24 Haziran 2012 Pazar

Tiyatro yazarı Melih Anık, adamına göre muamele yapan, nabza göre şerbet veren, oynadığı ülkeye göre oyuncu sayısı belirleyen Shakespeare Çocuğu Nihat Haluk Bilginer'in saçmalıklarını ağır ağır, birer birer, yavaş yavaş ameliyat masasına yatırıyor!

Haluk Bilginer ve Globe'da Olmak...


Melih Anık
24 Haziran 2012


BBC Türkçe Yayınlar, Globe'daki gösteri öncesi Haluk Bilginer ile bir röportaj yapmış. ("Londra'da Türkçe Shakespeare"Heyecanı sesine yansıyan Haluk Bilginer, gözleri ışıl ışıl bakışlarını Globe'un içinde dolaştırarak şunları söylemiş:


"Çok heyecan verici, çok... Biz provada bile çok heyecanlandık. Yani burada olmak, buranın sahnesinde olmak gerçekten çok heyecan verici. Çünkü böyle, hani ışıktı bilmemneydi şeyler falan yok, herkes çırılçıplak, gökyüzünün altında işte oynuyoruz, bir şey... Tam da tiyatronun anlamı… Seyirci, oyuncu… Bir masal anlatıyoruz… Tiyatro böyle bir şey zaten."


Bu ifadelerin pek çok yönden analiz edilmesi gerekiyor.


1 - Türkiye'de pek çok oyuncu Globe'da sahneye çıkmanın hayâlini kurar. İngiltere ve tiyatro deneyimi ile Haluk Bilginer'i o "hâle" getiren Globe, diğer oyuncuları ne hâle getirir tahmin etmesi güç değil. Hak vermiyor değilim. Zira bunun medyada algılanışı, kullanılışı da insanı "yoldan" çıkarır. Ama Doğulu bir tiyatrocunun Batılı bir mekâna verdiği önemin de iyi analiz edilmesi gerekir.

2 - Globe'un sahnesine bir bakkal çıksa aynı şekilde duygulanır mı? Hayır. Globe, oyuncu için "kutsal" bir mekân... olmasa da, "önemli" bir mekândır. O halde "oyunculuk 'bakkallık' gibi bir iş" diyen tiyatrocu Haluk Bilginer'in Globe'daki hâlini nasıl anlamak ve anlatmak gerekir?

3 - Globe'un oyuncuyu "çarpma"sında tarihinin önemi vardır. İngilizler kendi tarihlerinden gelen bir değeri korumuş, emperyal dünyanın da yardımıyla mekânı "kutsal" bir hale getirmişlerdir. Her şey bir yana, uygar toplumlar tarihlerine sahip çıkar. Bu tarihin tesiri altında kalarak çocuklar gibi heyecan içinde olan Haluk Bilginer, Türkiye tarihinin iki önemli ve tarihi kurumuna (Devlet Tiyatroları ve İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları) neden sahip çıkmaz? Onlar için o kadar "vulgar"ca konuşabilir?

4 - Ben, oyunu Enka'da "gökyüzünün altında" seyrettim. Oyun, saat 21.15'de başladığı için hava kararmıştı. Ama ışık kullanımına bakınca, oyunun rejisinde "ışık"ın rolünün epey fazla olduğu ortaya çıktı. Oyunun, Globe ve Türkiye fotoğraflarından yansıyan husus, dekor tasarımında  farklar olduğu idi. Türkiye versiyonunda sahne gerisini kaplayan ve rengi değiştirilerek farklı yer ve duyguları anlatan yelkene benzer beyaz  perde; önünde tepede bir halkaya bağlı perde (ki oyunun son sahnesinde koltuğuna kadar uzatılarak  Kleopatra'yı sarmalayan "kırmızı" perde olarak işlev kazanıyordu); sahne kenarlarındaki gemi küpeşteleri  Globe'da görünmüyordu. Artık bildiğiniz gibi 30 Mayıs 2012'den bu yana Türkiye'de Enobarbus da yok. İki ayrı sahnedeki farkları göz önüne getirdiğimizde, Haluk Bilginer'e "Tiyatro böyle bir şey zaten" dedirten ŞEY nedir? Eğer tiyatro "öyle" bir şey ise, oyunun Türkiye'deki versiyonu nedir? "Seyirci, oyuncu, gökyüzü… Herşey çırılçıplak, olduğu gibi, yalın ve sade, bilmemnesiz" olmalı ise, aynı oyunun Türkiye versiyonunda yapılanlara "atraksiyon" mu dememiz gerekiyor? "Atraksiyon" kimin için ve ne için yapılıyor? Oyun, neye göre kurgulanıyor? Globe ile Moda'daki sahnenin neden olduğu farkları nasıl "okumak" gerekir?

5 - Metindeki "kadın" sorununa 2bakamayan" ve bunu ülkemde "kadın" sorunu üzerinden "okuyamayan" ve açılan pankartla "didişeceğine",  fırsatını bulmuşken dünya arenasında soruna dikkat çekemeyen oyuna  dokunmadım (daha). Bu yapılsa, titreyen ses tonundan, heyecandan yerinde duramayan göz bebeklerinden, Globe'u tarayan bakışlardan, yansıyan "hayran oyuncu" profilinden çok daha iyi bir görüntü verilmiş, iz bırakılmış olmaz mıydı!


"Dünya arenasına çıkmış olmak", kendinizi ve heyecanınızı "göstermek" dışında bir sorumluluk yüklemez mi insana? Hele o insan tiyatrocu ise.

(Kaynak: Dokunuş)