Sanatsal çalışmalarımı değerlendirmeye başladım!
Mesut Alptekin
Mesut Alptekin
20 Haziran 2012
Oyunculuk çalışmaları, yazarlık çalışmaları, İnternet dizileri, kısa film denemeleri derken, Bulunmaz Tiyatro'daki altıncı yılımı da tamamlamış bulunuyorum.
Oyunculuk çalışmalarımı geliştirip yürütmek için ilk adımımı attığım Bulunmaz Tiyatro'da, niceliği ve niteliği sürekli olarak değişen katılımcılarla birlikte, birçok farklı süreçten geçtik. Değerli oyun yazarlarının kaleme almış olduğu tiyatro oyunlarının provalarını yürütmenin yanı sıra, iki yıl önce başladığımız ve halkı uyutmaktan başka herhangi bir işe yaramayan televizyon dizilerine karşıt bir mantıkla kurguladığımız İnternet dizisi kavramıyla başladığımız doğaçlama film çekimlerine, belli zamanlarda ara vermek zorunda kalsak da, bu çalışmalara hâlâ devam ediyoruz.
Kamera kullanımı ve film kurgulama işleriyle ilgilenmeye başladığım dönemden bu yana, elimizdeki teknik imkânları büyük bir hızla geliştirmeyi başarabildim. Sinema çalışmalarına başladığım ilk zamanları anımsadığımda, bugünkü film çekimlerimi, bugünkü sinema çalışmalarımı ileri bir boyuta getirdim.
İlk zamanlara, başlangıç günlerine göre, kurgudan geçen videolarımız izlenirlik yoğunluğu hayli ilerledi. Bu açısından baktığımızda, daha bir tatmin edici, daha bir etkileyici, daha bir görsel zenginlik söz konusu.
Günümüz teknolojisinin geldiği yerde, teknik imkânları geliştirmek, tabiri caizse, artık çocuk oyuncağı bile değil. Ancak, ortaya birkaç dakikalık bir kısa film dahi çıkartmak, sadece teknik imkânlarla mümkün olmuyor. Bir filmin ortaya çıkmasında, kamera kullanımı, objektif açıları, sahne tasarımı, ışık ve ses ayarları, kurgu ve benzeri her türlü durum önem kazanıyor. Herhangi bir filmi vücuda getirmek için, her ögenin büyük bir önem kazanmış olsa da, film çekmenin, sinema sanatıyla uğraşmanın asıl yapı taşı oyunculuktur.
Benim de, zaman zaman büyük bir sıkıntıya düştüğüm en önemli nokta oyuncu yetersizliğidir. Elimde, herhangi bir film ortaya çıkartmak için yeteri kadar imkân bulunmasına rağmen, içinde bulunduğum oyuncu kıtlığı, oyuncu kütlüğü, beni, sanatsal üretimde zamanın gerisinde bırakabiliyor diyebilirim. Aslında konuyu detaylandırmak, daha anlaşılır hâle getirmek gerekirse, oyunculuk olgusunun en başına, yani tiyatro sanatına dönmek gerekiyor. Tiyatro kavramı, tiyatro kılgısı, tiyatro kuramı, tiyatro sanatı, büyük bir çoğunluğun gözünde sahne, perde, ışık ve benzeri gereçler olarak ön plana çıkıyor. Bu saydıklarımın olmadığı yerde tiyatro yapılamayacağına, sanatsal bir tatminsizlik olduğuna inanlar, yani düz kontakla araba çalıştırma kurnazlığına sıçramış düz mantıklı muhteremler, "Sanat nasıl yapılır?" sorusunu sormak yerine, "Sanat nerede yapılır?" sorusunu sorup, bu yüzeysel soruya gereksiz, hattâ olanaksız yanıt arama macerasına kapılıyorlar.
Tiyatro sanatının, kanıksanmış biçimde mekân tanımayacağına inanırsak, bu görüşe teslim olursak, çok ciddi, sarsılmaz bir devrimci sanat anlayışına doğru büyük bir hızla koşuyoruz demektir. Böyle bir sanat görüşü içerisinde olmak, bizi çok mutlu edecektir. Buna emin olabilirsiniz.
Biz, bir işlik olarak kullandığımız Bulunmaz Tiyatro mekânımızda, sahne, perde, koltuk vs. gibi kanıksanmış dekora asla yer vermiyoruz. Bunu yersizlikten, yensizlikten yada densizlikten değil, bir dünya görüşü nedeniyle böyle yapıyoruz. Yani bu sanatsal davranışımız mecburiyetimiz sonucu değil, tercihimiz sonucudur.
Ancak kendisini sanat gönüllüsü olma gayreti içerisine sokmaya çalışan, ama bunu, bırakınız bilince çıkarmayı, henüz bilinçaltında bile oturtamamış bazı katılımcılara göre, kanıksanmış koşullara, bilindik dekora sahip olmamamız, oyunculuk işini ciddiye almadığımızın göstergesi olabiliyor. Hâl böyle olunca, sanatsal çalışmalara katılmadaki kararlılıkları sarsılan yüzeysel düşünceli katılımcılar, zâten gerçek anlamda katılmadıkları bu süreçten kopabiliyorlar.
Bizim çalışmalarımızdan kopup, daha çok etiket olmuş, daha yerinde bir deyişle "etiket olmuş" sanat merkezlerine, yada kendilerini tatmin etmekten başka herhangi bir edimi bulunmayan üniversitelerin sahne sanatları bölümüne yöneliyor. Böylelikle, halkın yakıcı sorunlarını paylaşma sürecine girmek yerine, küçük burjuvaların yolculuk ettiği serin toplumsal trenlerin kompartımanlarına tırmanıyorlar.
Tabii ki, kadrolaşma sürecini sekteye uğratan bu durumlar, kısa film çekimlerindeki ön hazırlık yapmayı bir hayli güçleşiyor. Böylelikle, senaryo hazırlanışı, mekân arayışı, metin irdeleme çalışmaları çoğu zaman vestiyerdeki askıda asılı kalıyor. Toplumumuzun büyük bir kesiminde, sanatın sadece isim yapmış, etiket olan yerlerde icra edilebileceği düşüncesi egemen doğal olarak. İnsanların bu yöndeki bilinçsizliği yada sınıfsal seçimi sonucu oluşan küçük burjuva dünya görüşü nedeniyle, ister istemez, üretimlerimizde büyük bir yavaşlama söz konusu oluyor.
Ben, film işleriyle uğraşmaya başladığım dönemden bu yana, belki elimde yüzlerce çekilmiş film olması gerekirken, hâli hazırda sadece birkaç kısa filme sahibim. Tabii ki, bunun haricinde çektiğim yüzlerce videoyu da hiç unutmamak gerekir. Çekmiş olduğum bu videolardaki söyleşiler, oyunculuk ve yazarlık çalışmalarından görüntüler, beni mutlu edebiliyor. Ancak bu mutluluk, tabii ki, hiç yeterli değil.
Oysa, kısa film benim kafamda, belgesel niteliği olan söyleşilerden, çalışmalardaki görüntülerden çok ayrı bir kavram varlığını sürdürüyor.
İnsanların kafalarındaki değişik sanat kavramı, kişilerin aralarındaki iletişim sorunu, sanatsal çalışmalara inançsızlık ve sanat disiplininin zorunlu kıldığı sürekliliğin bir türlü oluşamaması, bunca teknik imkânlar arasında, düşünen ve yapmak isteyen insanı, âdeta bir kısır döngünün girdabına sürüklüyor.
***
Ayrıca bakınız: