20 Mayıs 2012 Pazar

"İsveç Ulusal Turne Tiyatrosu Yapımcısı" sıfatıyla karnını ancak doyurabilen Figen Solmaz, emperyalist Avrupa Birliği'nden " içeriği uygun olan tüm projeler" adı altında avuç dolusu para (avanta, bahşiş, diş kirası, iane, iaşe, sadaka, sus payı) alınmasını, kibar ve teslimiyetçi sözlerle şirinleştirme ameliyatı yapıyor: "Sadece bizim aldığımız paradan söz ediyorum. 300 milyon kron sadece devletten gelen para. Bunun dışında yaptığımız tüm projeler için İsveç Enstitüsü’nden veya yardım kuruluşlarından içeriği uygun olan tüm projeler için Avrupa Birliği fonlarından da para alıyoruz."

Türkiye, tiyatro sanatı özgüllüğünde, müthiş bir yol ayrımına gelmiş durumda. Tiyatro sanatını benimseyip bu sanatı sırtında taşıyan kişi, kuruluş ve kurumlarla, bu sanatı benimsemeyip bu sanatı yalnızca bir ekmek kapısı olarak görenler arasındaki seyrek çelişkiler, hızla, hem de şimşek hızıyla sıkılaşmaya başladı.


Türkiye tiyatrosundaki devrimci güçlerle, karşı devrimci güçlerin müdahilliği giderek daha anlaşılır, daha net, daha somut, daha yakıcı bir hâl almaya başladığı günümüzde, tiyatro yayıncılığı yapanlar da, saflarını sıklaştırmanın büyük telaşını yaşıyorlar.


Türkiye tiyatrosundaki karşıt güçlerin düşlerini, düşüncelerini, planlarını, projelerini somut hâle getiren tiyatro yayıncıları, nesnel anlamda şöyle bir netlik kazanmış olmanın rahatlığını yaşıyorlar:


LİNÇÇİ olmak yada LİNÇÇİ olmamak!


Türkiye tiyatrosundan beslenen yayın organlarının hemen hemen bütünü, hepsi, tamamı, tümü LİNÇÇİ olmak zorunda kalmışken, emperyalizmden, faşizmden, kapitalizmden, kirlilikten yana gönül düşürmüşken, ne yazık ki, yayıncıların çok azı, emperyalizme, faşizme, kapitalizme direnebilme ahlâkını, basiretini, cesaretini, direncini, gücünü, namusunu, onurunu, şerefini gösterebilmiştir.


Sosyalist Sanatçı Hilmi Bulunmaz


***


"Sanata Destek Mekanizmaları, Örnek Sunumlar ve Model Arayışı"-1

İKSV'nin 17 Mayıs 2012 tarihinde Pera Müzesi'nde düzenlemiş olduğu "Sanata Destek Mekanizmaları, Örnek Sunumlar ve Model Arayışı" panelini 3 bölüm halinde sunacağız. ABD Başkonsolosluğu Kültür İşleri Sorumlusu Sevil Sezen'in anlatımları genellikle konuya çok yönelik olmadığı için son bölümde not olarak aktaracağız.

Konuşmacılar:
ABD Başkonsolosluğu Kültür İşleri Sorumlusu Sevil Sezen,
İsveç Ulusal Turne Tiyatrosu Yöneticisi Figen Solmaz,
İstanbul Goethe Enstitüsü Müdürü Claudia Hahn Raabe,
İstanbul Fransız Kültür Merkezi Müdürü Berenice Gulmann,
Moderatör: Bilgi Üniversitesi’nden Yrd. Doç. Dr. Gökçe Dervişoğlu Okandan.

Not: Bant çözümleri yapılırken, tiyatro dışı sanatlar katılmadı. Sadece tiyatro ile ilgili olan bölümler yazı dizisine dahil edildi.

FİGEN SOLMAZ (İsveç Ulusal Turne Tiyatrosu Yapımcısı)


"Benim çalıştığım kurumun gelirlerinin %80’i devlet tarafından karşılanıyor. Yılda yaklaşık 60 prodüksiyon yapıyoruz."


" Gelirinin yüzde seksenini devletten alan bir kurum olarak devlet direktif verirken bu bağımsızlığınızı etkiliyor mu, içeriğe karışıyor mu, sansür var mı, otosansür var mı diye sorabilirsiniz. Hayır yok."


" İsveç’in MS 1000 yılından beri bir kültür politikası var. İsveç’in 7 maddelik bir kültür politikası var. 1. Madde: ifade özgürlüğünü yaymak. 2. Madde: Vatandaşlar açısından katılımcı kültür yaratmak. 3. Madde: Sanatta çok yönlü olmak. 4. Madde: Dinamik, kışkırtıcı, bağımsız bir güç olarak kültürün toplumda yer almasını sağlamak. 5. Madde: Kültürü ticaretin negatif etkilerininden korumak. 6. Madde: Kültür varlıklarını korumak. Toplumda genel kültürü yaygınlaştırmak. 7. Madde: Uluslararası kültür alışverişi."


"Devlet kurumları kültür departmanlarından %100 destek alarak çalışıyor. Kâr amacı gütmeyen kurumlar için devlet bir sanat kurulu oluşturmuş. Sanat Kurulu’na ciddi oranda para veriyor devlet. Sanat Kurulu da bu kâr amacı gütmeyen kurumlara bu parayı dağıtıyor. Aynı zamanda belediyelerden ve bölge yönetimlerinden de destek alabiliyorlar."

İsveç Turne Tiyatrosu Yöneticisi Figen Solmaz'ın açıklamaları ve soru yanıtlar.

İsveç’e yönelik yapımlar yaptığım gibi onun dışında özel olarak Türkiye ve Balkan ülkeleri ile çalışıyorum. Aslında Türkiye için en önemli olabilecek olan şey, 9.5 milyon olan bir ülkenin 1.5 milyona yaklaşmış olan yabancı vatandaşların kültürden pay alabilmesi için devletin destek vermesi meselesi yüzünden ben İsveç Ulusal Turne Tiyatrosu'nda çalışıyorum. 9.5 milyonluk ülkede sadece 100 bin Türkiye kökenli vatandaş var. Ama bu 100 bin Türkiye kökenli vatandaşın kendi ana dilinde kültüre ulaşma hakları olduğu, bu insanların çalışıp vergi ödedikleri ve vergilerinin kültüre ayrılmış bölümünün yine kendilerine dönmesi hakkı meselesi var. Bu insanlara Türkiye’den sahne sanatlarını taşımak üzere birtakım işler yapıyorum.

İsveç’in aslında şöyle bir çelişkisi de var. Savaş ve sömürgecilik geleneği olmadığı için son derece küçük ve dışarıya kapalı kalmış bir ülke. Kendi içinde ve dünya düzleminde zannediyorum demokrasinin beşiği olarak anılıyor. Ama kendi modelleri dışında çok fazla model tanımadıkları için, yabancılar ve yabancı kültürler konusunda henüz son derece bilgisizler. Onun için de bizim gibi başka kültürlerde büyümüş sonradan İsveç’e gelmiş insanların kültürel birikiminden de yararlanmak yolunu tercih ettiler.

Benim çalıştığım kurumun gelirlerinin %80’i devlet tarafından karşılanıyor. Yılda yaklaşık 60 prodüksiyon yapıyoruz. Ama bu prodüksiyonların tamamı dans ya da tiyatrodan oluşmuyor. Çünkü bizim vizyonumuzda tiyatronun dünyayı değiştirdiğine inanılıyor. Şöyle tanımlıyoruz vizyonumuzu: Çok farklı dillerde, farklı mental kırılmalar yaratmak ve demokrasiyi ülke genelinde yaygınlaştırmak amacıyla tiyatro yapıyoruz. Yani tiyatroya pekçok yerde görüldüğü gibi elitist bir yaklaşımla yaklaşmıyoruz çünkü bir halk hareketiyiz. İsveç Ulusal Turne Tiyatrosu'nu özel yapan şey 42 bin üyesi olması. 4 yılda bir kongreyle bir araya gelerek örgütlendikleri 230 dernek aracılığıyla çalışmalarımıza yön veriyorlar. Sanatsal kalitenin yükseltilebilmesi için toplumla ortak çalışıyoruz,  birlikte büyüyoruz, birlikte gelişiyoruz. Sanatın değişimine de birlikte yön vermeye çalışıyoruz. Çünkü sanatın değişken olduğuna inanıyoruz. Bunun için de toplumsal olaylar o anda ne ise, onun üzerine yeni yazılan, düşünülen, konuşulan konuları sahneye taşımayı tercih ediyoruz. Gelirinin yüzde seksenini devletten alan bir kurum olarak devlet direktif verirken bu bağımsızlığınızı etkiliyor mu, içeriğe karışıyor mu, sansür var mı, otosansür var mı diye sorabilirsiniz. Şu örneği vereyim: Yakında çalışacağım prodüksiyonlardan bir tanesi şu anda İsveç’in en çok konuşulan konularından biri, dünya silah ticaretini yapan, dünyanın en küçük ama silah ticareti yapan dünyanın dördüncü büyük ülkesi olması. Oyunu özellikle silah fabrikasında çalışan insanların bulunduğu şehirlerde sahneye taşımayı düşünüyoruz. Toplumsal tartışmaları tiyatro aracılığıyla yapmak çok önemli. Tiyatroyu demokrasiye ulaşmak için bir araç olarak görüyoruz daha çok. Bütün fikirlerin söylenebildiği ender mekânlardan biri olarak görüyorum. Ben spesifik tiyatro üzerine konuşuyorum ama sanatın tüm alanları için geçerli bu. Dünyanın en demokratik ülkesinde yaşamasam da, en azından fikirleri söyleme özgürlüğünün çok şeyleri değiştirdiğine tanıklık ettim.

İsveç’in MS 1000 yılından beri bir kültür politikası var. İsveç’in 7 maddelik bir kültür politikası var. 1. Madde: ifade özgürlüğünü yaymak. 2. Madde: Vatandaşlar açısından katılımcı kültür yaratmak. 3. Madde: Sanatta çok yönlü olmak. 4. Madde: Dinamik, kışkırtıcı, bağımsız bir güç olarak kültürün toplumda yer almasını sağlamak. 5. Madde: Kültürü ticaretin negatif etkilerininden korumak. 6. Madde: Kültür varlıklarını korumak. Toplumda genel kültürü yaygınlaştırmak. 7. Madde: Uluslararası kültür alışverişi. Bu 1996 yılında çizgileri genel olarak belirlenmiş İsveç kültür politikası. Dünya kültürü ve çok kültürlülük tanımı kültür politikasının içine eklenmiş. İsveç sosyalist bir yapıya sahip olduğu için özellikle Amerika ve diğer modellerden çok ayrışıyor.

2007 yılında 40-50 yıllık sosyalist gelenekten sonra iktidara gelen liberal hükümet sosyal demokrasinin “özgürlük” kelimesi üzerinden pekçok değişime neden oldu. İsveç ya da Avrupa ülkelerinde hükümet değişimi genel olarak kültür politikalarını ve dış politikalarını çok fazla etkilemez. Çok büyük değişimler yok. Sadece “liberalleşmenin etkisi olsa gerek ticaretin sanata olumsuz etkisi” ifadesi kültür politikalarından çıkarılmış. Ama “sanatın topluma olumlu etkisi” ifadesinin güçlendirilmesine karar verilmiş. Bu konuda sanattan devlet desteğinin çekilmeyeceği konusunun altı çizilmiş. Değişimlerden bir tanesi de bölge ve belediyelere daha çok güç verilmesi. Son iki dönemdir büyük bir destekle iktidarda olan liberal hükümetin politikasının  “özgürleşme”yi muhafazakarlaşmak için kullandığı ortaya çıktı. Sanırım bu örnek Türkiye için önemli.

İsveç’te kültür parası nasıl dağıtılır? Devlet kurumları kültür departmanlarından %100 destek alarak çalışıyor. Kâr amacı gütmeyen kurumlar için devlet bir sanat kurulu oluşturmuş. Sanat Kurulu’na ciddi oranda para veriyor devlet. Sanat Kurulu da bu kâr amacı gütmeyen kurumlara bu parayı dağıtıyor. Aynı zamanda belediyelerden ve bölge yönetimlerinden de destek alabiliyorlar.

Bölgesel güç ön planda. Güçlü devlet desteği verilirken başıboş da bırakmıyorlar. Bu kurumlar, izleyicilerin ya da halkın ihtiyaç ve ilgi alanları hakkında sorumluluk taşımak zorunda bırakılıyorlar. Örneğin “siz çocuklar konusunda şu şu şu projeleri geliştirmek için bu parayı alıyorsunuz” deniyor.

Bunun dışında amatörlere de son derece büyük yardımlar yapılıyor. Amatörlerin ülke genelinde oluşturdukları bir network var. Örgütlenme meselesi bu tabii.

Sponsorluk meselesi de tartışılıyor İsveç’te. Mesela vergi indirimi tartışması var. Ama genel eğilim devlet desteğinden yana. 9 milyonluk bir ülkede gereksinilen yardımın bu yolla karşılanılabileceğine kimse inanmıyor ya da inanmak istemiyor. Öncelikle güvenilir olduğu düşünülmüyor. Bunun dışında fonlar var. Yani sanatçılara para veren çok fazla kurum var.


LEVENT ÜZÜMCÜ:
9.5 milyon nüfuslu bir ülkenin 1.5 milyon Türkiye kökenli halkına isteklerini sorduğunuzu söylediniz. Bunların arasından ve tabii ki İsveç halkından birileri sanatın işleyişini kendi inançlarına aykırı bulduğunu söyledi mi acaba?

YANIT:
İnanç özgürlüğünün olduğu bir ülkede böyle bir şeyin tartışması olmaz.

VOLKAN SAĞIROSMANOĞLU:
MS 1000 yılından itibaren sanata destek veren bir ülkeyi kutluyorum. Biz 100 yıllık tarihimize sahip çıkamıyoruz. Sizin 300 milyon dediğiniz bütün kurumlara dağılan ortak bir para mıdır? Bizim bütçemiz 44 milyon 70 proje yapıyoruz.

YANIT:
Sadece bizim aldığımız paradan söz ediyorum. 300 milyon kron sadece devletten gelen para. Bunun dışında yaptığımız tüm projeler için İsveç Enstitüsü’nden veya yardım kuruluşlarından içeriği uygun olan tüm projeler için Avrupa Birliği fonlarından da para alıyoruz. Ayrıca sanatçılarımızın 11 saat dinlenme zorunluğu var.

VOLKAN SAĞIROSMANOĞLU:
Biz 4 saate dua ediyoruz. Bağlı bulunduğunuz kurumun açılımı nedir? Yani federasyona mı bağlıdır, özel midir?

YANIT:
Bize sahip olan dernekler var. 42 bin üyemiz bize sahip. Onların bizi görevlendirmesiyle çalışıyoruz. Biz halk hareketiyiz. Kızıl haç gibi.

Haber Giriş Tarihi: 20 Mayis 2012

(Kaynak: Tiyatro... Tiyatro... Dergisi)