Oyun'un notu: BÜKAK'tan alıp, aşağıya aktardığımız yazıdaki bazı yerleri "maymungötürengi" ile belirgin hâle biz getirdik!
***
Sarah Culpepper Stroup ile Söyleşi
Dila Okuş & Elif Karaman
Bu söyleşi Boğaziçi Üniversitesi Oyuncuları (BÜO) olarak Mart ayında sahneleyeceğimiz Aristophanes’in Lysistrata adlı oyununun feminist dramaturji çalışmalarına katkı suması amacıyla yapılmıştır. Feminist dramaturji çalışmalarımızda Sarah Culpepper Stroup’un Kadınların Tasviri: Aristophanes’in Lysistrata’sı ve Yunan Kadınlarının Hetairalaştırılması (Designing Women: Aristophanes’ Lysistrata and the Hetarization of the Greek Wife) başlıklı makalesinden oldukça yararlandık. Bu söyleşide yazarla makalesi ve genel olarak Lysistrata üzerine konuştuk.
BÜKAK: Kendinizi tanıtır mısınız?
Sarah Culpepper Stroup: Seattle’da, Washington Üniversitesi Klasikler Bölümü’nde doçent doktor olarak çalışmalar yapıyorum. Araştırma konularım arasında antik metin kültürü, Yunan ve Roma temsil, performans ve ritüelleri, sosyal ve kültürel Roma tarihi, Yunan ve Roma sanatı ve arkeolojisi, edebiyat kuramı ve eleştirisi var. Doktoramı 2000 yılında Kaliforniya Üniversitesi’nde yaptım ve o zamandan beri Washington Üniversitesi’nde eğitmenlik yapmaktayım.
Sizi bu konuda araştırma yapmaya ve Lysistrata’daki kadınların heterialaşması üzerine yazmaya iten nedir?
Sanat tarihinde belli bir geçmişim var ve üst düzey fahişeler olan heteriaların temsili (Antik Yunan döneminde, dönem yaşamını anlatan vazoların üzerindeki resimlerdeki temsilleri) üzerine çeşitli araştırmalar yaptım. Oyundaki kadınların temsili beni rahatsız ediyordu. Oyundaki tasvirlerle, özellikle de yemin sahnesindekiler ve vazolar üzerindeki tasvirlerle ilgilendim. Bu işin başlangıcıydı, fikir sonraki iki yıl boyunca yavaş yavaş gelişti.
Yurttaş kadınların heterialaşması durumunun oyundaki tüm kadınlar için geçerli bir durum olduğunu söylemek sizce mümkün mü? Ya da bu durum Atina kültüründen gelmeyen ve daha erkeksi çizilmiş olan Lampito karakteri yerine Lysistrata ve Myrrhine karakterlerinde daha mı belirgin?
Bence, kayda değer bir istisna olarak Lysistrata hariç diğer tüm genç kadınlar belli bir derecede heterialaştırılmış. Lampito karakteri Spartalı kadınlar hakkında yapılmakta olan şakalara katkıda bulunuyor; müstehcen sahnelerin çoğunun odağında olmamasına rağmen, Spartalı kimliğinin Lampito’yu herhangi bir şekilde dışsallaştırdığını düşünmüyorum. Aslında bana göre, Yunanistan’ın her bir köşesinden gelen tüm genç evli kadınlar arasındaki yoldaşlık, kesinlikle oyundaki önemli noktalardan biri. Peleponez Savaşı onları o kadar çok etkiliyor ki, savaş sonrasında farklı olmaktan çok benzer hale geliyorlar. Lysistrata oyun boyunca yöneticilik rolünü sürdürüyor ve genç kadınların heterialaştırılmasına öncülük eder gibi görünüp bu durumu üretirken, bunun bir parçasıymış gibi görünmüyor. Ve tabii ki cinsellik sürecini geride bırakmış yaşlı kadın korosu da bu duruma dahil olmuyor.
Antik Yunan’da sosyal pozisyonları ve sorumlulukları açısından yurttaş kadınlar ve heterialar arasındaki farklılıklar ve benzerlikler nelerdir?
Heteria olmayan kadınların da vatandaş sayılmıyor olması bir benzerlik olabilir. Farklılıklara bakacak olursak, oldukça aşikâr olan şeyler var: Evli bir kadın bir fahişeden daha yüksek bir sosyal statüye sahiptir, bir eve ve bir erkeğe bağlıdır, kendi çocuklarının babası olduğunu bildirdiğinden erkek için güvenli bir durum teşkil eder vs. Bu sosyal açıdan oldukça değerli bir konum. Diğer yandan, heterialar da bir dereceye kadar nüfuz sahibi olabiliyorlar. “Sempozyum (Symposia)” denilen, beşinci ile altıncı yüzyıllarda popüler olan ve sadece erkeklerin katıldığı üst sınıf içki partilerine katılmalarına izin verilen tek üst sınıf kadınlar onlar. Cinsiyet engellerini aşabilen ve sadece erkeklerin bulunduğu tüm bu politika, felsefe ve şiir dünyasına girebilen kadınlar yalnızca onlar olduklarından, pek çok heteria oldukça iyi bir eğitime sahiptir ve sadece eş olan bir kadının asla elde edemediği entelektüel bir düzeye ulaşabilirler. Heteriaların oldukça enteresan bir sosyal statüleri var, onlar hakkında daha fazla bilgiye sahip olmak isterdim. Heterialar Japon geyşalarına benzetilebilir, fakat ben kültürler ve zamanlar arasında bu tarz karşılaştırmalar yapma konusunda tereddütlüyüm.
Antik Yunan’da sıradan bir kadının yaptığı ev içi işlerden bahsediyorsunuz. Bu işlere ne tür işler dahil?
Evin tüm yönetimi (İngilizcedeki “economy” sözcüğü Yunanca’da “ev idaresi” anlamına gelen “okonomia”dan gelir), çocukların eğitimi, bakımı, korunması ve alışveriş, su taşıma gibi ev dışında yapılan sınırlı sayıdaki işler buna dahildir.
Savaşın kadınları birçok yönden mağdur ettiğini biliyoruz, aslında kadınlar, savaşın ataerkiyle olan ilişkisi nedeniyle savaştan en çok etkilenen varlıklar. Sizce savaş bu iki tip kadını yani heteriaları ve yurttaş kadınları nasıl etkilemiştir?
Şunu söyleyebilirim ki, savaş aslında her şeyi ve herkesi altüst eder ve bence oyunun üzerinde durduğu şeylerden biri de bu. Savaştan etkilenen sadece öldürülen erkekler ya da evde tek başına bırakılan kadınlar değildir. Uzun süreli savaşlar hem bir milleti ekonomik olarak çöküntüye uğratır hem de (savaşan insanlar öldürülürler ve kadınlar ile erkekler ayrı oldukları için yeni çocuklar doğmaz bu yüzden ölen insanlar telafi edilemezler) küçük çocuklara ve aile yapısına sahip bir milleti yok eder.
Savaş, özellikle de yirmi yedi yıl süren Peleponez Savaşı gibi uzun süreli savaşlar, her şeyi altüst eder. İnsanları öldürmekten çok daha fazlasına mâl olur. Bir insanın varoluşunu sürdürebileceği sosyal yapıyı ve aile yapısını zedeler. Kadınları garip bir pozisyona sokar: Normal koşullarda böyle olmadığından savaş dönemlerinde kadınlar halkın arasına çıkabilir ve erkek dünyasında “hareket edebilir” (sahnede ise bir kadını “toplum” içinde görüyorsanız, bu adamın işini iyi yapmadığı anlamına gelir). Aristophanes’in anlatmak istediği de bunun bir alanın ölü bedenlerle dolu olmasından çok daha kötü olduğuydu. Unutmayın ki Aristophanes bu oyunu yazdığında, Atinalılar çok uzun bir süredir savaştaydı. Aslında bu korkunç ve ümitsiz bir oyun. Atinalılar bitkin bir durumda.
Sizce Lysistrata’da kadınların direnişinin tek yolu cinsel grev mi? Buna ek olarak toplumsal açıdan neleri reddediyorlar?
Makalemde de belirttiğim gibi, burada çifte bir saldırı var. Genç kadınlar cinsel grevde yer alıyorlar, daha yaşlı kadınlar, yani korodaki kadınlar ise Akropolis’teki hazineyi ele geçiriyorlar. Vurucu olan işte bu ikinci saldırı. Cinsellik komedi unsuru olarak kullanılmış. Tabii ki bunun da bir anlamı var ama daha çok güldürü amacıyla kullanıldığını düşünüyorum.
Oyunun final bölümünde kadınlar amaçlarına ulaştıktan sonra evlerine dönüyorlar. Direnişleri süresince politik ve ekonomik konulara müdahil olmaya çalışmalarına rağmen, sosyal pozisyonlarının talepleri doğrultusunda değiştiğine dair hiçbir işaret görmüyoruz. Bu noktada kadınların evlerine dönmelerini nasıl yorumluyorsunuz?
Bir kez ateşkes sağlanırsa, bu artık her şeyin normale döneceği anlamına gelir. Bu aynı zamanda kadınların evlerine dönmek “istedikleri” anlamına da geliyor. Hayat eski düzenine dönüyor. Beşinci yüzyıl Atina’sında kadınlar fahişeler gibi evlerinin dışına çıkmaya zorlanmıyorlardı. Bir kadının bu şartlar altında hiçbir güvenliği yoktu. Modern dünyada insanlar bunu kadın için daha liberal ve aktif bir pozisyon olarak görebilir ancak bu geçmişte, hâlâ da öyle ne yazık ki, güvenli bir yol değildi.
Makalenizde Lysistrata savaşı bitirirken feminen bir bakış açısı geliştirmiştir derken tam olarak neyi kastediyorsunuz?
Bu, benim oyunun feminist bir oyun olduğu iddiasını kabul etmememle alakalıdır. Bazı insanlar böyle olduğunu iddia ediyor ve gerçekten de oyun modern prodüksiyonlarda sıkça bu yorumla sahneleniyor. Her hâlükarda savaşı sonlandırırken feminen bir strateji izlendiği açık; ancak benim anlatmak istediğim başarı sağlayan şeyin cinsel grev olmadığı. Bazıları bunun tersini iddia ediyor.
Lysistrata bir Antik Yunan Komedisi. Bu oyunu “komik” kılan unsur tam olarak nedir? Kadınların direnişi mi yoksa erkeklerin bu direniş karşısında düştükleri konum mu?
Kadınların oldukça "edepsiz" olarak temsil edilişi komik. Cinselliğe, vibratörlere ve bu gibi şeylere yapılan göndermeler oyunu gülünç hale getiriyor. Beden üzerinden yapılan pek çok espri var. Myrrhine ve Kinesias arasında geçen sahne oldukça komik; Kinesias, kostümünün bir parçası olarak ereksiyon halindeki kocaman bir penise sahip ve sahnede pek çok açık saçık kelime oyunu ve ima var. Bunda komik olan nedir? Bilmiyorum. İnsanlar binlerce yıldır bunlara gülüyor.
Örneğin, Role Models önemli bir hikâyesi olan yeni bir film bazı bölümleri de oldukça hoş. Ancak film korkunç bir şekilde cinsiyetçi esprilerle dolu ve bunlar özellikle de harika bir çocuk oyuncu tarafından dile getiriliyorlar. Filmde bir mesaj var ve bu cinsiyetçi espriler o mesajın insanlara ulaşmasına yardımcı oluyor. Filmi eğlenceli buldum ancak espriler fazla abartılıydı.
Diğer popüler Amerikan filmlerini düşünün: Ah Mary Vah Mary, biraz basit ama oldukça hoş, karşılıksız bir aşk hikâyesi. Ancak bir sahnede kadın meniyi jöle olarak kullanıyor. Amerikan Pastası da cinsel imaları ve kaba sahneleri ile kadın düşmanı olarak yorumlanabilecek iyi bir gençlik hikâyesi.
Kadın nefreti odaklı bir espri anlayışının olması oyunu kadın düşmanı yapar mı? Sanmıyorum. Yine aynı şekilde ben de on üç yaşındaki bir oğlan çocuğunun espri anlayışına sahibim ve bunun için bir parça Aristophanes’i suçluyorum.
Sorunuza gelince, oyunda gülünç olan nedir? Direniş değil. Asıl olarak cinsel içerikli espriler.
(Kaynak: Boğaziçi Üniversitesi Kadın Araştırmaları Kulübü)
(Kaynak: MİMESİS TİYATRO / ÇEVİRİ - ARAŞTIRMA DERGİSİ SAYI 19)
***
Ayrıca bakınız:
***
Sarah Culpepper Stroup ile Söyleşi
Dila Okuş & Elif Karaman
Bu söyleşi Boğaziçi Üniversitesi Oyuncuları (BÜO) olarak Mart ayında sahneleyeceğimiz Aristophanes’in Lysistrata adlı oyununun feminist dramaturji çalışmalarına katkı suması amacıyla yapılmıştır. Feminist dramaturji çalışmalarımızda Sarah Culpepper Stroup’un Kadınların Tasviri: Aristophanes’in Lysistrata’sı ve Yunan Kadınlarının Hetairalaştırılması (Designing Women: Aristophanes’ Lysistrata and the Hetarization of the Greek Wife) başlıklı makalesinden oldukça yararlandık. Bu söyleşide yazarla makalesi ve genel olarak Lysistrata üzerine konuştuk.
BÜKAK: Kendinizi tanıtır mısınız?
Sarah Culpepper Stroup: Seattle’da, Washington Üniversitesi Klasikler Bölümü’nde doçent doktor olarak çalışmalar yapıyorum. Araştırma konularım arasında antik metin kültürü, Yunan ve Roma temsil, performans ve ritüelleri, sosyal ve kültürel Roma tarihi, Yunan ve Roma sanatı ve arkeolojisi, edebiyat kuramı ve eleştirisi var. Doktoramı 2000 yılında Kaliforniya Üniversitesi’nde yaptım ve o zamandan beri Washington Üniversitesi’nde eğitmenlik yapmaktayım.
Sizi bu konuda araştırma yapmaya ve Lysistrata’daki kadınların heterialaşması üzerine yazmaya iten nedir?
Sanat tarihinde belli bir geçmişim var ve üst düzey fahişeler olan heteriaların temsili (Antik Yunan döneminde, dönem yaşamını anlatan vazoların üzerindeki resimlerdeki temsilleri) üzerine çeşitli araştırmalar yaptım. Oyundaki kadınların temsili beni rahatsız ediyordu. Oyundaki tasvirlerle, özellikle de yemin sahnesindekiler ve vazolar üzerindeki tasvirlerle ilgilendim. Bu işin başlangıcıydı, fikir sonraki iki yıl boyunca yavaş yavaş gelişti.
Yurttaş kadınların heterialaşması durumunun oyundaki tüm kadınlar için geçerli bir durum olduğunu söylemek sizce mümkün mü? Ya da bu durum Atina kültüründen gelmeyen ve daha erkeksi çizilmiş olan Lampito karakteri yerine Lysistrata ve Myrrhine karakterlerinde daha mı belirgin?
Bence, kayda değer bir istisna olarak Lysistrata hariç diğer tüm genç kadınlar belli bir derecede heterialaştırılmış. Lampito karakteri Spartalı kadınlar hakkında yapılmakta olan şakalara katkıda bulunuyor; müstehcen sahnelerin çoğunun odağında olmamasına rağmen, Spartalı kimliğinin Lampito’yu herhangi bir şekilde dışsallaştırdığını düşünmüyorum. Aslında bana göre, Yunanistan’ın her bir köşesinden gelen tüm genç evli kadınlar arasındaki yoldaşlık, kesinlikle oyundaki önemli noktalardan biri. Peleponez Savaşı onları o kadar çok etkiliyor ki, savaş sonrasında farklı olmaktan çok benzer hale geliyorlar. Lysistrata oyun boyunca yöneticilik rolünü sürdürüyor ve genç kadınların heterialaştırılmasına öncülük eder gibi görünüp bu durumu üretirken, bunun bir parçasıymış gibi görünmüyor. Ve tabii ki cinsellik sürecini geride bırakmış yaşlı kadın korosu da bu duruma dahil olmuyor.
Antik Yunan’da sosyal pozisyonları ve sorumlulukları açısından yurttaş kadınlar ve heterialar arasındaki farklılıklar ve benzerlikler nelerdir?
Heteria olmayan kadınların da vatandaş sayılmıyor olması bir benzerlik olabilir. Farklılıklara bakacak olursak, oldukça aşikâr olan şeyler var: Evli bir kadın bir fahişeden daha yüksek bir sosyal statüye sahiptir, bir eve ve bir erkeğe bağlıdır, kendi çocuklarının babası olduğunu bildirdiğinden erkek için güvenli bir durum teşkil eder vs. Bu sosyal açıdan oldukça değerli bir konum. Diğer yandan, heterialar da bir dereceye kadar nüfuz sahibi olabiliyorlar. “Sempozyum (Symposia)” denilen, beşinci ile altıncı yüzyıllarda popüler olan ve sadece erkeklerin katıldığı üst sınıf içki partilerine katılmalarına izin verilen tek üst sınıf kadınlar onlar. Cinsiyet engellerini aşabilen ve sadece erkeklerin bulunduğu tüm bu politika, felsefe ve şiir dünyasına girebilen kadınlar yalnızca onlar olduklarından, pek çok heteria oldukça iyi bir eğitime sahiptir ve sadece eş olan bir kadının asla elde edemediği entelektüel bir düzeye ulaşabilirler. Heteriaların oldukça enteresan bir sosyal statüleri var, onlar hakkında daha fazla bilgiye sahip olmak isterdim. Heterialar Japon geyşalarına benzetilebilir, fakat ben kültürler ve zamanlar arasında bu tarz karşılaştırmalar yapma konusunda tereddütlüyüm.
Antik Yunan’da sıradan bir kadının yaptığı ev içi işlerden bahsediyorsunuz. Bu işlere ne tür işler dahil?
Evin tüm yönetimi (İngilizcedeki “economy” sözcüğü Yunanca’da “ev idaresi” anlamına gelen “okonomia”dan gelir), çocukların eğitimi, bakımı, korunması ve alışveriş, su taşıma gibi ev dışında yapılan sınırlı sayıdaki işler buna dahildir.
Savaşın kadınları birçok yönden mağdur ettiğini biliyoruz, aslında kadınlar, savaşın ataerkiyle olan ilişkisi nedeniyle savaştan en çok etkilenen varlıklar. Sizce savaş bu iki tip kadını yani heteriaları ve yurttaş kadınları nasıl etkilemiştir?
Şunu söyleyebilirim ki, savaş aslında her şeyi ve herkesi altüst eder ve bence oyunun üzerinde durduğu şeylerden biri de bu. Savaştan etkilenen sadece öldürülen erkekler ya da evde tek başına bırakılan kadınlar değildir. Uzun süreli savaşlar hem bir milleti ekonomik olarak çöküntüye uğratır hem de (savaşan insanlar öldürülürler ve kadınlar ile erkekler ayrı oldukları için yeni çocuklar doğmaz bu yüzden ölen insanlar telafi edilemezler) küçük çocuklara ve aile yapısına sahip bir milleti yok eder.
Savaş, özellikle de yirmi yedi yıl süren Peleponez Savaşı gibi uzun süreli savaşlar, her şeyi altüst eder. İnsanları öldürmekten çok daha fazlasına mâl olur. Bir insanın varoluşunu sürdürebileceği sosyal yapıyı ve aile yapısını zedeler. Kadınları garip bir pozisyona sokar: Normal koşullarda böyle olmadığından savaş dönemlerinde kadınlar halkın arasına çıkabilir ve erkek dünyasında “hareket edebilir” (sahnede ise bir kadını “toplum” içinde görüyorsanız, bu adamın işini iyi yapmadığı anlamına gelir). Aristophanes’in anlatmak istediği de bunun bir alanın ölü bedenlerle dolu olmasından çok daha kötü olduğuydu. Unutmayın ki Aristophanes bu oyunu yazdığında, Atinalılar çok uzun bir süredir savaştaydı. Aslında bu korkunç ve ümitsiz bir oyun. Atinalılar bitkin bir durumda.
Sizce Lysistrata’da kadınların direnişinin tek yolu cinsel grev mi? Buna ek olarak toplumsal açıdan neleri reddediyorlar?
Makalemde de belirttiğim gibi, burada çifte bir saldırı var. Genç kadınlar cinsel grevde yer alıyorlar, daha yaşlı kadınlar, yani korodaki kadınlar ise Akropolis’teki hazineyi ele geçiriyorlar. Vurucu olan işte bu ikinci saldırı. Cinsellik komedi unsuru olarak kullanılmış. Tabii ki bunun da bir anlamı var ama daha çok güldürü amacıyla kullanıldığını düşünüyorum.
Oyunun final bölümünde kadınlar amaçlarına ulaştıktan sonra evlerine dönüyorlar. Direnişleri süresince politik ve ekonomik konulara müdahil olmaya çalışmalarına rağmen, sosyal pozisyonlarının talepleri doğrultusunda değiştiğine dair hiçbir işaret görmüyoruz. Bu noktada kadınların evlerine dönmelerini nasıl yorumluyorsunuz?
Bir kez ateşkes sağlanırsa, bu artık her şeyin normale döneceği anlamına gelir. Bu aynı zamanda kadınların evlerine dönmek “istedikleri” anlamına da geliyor. Hayat eski düzenine dönüyor. Beşinci yüzyıl Atina’sında kadınlar fahişeler gibi evlerinin dışına çıkmaya zorlanmıyorlardı. Bir kadının bu şartlar altında hiçbir güvenliği yoktu. Modern dünyada insanlar bunu kadın için daha liberal ve aktif bir pozisyon olarak görebilir ancak bu geçmişte, hâlâ da öyle ne yazık ki, güvenli bir yol değildi.
Makalenizde Lysistrata savaşı bitirirken feminen bir bakış açısı geliştirmiştir derken tam olarak neyi kastediyorsunuz?
Bu, benim oyunun feminist bir oyun olduğu iddiasını kabul etmememle alakalıdır. Bazı insanlar böyle olduğunu iddia ediyor ve gerçekten de oyun modern prodüksiyonlarda sıkça bu yorumla sahneleniyor. Her hâlükarda savaşı sonlandırırken feminen bir strateji izlendiği açık; ancak benim anlatmak istediğim başarı sağlayan şeyin cinsel grev olmadığı. Bazıları bunun tersini iddia ediyor.
Lysistrata bir Antik Yunan Komedisi. Bu oyunu “komik” kılan unsur tam olarak nedir? Kadınların direnişi mi yoksa erkeklerin bu direniş karşısında düştükleri konum mu?
Kadınların oldukça "edepsiz" olarak temsil edilişi komik. Cinselliğe, vibratörlere ve bu gibi şeylere yapılan göndermeler oyunu gülünç hale getiriyor. Beden üzerinden yapılan pek çok espri var. Myrrhine ve Kinesias arasında geçen sahne oldukça komik; Kinesias, kostümünün bir parçası olarak ereksiyon halindeki kocaman bir penise sahip ve sahnede pek çok açık saçık kelime oyunu ve ima var. Bunda komik olan nedir? Bilmiyorum. İnsanlar binlerce yıldır bunlara gülüyor.
Örneğin, Role Models önemli bir hikâyesi olan yeni bir film bazı bölümleri de oldukça hoş. Ancak film korkunç bir şekilde cinsiyetçi esprilerle dolu ve bunlar özellikle de harika bir çocuk oyuncu tarafından dile getiriliyorlar. Filmde bir mesaj var ve bu cinsiyetçi espriler o mesajın insanlara ulaşmasına yardımcı oluyor. Filmi eğlenceli buldum ancak espriler fazla abartılıydı.
Diğer popüler Amerikan filmlerini düşünün: Ah Mary Vah Mary, biraz basit ama oldukça hoş, karşılıksız bir aşk hikâyesi. Ancak bir sahnede kadın meniyi jöle olarak kullanıyor. Amerikan Pastası da cinsel imaları ve kaba sahneleri ile kadın düşmanı olarak yorumlanabilecek iyi bir gençlik hikâyesi.
Kadın nefreti odaklı bir espri anlayışının olması oyunu kadın düşmanı yapar mı? Sanmıyorum. Yine aynı şekilde ben de on üç yaşındaki bir oğlan çocuğunun espri anlayışına sahibim ve bunun için bir parça Aristophanes’i suçluyorum.
Sorunuza gelince, oyunda gülünç olan nedir? Direniş değil. Asıl olarak cinsel içerikli espriler.
(Kaynak: Boğaziçi Üniversitesi Kadın Araştırmaları Kulübü)
(Kaynak: MİMESİS TİYATRO / ÇEVİRİ - ARAŞTIRMA DERGİSİ SAYI 19)
***
Ayrıca bakınız: