22 Şubat 2012 Çarşamba

Türkiye dramatik yazarlığının "Everest"i "Theope" adlı oyunun yazarı Coşkun Büktel'le Bulunmaz Tiyatro Genel Sanat Yönetmeni Sosyalist Sanatçı Hilmi Bulunmaz'ın sanatsal ifade olanaklarını ilelebet ilga ve imhâ etmek için düzenlenen LİNÇ KAMPANYASI sürecinde müthiş derecede olağanüstü bir çaba harcayıp, bu kampanyaya ana sponsorluk yapacak kadar gözü dönmüş LİNÇÇİ Mimesis sitesinin LİNÇÇİ editörleri, alınlarındaki LİNÇ lekesine zerre kadar bile aldırmadan, "ele verir talkını, kendi yutar salkımı" sendromunun gayya kuyusuna şimşek hızıyla iltica ediyorlar!

Oyun'un notu: LİNÇ KAMPANYASI ana sponsorlarından Mimesis sitesinden alıp, olduğu gibi aşağıya aktardığımız yazıdaki yazım yanlışlarını "maymungötürengi" ile belirgin hâle biz getirip, doğrularını "çimenrengi" ile biz yazdık!


***


Türkiye Cumhuriyeti'ndeki tiyatro yayıncılarının belki de bütünü, hemen hemen hepsi, tamamına yakını, neredeyse tümü, benim, halkımın, tüyü bitmemiş yetimin verdiği vergilerle beslenen resmî tiyatro kurumlarının kanını emerek yaşamayı bir alışkanlık, bir gelenek hâline getirdikleri, Kültür Bakanlığı çanağı yaladıkları yada yalamak istedikleri, resmî tiyatro kurumlarından reklâm adı altında avuç dolusu para (avanta, bahşiş, diş kirası, iane, iaşe, sadaka, sus payı) aldıkları için, yayınlarını da, gerçek bir muhalif kimlikle, devrimci bir duruşla değil, avuç açan iğrenç bir dilenci, aciz bir lumpen ruhuyla pazarlıyorlar. LİNÇ KAMPANYASI ana sponsorlarından Mimesis sitesi de, iktidara tam anlamıyla karşı çıkabilecek bir donanıma sahip olmak yerine, iktidardan bir kıl koparabilme bilinçaltıyla hareket ediyor. Rakamları eğip bükerek demokrasicilik oyunu oynayan LİNÇÇİ Mimesis sitesi, emekçi halkın istemleri doğrultusunda değil, kendi tiyatro köyünün küçük kurnazlığıyla yayıncılık yapmaya devam ediyor hâlâ!


Sosyalist Sanatçı Hilmi Bulunmaz


***


Günlük Müstehcen Politikalar

Son günlerde İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları üzerinden başlayan, sahnede erotizm, cinsel içerik veya adaba (âdâba) aykırılık içeriğiyle yürüyen tartışmalar tiyatroda oyunların denetlenmesi taleplerine kadar gitme eğilimi göstermeye başladı. Şehir Tiyatrolarına (Tiyatroları'na) yönelik yapılan eleştirilerin ana kaynağı ise “vatandaşın vergileri” ile tiyatro yapılması üzerinden gerekçelendiriliyor. Bu gerekçede yer alan “vatandaş” ise AK Parti adayına oy veren kitle ile özdeşleştiriliyor. Bu oy veren kitle 29 Mart 2009 tarihinde yapılan yerel seçim sonuçlarına göre İstanbul’daki 3.083.593 kişiden oluşuyor. Bu 3 milyon küsur kişinin aynı kültürel kodlarla hareket ettiğini, tiyatrodan aynı beklentilere sahip olduğunu var saymak (varsaymak), AK Parti’nin yıllardır eleştirdiği vesayetçi devlet anlayışının birebir (bire bir) kopyası olmuyor mu? Vatandaşı kitleler olarak algılayan ve her türlü sosyal mühendislik operasyonuna tabi (tâbi) tutmayı kendinde hak gören devletçi anlayışla giderek özdeşleşen güncel "muhafazakar" ("muhafazakâr") tavır, zaten (zâten) geri kalan 4 milyon civarı oy veren “vatandaş”ı da vatandaş saymamakla, onların kültürel kodlarını ötekileştirmekle meşgul değil mi? Kurumlara sahip olduktan sonra, kurumların yönetim tarzını değiştirmemek, egemen vesayetçileri defedip, yeni resmi söylem kurmak demokrasi ile bağdaşıyor mu? Hele bunu tiyatroda yapmak için girişimlerde bulunmak, bir takım (birtakım) yazılarla aba altından sopa göstermek eskinin gizli kapaklı klikçi yönetim anlayışından ne kadar farklı? Muhafazakar (Muhafazakâr) kültürel elit bir süredir sinemada, tiyatroda hakim (hâkim) anlayışla yer değiştirme taleplerini sık sık dile getirmeye başladı. Peki bu taleplerin ya da bu alt oyma girişimlerinin karşısında nasıl bir muhalif, alternatif duruş sergileniyor? Bu saldırılar karşısında ağlaşmak, “yaşam tarzımıza müdahale edilecek” (ki bu birebir (bire bir) meyhaneleri ima etmekte) sızlanmaları dışında nasıl bir örgütlenme, nasıl alternatif sanat alanı oluşumu öngörüldüğü belirsizliğini koruyor. İş öyle bir hale (hâle) büründü ki Şehir Tiyatroları’nın herhangi bir oyununu eleştirmek muhafazakarların (muhafazakârların) değirmenine su taşımak olarak algılanıyor. Sanatçıların sanatlarını icra etmenin yanısıra (yanı sıra) sanat alanında örgütlenerek kültürel ortama müdahale etmek gibi sorumlulukları yok mu?

(Kaynak: Mimesis)