6 Mayıs 2012 Pazar

Yeşil sermaye temsilcisi AKP'li Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile AKP'li İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş'ı kafaya alamayacağına iyice emin olan LİNÇ KAMPANYASI ana sponsorlarından Tiyatro... Tiyatro... Dergisi Yayın Yönetmeni, Sorumlu Yazı İşleri Müdürü ve pembe sermaye temsilcisi LİNÇÇİ Mustafa Şükrü Demirkanlı, sadece ve yalnızca AKP'li Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay'ı kafaya alabileceğine emin olarak, reklâm alabilmek için yalvarıcı tonda yazılar döşenmeye başladı!

Oyun'un notu: Bulunmaz Tiyatro Genel Sanat Yönetmeni Sosyalist Sanatçı Hilmi Bulunmaz'la "Theope" yazarı ve "Ölüleri Gömün" çevirmeni Coşkun Büktel'in sanatsal ifade olanaklarını ilelebet ilga ve imhâ etmek için tam tamına 1100 kişilik kişiliksiz alçak kişi tarafından başlatılmış bulunan LİNÇ KAMPANYASI ana sponsorlarından Tiyatro... Tiyatro... Dergisi'nin sanal kuyruğu LİNÇÇİ www.tiyatrodergisi.com.tr sitesinden alıp, olduğu gibi yayınladığımız aşağıdaki yazıda bulunan reklâm adı altında avuç dolusu para (avanta, bahşiş, diş kirası, iane, iaşe, sadaka, sus payı) almaya ve yeşil sermaye temsilcisi AKP'li Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay'ı etkilemeye yönelik olarak yazılmış sözlerin üzerini "maymungötürengi" ile belirgin hâle biz getirdik!


***


Hiçbir zaman emekçi halkın iktidar özlemini inşa etmek için değil, kapitalizmin ilelebet muhafaza ve müdafaa edilmesi için soluk alıp veren LİNÇÇİ Mustafa Şükrü Demirkanlı, yeşil sermaye temsilcisi AKP'li Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay'ı kafaya alabilmek için, âdeta sahibinin sesi gibi yayın yapıyor. Aşağıda tam metnini yayınladığımız yalvarma yazısındaki şu sözler LİNÇÇİ Demirkanlı'nın gerçek niyetinin reklâm adı altında almış olduğu avuç dolusu para (avanta, bahşiş, diş kirası, iane, iaşe, sadaka, sus payı) için mücadele verdiğini net bir biçimde ortaya koyuyor!


Sosyalist Sanatçı Hilmi Bulunmaz


***


Benim yıllardır aktarmaya çalıştığım ama beceremediğim durumu Sayın Günay, şu cümlelerle açıkladı: 'Zaten bir süreden bu yana kamu kaynaklarını daha verimli kullanmak konusunda 'memur sanatçı' statüsünün ötesinde sözleşmeli ya da sanat projelerine destek vermek konusunda bir arayış eskiden beri vardı. Bu konuda ön çalışmalar da var ama şu anda nihai, olgunlaşmış bir model yok.'' Hemen hemen aynı görüşlerini yaklaşık 3 yıl önce kendisiyle yaptığım söyleşide de açık açık ifade etmişti, yani gerçekten yeni bir şey değil.


Bu konuda tiyatro insanlarının adım attığını, ısrarla takipçisi olduğunu bilen, duyan var mı? Yok. Herkes yok saydı…


Sayın Bakan, bu sürecin başından bu yana akılcı, yapıcı duruşunu her aşamada verdi, şimdi ise bir anlamda "çığlık" atmış durumda… Bu "çığlık"a kulak vermek, destek vermek gerekir.


Bu kriz büyük bir kazanıma dönüşebilir Türkiye tiyatrosu için… artık başlarımızı kumdan çıkartmak 
zamanı çoktan gelmişti, geçiyordu da, bu kriz "o" zamanın fark edilmesine yarayacak bir sürece evrilecektir…


***


Soruyu Doğru Sorarak Yanıt Arayalım mı?..

Mustafa Demirkanlı

İ.B.B. Şehir Tiyatroları yönetmeliğinin çıktığı günden bu yana hızla gelişen süreç, tam bir sürpriz oldu tiyatro insanları için, ama benim için değil…

Takip edenler bilir, yaklaşık 6 yıldır bu konuya dikkat çekmekteyim, yeni modeller üretmek için çalışılması gerektiğini savunmaktayım, kimse ciddiye almadı, oysa ben kendi fikrim olarak öne sürmüyor, yapılan çalışmalara dikkat çekiyor, müdahil olunmasında ısrar ediyordum.

Bir televizyon kanalına telefonla davet edildiğimde şu soruya:


"Bu yönetmelik için ne diyorsunuz?"

Şu yanıtı verdim:


"Böyle bir yönetmelik herkesin söylediği gibi dünyanın hiçbir ülkesinde yok, akla ziyan bir yönetmelik ama dünyanın hangi ülkesinde böyle bir kamu tiyatrosu var?"

Tabii ki epey tepki aldım…

Şimdi son duruma bakalım. Bu yönetmelik süreci Sayın Başbakan'ın müdahalesi ile genişledi Devlet Tiyatroları'nı da kapsar oldu. Sürpriz miydi? Olmayan bir çalışmadan mı bahsetmişti, yoksa erkene mi almıştı? Bence sadece erkene alınan bir müdahaleydi…

Benim yıllardır aktarmaya çalıştığım ama beceremediğim durumu Sayın Günay, şu cümlelerle açıkladı: 'Zaten bir süreden bu yana kamu kaynaklarını daha verimli kullanmak konusunda 'memur sanatçı' statüsünün ötesinde sözleşmeli ya da sanat projelerine destek vermek konusunda bir arayış eskiden beri vardı. Bu konuda ön çalışmalar da var ama şu anda nihai, olgunlaşmış bir model yok.'' Hemen hemen aynı görüşlerini yaklaşık 3 yıl önce kendisiyle yaptığım söyleşide de açık açık ifade etmişti, yani gerçekten yeni bir şey değil.

Bu arayışı, bu çalışmayı tiyatronun sivil örgütlerinin tamamı biliyordu, tıpkı İ.B.B. Şehir Tiyatroları ve diğer şehir tiyatroları için yeni yönetmeliklerin çıkartılmasının yasal zorunluluk olduğunu bildiği gibi… Bu konuda tiyatro insanlarının adım attığını, ısrarla takipçisi olduğunu bilen, duyan var mı? Yok. Herkes yok saydı… Yok sayılınca olmayacak sanıldı…

Gelinen nokta fotografı tüm açıklığıyla göz önüne serdi: Artık D.T ve şehir tiyatroları eski yapısında olmayacak, bu süreç beklenenden erken oldu, hepsi bu…

Sayın Bakan, bu sürecin başından bu yana akılcı, yapıcı duruşunu her aşamada verdi, şimdi ise bir anlamda "çığlık" atmış durumda… Bu "çığlık"a kulak vermek, destek vermek gerekir. Bakan Günay: "…Bir çalışma yapacağız ve bu çalışmayı sadece kendi içimizde değil, tiyatro dünyasının ve sanat dünyasının önde gelen, konuyu yakından bilen ama tarafsız gözle konuya bakan, ideolojik gözlüklerle bakmayan arkadaşlarımızla da paylaşacağız. Sanat dünyasının içinden de daha özgürleştirici, daha özelleştirici, daha özerkleştirici model önerileri var. Dünyada da birkaç model var, bizimkine benzer modeller var, iyice özel modeller var, karma modeller var. Dünyadaki uygulamalara da bakacağız. Bu çerçevede bir sonuca varmaya çalışacağız. Önümüzde yoğun bir çalışma süreci var.''

Önümüzdeki bu yoğun çalışma süreci, Türkiye tiyatrosuna yönelik olmalı, önyargılardan sıyrılarak, rasyonel modeller oluşturulmalı. Bu kriz büyük bir kazanıma dönüşebilir Türkiye tiyatrosu için… Dönüşmek zorunda, dönüştürtmeliyiz…

Belki ağır kaçacak ama artık başlarımızı kumdan çıkartmak, meseleye kurumlar bazında değil, Türkiye tiyatrosu açısından bakmanın zamanı çoktan gelmişti, geçiyordu da, belki de bu kriz "o" zamanın fark edilmesine yarayacak bir sürece evrilecektir… Evrilmeli de…

Bu arada, Sayın Topbaş çok büyük yanlışa imza attı, Sayın Başbakan da büyük bir yanılgı içinde, ancak şimdi zaman; çatışma, restleşme zamanı değil, aklı selimin öne çıkartılacağı üretim zamanı.

Sorumluluk tiyatro insanlarının omuzlarında olduğu kadar siyasilerin de omuzlarında… Bugün için değil, yarınlarımız için…

(Kaynak: Tiyatro... Tiyatro... Dergisi)