18 Mart 2012 Pazar

Hiçbir üniversitenin hiçbir güzel sanatlar fakültesindeki hiçbir dramatik yazarlık bölümde hiçbir öğretim üyesinin öğretemeyeceği kadar net bir biçimde yazarlık onuruna sahip çıkma cesareti gösteren Bulunmaz Tiyatro Yazarlık Bölümü Sorumlusu Seda Çelikçi, ancak kendisini öven tiyatro dergilerine verdiği reklâmlarla zar zor ayakta durabilen "İstanbul Büyükşehir Belediyesi Korsan Tiyatroları" Genel Sanat Yönetmeni Ayşenil Şamlıoğlu'nu yerden yere vurup, yazarın hakkı yazara verilmesi gerektiğini vurguluyor!

Bulunmaz Tiyatro Yazarlık Bölümü Sorumlusu Seda Çelikçi, yazarı Alain Decaux tarafından oynanması "yasaklanmış" olmasına karşın, "İstanbul Büyükşehir Belediyesi Korsan Tiyatroları" Genel Sanat Yönetmeni Ayşenil Şamlıoğlu'nun yardım ve yataklığı sayesinde korsan olarak oynanmasına göz yumulan "Rosenbergler Ölmemeli" oyununun korsan olarak oynandığını bildiği için, Sosyalist Sanatçı Hilmi Bulunmaz ve Mesut Alptekin'le birlikte, bu oyunu, beş kuruş bile para vermeden, zorla, yani korsan olarak gidip izlemişti!

***


Yazarın hakkını yazara vermeyi bilmeyen Ayşenil Şamlıoğlu'na bir tiyatral ötanazi önerisi!

Seda Çelikçi
18 Mart 2012

Sayın Ayşenil Şamlıoğlu,

Ben, sizin adınızı, ilk kez olarak, tiyatro sanatçısı olarak değil, televizyon dizileri oyuncusu olarak duydum. Ben, ekonomik olarak yoksul ve kültürel olarak yoksun denilebilecek bir ailede yetişmekle birlikte, bir yandan üniversitede okuyup, bir yandan da çalışarak hayatını kazanan bir kişiyim. Sadece üniversite okumak ve yalnızca çalışmakla yetinmeyip, üstüne üstlük, bir de entelektüel yaşayışın içerisinde soluk alan bir kişi olduğum için, 26 Kasım 2011 Cumartesi gününden başlayarak, Bulunmaz Tiyatro'daki yazarlık çalışmalarına da sürekli olarak katılıyorum. Bulunmaz Tiyatro Yazarlık Bölümü Sorumlusu olmama karşın, hâlâ yazarlık hakkında öğrenebileceğim "çok önemli şeyler" bulunduğunun farkındayım.

Sizin yönetiminizdeki Reşat Nuri Güntekin Sahnesi'nde oynanan "Yüzleşme" oyununu izlemek için 11 Mart 2012 Pazar günü gittim. "Yüzleşme" oyununu izlemeye başladığımda, sizin yönettiğiniz. İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları (İBBŞT) hakkında son bir umut kırıntısı vardı içimde. "Yüzleşme" oyununun sadece tiyatro sanatıyla ilgili olması bile benim için küçük bir umut olabilecekti. Ama o küçük umut parçasını bile ellerimin arasında çekip aldınız. "Yüzleşme" oyununun içeriğinde köylü bir adam ve şehirli bir kadın tipi var. Köylü tip, sadece absürt şeylerle güldürmek için var edilmiş. Şehirli kadın ise, düzene şöyle bir iki lâf geçirir gibi yapıp, sözüm ona bu çabasıyla köylüye "yardımcı olmak" isteyen rolü altında "anlayıp anlamama ikilemi" sürecinden yararlanmak istenmiş. Oysa, tüm bu atraksiyonlara karşın, karşımıza berbat, sıkıcı ve iğrenç bir oyun çıkarılmıştı. Adına oyun denen bu ucube karşısında uyumamak için kendimi çok zor tuttum.

Siz, benim ödediğim vergilerle bütçe oluşturan İstanbul Büyükşehir Belediyesi'ne bağlı bir kurumda ortaya  bir oyun koyuyorsunuz ve bu oyun, aslında estetik kaygılarla sahnelenmemiş olduğu için, tabii ki, sanatla ilgisi bile olmuyor. Tanımlamakta bile koymakta zorlandığımız "bir şey", o kadar emeğe, o kadar paraya, o kadar zamana yazık değil mi? Siz, hiçbir estetik utanma duygusu geliştirmeden nasıl böyle bir şeyi ortaya koyuyorsunuz? Başta oyuncular olmak üzere, bu tür düzeysiz oyunlarda görev alan insanların emeklerine yazık değil mi? Daha da önemlisi, izleyicilerin zamanını har vurup harman savurma cesaretini hangi tarihsel ve toplumsal gerekçelerle elde edebiliyorsunuz? Reklâm verdiğiniz ve hiçbir zaman için çıkması gereken zamanda, yani ayın birinde yayınlanmayan dergilere kapak olma garantisinin verdiği rahatlıkla, siz, yaptıklarınızı beğenmeyenlere de, âdeta " Siz sanattan ne anlarsınız ki?!" tafrasıyla çıkışmayı görev edinmiş gibisiniz...

Siz, sizin arkanızda duran siyasal hükümrânlar ve sizin önünüzde yerlere dek eğilen tiyatro dergileri sayesinde, vergileriyle beslendiğiniz insanların paralarını, zamanlarını ve en önemlisi sanat isteklerini köreltip sömürüyorsunuz. Bunu da, en doğal hakkınız gibi algılayarak, çok büyük bir rahatlık içerisinde yapıyorsunuz. Siz, hem bir sanatçı kostümüyle ortalık yerde dolaşıp, sizin arkanızdaki hüküm sahipleri sayesinde tafra atarken, önünüzde eğilen tiyatro dergilerinin cilalı imaj misyonuna çok güveniyorsunuz.

Siz, büyük bir kitleyi siyasal olarak tutsak etmiş Adalet ve Kalkınma Partisi'nin toplumsal mühendislik kıyağı ile tiyatral bir köşe tutmuş olabilirsiniz, ancak, bizim gibi emekçi insanların gelecek umudunu asla ve kesinlikle söndüremezsiniz.

Sayın Ayşenil Şamlıoğlu,

Sizin sanatsal şırınga ile uyuttuğunuz kitleler için bir istekte bulunmam çok zor, ama en azından kendim için isteyebileceğim haklarım var. Bu hakkımı kullanmayı yeğlediğim için, size "yeter artık" diyorum.

Siz de, tıpkı Orhan Alkaya gibi, "Eski Genel Sanat Yönetmenleri Müzesi"dek fotoğraf albümünü süslemek için, lütfen, derhal tiyatral ötanazi yapınız! 

Siz farkında değilsiniz, ama insanların gerçek sanat eseri izleme hakları var. Siz, estetik bilinçten yoksun olmanın verdiği cesaretle, sanat eseri izleme hakkımızı eliminden alamazsınız. Buna izin vermeyi asla ve kesinlikle düşünmüyoruz.

Sizin iki dudağınızın arasına sığınmış İBBŞT'nin bu mevsim izlek olarak saptadığı "demokrasi" idi. Demokrasi izleğini gündeme getirmek, sadece oyunlarla sahneden halka jakoben sözler etmekle işlevsellik kazanamaz. Düzene karşı bir iki söz kırıntısıyla demokrasi oluşmaz. Gerçek sanat eseri izlemek isteyenler, içi boşaltılmış, tiyatroyla ve sanatla hiçbir ilgisi olmayan, üstüne üstlük, bir de korsan oyun sahneleyerek, nasıl bir demokrasiden bahsediyorsunuz? Bu sezon, hangi oyunun iyiliğinden bahsedeyim ki? Oyunlarınızın hepsi birbirinden kötü.

"Günlük Müstehcen Sırlar" oyununu izlerken, hiç olmazsa, "oyunun sonunda da olsa, mutlaka önemli bir kıssa vardır" düşüncesiyle, bazı izleyiciler gibi davranmayıp, yani onlar gibi oyunu orta yerinde tek etmeyip, oyunu sonuna dek izleme başarısı gösterdim. Ancak, "Günlük Müstehcen Sırlar" oyununu, tüm özverili davranışıma karşın, "konusu olmayan ve ortada kalmış bir oyun" olarak algıladım.

"Günlük Müstehcen Sırlar" oyununu izledikten sonra, "Kargaşa" oyununa izlemeye gitmek gibi bir hatâya daha düştüm. Ne var ki, "Kargaşa" oyununu daha izlemeye başlar başlamaz. bu oyunun, iğrenç bir oyun olduğunu derhal anladım.

Sayın Ayşenil Şamlıoğlu,

Siz, sahnelenecek olan oyunların içeriğine bakmadan, bu oyunları okumadan mı seçiyorsunuz? Sizin, oyunların içeriğine baktığınızı, bu oyunları okuduğunuzu hiç sanmıyorum. Eğer, oyunların içeriğine bakmadan, bu oyunları okumadan sahnelenmesine yeşil ışık yakmayı doğru buluyorsanız, siz, toplumsal ve estetik bir suç işliyorsunuz demektir. Eğer, sahnelenen oyunların içeriğine bakıyor ve bu oyunları okuyorsanız, o zaman, siz, gerçekten estetik biliminden uzak bir insansınız demektir. Her iki koşulda da, derhal Muhsin Ertuğrul'un koltuğunu terk etmeniz gerekir. Bu hâlde, size bir kez daha sesleniyorum:

Siz de, tıpkı Orhan Alkaya gibi, "Eski Genel Sanat Yönetmenleri Müzesi"deki fotoğraf albümünü süslemekten başka bir işe yaramayacağınız için, lütfen, derhal tiyatral ötanazi yapınız! 

Emekçi insanlar, bir ay boyunca çalışıp, kazandıkları üç kuruş parayla, kendisinden ve zamanından fedakarlık ederek, sizin özensiz bir biçimde hazırlamış olduğunuz ve adına "oyun" dediğiniz "şeyleri" izlemek zorunda kalıyorlar. İnsanları, özde tiyatroyla değil, sözde tiyatroyla nasıl kandırmayı sürdürebiliyorsunuz? Siz, bu kandırma işini sürdürürken, hiçbir zaman için tam zamanında, yani ayın birinde yayınlanmayan dergilere verdiğiniz reklâmlarla elde ettiğiniz tanıtımlara mı güveniyorsunuz?


Siz de, tıpkı İBBŞT eski Genel Sanat Yönetmeni Orhan Alkaya'nın lâyık olmadığı gibi, İBBŞT Genel Sanat Yönetmenliği görevine asla ve kesinlikle lâyık değilsiniz. 

Sizin egemenliğinizde bulunan tiyatroda izlediğim "Binali ile Temir" haricindeki oyunların hiçbiri insanî duyguya sahip değildi. İzlemiş olduğum diğer oyunlar, insanî duyguya bile sahip olmadığı için, "Binali ve Temir" oyununu izlerken etkilendim ve "evet bu kez en azından bir insanî duygu var" diye sevindim. Ancak, Tolstoy'un başyapıtı "Sanat Nedir?" kitabının bir sayfasında şöyle bir sözle karşılaştım:


"Sanat adı verilen etkinlik de, esas olarak insanların duygularını başkasına bulaştırma yetenekleri diyebileceğimiz bu yeteneğe dayanır." 

Tolstoy'un bu sözüyle irkildim. İzlerken etkilendiğim oyunda "acıma duygusu" dışında hiçbir insanî duygu yoktu. Tolstoy'un sayesinde, bir kez daha kandırıldığımı anladım. Beni siz kandırdınız. Beni, benim koşullarımı, halkın çektiği sıkıntıları hiç düşünmeden, beni kandırdınız. Oysa, şunu çok iyi bilmek zorundasınız; insanları kandırarak ne tiyatro yapılır, ne başka bir sanat, ne de herhangi bir şey.

Hele o saçma sapan "Bekleme Salonu"na ne diyebilir, bu saçma sapan sözüm ona oyunu nasıl savunabilirsiniz?

Tam bir korsan mantığıyla sahneye taşımaya utanmadığınız "Rosenberg'ler Ölmemeli" oyunu ise yüzde yüz büyük bir tiyatral felaketti. Suçları yıllar önce "kanıtlanmış" ve bu nedenle oyunun yazarı Alain Decaux tarafından oynanması "yasaklanmış" olan "Rosenbergler Ölmemeli" oyununu ilkel bir korsan mantığıyla, âdeta bir ganimet gibi "sahiplendiniz"...

Oyunun "yasaklanmış" olduğunu saptayan ve bu saptamasını tiyatro kamuoyuyla paylaşan insanların sözlerine aldırmayarak, bu oyunu ısrarla korsan olarak sahnelenmeye devam ettiniz. Ne zaman ki mızrak çuvala sığmamaya başladı, ondan sonra, bir zahmet çuvalladınız.

Sayın Ayşenil Şamlıoğlu,

Siz, oyunun yazarı Alain Decaux tarafından "yasaklanmış" oyunu, yazarının istencini ipinize bile takmadan, nasıl olur da oynanmaya devam edebildiniz?

Bir televizyon dizisi mantığıyla sahnelenmiş olan "Rosenbergeler Ölmemeli" oyununu izlerken dehşet içinde kalıp, bu oyunu şaşkınlıkla izledim. Bu oyunun içeriğinin güme gitmesi için, melodramatik bir televizyon dizisi gibi yapılmak için çok uğraşılmış olduğu belliydi. Son dönemlerde, insanları sırf ağlatmak için yapılan bir televizyon hilesine başvurmuşsunuz "Rosenberg'ler Ölmemeli" oyunu sahneye çıkarırken. Korsan olduğu çok somut bir biçimde kanıtlanan "Rosenbergler Ölmemeli" oyununu, derhal sahneden kaldırmak zorunda olmanıza karşın, ayak diremiş ve yaptığınız açıklamaya bile sadık kalmadan, birkaç gösteri daha yaptırtıp, korsanlığa devam ettiniz. Korsan bir mantıkla sahnelediğiniz "Rosenbergler Ölmemeli" oyununu, tabii ki, biz de, beş kuruşu bile para ödemeden, zorla, korsan bir biçimde izledik. İlk izlediğimde korsan gibi davranmamış olmamın nedeni, sizin bu oyunu telif ödeyerek oynadığınızı sanmamdı.

 En temel insanî duygulardan yoksun, dramatik dizilerden etkilenmiş bir biçimde sahneyi işgâl eden "Rosenbergler Ölmemeli" kaba bir ajitasyondan öteye asla ve kesinlikle gidemeyen bir oyun olarak dağarcığımdaki yerini aldı.

Ya bugün gittiğim oyun?...

"Ufak Bir Hata", yine aynı dramaturjik hatâyla sahneye taşınmış. Bu oyun da, yine aynı ruhsuzluk, yine aynı duygusuzlukla karşıma çıktı. O kadar ki: Kendimden şüphe etmeye başladım; ben mi sanattan anlamıyorum, yoksa sanat mı benden anlamıyor? Ancak, yanımdaki arkadaşım da duygusuzluktan şikayet ediyordu.

Sayın Ayşenil Şamlıoğlu,

Artık yeter!

Siz, ne sanattan anlıyorsunuz, ne de izleyicinin duygularından!

Sahneye koyduğunuz oyunlar yüzünden onca emek, onca çalışma, onca fedakârlık, sürekli olarak boşa gidiyor.

Siz, gerçek tiyatro izleyicilerini, gerçeğin peşinde olanları asla yıldıramayacaksınız.

Biz, halkın aydınlanması için elimizden geleni yaptık,yapıyoruz, yapacağımızı!

Gölge etmeyin, tiyatral ötanazi hakkınızı kullanın!!!