10 Mayıs 2012 Perşembe

Pembe sermaye temsilcilerinin tekelindeki tiyatro kavramı, tiyatro kuramı, tiyatro kurumu, tiyatro mekânı, tiyatro sanatı anlayışının beton büstünün kırılması için mücadele veren yeşil sermaye temsilcileri tarafından başlatılan ve böylelikle tiyatro sanatının halk nezdinde de enlemesine boylamasına tartışılmasını sağlayan sürece Betül Demirkaya da katılarak önemli bir iş yapmış oldu!

Oyun'un notu: STAR Gazetesi'nden alıp olduğu gibi aşağıya aktardığımız söyleşideki bazı biçimsel düzenlemeleri biz yapmakla birlikte, "İmam Hatipli'lerin dökülmesini bekledim" sözünün üzerini "maymungötürengi" ile belirgin hâle biz getirdik!


***


Başörtüm nedeniyle Şehir Tiyatroları'na alınmadım


İ.Ü Tiyatro Eleştirmenliği öğrencisi iken yaşadıklarını anlatan Betül Demirkaya, "Başörtüm nedeniyle staj yaptırmadılar. Değil tiyatro, Şehir Tiyatroları’nın kapısından bile geçemiyorduk" dedi.

2002 yılında İstanbul Üniversitesi Tiyatro Eleştirmenliği ve Dramaturji bölümünde okumaya hak kazanan Betül Demirkaya imam hatip mezunu olduğu için üniversite yıllarında yaşadığı sıkıntıları anlattı. Okul sonrasında Şehir Tiyaroları'nda staj yapmak istediğini ancak başörtüsüyle kapısından bile giremediğini ifade eden Demirkaya, 'Elitist ve ayrımcı davranıyorlardı. Tiyatro bizim için hayal oldu' dedi. Betül Demirkaya o dönem yaşadığı sıkıntıları STAR’a anlattı:

"Daha ilk günden fişlenmiştik"

"İstanbul Üniversitesi Tiyatro Eleştirmenliği ve Dramaturji bölümünde okumaya çalışan 20 imam hatip öğrencisiydik. Geldiğimiz ilk günden fişlenmiştik. Bölüm Başkanımız 2. sınıfta girmesi gerekirken dersimize 4.sınıfta girdi. Nedenini ise 'İmam Hatipli'lerin dökülmesini bekledim' diye açıklamıştı. Gerçekten de dediği gibi oldu. Birçok arkadaşım hocaların bizlerden sebepsiz yere puan kırmasından ötürü okulu bitiremeyeceğinden ümidi kesip oklu bıraktı."

"Hemen ötekileştiriliyorduk"

"Suç bende değildi demek, bizim bölümde dindar olmak bir suçtu. Hemen ötekileştiriliyorduk çünkü bizim sanattan anlamadığımızı sanat yapamayacağımızı düşünüyorlardı. Sanat onlara göre Tanrı inancı kabul etmiyordu sanki. Şehir Tiyatroları'nda çalışmalarımız oluyordu, fakat biz ya başımıza bere takıyorduk ya da başı açık giriyorduk. O dönemde staj bile yapamadık. Şehir Tiyatroları'nda dramaturg olmak bizim için hayaldi. Oraya bir işim düştüğünde yanıma başka bölümden tanıdığım başı açık bir arkadaşı götürüyordum. İşe yarıyordu, kabul görüyordum. Şehir Tiyatroları'nın zihniyeti belliydi. Elitist ve ayrımcı davranıyorlardı. Bir oyun yazıp sunalım diyorduk, ama kabul etmeleri mümkün değildi. Diğer arkadaşlar staj yapabiliyorlardı. Sonuçta tiyatro bizim için hayal oldu. Başörtüyle Şehir Tiyatroları'nın kapısından bile giremedik. Biz hiçbir yerde dramaturg olamadık. Ben televizyonlarda senarist olarak çalıştım. Bazı arkadaşlar özel okullarda drama öğretmenliği yaptılar üç kuruş paraya."


"Yeriniz belki seyirci koltuğu"

"Oyuncularla yönetmenler başörtülü olarak asla bir araya gelemiyorduk. Hocalarımız onlar gibi düşünmemizi bekliyorlardı sanki. Biz İmam Hatip mezunları korkunç bir gerilim ve arada kalmışlık yasıyorduk. Derslerde yok gibiydik, görülmüyorduk ve dinlenmiyorduk. Okuldan sonra da tiyatro kapıları tamamen kapandı. Ne Şehir Tiyatroları'nın, ne de özel tiyatroların dindarlara tahammülü vardır.  Onlar gibi olmanızı isterler. Bu olmazsa  sizin yeriniz sadece seyirci koltuğundan ibaret kalırdı.Son tartışmalar umudumu arttırdı. Belki biz de bir şeyler yapabiliriz artık. Bu yüzden özelleştirme meselesini duyduğumda çok sevinmiştim. Olması gereken buydu.” SEDA ÇAKMAK

(Kaynak: STAR)