17 Nisan 2012 Salı

Darbecilerin can acıtıcı uygulamalarına yer vererek bunlardan hesap sorulması gerektiğinin savunulmasını dayatan yeşil sermaye temsilcisi ve hayatı sağdan sola doğru okutan Zaman Gazetesi yazarı Prof. Dr. İskender Pala, LİNÇ KAMPANYASI ana sponsorlarından Tiyatro... Tiyatro... Dergisi'nin sahibesi LİNÇÇİ Gülhan Avşar Demirkanlı'nın kocası, Türkiye tiyatrosuna koskoca bir Kırım Kongo Kenesi gibi yapışmış pembe sermaye temsilcisi, askeriyeden emekli maaşı alan eski asker ve LİNÇÇİ Mustafa Şükrü Demirkanlı'dan daha açık, çok daha net sözler söylüyor!

Oyun'un notu: HABER VAKTİM sitesinden alıp olduğu gibi aşağıya aktardığımız haberdeki önemli bulduğumuz "bir yer", bizim tarafımızdan kırmızı renkle belirgin hâle getirilmiştir!


***


Bunları bilen yanıyordu


28 Şubat sürecinin mağdurlarından biri olan Yazar İskender Pala'dan, döneme ait çarpıcı anekdotlar...

“28 Şubat süreci... Her gün bir yığın hüsran... Günler ilerledikçe dalgalar şiddetini artırarak dövmeye başlamıştır kalbimizin duvarlarını ve çaresizliğin sesi çığlık çığlığadır içinizde. Ateş düştüğü yeri yakar ve bir serçe olsun, gagasıyla bir damla su getirmez yangını söndürmeye...” bu satırlar kendisi de post modern darbenin bir mağduru olan yazara ait. Üstelik 15 yıllık süre içerisinde 28 Şubat ile ilgili onlarca kitaba imza atıldı. Söz konusu kitapların çoğunda darbecilere hesap sorulması gerektiği vurgulanıyor. Ancak darbecilere dokunulmaya başlanınca onların sivil destekçileri “rövanşist duygularla intikam alınıyor” diyerek hukuk sürecine karşı çıkmaya başladılar.

KUR'AN MI? NUTUK MU?

O dönemin mağdurlarından biri de Yazar İskender Pala. Asker-öğretmen olarak Türk Silahlı Kuvvetlerinde görev yapmaya başlayan ve daha sonra Aralık 1996 tarihinde Yüksek Askeri Şura kararıyla ordu ile ilişiği kesilen Prof. Dr. Pala, tüm yaşadıkları ve tanık olduklarını “İki Darbe Arasında” isimli bir kitapta toplamıştı. Bir dönem askeri okullara; Çingene, Gayrimüslim, Alevi ve Kürt olduğu kanaati uyanan öğrenci adaylarının mülakatlarda elendiğini hatırlatan Pala eserinde şunlara yer veriyor: “Bir dönem Kur'an kursları ve İmam Hatip okullarına giden öğrenciler eleniyordu. Sonraki yıllarda bu eleme işinde o derece uç fikirler üretilir oldu ki; gün geldi ‘Bir elinde Kur'an var, diğer elinde Atatürk'ün Nutuk'u. Denize düştün ve tek elle yüzebileceksin hangisini atarsın?' gibi akla mantığa ziyan sorular ortaya çıkmaya başladı.”

FOSİL-USUL-GUSÜL...

Kendisinin de girdiği bir mülakatta bir subayın aday öğrencilere; “Söyle bakalım, fosil nedir? Haydi kafiyeli olsun, usul nedir? Peki gusül nedir?” diye sorduğuna dikkati çeken Prof. Dr. Pala, “13-14 yaşında bir öğrenci adayı, “fosilin” bilimsel tanımını yapabiliyor. Kelime bilgisi olarak “usul'ün” yol yöntem olduğunu biliyordu. Ama iş “gusül'e” gelince hemen hepsi afallıyor, kızarıp bozarıyordu. Guslün ne olduğunu bilmeyenler boynunu büküyor, bilenler de böyle bir soruya cevap verip vermemekte tereddüt ediyordu. Sonuçta guslün ne olduğunu bilenler ile bilmeyenler arasındaki tercih size kalmıştı” cümlelerine yer veriyor.

“KUR'AN KURSUNA GİTTİM” DİYEN YANDI!

Askeri okulları tercih eden çoğu kişinin istikbalini kurtarmaya çalışan köy ve kasaba çocuğu olduğunu hatırlatan Prof. Dr. Pala, “Yaz tatilinde ne yapıyorsun?” şeklindeki soruya Anadolu'dan gelen öğrenci adaylarının içten ve samimi şekilde cevapladığını belirterek şu ifadelere yer veriyor: “Yaz Kur'an kurslarına gidenler bunu söylemekte beis görmüyorlardı. Anadolu'da o yıllarda gelenek halini almış olan yaz Kur'an kursları iki yıl sonra ideolojik bakış açısıyla değerlendirilmeye ve Kur'an kursuna giden öğrenciler kendilerine asla bildirilmeyen kursa gitme sebebiyle elenmeye başlandılar. Oysa elenen öğrencilerin çoğu sırf adet yerini bulsun, arkadaşlarım gidiyor ben de gideyim diye cami hocalarına yol uğratmış gençlerdi.”


DARBECİLERDEN HESAP SORULMALI!

Asker-öğretmen olarak Türk Silahlı Kuvvetlerinde uzun yıllar görev yapan ve ardından Aralık 1996'da Yüksek Askeri Şura kararıyla ordu ile ilişiği kesilen Prof. Dr. İskender Pala, “İki Darbe Arasında” adlı kitabında darbecilerin can acıtıcı uygulamalarına yer vererek bunlardan hesap sorulması gerektiğini savunuyor.

(Kaynak: HABER VAKTİM)