12 Eylül Faşizmi türevlerinden Kültür Bakanlığı çanağı yalanması için yardım ve yataklık yapma göreviyle donatılmış şahıslardan biri olan Refik Erduran, hiçbir konuda derinlemesine bilinç oluşturan herhangi bir köşe yazısına imza atamadığı gibi, yine öyle yapıyor.
Pembe sermayenin temsilcisi Refik Erduran, yeşil sermayenin temsilcilerinin başarıları karşısında susup oturacağına, tutmuş bir de, hiç utanıp sıkılmadan anlamsız anlamsız sözler üfürebiliyor.
Biz, ne pembe sermayenin ve ne de yeşil sermayenin temsilcisiyiz. Bu nedenle, hem pembe sermayenin ve hem de yeşil sermayenin temsilcilerine aynı uzaklıkta yaşamayı çok rahat sürdürebiliyoruz.
Oysa...
12 Eylül Faşizmi türevlerinden biri olan Kültür Bakanlığı çanağı yalatıcısı Refik Erduran, kendisi de pembe renkli sermaye temsilcisi olduğu için, hangi renkten olursa olsun, sermaye temsilcilerine karşı son derecede kibar davranmak zorunda...
Sosyalist Sanatçı Hilmi Bulunmaz
***
Topbaş Göreve!
[Sabah gazetesinden Refik Erduran, İBBŞT'de ki yönetmelik krizi ile ilgili yazdığı yazısında İBB Başkanı Kadir Topbaş'ı inisiyatif almaya çağırdı. Aktarıyoruz...]
Bela arayan bir şairin 13 Eylül 1980 günü şunu yazdığını düşünün: "Darbe yapmak çok ayıptır dangalak!"
Aruzun "fâilatün fâilatün fâilün" vezninde, yani görünüşte "eski şiirimiz" çizgisindedir bu dize. İçeriği bakımından ise demokratik sövgüdür. Peki, muhafazakâr sanat kapsamına mı girer, ilerici çıkış mı sayılır?
Niteliği bırakıp zamanlamaya bakarak başka bir örnek düşünelim. Derebeylik düzeninden ticaret saltanatına geçilirken burjuva yaşantısını hoş göstermek için yapılmış bir tabloya bugün gerici sanat mı dersiniz, ileriye dönük bir bakışın ürünü mü?
Böyle sorulara yanıt ararken soyuta değil, somuta ağırlık vermek doğrudur. Yoksa yakıştırmalar ve özentilerin çarpıtmasıyla çok yanlış sonuçlara sürüklenebiliriz.
Ülkemizde son günlerde alevlenen "Muhafazakâr sanat olur mu?" tartışması tiyatro alanında düğümlendi. Konunun somut gerçeklerini yakından bilen biri sıfatıyla ben size her şeyden önce neyin olamayacağını söyleyeyim.
Sahte ilericilikle, pozla, yutturmacayla bir yere varılmaz sanatta. Tiyatro alanımızda yeteneğini ve emek gücünü seferber edip canını dişine takarak her yıl binlerce kere perde açtıran gerçek sanatçı çoğunluğu var. Ama verimde onların çok gerisinde kaldığı halde esnafça yolunu bularak maddi manevi avanta sağlamada önlerine geçen, üstelik şirretçe demokrasi kahramanlığı numaralarıyla alkış devşiren asalaklar da var.
Verim artıracak bir atılım yapılacaksa en ivedi ve önemli adım birincilerin durumunda somut düzeltmeler gerçekleştirmek, testiyi kıranın getireni sollamasını önlemektir. Ankara’da Lemi Bilgin, İstanbul’da Kenan Işık yıllardır o yönde çözümler önerir, ama bir türlü gerekli desteği bulamazlar.
Sonuç almayı denemenin en yanlış yolu reformu bürokratlara yaptırmaya kalkmaktır. O "çözüm" Stalin döneminde Sovyetlerde denendi. Çehov’u, Gogol’u, Gorki’yi dünyaya armağan etmiş olan engin Rus kültürü kuruyuverdi.
Şimdi -oyunlarımın ilk profesyonel temsillerini Vasfi Rıza’nın şahane katkılarıyla bana izlettirmiş olan- 98 yaşındaki Darülbedayi bir yanlış girişime kurban gitmek üzere. Yönetimi tiyatroculardan alınıp bürokratlara verilmek isteniyor.
Son yıllardaki gidişine hayran değilim. Yönetilişinde yanlışlar olduğunu, temel yaklaşımının yeniden Muhsin Ertuğrul çizgisine yaklaştırılması gerektiğini görüyorum. Ama bir transatlantiğin süvarisini değiştirmek zorunda kalırsanız dümeni restoran müdürüne değil, bir başka kaptana verirsiniz. Darülbedayi’de reform şartsa onu yine tiyatrocular yapmalı.
Doğma büyüme İstanbulluyum. Kentimde -kendisinin de sanatçı ruhlu olduğunu bildiğim- Kadir Topbaş’ın gerçekleştirdiği çok şeyi beğeniyor, vatandaş sıfatıyla belediye başkanımıza minnettar kalıyorum. Ancak, kamuoyunda tartışılmadan apar topar önüne getirilen yönetmeliği yürürlüğe sokarsa devasa bir hatanın yolunu açmış, "Bu iktidar ekonomide başarılı ama kültürde çuvallıyor" diye davul çalanlara harika malzeme sağlamış, partisinin kalesine de gol atmış olacak.
Lütfen, sert fren!
Sabah
(Kaynak: Mimesis)
Pembe sermayenin temsilcisi Refik Erduran, yeşil sermayenin temsilcilerinin başarıları karşısında susup oturacağına, tutmuş bir de, hiç utanıp sıkılmadan anlamsız anlamsız sözler üfürebiliyor.
Biz, ne pembe sermayenin ve ne de yeşil sermayenin temsilcisiyiz. Bu nedenle, hem pembe sermayenin ve hem de yeşil sermayenin temsilcilerine aynı uzaklıkta yaşamayı çok rahat sürdürebiliyoruz.
Oysa...
12 Eylül Faşizmi türevlerinden biri olan Kültür Bakanlığı çanağı yalatıcısı Refik Erduran, kendisi de pembe renkli sermaye temsilcisi olduğu için, hangi renkten olursa olsun, sermaye temsilcilerine karşı son derecede kibar davranmak zorunda...
Sosyalist Sanatçı Hilmi Bulunmaz
***
Topbaş Göreve!
[Sabah gazetesinden Refik Erduran, İBBŞT'de ki yönetmelik krizi ile ilgili yazdığı yazısında İBB Başkanı Kadir Topbaş'ı inisiyatif almaya çağırdı. Aktarıyoruz...]
Bela arayan bir şairin 13 Eylül 1980 günü şunu yazdığını düşünün: "Darbe yapmak çok ayıptır dangalak!"
Aruzun "fâilatün fâilatün fâilün" vezninde, yani görünüşte "eski şiirimiz" çizgisindedir bu dize. İçeriği bakımından ise demokratik sövgüdür. Peki, muhafazakâr sanat kapsamına mı girer, ilerici çıkış mı sayılır?
Niteliği bırakıp zamanlamaya bakarak başka bir örnek düşünelim. Derebeylik düzeninden ticaret saltanatına geçilirken burjuva yaşantısını hoş göstermek için yapılmış bir tabloya bugün gerici sanat mı dersiniz, ileriye dönük bir bakışın ürünü mü?
Böyle sorulara yanıt ararken soyuta değil, somuta ağırlık vermek doğrudur. Yoksa yakıştırmalar ve özentilerin çarpıtmasıyla çok yanlış sonuçlara sürüklenebiliriz.
Ülkemizde son günlerde alevlenen "Muhafazakâr sanat olur mu?" tartışması tiyatro alanında düğümlendi. Konunun somut gerçeklerini yakından bilen biri sıfatıyla ben size her şeyden önce neyin olamayacağını söyleyeyim.
Sahte ilericilikle, pozla, yutturmacayla bir yere varılmaz sanatta. Tiyatro alanımızda yeteneğini ve emek gücünü seferber edip canını dişine takarak her yıl binlerce kere perde açtıran gerçek sanatçı çoğunluğu var. Ama verimde onların çok gerisinde kaldığı halde esnafça yolunu bularak maddi manevi avanta sağlamada önlerine geçen, üstelik şirretçe demokrasi kahramanlığı numaralarıyla alkış devşiren asalaklar da var.
Verim artıracak bir atılım yapılacaksa en ivedi ve önemli adım birincilerin durumunda somut düzeltmeler gerçekleştirmek, testiyi kıranın getireni sollamasını önlemektir. Ankara’da Lemi Bilgin, İstanbul’da Kenan Işık yıllardır o yönde çözümler önerir, ama bir türlü gerekli desteği bulamazlar.
Sonuç almayı denemenin en yanlış yolu reformu bürokratlara yaptırmaya kalkmaktır. O "çözüm" Stalin döneminde Sovyetlerde denendi. Çehov’u, Gogol’u, Gorki’yi dünyaya armağan etmiş olan engin Rus kültürü kuruyuverdi.
Şimdi -oyunlarımın ilk profesyonel temsillerini Vasfi Rıza’nın şahane katkılarıyla bana izlettirmiş olan- 98 yaşındaki Darülbedayi bir yanlış girişime kurban gitmek üzere. Yönetimi tiyatroculardan alınıp bürokratlara verilmek isteniyor.
Son yıllardaki gidişine hayran değilim. Yönetilişinde yanlışlar olduğunu, temel yaklaşımının yeniden Muhsin Ertuğrul çizgisine yaklaştırılması gerektiğini görüyorum. Ama bir transatlantiğin süvarisini değiştirmek zorunda kalırsanız dümeni restoran müdürüne değil, bir başka kaptana verirsiniz. Darülbedayi’de reform şartsa onu yine tiyatrocular yapmalı.
Doğma büyüme İstanbulluyum. Kentimde -kendisinin de sanatçı ruhlu olduğunu bildiğim- Kadir Topbaş’ın gerçekleştirdiği çok şeyi beğeniyor, vatandaş sıfatıyla belediye başkanımıza minnettar kalıyorum. Ancak, kamuoyunda tartışılmadan apar topar önüne getirilen yönetmeliği yürürlüğe sokarsa devasa bir hatanın yolunu açmış, "Bu iktidar ekonomide başarılı ama kültürde çuvallıyor" diye davul çalanlara harika malzeme sağlamış, partisinin kalesine de gol atmış olacak.
Lütfen, sert fren!
Sabah
(Kaynak: Mimesis)