paylaşmak isteyen ilkeli bir yazarın hep metnin arkasında durduğunu hissedersiniz" (171-72).
"Tiyatro hastası" Nâzım Hikmet'e bir "tiyatro hastası" araştırmacı ve eleştirmen olarak yaklaşan Sevda Şener, tiyatro eleştirimize çok önemli bir kitap kazandırmıştır.
(Değerli hocamız, kitabın Kültür Bakanlığı tarafından öğrenci indirimiyle bir milyon liraya satıldığının öğrenciler tarafından bilinmesini arzu etmektedir.)
(Kaynak: BİLKENT)