9 Şubat 2012 Perşembe

Büktel, Erbil Göktaş'ı "gayrıinsani faşist bir sansürcülükle" suçladı!


YENİ TİYATRO DERGİSİNİ HİLMİ BULUNMAZ/COŞKUN BÜKTEL VE EDİZ BAYSAL'IN KATILDIĞI BERAAT SÖYLEŞİSİ HATIRINA SATIN ALACAK OLANLAR VARSA SAKIN SATIN ALMASINLAR!

Erbil Göktaş 5 bölüm süreceğini söylediği söyleşiyi (daha sonra nasıl bir etki altında kalmış ve kimden talimat almışsa) 2. bölümde apar topar bitirivermiş. (Bakınız: "Hilmi Bulunmaz'la 'Beraat' Tartışmaları".Yeni Tiyatro, Şubat 2012, sayı 35. sayfa 34-38.)

Hilmi Bulunmaz'ın evinde dört kişi toplanarak yaptığımız 125 dakikalık söyleşinin, sert bulduğu bölümlerini budayarak, metnin yarısından çok daha fazlasını ve bize hiç sormadan, gayet nezaketsizce ve gayrıinsani faşist bir sansürcülükle kısaltan Göktaş; finalde "yapıcı tutumdan" söz eden ve "yaraları" sarmaya çalışan uzlaştırıcı iyi insan rolüne soyunmaktan da geri durmuyor:

"Umarım Türk tiyatrosu bu süreci de çok yara almadan atlatır. Atlatmalı da... Karşınızda yer alanların bu konudaki 'yapıcı' tutumlarını ben bekliyorum." 

Ben söyleşi sırasında, Göktaş'ın bu uzlaştırıcı başöğretmen tavrını sert biçimde eleştirmiştim ve Göktaş da kendine göre savunma yapmıştı. Anlaşılan başka pek çok şey gibi, Erbil bunları da sansür etmiş ve söyleşiyi kendi keyfince formatlayarak yayınlamış. Bu kadarına şimdiye dek, yalan makinası, sansürcü Mustafa Demirkanlı bile cesaret edememişti. Göktaş, anlaşılan, dostluğumuza güvenerek bizi arkadan vurmaya cesaret etmiş ve kırılan kolun yen içinde kalacağına, Mustafa'ya ve diğer linççilere koz vermek istemeyeceğimize, aşırı güvenmiş. Linççi olmadığı için kötünün iyisi sandığım Erbil Göktaş'ın beni arkadan vuran kalleşçe sansürü yüzünden, dergideki söyleşiyi okuduğumda kendimi tanıyamadım; o kırık dökük, nedeni sonucu belirsiz, tutarsız ve mantıksız "lafları" söyleyen ben miyim, dangalağın biri mi, anlayamadım. Hilmi Bulunmaz 125 dakikalık söyleşinin tümünü ses kaydı ve metin olarak yayınladığında, Göktaş işi arsızlığa mı vuracak, yoksa utancından evine mi kapanacak, merak ediyorum.
Umarım, şimdi kalkıp da, "Sevgili Büktel, lafların sana dangalakça geldiyse, suçu başkalarında değil, kendinde ara!" biçiminde utanmazlıklara tevessül etmez.

CB / 9 Şubat 2012