20 Mart 2012 Salı

Emekçi halk sömürü çemberinde tutsak edilirken, Türk tiyatrosu, kapitalizmin oyuncağı facebook bataklığı sanallığında emekçi halkın yaşam biçiminden hızla, hem de şimşek hızıyla uzaklaşıyor!

FACEBOOK TARTIŞMASI

BOK MU DAHA KÖTÜ SANSÜR MÜ?


1. raund

(Theope'ye kafayı takmış ve Theope'yi "bitirmeye" kararlı başka vandalların da dün gece diğerlerine katılıp, Theope'ye nefretlerini açık ya da yarı açık biçimde teşhir ederek Türk tiyatrosunda saatin kaç olduğuna dair gayet "ibretamiz" örnekler oluşturdukları, hep birlikte kurt sürüsü gibi Büktel'in üstüne üşüştükleri ve Büktel'in hepsini tek başına püskürttüğü dün geceki 2. raundu, hemen 1. raundun bittiği yere, kocaman ve kırmızı bir başlıkla ekledik.)

Coşkun Büktel duvar yazısı

BOK MU DAHA KÖTÜ, SANSÜR MÜ? DİYE SORSALAR, "SANSÜR DAHA KÖTÜ" DERİM. İFTİRACI LİNÇÇİLER VE (HİLMİ BULUNMAZ'IN İCAT ETTİĞİ BİR KAVRAMLA) "FAHRİ LİNÇÇİLER" İSE, SANSÜRÜN GEREKLİLİĞİNE İNANIYOR VE SANSÜRÜ "EDİTORYAL HAK" OLARAK TANIMLIYORLAR. 2 ABDÜLHAMİD GÖRSE DERDİ Kİ: BU ZİBİDİLERİN "EDİTÖRYAL HAKLARI" VARSA, BENİM PADİŞAH OLARAK HÜKÜMDARLIK HAKLARIM HAYDA HAYDA VAR!

Coşkun Büktel ARŞİV: SANSÜRÜN NEDENİ VE GEREKÇESİ OLMAZ, ANCAK "BAHANESİ" OLUR.

Erbil Göktaş

Coşkun Büktel, battıkça batıyorsun; kahrolası öfkenin, travmatik nefretinin ve yıllardır içine gömdüğün cenazelerin kurbanı oluyorsun. Bunlar bir şey değil de iyice kötücülleşiyorsun da... Evet, çok kötüsün!... İşin daha da kötüsü, "VİCDAN"ın da kalmamış; 2009 yılının Nisan ayının son günlerini anımsa bakayım; anımsayamadın mı?... Dinle öyleyse: 1) Hilmi Bulunmaz'la sana karşı düzenlenen "imza kampanyası"na İMZA VERMEDİĞİ GİBİ, ilk KARŞI ÇIKIŞ YAZISI'nı yazan kimdi?... 2) Senden ve Bulunmaz'dan başka irili ufaklı 20 yazıyı kim yazdı?... Bu kampanyanın sona ermesi ve "belki" "BARIŞ SAĞLANIR UMUDUYLA kampanyanın başat aktörlerini SAVCILIĞA" kim şikayet etti?...(Barış sağlanmadı ama kampanya sona erdi.) Evet, sende "vicdan" olmadığı için Erbil Göktaş, diyemeyeceksin tabii ki... Bıraksaydım keşke, o 1100 kişi 11100 kişiye ulaşsaydı da, özellikle seni o çukurun içine gömselerdi; bizim de hayatımızda Coşkun Büktel diye birisi olmasaydı; yazacaklarını o zamana kadar yazmıştın zaten, o günden bugüne "tiyatro" İÇİN DİŞE DOKUNUR BİR ŞEY YAZMADIĞIN İÇİN, kimsenin bundan kaybedeceği bir şey olmazdı... Hilmi Bulunmaz "Fahri Linçci" lafını üretmiş diyorsun ya, Hilmi ya hiç "fahri" görmemiş ya da dayak yememiş, ne olup bittiğini anlamadan, Avrupalardan "öksürüp" duruyor işte... evet Hilmi hiç "fahri" görmemiş; senin de "gutlek" görmediğin ve "gutlek" sözünde "büyük ünlü" uyumu olduğunu sanmanız gibi... Allah bilir "zibidi"nin "gülünç olacak derecede kısa ve dar giyinmiş olan kimse anlamında kullanıldığını da bilmiyorsundur; yersiz ve zamansız davranışları olan kimse anlamında da kullanılabileceğini... Yine Allah bilir bunu da, "küfür" falan sandığın için "aceleden" kullanmışsındır(!)... Kabul et ki, Türkçe'nin zenginliğini göremediğin için, öfken ve nefretin ve içindeki "ölüler" buna engel olduğu için "kelime uydurmaya" kalkıyor beceremiyorsun; küfür etmeye kalkıyor, kendi üstünü başını sıvıyorsun!... 2. Abdülhamit, görse ne derdi biliyor musun?... "Şu dar giymiş kötü çocuğa söyleyin, pantolonu en olmayacak yerden yırtılmış, diktirsin!... Ağzı da yırtılmış, 'sansür sansür' diye bağırıyor, benim canımı sıkmasın, diktirsin!..."

Coşkun Büktel ‎"A free press can be good or bad, but, most certainly, without freedom a press will never be anything but bad." ~Albert Camus

"Özgür bir basın iyi ya da kötü olabilir, ama, hiç kuşku yok ki, özgür olmayan basın ancak ve kesinlikle kötü olabilir." ALBERT CAMUS

Coşkun Büktel Think for yourselves and let others enjoy the privilege to do so, too. ~Voltaire

"Kendi adınıza düşünün ve başkalarına kendi adlarına düşünme ayrıcalığı tanıyın!" VOLTAIRE

Coşkun Büktel Censorship feeds the dirty mind more than the four-letter word itself. ~Dick Cavett

"Sansür, kirli zihinleri ayıp kelimelerin kendilerinden daha çok besler. DICK CAVETT

Coşkun Büktel The test of democracy is freedom of criticism. ~David Ben-Gurion

"Demokrasinin varlığını kanıtlayan şey, eleştiri özgürlüğüdür." DAVID BEN-GURION

Coşkun Büktel The dirtiest book of all is the expurgated book. ~Walt Whitman

"Tüm kitapların en kirlisi, budanarak sansür edilmiş bir kitaptır." WALT WHITMAN

Coşkun Büktel SANSÜR BİR ZİHİN KANSERİDİR. Coşkun Büktel

Coşkun Büktel Sansür, Büktel karşısında vandalların mecburi istikametidir. COŞKUN BÜKTEL

Coşkun Büktel ‎"Bizce sansür, örtbas çabası içindeki suçlu zihinlerin ürettiği bir tümör, bir düşünce kanseri olduğu için, acizlik ve adiliktir." COŞKUN BÜKTEL

Coşkun Büktel Bir yalanın yalan, bir iftiranın iftira olduğu, kişilere göre değişmez. Ama bir hakaretin hakaret olduğu kişilere göre değişir. "Yeter ki hakaret içermesin", "yeter ki edebe aykırı olmasın", "yeter ki insanları rencide etmesin"... Evet, bu bahanelerden herhangi biri, en azılı sansürcülere bile sınırsız bir sansürleme özgürlüğü sağlamaya yeter. COŞKUN BÜKTEL

Coşkun Büktel Herkes kendi düzeyinden (yalnız "okurlara" karşı) sorumlu. Kimseyi düzey bahanesiyle sansürlemeyin! COŞKUN BÜKTEL

Coşkun Büktel Sansüre hiçbir bahane tanımaksızın şiddetle karşı çıkmayanların demokrasiden söz etmesi, Hitler'in keman çalmasından daha fazla anlam taşımaz. COŞKUN BÜKTEL

Coşkun Büktel Kariyer uğruna bazı insanlar ameliyat masasına yatıp yağlarını aldırırken, bazıları bonus olarak vicdanlarını da aldırıyor olmalı. coşkun büktel

Coşkun Büktel Bence insanın değeri, sözünün değeri kadardır. COŞKUN BÜKTEL

Coşkun Büktel Üç türlü sanatçı var: 1: Sanatçı, 2: "Marifetli maymun", 3: "Maymun". COŞKUN BÜKTEL

Coşkun Büktel ‎"Yeter ki hakaret içermesin", "yeter ki edebe aykırı olmasın", "yeter ki insanları, rencide etmesin"... Evet, bu bahanelerden herhangi biri en azılı sansürcülere bile sınırsız bir sansürleme özgürlüğü sağlamaya yeter. COŞKUN BÜKTEL

Levent Çağlayan Kabul et ki, Türkçe'nin zenginliğini göremediğin için, öfken ve nefretin ve içindeki "ölüler" buna engel olduğu için "kelime uydurmaya" kalkıyor beceremiyorsun; küfür etmeye kalkıyor, kendi üstünü başını sıvıyorsun!... 2. Abdülhamit, görse ...Devamını Gör

Coşkun Büktel İşte böyle: Kimi beğenirse beğensin, kimseyi sansür etmeyeceğiz. Kimi Voltaire'i, kimi Camus'yü, kimi Walt Whitman'ı, kimi Coşkun Büktel'i, kimisi de Erbil Göktaş'ı beğenecek. Herkes kendi zekâsına göre...

Levent Çağlayan Kimi Haldun Taner,kimi Aziz Nesin,kimi Necati Cumalı,kimi Orhan Asena okur,kimileri ise bunlardan haberi olmadan yalnız Thope yi okur!..Herkes kendi zekasına göre, haklısın.

Coşkun Büktel Ama en "zekiler", Erbil Göktaş'tan alıntı yapar!

Levent Çağlayan Demek ki sen daha zekisin, Hilmi Bulunmaz dan alıntı yaptığın günleri ne çabuk unuttun?

Coşkun Büktel Tıpkı Mustafa gibisin! Benimle tartışmaya ne zaman girse, hemen Hilmi Bulunmaz'dan söz etmeye başlar. Hilmi Bulunmaz'dan alıntı yaptığım günleri unuttuğumu nerenden uydurdun? Hilmi Bulunmaz'dan yaptığım her alıntıyı senin feriştahına karşı bile savundum/savunurum ben! Ama senin Erbil'den yaptığın o alıntıyı çok yakında Erbil bile savunamayacak! Biz, Erbil'den yaptığın o alıntıyı her yerde teşhir edeceğiz! Üstelik, yorum bile yapmadan... Cevap bile vermeden... Peki siz benim Hilmi Bulunmaz'dan yaptığım alıntıları teşhir edebildiniz mi? Nerdee? Ödünüz patlıyor, Hilmi'nin, benim ve Feridun'un söylediklerinden... Çünkü biz, somut, kanıtlı, belgeli ve inandırıcı konuşuyoruz. Sizin gibi zırvalıyor olsak, siz de bizi sansür etmek yerine, tam tersine, teşhir ederdiniz. Pis sansürcüler!... Bir de kalkmış o sansürcü kirli ağızlarınızla, Haldun Taner, Aziz Nesin, Necati Cumalı, Orhan Asena gibi insanların adlarını anıyorsunuz. O insanlar sansürcü müydü, ulan? Hayatı boyunca sansürün çilesini çekmiş ve sırf sansür edilmesini utanç verici bulduğu ve ülkesine yakıştıramadığı için ölümü göze alıp "Şeytan Ayetleri"ni bile yayınlamaya kalkmış Aziz Nesin'i sansür yanlısı gibi göstermeye ne hakkınız var sizin?!! Pis sansürcüler!!!

Coşkun Büktel Levent Çağlayan zekâsının çok beğendiği Erbil Göktaş yazısını, sitemizin ana sayfasında, bu orijinal haynak sayfasına da link vererek, yayınladık bile... Bakınız: http://www.coskunbuktel.com/

Levent Çağlayan Bir de bu yazıya hiçbir yola sapmadan cevap versen daha manidar olacak!..

Coşkun Büktel Bak başlıkta ne yazıyor ve bak hangi yazıya cevap verilmemiş: BOK MU DAHA KÖTÜ, SANSÜR MÜ? DİYE SORSALAR, "SANSÜR DAHA KÖTÜ" DERİM. İFTİRACI LİNÇÇİLER VE (HİLMİ BULUNMAZ'IN İCAT ETTİĞİ BİR KAVRAMLA) "FAHRİ LİNÇÇİLER" İSE, SANSÜRÜN GEREKLİLİĞİNE İNANIYOR VE SANSÜRÜ "EDİTORYAL HAK" OLARAK TANIMLIYORLAR. 2 ABDÜLHAMİD GÖRSE DERDİ Kİ: BU ZİBİDİLERİN "EDİTÖRYAL HAKLARI" VARSA, BENİM PADİŞAH OLARAK HÜKÜMDARLIK HAKLARIM HAYDA HAYDA VAR!

Coşkun Büktel Editörün sansüre hakkı varsa, koskoca padişahın niye olmasın? Bunun cevabını verebildiniz mi? Bunun cevabı pantolonum yırtılmış, diktirmeliymişim mi? Bu tür geyikler ancak haklı olduğunuz zaman karşı tarafı yaralar. Cevap veremeyince konuyu örtbas etmek için karşı tarafı böyle hiçbir inandırıcılığı olmayan salakça lümpenliklere aşağılamaya kalkarsanız, aşağılanan karşı taraf olmaz; siz kendi kendinizi maskara etmiş olursunuz. Biz de bunu teşhir etmekten hiç kaçınmayız.

Coşkun Büktel Cevap verirseniz, Aziz Nesin'in sansürcü, yani sizden yana, olduğundan emin misiniz? Bunu da cevaplayın! Soru biraz kazık gelirse, Mustafa abinden yardım alırsın nasılsa...

Levent Çağlayan Hasan Sabbah yalçın bir dağın tepesindeki bir adam. Kartal yuvası bir kalede oturuyor. Alamut kalesinde. Krallıkları deviren adalet dağıtan, dehşet saçan bir adam. O zamanın Selçuklu Sultanı Selahattin bu Hasan Sabbah’ın peşine kelle avcılarını göndermiş. Hasan Sabbah’ın kellesini istemiş. Gel zaman git zaman Hasan Sabbah’ın elçisi Sultana gitmiş saraya. Elçi gelmiş, Demiş ki, “Sultana bir lafımız olacak” Sultan “Buyur söyle” demiş. Elçi bakmış şöyle, Demiş ki “Bu kalabalıkda olmaz”. Sultan kalabalığı göndermiş. Elçi demiş ki “bu korumalar da gitsin lafım sana”
Sultan iyice merak etmiş korumaları da göndermiş.O zaman elçi sultanın yanındaki iki kölemen korumaya bakmış. Demiş ki Onları da gönder. Sultan; ”Onları göndermem, onlar benim oğullarım, en çok onlara güvenirim. Biz üçümüz bir kişiyiz” demiş.Hadi söyle yahut ta git.

O zaman elçi o iki kölemen korumaya dönmüş ve demiş ki; “size kılıçlarınız çekin ve hükümdara kıyın desem ne yaparsınız?” İki adam tereddüt bile etmemiş, “Emrin olur” demiş. Bunun üzerine elçi arkasına bile bakmadan çekip gitmiş. Ertesi gün Sultan, Selahattin Hasan Sabbah’ın peşine gönderdiği kelle avcılarını geri çağırmış.

Ailenden birisi öldüğünde, O kalır dışarıda sen girersin mezara... Ailen olmadan yanında, kolay hedefsin düşmanlara.

Erbil Göktaş ÇİRKİNSİN, KÖTÜSÜN, YALANCISIN VE ÜSTELİK İHBARCISIN COŞKUN BÜKTEL!!! Çirkinsin, kötüsün, yalancısın, üstüne üstlük bir de şimdi İHBARCI oldun; sitende aklın sıra beni çalıştığım kuruma İHBAR EDİYORSUN!!! Kim inanır senin SANSÜR yalanlarına PİS İHBARCI!!! Tabii ki karşıma Albert Camus'u çıkaracaksın, Walt Whitman'ı çıkaracaksın, Bernard Shaw'ı çıkaracaksın; senin gibi KÖTÜ NİYETLİ, değerbilmez İHBARCILARIN tek seçeneği KONUYU ORAYA SAPTIRMAK!... Çünkü SÖZÜN TIKANDIĞI noktadasın!... Ayrıca senin ne zekan, ne de TÜRKÇEN BENİ HAKSIZ çıkaramaz; O YETERSİZ, KISITLI TÜRKÇE'NLE SADECE SALDIRMASINI BİLİRSİN SEN!... Sen benim "LİNÇ" kampanyasına katıldığım ya da desteklediğim yalanını söyleyebilecek kadar bile UTANMAZMIŞSIN!... Hadi şimdi tekrar DEFOL!... Anlamıyor musun, sana, "yakamdan düş" diyorum, utanmaz adam!... İHBARCI YALANCI!... Bu SAATTEN SONRA JEAN GENET OLSAN KAÇ YAZAR?... TEKRAR DEFOLUP GİDERSİN SADECE!!! Benim senin gibi YALANCI İHBARCILARLA İŞİM OLAMAZ ARTIK!!! Kaç defadır "defol git" diyorum, anlamıyorsun; başka türlü söyleyince de "akademik seviye" diyorsun!... Ya işte böyle Coşkun Büktel, "AKADEMİK SEVİYE" bir gün gelip HERKESE GEREKLİ OLABİLİYORMUŞ demek ki!... Beni bile LİNÇ ETMEKTEN çekinmediniz, KİM İNANIR ARTIK senin sözlerine?... KÖTÜLÜK VE YALAN DİKTATÖRÜ SEN DE!...

Erbil Göktaş BENİ ÇALIŞTIĞIM KURUMA İHBAR EDEREK "SUSTURUN ŞU ADAMI" DEMEK İSTİYORSUN!... YANİ "SANSÜR"!... İŞTE COŞKUN BÜKTEL BU KADAR!... SUS ARTIK!... YETERİNCE BATTIN ZATEN....

Coşkun Büktel Trabzonlu delikanlı Levent Çağlayan'ın "Ailenden birisi öldüğünde, O kalır dışarıda sen girersin mezara... Ailen olmadan yanında, kolay hedefsin düşmanlara." diye biten son yorumunu okurların dikkatine sunuyorum.

Erbil Göktaş'a da cevap verecek değilim. Onun verdiği kusma fırsatları beni ilgilendirmiyor. Yapacağım tek şey, Erbil Göktaş'ın "ihbar" dediği haberimin tam metnini buraya aktarmak olacak. Ortada bir ihbar var mı, eğer varsa bu ihbarı ben mi yapmışım yoksa Erbil kendi ağzıyla kendini mi ele vermiş, okurlar buna kendi gözleriyle tanık olup, kendileri karar verecek. Ana sayfamda birkaç saat önce aynen yayınladığım (ve Erbil'in "ihbar" dediği) haber aynen şöyle:

ERBİL GÖKTAŞ'IN AKADEMİK SEVİYESİ:

BÜKTEL'İN FACEBOOK'TA DÜN YAYINLADIĞI BİR DUVAR YAZISINA KARŞI, KOCAELİ ÜNİVERSİTESİ GÜZEL SANATLAR FAKÜLTESİ (Kİ DEKANI REŞAT BAŞAR'DIR) ÖĞRETİM GÖREVLİLERİNDEN ERBİL GÖKTAŞ, AKADEMİK SEVİYESİNİ MÜKEMMEL BİÇİMDE ORTAYA KOYAN ŞU YORUMU EKLEDİ; BİR KEZ DAHA YORUMSUZ (CEVAPLAMAKSIZIN) SUNUYORUZ:

ERBİL GÖKTAŞ: Coşkun Büktel, battıkça batıyorsun; kahrolası öfkenin, travmatik nefretinin ve yıllardır içine gömdüğün cenazelerin kurbanı oluyorsun. Bunlar bir şey değil de iyice kötücülleşiyorsun da... Evet, çok kötüsün!... İşin daha da kötüsü, "VİCDAN"ın da kalmamış; 2009 yılının Nisan ayının son günlerini anımsa bakayım; anımsayamadın mı?... Dinle öyleyse: 1) Hilmi Bulunmaz'la sana karşı düzenlenen "imza kampanyası"na İMZA VERMEDİĞİ GİBİ, ilk KARŞI ÇIKIŞ YAZISI'nı yazan kimdi?... 2) Senden ve Bulunmaz'dan başka irili ufaklı 20 yazıyı kim yazdı?... Bu kampanyanın sona ermesi ve "belki" "BARIŞ SAĞLANIR UMUDUYLA kampanyanın başat aktörlerini SAVCILIĞA" kim şikayet etti?...(Barış sağlanmadı ama kampanya sona erdi.) Evet, sende "vicdan" olmadığı için Erbil Göktaş, diyemeyeceksin tabii ki... Bıraksaydım keşke, o 1100 kişi 11100 kişiye ulaşsaydı da, özellikle seni o çukurun içine gömselerdi; bizim de hayatımızda Coşkun Büktel diye birisi olmasaydı; yazacaklarını o zamana kadar yazmıştın zaten, o günden bugüne "tiyatro" İÇİN DİŞE DOKUNUR BİR ŞEY YAZMADIĞIN İÇİN, kimsenin bundan kaybedeceği bir şey olmazdı... Hilmi Bulunmaz "Fahri Linçci" lafını üretmiş diyorsun ya, Hilmi ya hiç "fahri" görmemiş ya da dayak yememiş, ne olup bittiğini anlamadan, Avrupalardan "öksürüp" duruyor işte... evet Hilmi hiç "fahri" görmemiş; senin de "gutlek" görmediğin ve "gutlek" sözünde "büyük ünlü" uyumu olduğunu sanmanız gibi... Allah bilir "zibidi"nin "gülünç olacak derecede kısa ve dar giyinmiş olan kimse anlamında kullanıldığını da bilmiyorsundur; yersiz ve zamansız davranışları olan kimse anlamında da kullanılabileceğini... Yine Allah bilir bunu da, "küfür" falan sandığın için "aceleden" kullanmışsındır(!)... Kabul et ki, Türkçe'nin zenginliğini göremediğin için, öfken ve nefretin ve içindeki "ölüler" buna engel olduğu için "kelime uydurmaya" kalkıyor beceremiyorsun; küfür etmeye kalkıyor, kendi üstünü başını sıvıyorsun!... 2. Abdülhamit, görse ne derdi biliyor musun?... "Şu dar giymiş kötü çocuğa söyleyin, pantolonu en olmayacak yerden yırtılmış, diktirsin!... Ağzı da yırtılmış, 'sansür sansür' diye bağırıyor, benim canımı sıkmasın, diktirsin!..."

Peki ama, "akademisyen" Göktaş'ın yukarıdaki cevabını hak etmek için Coşkun Büktel ne yazmıştı? İşte Göktaş'ın tepkisine neden olan Büktel imzalı duvar yazısı:

Coşkun Büktel: BOK MU DAHA KÖTÜ, SANSÜR MÜ? DİYE SORSALAR, "SANSÜR DAHA KÖTÜ" DERİM. İFTİRACI LİNÇÇİLER VE (HİLMİ BULUNMAZ'IN İCAT ETTİĞİ BİR KAVRAMLA) "FAHRİ LİNÇÇİLER" İSE, SANSÜRÜN GEREKLİLİĞİNE İNANIYOR VE SANSÜRÜ "EDİTORYAL HAK" OLARAK TANIMLIYORLAR. 2 ABDÜLHAMİD GÖRSE DERDİ Kİ: BU ZİBİDİLERİN "EDİTÖRYAL HAKLARI" VARSA, BENİM PADİŞAH OLARAK HÜKÜMDARLIK HAKLARIM HAYDA HAYDA VAR!

Levent Çağlayan Görüyorum ki,yazdıklarımı anlayacak mertebeye henüz gelememiş,durumu Trabzonlu oluşum ve delikanlı edası ile sulandırmaya çalışmışsın.Oysa ki,çok açık bir paylaşımdır bu;('Ailenden birisi öldüğünde, O kalır dışarıda sen girersin mezara... Ailen olmadan yanında, kolay hedefsin düşmanlara.)''eğer ki, seni savunan ve söylediklerini alıntılayarak punto haline getiren kişi ya da kişiler yanında yoksa,bu yazdıklarının da pek bir anlamı yoktur''.Hele ki sansür dersi vermenin manası hiç yoktur!..Anlayacaksın yavaş yavaş duyuyor musun Erbil Göktaş'ı?Şşşşşş!!!Bak, beni şikayet ettin diyor.Bunu neden yaptın diye soruyor sana!..Nerede cevabın?

Coşkun Büktel Cevap mı? Cevap çok basit! Senin gibi kıvranmam, kıvırmam gerekmiyor. Her makul insan da cevabı zaten biliyor. Ama sizin (tüm linççilerin ve fahri linççilerin) bana soru sormaya hakları yok ki!... Önce cevaplamadığınız binlerce soruyu cevaplayın!

Levent Çağlayan Sen alman gereken bütün cevabı Mustafa Demirkanlı tarafından zaten aldın.Hiç gecikmeden hem de!..Ben senin bile sınırının olduğunu düşünürken yanıldığımı bu ihtimali düşündüğüm için kendimi ne denli kandırdığımı yazdım daha önce,okudun mu?Dur!Sahi yahu konu bu değil neydi konu?Senin Erbil Göktaş'ı şikayet etmendi değil mi?Söylesene boy boy ve yan yana fotoğraf çekildiğin Erbil Göktaş'ın dergisini sen ve Hilmi'nin durmadan haberini yaptığı sizler,nasıl oldu da bir daha, yeniden, göz göre göre yine aynı şeyi yaptınız?

Ümit Atalay Erbil Göktaş a sinsi bir tuzak görüyorum. Aptallar bile anlar Coşkun Büktel in niyetini. Adamın çalıştığı okulu ve dekan adını gereği yokken yazarak aramalarda dekanın karşısına çıkması ve okuması böylece Göktaş üzerinde şaibe baskı oluşması çabası var. Gerçekten çok sinsice. Sansürden bin beter bir şey varsa gammazdır Yakışmıyor koskoca adamlara

Coşkun Büktel Ümit(!) kardeşim bu kadar kötü niyet ancak sanal olmakla mümkün ya da kaybedecek prestiji kalmamış Mustafa Demirkanlı olmakla... Kimliğini kanıtlarsan söz veriyorum, senin hatırına, sırf seni aydınlatmak için istediğin her soruya cevap vereceğim! Yalnız, kimliğini nasıl kanıtlayacağını bana sorarak laf salatası yapma! Her gerçek insan kimliğini nasıl kanıtlayacağını bilir. Sadece sanallar bilmezden gelir.

Ümit Atalay Kimliğim sizi neden bu kadar ilgilendiriyor beyefendi? Yoksa bana da mı linç başlatacaksınız? Çalıştığım kuruma ve amirime mi şikayet edeceksiniz? Lütfen daha fazla zavallı olmayınız. Sansür karşıtlığı sadece yazılanlara izin vermek değildir yazanı sorgulamamayı gözdağı vermemeyi ve yazan her kim olur olsun açıkyüreklice yanııtlamayı gerektirir. Bahane üretecekseniz sanal der yada kimliğini kanıtlasa bile kanıtını kabul etmedim der geçersiniz Her sansürün ve sansürcünün bahanesi vardır malum.

Coşkun Büktel Anlaşıldı: Siz bunca yıl sonra hâlâ bıraktığım yerde, Burak Caney merasında otlamakta, Burak Caney'in kirli yöntemlerinden hâlâ medet ummakta ya da sırf çaresizlikten, o yöntemlere hâlâ can simidi gibi sarılmak zorunda kalmaktasınız. Ümit Atalay sanal olmadığını ispat ederse, dönerim. Eğer ispat edemezse, artık ağzınızla kuş tutsanız bile, (benim daha ilk anda anladığımı) okurlar da anlamış olacağından, artık kimsenin sizin çirkin hileleriniz konusunda benim uyarılarıma daha fazla ihtiyacı kalmayacak. Bakalım Ümit Atalay kimliğini ispat mı edecek, yoksa daha önceki tüm sanal provakatörlerin yaptığı gibi, yazdıklarını silip cızlamı mı çekecek? Evet, bir ara uğrar bakarım.


İKİNCİ RAUND

Mustafa Demirkanlı Büktel'den bu kadarını beklemezdim... Onca yılı birlikte geçirmiş, Dergi'sine kapak olmuş, uyduruk söyleşiler yaptırmış olduğu Erbil'e değil,hiç kimseye yapılmaması gereken bir kötülük, fitne, ihbar... Büktel hiç mi utanmadın şu satırları yazarken? "KOCAELİ ÜNİVERSİTESİ GÜZEL SANATLAR FAKÜLTESİ (Kİ DEKANI REŞAT BAŞAR'DIR) ÖĞRETİM GÖREVLİLERİNDEN ERBİL GÖKTAŞ," Dekanın o ya da bu olmasının ne önemi var, yazına ne katkı yapıyor? Sana ne!!! Dekanın adını geçirerek ne yapmak istiyorsun? Hiç mi utanmadın? İftiralarını sayarken, birgün ihbarcı bile olabileceğini hiç düşünmemiştim, bu kadarını yakıştıramamıştım sana... yazık çok yazık... Gerçekten çok kötü bir insansın... yazıklar olsun sana...

Coşkun Büktel Demek duramadın, geldin, Mustafa! Bu dediklerini sanal arkadaşınız (Ümit Atalay söylediğinde) ben ne demiştim: Bak yukarıda yazıyor: "Ümit(!) kardeşim, demiştim,bu kadar kötü niyet ancak sanal olmakla ve bir de prestij namına kaybedecek hiçbir şeyi kalmamış Mustafa Demirkanlı olmakla mümkün! Yeniden Burak Caney'e mecbur kalmanız yüzünü kızartmadı mı senin? Sen ne yüzle insan içine çıkabiliyorsun, ben de onu anlayamıyorum. Bu arsızlığını sana gayet iyi yakıştırıyorum da bir türlü alışamıyorum. Erbil, bu Burak Caney sahtekârlıklarına dönüş yapmanızdan utanmış olmalı ki, Hilmi'nin sitesine iltica etmiş. Etmiş ama, sizden sansür virüsünü kaptığı için bak nasıl etmiş. Ona cevap olarak az önce Hilmi'ye gönderdiğim metin, sana da cevap niteliğinde. Aynen aktarıyorum:

ERBİL GÖKTAŞ SANSÜRÜ HİLMİ BULUNMAZ'IN SİTESİNE DE BULAŞTIRDI

COŞKUN BÜKTEL

Erbil Göktaş, facebook'ta "Bok mu daha kötüdür, sansür mü?" sorusuyla başlayan tartışmamızı, karşı görüşlere yer vermeden, sadece kendi cevaplarını sıralayarak yayınlamış. Benim görüşlerimi aradan ayıklamış, budayıp atmış. Sonra da bu tek yanlı, sansürlü metni Hilmi'ye göndererek, "Coşkun'dan yayınladığın yazıya karşı cevap hakkımı bu yazıyla kullanmak istiyorum" demiş. Hilmi de bu sansürlü metni bile, cevap hakkına saygı gereği yayınlamış. Oysa benim yazım, yalnızca Erbil'den yaptığım uzun bir alıntıdan oluşuyordu. Yani Erbil, aslında kendini cevaplamak için, Hilmi'den cevap hakkı istemiş. Ben tartışmayı sitemde yayınladığımda Erbil gibi yek yanlı davranamazdım elbette. Ben akademisyen olmadığım için, Erbil gibi tek kale maç yapmak yerine, yine her zamanki gibi, tartışmanın her iki tarafını da yayınladım. Yani yalnızca kendi görüşlerimi yayınlamakla yetinmeyip Erbil'in ve Erbil'e destek veren diğer linççilerin görüşlerine de herzamanki gibi eksiksiz yer verdim. Erbil'in tek yanlı olarak yayınladığı tartışmayı karşı iddialarla birlikte bir bütün olarak okumak isteyenler şu line bakmalılar: http://www.coskunbuktel.com/buktelerbilbokfacebooktartismasi.htm

Madem ki, Erbil Göktaş bizi onun sansürcü karakterini bir kez daha teşhir etmek zorunda bıraktı; elimiz değmişken onun şu "ihbarcılık" suçlamasına da bir değinelim: Ben, hayatım boyunca söylediklerimi gizli kalacağına güvenerek söylemedim ve söylediklerimden asla utanmadım. Ama Erbil, bana söylediği şeylerin akademi camiasında duyulmasından utanıyor olmalı ki, beni ihbarcılıkla suçluyor. Peki Erbil, sen o saçmasapan iddia, suçlama ve hakaretleri yalnızca Levent Çağlayan gibiler duysun ve beğensin ve bu sayfaya mezara girmekten bahseden yorumlar ekleyerek beni tehdit etsin diye mi yazdın? Kardeşim, akademik camiada duyulmasını istemediğin ahmakça hakaretleri bana niye yöneltiyorsun, o zaman? Ben sana, bana ettiğin hakaretler aramızda kalır, kimseye duyurmam diye garanti mi verdim? Yukarıda benim bir tek ihbar cümlemi bulamazsın! Ama bana o saçma sapan iftira ve hakaretleri yönelttikten sonra, sakın bana güvenmeye kalkma, yarın seni savcıya da ihbar edebilirim. Bu benim en doğal hakkım. Yeter ki, asılsız ihbarda bulunmuş olmayayım. Yukarıda var mı benim asılsız bir cümlem? Yok. Seni bizzat kendi sözlerinle teşhir etmişim. Eğer söylediğin şeyler doğru ve haklı şeylerse, seni yüceltmiş, asıl kendimi ihbar etmişim demektir. Ama söylediğin şeyler, ipe sapa gelmez, uydurma iddialar ve hezeyanlarsa, o zaman paniğe kapılman ve "ihbarcı" diye bağırman gayet doğal olur tabii de, bunda benim suçum ne?

Zeki olmanı beklemiyorum ama bari bir gıdım mantıklı ol!... Diyorsun ki: "Kaç defadır 'defol git' diyorum, anlamıyorsun"... Güzel kardeşim, seçtiğin adres yanlış. Burası benim sayfam. Ben niye buradan defolup gideyim? Sen dua et, sansürcü değilim de, seni defetmiyorum. İnsan bu kadar dengesini kaybeder mi, yahu? Nerede bulunduğunu, kendini, konumunu tamamen kaybetmiş haldesin. Bak şimdiden söyleyim: Nasılsa, akademisyenler duymaz, Ayşenil Şamlıoğlu ve Lemi Bilgin görmez diye umarak; Büktel'e ağzıma geleni söyleyip öğrencilerime ve çoluk çocuğa havamı atar; herkesin korktuğu Coşkun Büktel'e nasıl hakaret ettiğimi herkese gösteririm, hesabından vazgeç! Gördüğün gibi, duvara toslar, şapa oturur, küle osurursun. Tek kazancın bana mesai kaybettirmek olur! Dua et, o yazdıklarına cevap vermeye mesai harcamıyorum. Bir de şunu sakın unutma: Seni ihbar etmedim ama bu ihbar etmemek gibi bir ilkem bulunduğundan değil... (İlkem: Asılsız ihbar etmemek. Yalan söylememek, iftira atmamak, sansür yapmamak.) Canım isterse, gerek görürsem, seni canımın istediği yere ihbar ederim. Sabahlara kadar senin küfürlerine küfür yetiştirmekle uğraşacak değilim. Sorduğum hiçbir soruya cevap vermediğine/veremediğine/veremeyeceğine göre, benim için tartışma bitmiştir. Sonsöz: Eğer gerek görürsem, yazdıklarını tüm dünyaya teşhir (ihbar) ederim. Bunu önceden aklına sok da, sonradan salak salak yaygara yapma!

Mustafa Demirkanlı Sen gerçekten kötü bir insansın... İhbarcılığının nedenlerini açıklayacağına, muhtemelen kndin yarattığın bir sanal kişiye sığınmıştır, sana kaç kere söyledim. burada ya da bir başka yerde adım dışında başka bir mahlasla yazı yazdıysam, yazdırdıysam ne dersen kabulüm ama bana iftira atarak neyi kanıtlamaya çalışıyorsun, İHBARCILIĞINI böyle mi gizleyeceğini düşünüyorsun? Yazında Erbil'in Dekan'ının adı neden gerekti, neden kullanma gereksinimi duydun? Utanmadın mı, hiç mi utanmazsın sen? Bir yazında yalan, iftira, ihbar... hepsi var... hala sanal birini oluşturup, konuyu saptırmayı deniyorsun? O sanal -sanalsa- kişiyi yaratan, kullanan kişi dünyanın en şerefsiz insanı olsun... Sen azıcık dürüstsen, Erbil'e dekanının adını büyük harflerle, kırmızı yaparak neden kullanma gereksinimi duydun, amacın neydi? Onu anlat... Bu karayı hiçbir zaman silemeyeceksin... Şapka çoktan düşmüş, kel görünmüştü, şimdi bir de düne kadar can ciğer olduğun Erbil Göktaş kelini ortaya çıkarttı... Sen git Erbil'den özür dile, affeder belki... Utanacaksan ondan utan... Ama utanmayacak, çünkü hiçbir zaman o dekanın adını neden kullandığını, neden Erbil'i İHBAR etme gereği duydun açıklamaya yanaşmayacak; sanallarla, mavallarla yok sayacak ama beceremeyeceksin, alnına yapıştı artık, aynaya her baktığında göreceksin... Utanmanı da kimse beklemiyor...

Coşkun Büktel Dekanın adını neden kullanmışım? Neden kullanmayayım? Sana mı sorucam neyi nerede kullanacağımı? Ben ihbar etmem demiyorum ki! Ben sılsız ihbar (gammazlık) etmem diyorum. Dua etsin, üşeniyorum da savcıya ihbar etmiyorum!

Coşkun Büktel Ayşenil Şamlıoğlu'nun, Lemi Bilgin'in, ya da menfaat umduğunuz herhangi birinin duymasını istemediğiniz rezil lafları sakın bana yöneltmeyin! Onların duyması için yalan ve iftira hariç her şeyi yaparım!

Mustafa Demirkanlı COŞKUN BÜKTEL: " Ben ihbar etmem demiyorum ki! Ben sılsız ihbar (gammazlık) etmem diyorum." demiş, güzel en azından kabullenmiş, bir de neden gerek duyduğunu anlatsa! Durup dururken neden İHBAR etme gereksinmesi duydu? Konuyla ne ilgisi var? Erbil'in açıklamalarına yanıt veremeyince öfkesine mi yenilmiş? Gerçekten Büktel, Erbil'i neden ihbar etme gereksinmesi duydun?

Can Doğan sevgili coşkun, facebook uzun uzadıya yazı okuma yeri değil... özür dilerim, bir miktar atlaya zıplaya okudum yazılanları ve polemik sanatının şampiyonlar liginde oynama riskini göze alarak üç beş satır yazmak zorunda hissettim kendimi...
erbil seni türkçeni kısıtlı olarak nitelerken doğaldır ki haksızlık etmiş...
30 yılı aşkın tanışıklığımız bolunca senin nasıl bir dil ustası olduğunu bunu türkçe kadar ingilizce'de de yapabildiğini bilen biri olarak, okumak için son derece keyifli bir metin olan ama kanımca asla tiyatro oyunu olamayan "theope"den bir kurtulsan da bir tiyatro oyunu yazsan...
hatırla neredeyse 30 yıl oldu... sultanahmet civarındaki evinde satır satır kesilmiş kağıtlara yazdığın "theope"nin meneikos rolünü ilk kez ben seslendirmiştim... 19-20 yaşımdaydım ve "muhteşem bir metin ama tiyatroda olmaz." demiştim. aradan onca zaman geçti, fikrim değişmedi... theope diyaloglarla örülmüş bir roman... ama tiyatro oyunu değil...
hayatını polemiklere ve hiç tarzın olmadığını bildiğim "hap yap para kap" televizyon işleriyle tüketmektesin... ve zannımca türkçe'nin bizzat senin tarafından israf edilen bir kaynağısın...
sevgili coşkun... bırak bu sende hiç de yakışıklı durmayan inadını ve gerçek bir tiyatro oyunu yaz...
1 ağustos günü provaya gireceğim bir metin olsun elimde... yahut düş tiyatro sanatının yakasından...
sevgilerimle...

Coşkun Büktel Mustafa sen hep soru soruyorsun ve asla cevap vermiyorsun. Tek sapıklığın bu da değil, cevabı aldıktan sonra, cevabı sapıkça yorumlayarak yeniden üretip, bu kez de o sapık yoruma dayanarak yeniden ve yeniden sonsuza dek soru soruyorsun. Bu hayvan nedir? diye sordun. Cevap verdim: Tavşan. Hooop senden ikinci soru geliyor. Madem kedi kestiğini itiraf ediyorsun, o zaman niye satanist olmadığını anlatır mısın? Şimdi ben bunu niye düzeltmeye kalkayım, ki? Çünkü hiçbir makul insan hiçbir şeyi bu kadar yanlış anlayabilemez. Sen bunu yanlış anladığından değil, kasten yapıyorsun. Çümkü sahtekarlığı meşru sayıyorsun. Demagojiyi iğrenç bir alçaklık saymak yerine zeka sanıyorsun. Diğer budalalar gibi, benimle tartışınca kendini şampiyonlar liginde sanıyorsun. Budalanın teki olduğun halde sırf dürüstlük ve sıfır sansür ilkesinden yararlanarak, okurları dezenforme etme tehdidiyle, Theope yazarını tartışmaya zorluyor, Theope yazarıyla tartışabildiğini sanıyorsun. Kuş gribi gibi bir illetsin. Seninle mücadele etmek zorunda kalıyorum, çünkü kirli menfaatlerin uğruna topluma hastalık yayıyorsun. Sansürü meşrulaştırmaya, sansüre ve iftiraya karşı çıkan dürüst insanlara leke bulaştırmaya çalışıyorsun! Theope'yi bile sureti haktan görünen bir vandalizmle kirletebileceğini, yedi yılda yarattığım değeri iki cümleyle silip atabileceğini (tıpkı bugün Can Doğan'ın da yaptığı gibi, üstelik sen tiyatronun T'sini bile bilmezken) sanıyorsun. En küçük bir duyarlılığın olsa, yıllardır belgeleriyle teşhir ettiğim yüzlerce sahtekarlığın için intihar etmeyi düşünüyor olurdun. Tam tersine, sen hâlâ gayet pişkin ve kurnaz olduğundan gayet emin iki yüzlü bir tavırla, her söylediğimi çarpıtarak, mümkün olan en abuk, hatta mümkün olamayacak kadar abuk yorumlarla, utanmayı aklına bile getirmeksizin, kaç kere duvara toslamış, kaç kere şapa oturmuş, kaç kere küle osurmuş olsan da, beni suçlamaya devam ediyorsun. Hiçbir sorumu yanıtlayamayan ve hiçbir cevabımı çapıtmadan duramayan sağlıksız bir herifle ben bunca yıl ve onca suç belgeledikten sonra hâlâ niye tartışıyorum ki? Bunu sağlamak için, hiçbir insan evladının tenezzül edemeyeceği kadar iğrenç olduğu halde, genç insanları dezenforme etmesi mümkün yöntemleri kullanmaktan, insanlıktan istifa edip tüm kutsallarını elden çıkarmaktan çekinmeyecek kadar gözü kara olduğun için... Masum insanları sıfır sansür ilkesinden yararlanarak resmen rehin aldığın, sana cevap vermezsem hepsini zehirlemekle beni tehdit ettiğin için...

Burak Caney konusnda onurunu ortaya koymana gelince: Ne kadar inandırıcı olduğuna okurlar karar versin. Üzülme okurlar belki de senin dediğine, bütün sapıkları aslında benim yarattığıma inanır. Bak ben üzülmüyorum. Yemin filan da etmiyorum. Onurumu da ortaya koymaya kalkmıyorum. Ama sen neyin var neyin yoksa, maşallah, tüm kutsallarını, her şeyini ortaya döküyorsun inandırıcı olmak için... Bense yalnızca gevrek gevrek gülüyorum. Okurlar da enayi değil ya! Belki senin bu çabalarını, bu emeğini takdir eder ve Burak Caney gibi sapıkları senin değil de benim ürettiğime inanırlar. Ama Kemal Kocatürk hariç... Çümkü biliyorsun, benden yıllar önce o suçlamıştı seni sanal kişiler üretip kullanarak kendine hileyle avantaj sağlıyorsun diye...

Erbil Göktaş Coşkun Büktel, "konuyu" saptırma!... Konu senin İHBARCILIĞIN, SENİN BENİ GAMMAZLAMAN!... Bence sen, artık bu sayfaya HİÇ UĞRAMA!... Yeterince "rezil, kepaze" oldun... Yukardaki Ümit Atalay'ı bahane edip ASIL KONUDAN KAÇTIĞINA GÖRE, yani bu Ümit Atalay "senin "işine yaradığına göre, bu SAHTECİLİĞİ kim, neden yapmış olabilir acaba?... Evet, ya KONUYA DÖN ya da BURAYA BİR DAHA DÖNME!...

Can Doğan anladım... bu entry'de mevzubahis olan tiyatro değil... ben tiyatro sanatçısıyım ve zannımca iyi bilirim bu işi... açıkçası 30 yıldır tanıdığım "coşkun büktel" adı "theope'nin yazarı" sıfatının altında ezilmiş... zaar ki "theope" ayet muhteva eden bir şey... bu durumda yolcu abbas bağlasan durmaz... bir tiyatro metni olarak sıradan olmanın bile altında değerlendirdiğim bir harfler bütününn ayet hükmünde olmasını kabul ederek bir polemiğe girmeyi meşrebimle mütenasip bulmuyorum...

Coşkun Büktel Kepaze oldunuz ve kepaze olduğunuz konıuyu unutmak için dön baba dönelim diyorsunuz yani: Peki sanki cevap vermemişim gibi, istediğin konuya bii daha dönelim:

Ben, hayatım boyunca söylediklerimi gizli kalacağına güvenerek söylemedim ve söylediklerimden asla utanmadım. Ama Erbil, bana söylediği şeylerin akademi camiasında duyulmasından utanıyor olmalı ki, beni ihbarcılıkla suçluyor. Peki Erbil, sen o saçmasapan iddia, suçlama ve hakaretleri yalnızca Levent Çağlayan gibiler duysun ve beğensin ve bu sayfaya mezara girmekten bahseden yorumlar ekleyerek beni tehdit etsin diye mi yazdın? Kardeşim, akademik camiada duyulmasını istemediğin ahmakça hakaretleri bana niye yöneltiyorsun, o zaman? Ben sana, bana ettiğin hakaretler aramızda kalır, kimseye duyurmam diye garanti mi verdim? Yukarıda benim bir tek ihbar cümlemi bulamazsın! Ama bana o saçma sapan iftira ve hakaretleri yönelttikten sonra, sakın bana güvenmeye kalkma, yarın seni savcıya da ihbar edebilirim. Bu benim en doğal hakkım. Yeter ki, asılsız ihbarda bulunmuş olmayayım. Yukarıda var mı benim asılsız bir cümlem? Yok. Seni bizzat kendi sözlerinle teşhir etmişim. Eğer söylediğin şeyler doğru ve haklı şeylerse, seni yüceltmiş, asıl kendimi ihbar etmişim demektir. Ama söylediğin şeyler, ipe sapa gelmez, uydurma iddialar ve hezeyanlarsa, o zaman paniğe kapılman ve "ihbarcı" diye bağırman gayet doğal olur tabii de, bunda benim suçum ne?

Zeki olmanı beklemiyorum ama bari bir gıdım mantıklı ol!... Diyorsun ki: "Kaç defadır 'defol git' diyorum, anlamıyorsun"... Güzel kardeşim, seçtiğin adres yanlış. Burası benim sayfam. Ben niye buradan defolup gideyim? Sen dua et, sansürcü değilim de, seni defetmiyorum. İnsan bu kadar dengesini kaybeder mi, yahu? Nerede bulunduğunu, kendini, konumunu tamamen kaybetmiş haldesin. Bak şimdiden söyleyim: Nasılsa, akademisyenler duymaz, Ayşenil Şamlıoğlu ve Lemi Bilgin görmez diye umarak; Büktel'e ağzıma geleni söyleyip öğrencilerime ve çoluk çocuğa havamı atar; herkesin korktuğu Coşkun Büktel'e nasıl hakaret ettiğimi herkese gösteririm, hesabından vazgeç! Gördüğün gibi, duvara toslar, şapa oturur, küle osurursun. Tek kazancın bana mesai kaybettirmek olur! Dua et, o yazdıklarına cevap vermeye mesai harcamıyorum. Bir de şunu sakın unutma: Seni ihbar etmedim ama bu ihbar etmemek gibi bir ilkem bulunduğundan değil... (İlkem: Asılsız ihbar etmemek. Yalan söylememek, iftira atmamak, sansür yapmamak.) Canım isterse, gerek görürsem, seni canımın istediği yere ihbar ederim. Sabahlara kadar senin küfürlerine küfür yetiştirmekle uğraşacak değilim. Sorduğum hiçbir soruya cevap vermediğine/veremediğine/veremeyeceğine göre, benim için tartışma bitmiştir. Sonsöz: Eğer gerek görürsem, yazdıklarını tüm dünyaya teşhir (ihbar) ederim. Bunu önceden aklına sok da, sonradan salak salak yaygara yapma!

Coşkun Büktel Vandalizm hiçbir dönemde bu kadar pervasız olmamıştı. 97 yıllık İBBŞT'yi korsan tiyatro yapanlar Theope yazarı karşısında, tiyatrocuyum diye tafra yapıp, hiçbir dayanağı olmayan salaş laflarka hakaret ederek Orhan Alkaya'nın alamadığı rövanşı almaya kalkıyorlar. "Tiyatrocuysan" Theope'yi bile Coşkun Büktel'den daha iyi biliyorsan, Orhan abini uyarıp hamamın namusunu kurtarsaydın.

Coşkun Büktel Bi de gidiyorum diye tafra yapmaz mı? Sanki kırmızı mumla davet ettik. Bizi soylu varkığından yoksun kılıyor "korsan"...

Mustafa Demirkanlı Can doğruyu yaparsın, senlik birşey yok burada, biz gazeteciler bu küfürbaz, iftiracı, ihbarcı adamla biraz daha halleşiriz. Adama net bir soru soruyorsun, soru da kendisini gammazcı olarak kabul etmesinden sonra. Neden "gammazcılık yaptın?" diyorsun... O hayat hikayesi anlatıyor... Sen diyeceğini demişsin zaten, bence de zamanını harcamana gerek yok... İnsanlar, sıkı bir dramaturgiye ihtiyacı var derken, sen dramaturgiyle bile kurtulmaz demişsin Theope'ye, doğrudur, sen başından beri içindesin...Ben iyi bir oyun olduğunu düşünüyorum, sahnelenmesi için sıkı bir dramaturjik çalışmayla tabii... Konuya döneyim. Baksana adam pişkin pişkin gammazcı olduğuyla övünüyor, durup dururken birini neden gammazladığını açıklamak yerine bana yönelttiği iftira ve yalanlarını hakaretlerle bezeyip sunuyor. "Canbaz'a bak!" demekten başka elinden birşey gelmiyor... neyse kayda geçsin...

Coşkun Büktel Herif tiyatroyu çiftliği gibi görmeye o kadar akışmış ki, "düş tiyatronun yakasından" diyebiliyor. Ben bunu Demirkanlı'ya bile kolay kolay demem be! Ben buraya dadanan salaklara ve sapıklara bile düş yakamdan demiyorum. Bırak "düş yakamdan" demeyi, "demokrat ol!" bile demiyorum. Niye? Çünkü çok mecbur kalmadıkça emir kipiyle konuşmayı sevmiyorum. Bana ne! İster demokrat olur, ister korsan olurlar. Korsan olurlarsa gereğini yazarım, bedeline katlanırlar.

Coşkun Büktel Mustafa, sen o hayat derslerinden benim gammazcı olduğumu itiraf ettiğimi anladıysan, herhalde benim değil okurların zekâsına küfrediyor, herhalde beni değil, başta Can olmak üzere tüm okurları aşağılıyorsun!

Mustafa Demirkanlı Hamasi laflarını anladık hatta ezberledik... Rica etsek Erbil'i neden gammazlama ihtiyacı duydun? Kısaca açıklama lütfunda bulunabilkir misin? Rica etsek... Bak ne emir kipi var ne de zorlama sadece rica... Neden gammazlama ihtiyacı duyduğunu anlayamadıkda...

Coşkun Büktel Ben gerekli gördüğüm cevabı verdim. Senin neden anlayamadığını da yukarıda güzelce anlattım. Sen artık bana ricada bile bulunamazsın! Sen önce şunlara cevap ver: http://www.coskunbuktel.com/linkdemirkanliyalanlari.htm

Mustafa Demirkanlı ‎:) Canbaz'a bakmak isteyen bakabilir... Klasik Büktel tavrı... Benim ricamı da kabul etmediğine göre yapacak birşey yok. Bu yazışmaları okuyan bir iki kişi varsa şöyle diyordur: Bırak adamın yakasını, yeteri kadar rezil oldu, gammazcılık yaparken suç üstü yakalandı... Erbil'i neden gammazlama ihtiyacı duyduğunu açıklamayacak... Zaten neden diye bir soru sorulur mu? Erbi'e yanıt verememiş, dekanının adını büyük harflerle ve de kırmızı yazarak adamı hem ihbar etmiş hem de tehdit ediyor, beni daha fazla rezil edersen bak daha fazlasını yaparım, dekanının adını da yazdım, diyor. Bıraktım yakanı, sen bu utancınla yaşamayı öğren...

Can Doğan be hey coşkun büktel hazretleri, be hey theope'nin yazarı... ne zaman anlayacaksın theope'nin tiyatro sanatı açısından zerre katre bir değeri olmadığını... tamam ben vandalım... da sen ne kadar yobazmışsın yahu... senden ve etrafında konuşlanmış tiyatro sanatıyla alakasız bir grubun dışında "beş para etmeyen" varakparenin "ayet" olmadığını çakmış olmak mı suçumuz... biraz edep yahu... bir tek ölümlü değer verdi senin ayet hükmündeki harf kalabalığına adamın burnundan getirdin... theope'yi seyretmeye gitmedin... çünkü seyretmeye değer olmadığını en başta sen biliyordun... telif hakkını almak konusunda pek şüpheci olmadın... yazdığın "şey" bir sezon sahnede kaldı lakin bir sezon boyunca o salonu dolduracak kadar seyirci bulamadı... bir vandal arıyorsan aynaya bak... kendi yazdığını "piç" eden senden gayrı kaç kişi vardır yazı yazanlar arasında... be birader be brother go went gone...

Coşkun Büktel Sevindim: İşte Theope'ye ancak bu salakça gerekçelerle çamur atılabileceğini, Theope'ye çamur atanların dişe dokunur bir şey söyleyemeyecek salaklar olduğunu bir güzel belgeledin. Suçunuz filan yok! Zaten ben sizi suçlamıyorum. Siz beni ve Theope'yi suçluyor ve getirdiğiniz gerekçelerle, tiyatro yapıyorum zannederek hayatınızı boşa harcadığınızı ve orta zekâlı, şımarık beslemeler gibi yaşayarak, sonunda bir vandaldan başka bir şey olamadığınızı belgeliyorsunuz. Hani sen gitmiştin! Ne oldu bütün o tafraların! Söylediğin sözün bile bir ağırlığı ve ciddiyet yok.

Coşkun Büktel Haır suçunuz yok. Elli kiloluk bir adam 500 kiloyu kaldıramıyor diye suçlanmaz. Sizin paınız bu. Eniniz boyunuz, çapınız bu! Sizi suçlamak saçma! Tabii size karşı Theope savunması yapsam daha da saçma olurdu.

Coşkun Büktel ‎"Yapınız" bu olacak, okunamayan kelime.

Erbil Göktaş Kaç defadır "defol git" diyorum, anlamıyorsun; başka türlü söyleyince de "akademik seviye" diyorsun!... Sen ağzına geleni söyleyeceksin, hak etmediğim İFTİRALARI BANA ATACAKSIN, beni küfürlerinle küçük düşürmeye çalışacaksın, ben SANA AYNI SERTLİKTE YANIT VEREMEYECEĞİM, ÖYLE Mİ? VE SEN, ÇALIŞTIĞIM KURUMA BENİ İHBAR EDİP, “SUSTURUN ŞU ADAMI”, DEMEK İSTERCESİNE, YENİ BİR SANSÜRE KENDİN İMZA ATACAKSIN!!! AMA HERKES ŞUNU ÇOK İYİ BİLSİN, BEN KENDİ ALANIMDA, KENDİ ALANIMI YANİ TİYATROYU, SENİN GİBİ DİKTATÖRLERDEN KORUMA SAVAŞI VERİYORUM. Hiç kimsenin de "işimi yapmamı" duymasından MÜTEESSİR DEĞİLİM. Ama senin, HİÇ GEREĞİ YOKKEN, sadce "Erbil'i sıkıştırabilir miyim, suçlamalarından kurtulabilir miyim?" umuduyla çalıştığım kurumun adını ve yöneticisinin adını yazmak, hadi "ahlaksızlık" demeyeyim, hiç de "ETİK" değil. Hatta SAVCIYA DA GİT, yakışır yani!... Yahu KÜFÜT EDEN SENSİN, AĞZI BOZUK OLAN SENSİN, HAKARET EDEN SENSİN, ben sadece YANIT VERİYORUM, anlayacağın dilden konuşmaya çalışıyorum. ALINDIĞINA GÖRE, demek ki çok müteessir olmuşsun!...
Ya işte böyle Coşkun Büktel, "AKADEMİK SEVİYE" bir gün gelip HERKESE GEREKLİ OLABİLİYORMUŞ demek ki!... Beni bile LİNÇ ETMEKTEN çekinmediniz, KİM İNANIR ARTIK senin sözlerine?... KÖTÜLÜK VE YALAN DİKTATÖRÜ SEN DE!... Biz ömrü hayatımızda ne diktatörler gördük, senin TEHDİTLERİNDEN Mİ KORKACAĞIM?... Hiç durma, yarın savcılığa da git, beni İHBAR ET, hatta MAHKEMEYE DE VER, masraflarını ben karşılayacağım, davayı kazansam bile... Ben EN YAKINIMDA SANDIĞIM KİŞİLERİN ARKAMDAN İŞ ÇEVİRMELERİNE, İHANETLERİNE, GİZLİ, AÇIK GAMMAZCILIKLARINA ALIŞKINIM; HİÇ ÜZÜLMEM KENDİ ADIMA. Derim ki "herkes meşrebine göre davranacak", hadi BURALARDA DAHA FAZLA VAKİT KAYBETME, savcıya git, hakime git, nereye gidersen git; BU SAATTEN SONRA ÇOK YAKIŞIR...

Can Doğan coskun büktel, ne çok isterdin değil mi gitmemi... theope'nin her hangi birinin atacağı çamura ihtiyacı yok ki... okurken müthiş keyif veren bir metin olsa da tiyatro sahnesi için theope zaten kendi kendine bir çamur... neredeyse 30 sene oluyor... tiyatro yaptığımı falan zannetmiyorum... bilfiil 30 yıldır tiyatro sahnesindeyim zaten... ve theope dediğin şeyin tiyatro sahnesinde beş paar etmeyeceğini anlayacak kadar da bu işi öğrendim... az biraz da kendi enine boyuna bakarsan çarpıp toplarsan zekanla mütenasip bir hayat yaşamadığını görürsün... yazık... kendi yarattığı bir putun kölesi olarak yaşadın ve göçüp gittiğinde seni o putun altına gömecekler... üzerinde birde çınar olursa taş istemezsin ama çınar bulamazlarsa bir taş dikerler elbet... ve üzerine yazarlar... theope'nin yazarı... mezarlar kerameti kendinden menkul birilerinin bedenleriyle dolu... (polemik'in şampiyonlar liginde oynamaya gücün yetmiyor zaar... yazdıklarıma cevap vermiyor ezberini tekrar ediyorsun...)

Coşkun Büktel Mustafa'ya gelince, amaaan boşver, ona da gelmeyiverelim. Onu artık herkes tanıyor. Hile ve demagojilerini fark etmek için ille Coşkun Büktel olmak gerekmiyor. Ya Erbil? Erbil zaten zararsız. Çok sıkıcı bir yazım tarzı var. Oturup da yukarıda yazdığı uzun destanı okumaya gerek duymuyorum. Okuyan çıkacağını da sanmıyorum. İlk cümleden belli, aynı terane...

Coşkun Büktel Hâlâ bana defol diyor zavallı! Bunun ne kadar dangalaklık olduğunu açıkladım ya, onu hazmedemiyor, aklı sıra onun rövanşını alacak... Ben o nehirde bi daha yıkanmam Erbil!

Erbil Göktaş Şampiyonlar ligine HOŞGELDİN CAN!... Sen Coşkun Büktel'in hezeyanlarına aldırma; bir yerlere de gitme; eninde sonunda Coşkun Büktel'i de, Coşkun Büktel ve Theope'ye rağmen "yazım" tartışmalarına çekmeyi başaracağız;tam bunları söylerken, BENİM YAZIM TARZIM" KONUSUNUA DEĞİNMİŞ; evet, sevgili Can, artık, Bay Theope'ye rağmen, Theope'yi de tartışmaya başlayabiliriz.

Can Doğan theope'yi edebiyat fakültesi tartışsın... tiyatrocuların ne alakası var... ama bütün edep kusurlarına rağmen coşkun gibi bir kalemin bütün kariyeri boyunca bir tek tiyatro oyunu yazmamış olması yürek burkucu...

Mustafa Demirkanlı Goobels diye bir yaşamıştı tarihin karanlık biryerlerinde, hatırlarsınız... Şunu savunurdu aynı şeyi sürekli tekrarlayın, inanacaklardır... Coşkun ondan öğrenmiş, sıkışınca benim hakkımdaki külliyen yalanlarla dolu sayfasına link verir, kimsenin o kadar yazıyı okumayacağına güvenir... Bu korkak adama defalarca şu öneride bulundum, çık karşıma yanına da kimi istersen al, ben tek başıma olacağım, sadece kameramanım olacak yanımda,o sayfalar dolusu yalanlarını tekrarla al yanıtını, kaydedelim yayımlayalım... Öldür allah kabul etmedi, bir keresinde kabul etme gafletinde bulundu, sonra nasıl sıyırırım diye düşünüp, bana tek şartım var: klu kluks klan maskesi takacaksın gibi sapık bir teklif yapıp tüydü... Burada da izliyoruz, neden İHBARCILIK yapma gereği duyduğunu açıklamamak için bin dereden su getiriyor, takla atmaktan boynu incindi...

Coşkun Büktel Benim Theope diye bi sorunum yok, neyine cevap vereyim? Siz ille benimle tartışmak istiyorsunuz diye size cevap vermek zorunda mıyım? Sana Theope yönetmeni teklif ettiğimi hatırlamıyorum. Bana teklif edenlerin de yalnızca bir tanesini kabul ettim: Şakir Gürzumar. O da Theope'nin Türk dilinde yazılmış en iyi oyun olduğunu söyledi. Siz gidin kabul ederse Şakir Gürzumarla tartışın! Ben hayatımdan çok memnunum! Özgür ve bağımsız bir sanatçı olmayı seçmiştim. Öyleyim. Benim de yüreğim, sahipşerinin sesi olanlar için burkuluyor.

Coşkun Büktel Mustafa, uykun gelmiş... 1500 kere cevabını aldığın ve artık lherkesin bildiği kıro yalanları yeniden sayıklamaya başladın. Bana dersin hep ama sözü biten hep sensin. Ben linki bir daha vereyimde, külliyen yalan dediğin sayfada bir tek yalan bulan yakama yapışsın: http://www.coskunbuktel.com/linkdemirkanliyalanlari.htm

Can Doğan benden de açık çek... theope'nin dramaturjik mevzuu konusunda tartışalım... kamera da tespit etsin... yayınlayalım internet aleminde... theope'nin tiyatro oyunu olmadığını ben bizzat coşkun'un evinde 30 sene önce çaktıydım... fikrim de değişmedi... dört noka koyduğu yerlerde dört noktalık es vermem konusunda az mı fırça attı bana... oyunculuk diye bir şeyden haberi olmayan, reji konusunda (kendisiyle uzlaşacak adam arayan) biriyle tiyatro mevzuunda polemik yapmak abesle işgial'e iyi bir örnek teşkil eder mi acaba?...........
........
bunları yazdıktan sonra son mesaj geldi... gürzumar'la ilgili olan... "türk dilinde yazılmış en iyi oyun" demiş... eee? neden theope sahnelerde değil? neden türkçe konuşulan bu coğrafyada insanlar gişeye saldırmıyor... coşkun büktel hayatından memnunmuş... ben de memnunum... özgür ve bağımsız bir sanatçı olmayı seçmiş... ben de öyle... bunca yıl, ödenekli bir tiyatroda çalışmama rağmen özgürlüğüm ve bağımsızlığım kısıtlayacak bir tek hareketin muhatabı olmadım...
ve bunca yıl coşkun büktel kalibresinde bir adamın bir tiyatro oyunu yazmaması konusunda hüzün içindeyim...
ve bu kalemin polemik konusunda kendinden daha zeki biriyle karşılaştığı her bir turda topu başkasına atmasından da üzüntü duyuyorum...
şakir gürzumar'la da tartışabilirim... ama bu tartışmayı ben önermem... okunduğunda muhteşem olan bir metnin tiyatro metni olarak da değer taşıdığını söyleyebilecek her kimse metnin sahibi çıkarsın karşıma... şakir gürzumar olur, başkası olur... buyursunlar...
ortada kuyu var yandan geç "polemik'in şampiyonlar ligi"ne yakışmıyor... hatta söyleyecek söz bulamayıp "abimi çağırayım da sen görürsün" tadında şakir gürzumar'ı çağırmak yakışıklı olmadı...

Mustafa Demirkanlı Seninle tartışmak isteyen yok... Sadece durup dururken Erbil'in dekanının adını neden büyük harflerle ve de kırmızı yaparak yazma gereği duydun... Konuyla ve yazıyla hiç ilgisi olmayan bu gammazcılığı -googel arama motoruna güvenerek- neden yapma gereği duydun, bunu yaparken utanmadın mı? Erbi'in konuşmalarımızı kimsenin duymasını istemiyorsan konuşma yalanınla ilgisi yok ki!!! Adamın dekanının adını neden yazma gereği duydun? Hayatında bir kere dürüst ol ve açıkla, gerekçeni öğrenelim, yanılmışız niyeti gammazcılık değilmiş diyelim... amma kdolanıp durdun yahu...

Coşkun Büktel Valla dediğim ve anlamazdan gelmekte inat ettiğin üzere Can; benim Theope diye bir sorunum ya da Onu hele seninle tartışmak diye bir niyetim yok. Şakir'in olacağını da sanmam. Yani senin Mustafa Demirkanlı tipi ahlaksız saptırma yöntemleriyle yaratmaya çalıştığın izlenim yanlış. Şakir'i çağırmıyorum. Sana çok istiyorsan ona git, belki tartışmayı kabul eder diyorum. Tartışma ahlakı senin için de önemli değil mi? Sen de Mustafa gibi olduğun için mi kendini usta tartışmacı sanıyorsun? Ben sana benzemem. Ben tartışmacı değilim. Ben her şeyden önce ahlakçıyım. Birinin karşısında çirkin yöntemlere tevessül etmek zorunda kaldığım anda, hayatımın en büyük darbesini yemiş ve hayattan sınıfta kalmış sayarım kendimi.

Mustafa Demirkanlı Şakir'in sahnelemesini ben de istiyorum, defalarca da söyledim kendisine, eğer Büktel izin verirse, ben Şakir'in Theope'den iyi bir oyun çıkartacağını düşünüyorum ama tek koşul, Büktel'in Theope'yi Şakir'e teslim etmesi... Yapar mı bilmem, yapmazsa Şakir de hiçbir şey yapamaz... Yıprandığıyla kalır...

Coşkun Büktel Yahu bari sen sus! Sizin Theope'yi beğenmenizin ya da beğenmemenizin gözümde toz zerresi kadar bir önemi var mı zannediyorsunuz? Hle senin Mustafa bu konuda sırf ağzın var diye konuşmaya çalışman çok zavallıca... Başka konu bulun kendinize... Theope size 5 numara büyük...

Mustafa Demirkanlı Coşkun Büktel: "Ben her şeyden önce ahlakçıyım. Birinin karşısında çirkin yöntemlere tevessül etmek zorunda kaldığım anda, hayatımın en büyük darbesini yemiş ve hayattan sınıfta kalmış sayarım kendimi." demişsin. Şu ahlakçılığın ne zaman harekete geçecek de Erbil'i neden ihbar ettiğini açıklayacaksın ya da şöyle soralım hiç ilgisi yokken -(var diyorsan açıkla) adamın dekanının adını neden başa büyük harflerle yazıyorsun?...

Coşkun Büktel Ne bekliyorsun, Mustafa? Küfür etmemi mi? Tamam, hadi küfrettim say!

Coşkun Büktel Tiyatroyu bu zekalar yapıyor, tiyatrodan bu zekalar besleniyor. Tiyatronun sorunlarını anlamak için yalnızca şu tartışmayı okumak bile yeterli.

Mustafa Demirkanlı Neden ihbar ettiğini açıklamak yerine, aklına küfretmek geliyor? Adamın dekanının adını hangi saikle kullandın, ihbar etmek gibi bir amacın yoksa... De ki hepimiz yanlış anlıyoruz, açıkla da öğrenelim... Adamın dekanının adını neden kullanma gereği duydun? Hem de durup dururken...

Can Doğan sevgili coşkun, benim de theope ile ilgili tartışma hevesim yok çünkü bir "tiyatro" metni olarak tartışmaya değer bulmadığım bir harf yığınından öte bir anlam taşımıyor... şakir gürzumar da okuduğu şeyin cazibesine kapılmış olabilir... ki okunduğunda cezbettiği muhakkak... sahneye koymak konusunda geride durduğuna yahut öne çıkmadığına göre bu konudaki yaklaşımı da kendini ele veriyor...
yazarının bile karşıma çıkıp savunamadığı "tiyatro" metni olduğu iddia edilen harf yığınıyla ilgili sen de rahat ol... senin theope diye bir sorunun olmadığı ortada... lakin "theope"nin Coşkun Büktel gibi bir sorunu var... işin ehli bir uyarlamacı o harf yığınından güzel bir "tiyatro" oyunu çıkarabilirdi oysa...
Zannımca yaşlanmışsın Coşkun... özünle sözün birbiriyle çelişkili... kendini "theope'nin yazarı" diye ortaya sürüyorsun ama yazdığın şeyi savunacak güçten düşmüşsün kanaatimce...
yahut esasen savunulacak bir şey olmadığını anlayacak olgunluğa geldin lakin yiğitliğine zarar gelir diye endişelisin...
theope ne acıdır ki zannımca sana da 8 numara bol geliyor... theope'nin içine girdiğinde zorlanıyorsun...
theope yıllar boyunca seni taşıdı ama artık sen theope'yi taşıyamıyorsun...
kaldı ki theope mitolojik bir kahraman olarak anonim... hemen değilse de bir süre sonra bir theope de ben yazacağım... her ne kadar hikayenin ilginçliğin sen keşfettiysen de parsayı ben toplayacağım... bakarsın yazdığım oyunu şakir abi sahneye koyar...

Can Ceylan Genç bir tiyatrocu adayı olarak, yazılan her şeyi satır satır okuyorum. theope'yi de en kısa zamanda okuyacağım.

Coşkun Büktel Kusura bakma Can, tartışmaya hevesin yoksa ve biz sana zaten tartışma şansın sıfır demişsek, burada ne aradığını merak ediyorum. Hevesin olmadığını ve Theope'nin tartışmaya değmez bir harf yığını olduğunu söylemeye mi geldin? İyi, tamam! Bunu biliyorum zaten, yıllar önce de söylemiştin. Yeni bir lafınız yoksa neden susmayasınız ki? İstediğin kadar konuşabilirsiniz, patinaj da yapabilirsiniz ama, benim son yazdığın o uzun yorumu okumamı bekleme... İlk cümleyi okudum ve tamam bunu biliyorum deyip bıraktım. Seyircinin, yaptığınız oyunları bırakmasının ve İstanbul nüfüsü arttığı halde seyirci saınızın artmamasının hatta bir söylentiye göre küçük bir miktar azalmasının kökeninde de buna benzer bir handikap yatıyor.

Can Doğan tamam coşkun... belli oldu bana laf yetiştirecek gücün kalmamış... seyirci sayıları falan... tamam... bunun sonu gençlikteki cinsel kudretle bugünü mukayese etmeye falan varabilir... benim yazdığım uzun yazıyı okumadığın mavrasına da inandı...Devamını Gör

Coşkun Büktel Samimiyet eksikliği. Samimiyete sahip olmadan sanatçı olmanız imkansız. O yüzden diyorum: Üç türlü sanatçı var: 1. Sanatçı. 2. Marifetli maymun. 3. Maymun. Samimi olmaktan hayatının hangi anında vazgeçmek zorunda kaldığını bilmiyorum ama, işte o anda 2. ya da 3. kategoriye düşmüşsün.

Mustafa Demirkanlı Coşkun mutlu olsun, dert değil, bu geceki seyircisi de biz olalım ama bir de bu yaştan sonra neden ihbarcılığa soyunduğunu anlatıverse... fena mı our...

Can Doğan samimiyet eksikliği mi? bir sürü harfi ardı ardına dizip de buna "tiyatro" eseri diyorsun... klavyenin başına bir maymunu da koysak onca harfi tıklayabilirdi... hadi canım...

Can Doğan mustafa zorlama... anlatamaz... belagatını kaybetmiş... gençliğinden kalma yazdıklarını copy+paste ediyor... ezber geçiyor... arada bir de parmaklarının gücü yettiğince edepsiz harf yığınları ekliyor....

Mustafa Demirkanlı Samimiyet eksikliği mi? Samimi olsan da adamı neden ihbar etme gereği duyduğunu anlatsan... Maymun bile ihbarcılık yapmaz...

Can Doğan mustafa sayıyla kendine gel... tarihte hiç bir maymun muhbirlik yapmamıştır... muhbir olmak için daha aşağı bir seviyede olmak icabeder ki biyoloji ilmi bunları "insan" diye niteler... kromozom sayısı 46'dır maalesef...

Mustafa Demirkanlı Neye öfkeleniyorum biliyor musun? Düne kadar kendi menfaatleri için adamı yağladılar, pohpohladılar, kendini zorla kapak bile yaptırdı, hoşlarına gitmeyen ilk durumda yalan, iftira, karalamadan geçtim, ihbar etmekten bile geri durmadılar, sonra da samimiyetten, dürüstlükten bahsediyor... Bir de Theope yazarıymış, pööh...

Coşkun Büktel Eyvah eyvah!... Hadi Mustafa kendince eğleniyor ama korkarım ki sen şu klavyedeki maymun benzetmende ciddisin Ve korkum inan ki kendim için değil. O yazıyı okumadığıma niye inanmadığını da anlayamadım.

Can Doğan mustafa yoksa sen de mi "theope yazarı" olmayı bir rütbe sayıyorsun? adam 30 senedir bunu bir paye olarak sattı ve birileri de yedi... internet ortamında insanlara orrrrrrrrrrrrrrrrrrospu çocuğu diye canlı görüntü verenleri dergisinin sayfalarına taşıyanların saflığına şaşalım... aha bu da ona ders olsun...

Can Doğan yazdığımı okumadıysan benim fikriyatım üzerine klavye oynatırken maymun kadar bile tutarlı olman mümkünsüz... okumadan yazmayı becerebiliyorsun dinlemeden konuşmayı da becerebiliyorsun demektir... genç tiyatrocular bu yazışmayı okuyormuş... eyvah eyvah... foyan meydana çıkacak coşkun... bilgisi olmadan fikir beyan edenlerden oluyorsun... okumadan yazmak... tam da harf yığını üreten 46 kromozomlulara uygun bir durum... mustafa, can ceylan, size yazdım... coşkun okumuyor nasılsa...

Mustafa Demirkanlı Adamın pişkinliğine bak... Erbil'i neden İHBAR etme gereği duydun diye sorarak yerden yere vuruyorum... pişkinliğin de bu kadarı... pes valla... Can, başka oyunu yok ki, tesadüfen bir metin oluşturmuş, ben de sevinsin diye kullanıyorum...

Coşkun Büktel Siz Theope'yi seviyorsunuz ha? Sahnelenemez ama çok mükemmel buluyorsunuz, ha! Mustafa'nın ne mal olduğunu biliyorduk ama bu akşam senin de şeytanını çıkarmış olduk, Can! Sende bırak bir sanatçıya, bir mafya tetikçisine bile yetecek samimiyet yok.

Coşkun Büktel Mustafa'ya gelince: Ona gelmeye bile gerek yok!

Can Doğan coşkun! theope'nin okunduğunda etkileyici olduğunu söyledim... o kadar... gözün kesiyorsa bu etkileyici metnin tiyatro sahnesinde (hatta senin iddian uyarınca) açıkhava tiyatrosu'nda 4 saatlik bir gösterimde işe yarayacağını ortaya koy... kendini beğenmişliğin de bir sınırı var yahu... benim samimiyetim profesyonelce yaptığım işle bağlantılı... senin aile dostun değilim ki... neticede bir oyun yapılacak ve ben de bu oyundan profesyonelce faydayanacağım... theope bu işi görecek potansiyelde değil... kabul et artık ve yığdığın harflerin okunduğunda etkileyici lakin sahnede seslendirilince harf yığını olduğu gerçeğiyle yüzleş... bende mafya tetikçisindeki kadar içtenlik var mı yok mu bilmem ama kimsenin "seyretmek" istemeyeceği bir harf yığınını tiyatro eseri saymayacak kadar öngörü var...

Coşkun Büktel Patinaj yapıyorsunuz!

Can Doğan sen onu bile beceremiyorsun

Coşkun Büktel Kayıp düşmeyi mi?

Can Doğan theope dört başı mağrur bir tiyatro oyunu de...

Coşkun Büktel Benim Theope diye bir sorunum yok. O senin sorunun. Aşman gereken bir kompleks olmuş sende... Ben sana Theope'nin değerini kabul ettirmeye çalışıyor muyum? Sen bana niye değersizliğini kabul ettirmeye çalışıyorsun? Bu konuyu düşün bence! Theope benim değil, senin takıntın!

Mustafa Demirkanlı Can, bu adamı az daha DT'ye dramaturg olarak alacaklardı, bu ne istedi biliyor musun? Rejisör kadrosu... Hayatında hiç oyun yönetmeden, hatta hiç sahneye çıkmadan rejisör kadrosu isteyen adama, Theopesi'ni anlatamazsın, o kendini ne kadar rejisör görüyorsa o kadar da yazar sanıyor... Dokunma garibe, kendini yazar sanarak göçsün bu dünyadan, tek umudu da öldükten sonra anlaşılacağı... dokunma rüyalarına... Patinaj yapmadan neden Erbil'i ihbar etme gereği duyduğunu anlatsa, yeter... Galiba dürüstmüş bile diyeceğim...

Can Doğan benim takıntım sensin... klavyenin başına geçtiğinde neler yapabildiğini öngören biri olarak bunca zaman theope'nin gölgesinde yaşaman ve yaşlanman hiç hoşuma gitmiyor... "Theope'nin yazarı" sıfatıyla kendini konumlandırman hoşuma gitmiyor... bunca değerli bir dil ustasının "hakikaten" tiyatro sahnesinde işe yaramaz bir metin oluşturup bunun ardında bir ömrü ziyan etmesine tahammül etmek hoşuma gitmiyor... neyse ne... seninle didişmek hoşuma gidiyor. şampiyonlar ligi maçı gibi... ama çaptan düştüğünü de teslim edeyim... eski gücünde değilsin polemik mevzuunda... oy theope'nin gözünü ve artık oyun yaz da oynayalım...

Coşkun Büktel Aslında şaşmamak gerek, Özdemir Nutku'nun bile takıntısı olmuş ki, Theope'yi aşağılamak uğruna iftirayı göze alacak kadar kendini aşağıladı. Theope yüzünden Nutku bile bu hallere geldiyse, senin bu haline şaşmamak gerek aslında... Anladığıma göre Theope sizin vicdan yaranız olmuş.

Coşkun Büktel Sizin derken, seni kastediyor değilim, Mustafa! Tiyatrocuları kastediyorum.

Can Doğan benim halime ben bile şaşıyorum... kocamış ve yeni bir şey söylemekten aciz eski ezberini tekrar etmekten gayri bir şey söyleyemeyen biriyle şampiyonlar liginde polemik yapılabilir sanıyorum hala... bundan sonraki hayatında muaaffakiyet dilerim sevgili coşkun...

Coşkun Büktel Havlu atarken bile kuyruğu dik tutmak iyidir. Güle güle sevgili cav!

Can Doğan cav

Mustafa Demirkanlı Ben tiyatrocu değilim ki... Hiç böyle bir iddiam olmadı... Ben salak mıyım da böyle bir iddiada bulunayım? Ben rejisör kadrosu değil, figüranlık bile istemem, hadiimi bilirim... Sadece gazeteciyim...

Can Doğan mustafa sana da şaşıyorum... kocamış ve yeni bir fikir üretemeyen eski ezberini tekrar eden bir eski tüfekle sabahın beşinde diyalog kurma çabası gösteriyorsun...

Mustafa Demirkanlı Bu yazıları takip eden genç arkadaşa bir yazı önerim, kaçayım... http://www.tiyatrodergisi.com.tr/detay.php?hng=1154

Önizlemeyi Genişlet

Can Doğan linklerin efendisi

Coşkun Büktel Haklısın, Mustafa! Aslında şöyle yazmam gerekiyordu: "sizin vicdanınız" derken, seni kastetmiyorum, Mustafa, tiyatrocuların vicdanını kastediyorum. (Senin zaten vicdan sahibi olmak gibi bir iddian da yoktur, di mi?)

Coşkun Büktel Yuh! Herif bir kişiyi dezenforme etmeyi kâr sayıyor.

Mustafa Demirkanlı Can şaşma, bir taraftan derginin mizanpajını yapıyordum, şimdilik bitti... Coşkun'u ihbarcı yaftasını sırtlamış olmasının vicdanıyla baş başa bırakalım... belki kendi başına kalınca, vicdanıyla da baş başa kalır, belki de kimse görmeden yüzü kızarır... Can iyi sabahlar... Coşkun seni de yüzleşmenle ve de vicdanınla baş başa bırakalım...

Coşkun Büktel Can, ben de aslında, bütün bu süre boyunca yelekli bir takım elbise diktim arada bunları da cevapladım.

Can Doğan yelekli bir takım elbise diktiğin gerçekçi ve samimi değil... "cevapladım" lafı da külliyen yalan... hiç bir şeyi cevaplamadın... eskiden kalma ezberini tekrar edip dirdin... neyse... benim yazacağım "theope" oyununda bir oyun kahramanı olma hakkı elde ettin... intihal'in, çalıp çıprmanın, araklamanın tavan yapacağı bir oyun yazacağım... muhtemeldir ki theope ile coşkun yüzleşecek... becerebilirsem de coşkun rolünü coşkun göğen'e yahut ona benzer bir oyuncuya oynatacağım... eğlenceli bir oyun olacak... oyunun fikir babası da çoşkun büktel olacak... yazdığı karakerle bütün bir hayatını ziyan eden yazarın öyküsü... bence iş yapmaz ama olsun... ağustos'da provaya gireriz... ekim de de prömiyer...

Coşkun Büktel Olur mu olur! Sen bu zırvaları yaratıcıkık sandığın içn mi bilmem kaçıncı kez yeniden heyecanlanıp geriye döndün? Theope'yi bile beğenmiyorsunuz hesapta ama çapınız bu işte. Verdiğin kararı 3. kez çiğnememen çok daha yararlı olurdu senin için. Ciddiyetini bir nebze daha az ayağa düşürmüş olurdun.

Coşkun Büktel Terzi benzetmesini gerçekçi bulmamana üzüldüm. Gerçekçilikten yalnızca natüralizmi anlama! Zeki insanlar o espriden neler neler çıkaracak, bilsen şaşarsın!


COŞKUN BÜKTEL / 20 mart 2012

(Kaynak: Coşkun Büktel)