Oyun'un notu: Sosyalist Sanatçı Hilmi Bulunmaz'la yapılan "BERAAT SÖYLEŞİSİ", Yeni Tiyatro Dergisi'nin 34. ve 35. sayılarında "sansürlü olarak" yayınlandı. Yeni Tiyatro Dergisi'nin Ocak 2012 tarihli 34. sayısı satıştan kalkıp, yerine Şubat 2012 tarihli 35. sayısı konulduğu için, 34. sayıdaki söyleşiyi yayınlıyoruz!
***
Coşkun Büktel, Ediz Baysal ve Erbil Göktaş'ın katkılarıyla
Hilmi Bulunmaz'la "Beraat" Tartışmaları!... (1)
Coşkun Büktel - Baştan başlayalım mı? En baştan düzenli bir şekilde çalışalım. Adam da nereden başlayacağını bilsin. Bir, iki, üç, başladık. Buyur, açılış konuşması...
Erbil Göktaş - Sevgili arkadaşlar Hilmi Bulunmaz'ın davasıyla ilgili Coşkun Büktel beni, Erbil Göktaş'ı suçladı. Bu haberin yapılması gerektiğini sorgulayan eleştiriler yöneltti. Biz araştırma, inceleme, eleştiri, söyleşi yazılarına yer verdiğimiz, hem benim akademik, hem sanatsal çalışmalarımın yanında dergiyle uğraştığım için, bu konulardaki haberleri yazdıracak elemanlarım yok. Ben bunu tüm dergiye katkı sunan tiyatro yazarlarına da söyledim. Ama kimse bu tür haberleri yapmak istemiyor. Daha çok söyleşi, eleştiri hoşlarına gidiyor. Habercilik daha farklı. Bir dergide olsa olsa üç tane haber olabiliyor. Ben, Coşkun Büktel'e, "bana haberi gönderin, birkaç fotoğraf verin, ben haberi yazarım" dedim. Bu olay bizi suçlamaya dönüştü. Tabii Hilmi Bulunmaz'a karşı olduğum yerler olabilir, katılmadığım yerler olabilir. Yani suçlamalara katılmadığım için, bir açık oturum tartışması şeklinde "mesele"yi ortaya koyalım.
Coşkun Büktel - Derginin hayatında tek bir haber bile koyacaksan, bu haberi koymalısın. İnan bu haberi koyman gerekiyor. Çünkü 1100 insan yıllardan beri Hilmi Bulunmaz'a "küfürbaz" diye bağırıyorlar. Adliyeye gittiler. Dava açtılar. Bir sürü dava açtılar bu kişiler. Bu davalardan ilki sonuçlandı. Bu davaların içindeki en önemli davalardan biriydi. LİNÇÇİLER, bu davaya o kadar çok güveniyorlardı ki, sadece kamu davası olan bir dava değildi bu dava. 25.000,00 TL'lik tazminat davası da açıldı. Hilmi Bulunmaz, işte bu davayı kazandı. Şöyle diyelim; Hilmi Bulunmaz, en büyük davasını kazandı. Mahkeme ve hakim, aldığı BERAAT kararıyla, "hadi oradan, Hilmi Bulunmaz'ın eleştirisi incitici olabilir, siz daha çok fazlasını hak ediyorsunuz" dedi.
Erbil Göktaş - Öyle mi dedi?
Coşkun Büktel - Anlamadım. "Öyle mi?" diye bir soru işareti yok ki!...
Erbil Göktaş - Bunu ben yorumluyorum.
Coşkun Büktel - Peki şöyle de: "Hilmi'yi suçlu buldu, ama Hilmi'nin kafası yerinde değildi zâten şanssızlık olmuş, biz Hilmi'yi BERAAT ettirelim" mi? dedi. Senin yorumun ne Erbil?
Erbil Göktaş - Bir kişi dava açtı, bu kişinin davasına karşı...
Coşkun Büktel - Hilmi ne dedi? "Yazıyı düzeltiyorum. Düzelttiğim kısımları belli olsun diye, 'maymungötürengi'ne büründü" dedi. "Maymunun götü kırmızı, Kurhan'ın her yeri kırmızı" demişti. Ben Hilmi'ye "bak bu davayı kaybedersin" demiştim. Bu tür hakaretlerin cezasız kalmayacağını düşünüyordum. Ama hakimler şöyle yaptılar: Davanın bütününe baktılar. Hilmi'nin, diğer LİNÇÇİLERİN yaptıklarına karşı, 1100 kişinin örgütlenip bizi hedef gösterip, bizi bu kadar kışkırtmaları karşısında bu sözleri söylememizin incir çekirdeğini doldurmadığını söylüyorum. Hakim de bunu gördü. Yoksa Hilmi'nin söylediği normal terbiyeli insana söylenmiş olsa tek celsede cezayı yerdi. Karşısındakiler çok kirli insanlar, teknikleri kirli, uygulamaları kirli, yöntemleri kirli, kendileri kirli, ahlâk anlayışları kirli. Teknik olarak Hilmi'yi mahkûm ettirmek istediler, ama karşısındakiler o kadar kirli ki... Biz size haklısınız mı diyeceğiz? Adalet böyle olmaz. Bunu, bu kararı adaletin tecellisi yönünde yorumlamalı. "Usul hataları yüzünden adaletin gerçekleşmemesine izin vermeyiz" dediler. Sence ne oldu? Neden BERAAT etti, şimdi sen söyle bakalım.
Erbil Göktaş - Ben kararı tam ve net olarak okumadım.
Coşkun Büktel - Hâlâ "okumadım" diyorsun ya!
Erbil Göktaş - Ben görmedim belgeyi Coşkun.
Coşkun Büktel - Nasıl "belgeyi görmedim" diyorsun sen ya?!... Anlamak mümkün değil. Biz, ortada böyle bir belge olmadan, "BERAAT ETTİ" dememiz mümkün mü? Mustafa'nın gayet serbest olduğu, hiçbir sansürün bulunmadığı bir yerde, ben bunu yazarım da, Mustafa Demirkanlı ağzımıza sıçmaz mı?
Erbil Göktaş - Coşkun Büktel, bu tartışma selülozik bir ortamda, yani dergi sayfalarında yayınlanacağı için küfürlü konuşmayalım.
Coşkun Büktel - Erbil, senin lafların karşısında bu laflar beni bağlamaz. Ortada bir ayıp varsa, bu ayıp bana aittir. Ben o şekilde dozunu ayarlayarak konuşuyorum. Ben, "Theope" yazarıyım, lütfen, bana Mustafa Demirkanlı gibi nasıl konuşacağımı öğretme. Ben ne diyeceğimi bilirim. Ben sana karışıyor muyum? "Biraz daha eleştirel ol" diyor muyum?
Erbil Göktaş - Diyorsun işte.
Coşkun Büktel - Dedim ama şimdi demiyorum. Öyle bir dayatmam yok. İstediğin gibi konuşabilirsin. Beni eleştirmiş oldun, LİNÇÇİLER şöyle söyleyecekler: "Aaaa bak, Erbil'de hâlâ bir umut var" mesajı vermiş oldun. Bil ki, onlar böyle algılıyorlar.
Erbil Göktaş - Ben o mesajı vermek için demedim. Benim hakkımda da yazdılar. "Hilmi Bulunmaz'a cevap hakkı tanırken hakaret etmeyi bir ritüel hâline getirdiğiniz, yeni bir içtihat mı öneriyorsunuz?" dediler.
Coşkun Büktel - Hakaret etmek ya da ettirmemek, yönlendirmek ve bizi manipüle etmek gücünün olmadığını herkes biliyor. LİNÇÇİLER öyle bir şey derlerse, bizden, fazlasıyla cevap alacaklardır. Senin böyle gücün olmaz. Benim senin üzerinde böyle bir gücüm yok. Kendime zül sayarım, asıl ayıp budur. Asla kabul etmem.
Erbil Göktaş - "1100 kişi" diyorsunuz, ama bence ilk etapta bu sürecin içinde, süreci yakından bilen ve içinde olan bir kişi olarak söylüyorum; bu işi başlatıp götüren üç kişi vardır.
Coşkun Büktel - Olabilir. O beni ilgilendirmiyor. 1100 kişiden en az yarısının olmadığını da iddia edebilirim. Ama bu da beni ilgilendirmiyor. Onlar, "1100 kişiyiz" diyor. Tam 1100 kişi diyorum. Onların iddiaları bu, ben onu kabul ediyorum. "Aldım, başımın üstüne koydum" diyorum. Bu nedenle 1100 kişi var. Biz, sadece 80 tanesini tanıyoruz. Geri kalan var mı, yok mu? Bundan haberimiz yok. Benim yok, senin var mı? 80 tane insan, bizim tanıdığımız insan. Hilmi'nin "küfürbaz" olduğuna dair imza attı. Bu mahkeme kararı, hepsinin suratına şaklayan bir karardır. Tokat gibi şakladı. Bunların kendilerine gelip düşünmesi gerekir: "Biz ne yaptık, ne yaptık?" diye.
Erbil Göktaş - Ama...
Coşkun Büktel - Eğer gerçekten 1100 kişi iseler, gerçekten 1100 kişi de bunu yapmalı; "ya biz ne yaptık, biz ters yola girdik" demeli bu 1100 kişi. Bir fıkra vardır; Laz otomobiliyle doğru yönde gider, ama birçok araç ters yönden gelmektedir. İşte o 1100 kişiye "haksızsınız" dedi. 1100 kişi "Laz haksız" diyor. Mahkeme kararına karşın.
Erbil Göktaş - Bu olaylar, üç kişiyle ilgili geçiyor. İsim vermemiz gerekirse, olay Kurhan'la ilgili.
Coşkun Büktel - Diğerlerini bağlamıyor mu?
Erbil Göktaş - Diğerlerini de bağlıyor. Bana göre bu olay 100 kişi arasında geçiyor.
Coşkun Büktel - Evet, haklısın ben 50 diyorum. Sen 100 dedin. Ben bunu tartışmıyorum; onlar, "1100 kişi" dediler. Ben kabul ettim. O kadar...
Ediz Baysal - "1100 kişi" mi diyorlar?
Coşkun Büktel - Evet, "1100 kişi" diyorlar. 20 tanesi imzasını çekti. Somer Kavran diye bir arkadaş, "ben imza vererek ahmaklık yaptım" diyerek imzasını çekti. Sonra Savaş Aykılıç imzasını çekti.
Erbil Göktaş - Tüm işlerini bırakıp, bu tür işlerle uğraşman acı veriyor bana.
Coşkun Büktel - Acı vermesin, ben hayatımdan memnunum. Sen üzülme.
Erbil Göktaş - Kötülük yapılırken Türk Tiyatrosu'na kötülük yapılıyor. Coşkun Büktel'e değil. Yapılan kötülük Türk Tiyatrosu'na.
Coşkun Büktel - Evet evet.
Erbil Göktaş - Coşkun Büktel hakkında şunu söylemeliyim: Türk tiyatrosu her dönemde bir iki yazar çıkardı. Buna her zaman çok mutlu oldum. 1980'li yıllarda Ferhan Şensoy, ondan sonra Coşkun Irmak etkinlik gösterebildi.
Hilmi Bulunmaz - Coşkun Irmak, şimdi "Öyle Bir Geçer Zaman ki" dizisini yazıyor.
Erbil Göktaş - Çok ustaca bir teknikle yazıyor. Melodram oldu ama yine de çok ustaca... Sonra Memet Baydur geldi. Evet bazı dramaturjik sorunları vardı, yine de çok özel ve oynanabilir oyunlar yazdı. 1990 yılların başında ise Coşkun Büktel geldi.
Coşkun Büktel - Ben, "Theope"yi 1980'li yıllarda yazdım.
Erbil Göktaş - Ben sahnelemeye bakıyorum.
Coşkun Büktel - Sahneleme 1993 yılında oldu. Bunların "BERAAT"la ilgisi yok!
Erbil Göktaş - Ben Coşkun'u anlıyorum. Hatanın üzerine gitti. Bence de yanlışın üzerine gidilmeli.
Coşkun Büktel - Senin beni anladığını düşünmüyorum. Sen beni Ferhan Şensoy'la, Coşkun Irmak'la, Memet Baydur'la mukayese ediyorsun. Beni tanısan, beni anlasan onlarla mukayese etmezdin.
Erbil Göktaş - Yeni yazar çıkması açısından.
Coşkun Büktel - Eee, bunların BERAAT ile ne ilgisi var?! "Yeni yazar" diyorsun. Ben hayal edeceğin kategorinin dışında bir yazarım. Üstündeyim tüm bu yazarların. Beni değerlendirme sen, BERAATa bak, BERAAT konusuna gelelim.
Erbil Göktaş - Türk Tiyatrosu'nun durumu ne kadar kötü. Türk Tiyatrosu'na ne kadar zarar verildi.
Coşkun Büktel - Bana atılan iftiraya itiraz etmezsem, otuz "Theope" yazsam ne olur ki? Senin beni anlaman imkânsız, sen BERAATı konuş!
Erbil Göktaş - BERAATa geliyoruz. Şu konu bitsin de... Yakınlaşma zemini olmadığı için sen kırk yıllık yönetmene kafa tutuyorsun. Bu hazımsızlık yaratıyor onlarda.
Coşkun Büktel - Sende de yaratıyor, farkında değil misin?
Erbil Göktaş - Ben nesnelim. Tarafsız bakıyorum olaylara.
Coşkunt Bükel - Olamazsın. Anlamıyorsun beni.
Erbil Göktaş - Nasıl anlamıyorum ya. Ben de oyun yazıyorum.
Coşkun Büktel - Ben her Türk oyun yazarının oyunlarının oynatılmamasından yanayım. "Türk oyun yazarlarının oyunları neden oynatılmıyor?" diyemem.
Erbil Göktaş - Merak etme, benimkiler de oynatılmıyor. Ama oyunlar oynamalı ve yazar böyle yetişecek. Birinci oyun belki fiyasko olacak, ikinci oyunda gelişecek, üçüncü oyunda oturacak, ustalaşacak.
Coşkun Büktel - Vallahi ilk oyununda "Theope"yi yazmış birisi olarak hâlâ oyunum oynanmıyorsa... Herkes "Theope" yazsın demiyorum. Belki ben de bir "Theope" daha yazamam.
Erbil Göktaş - Yazamazsın, yazamayacağın için bunu söylüyorsun.Yazamazsın. "Theope" yazman için konsantrasyonun, motivasyonun olmalı.
Coşkun Büktel - Varsayalım yazamadım, ne olacak ki?
Hilmi Bulunmaz - Varsayalım yazamıyorum. Elmas taciri olan, tiyatrodan anlamayan ve onların tabiri ile "dangalağım" ve oyun yazamıyorum. Ne olacak ki? Beni neden LİNÇ etmek istediler?
Erbil Göktaş - Eeeee, Coşkun Büktel'in yakın müttefikisin. Bir de otuz kırk yıllık yönetmenlere yaklaşma üslubun var. Üslubunu düzgün kurarak eleştirebilirsin ama sen çok sert eleştiriyorsun.
Hilmi Bulunmaz - Yargıç da öyle dedi: "Çok sertsin ama eleştirmen olduğun için, eleştirme hakkına sahipsin"... O yüzden ben mahkemece tescillenmiş bir eleştirmenim.
Coşkun Büktel - Madem ki "Theope"yi seviyorsun, o zaman hangi dilde konuşacağımı bana öğretmemelisin ve öğretemezsin de.
Erbil Göktaş - Hayır, ben bunu değerlendiriyorum. Artı ve eksi kutup olarak çarpıştığını söylüyorum.
Coşkun Büktel - O zaman karar gelince, "Coşkun Büktel megaloman ve bu herifle geçinilmez" birisi olarak değerlendiriyorsun.
Erbil Göktaş - Hayır, Coşkun Büktel'de megalomanlık var. Ama karşındaki insanlar da az megaloman değil, bu gerçek de var... Bu sistem oyun yazarını mutlaka üretecektir. Bir ya da iki tane, hadi buçuk olsun. Ama bu arada tiyatromuza zarar vermeyelim, diyorum.
Hilmi Bulunmaz - Biz değil, onlar zarar veriyor.
Coşkun Büktel - Bana kimse iftira atamaz, kimse ama. İftiracılar bana nasıl konuşacağımı öğretemez. "Orospu çocuğu" demem gerekiyorsa, ben "orospu çocuğu" derim. İftiracılar, bana nasıl konuşmam gerektiğini öğretemez.
Erbil Göktaş - Ben de diyorum ki; "alçak, ilkel, onursuz" de, bu sözler daha ilkeli ve bence daha etkilidir.
Hilmi Bulunmaz - Sana etkili geliyor ama bana o kadar etkili gelmiyor.
Coşkun Büktel - Bana da öyle gelmiyor.
Hilmi Bulunmaz - "İlkel" sözcüğü, "kedi yavrusu" gibi sevimli geliyor.
Coşkun Büktel - Şeker çalan çocukla, seri cinayet işleyen bir kişiye "yapma, yaptığınız çok kötüdür" denemez. Birisine "sus, sen orospu çocuğusun, sus konuşma şerefsiz" denir. Diğerine "yapma çocuğum, yaptığın hareket kötüdür, yapma" denilir. Aradaki farkı görmelisin ve belirtmek zorundasın. İyi bir yazar olsan bunlara dikkat edersin. Kafan çalışır zâten. İyi bir yazar olsan bana akıl vermeyeceğini bilmen gerekir.
Erbil Göktaş - Eğer böyle devam edersen bu konuşma devam etmez. Bitirmek zorunda kalırız.
Coşkun Büktel - Benle konuşma o zaman. Hilmi Bulunmaz ile görüş. BERAAT eden ben değilim ki zâten, BERAAT eden Hilmi Bulunmaz, onunla konuş.
Erbil Göktaş - Yani zâten.
Coşkun Büktel - "Çıbanın başısın" diyorsun.
Hilmi Bulunmaz - O zaman ben çıbanım.
Erbil Göktaş - Hayır, tabii sana yıllarca acı çektirdiler.
Coşkun Büktel - Ben çok mutluyum, acı çeken LİNÇÇİLER.
Erbil Göktaş - Sokakta kitap satarken, çocuğuna ekmek götürmek için, oyunların oynanmadığı zaman, telif almadığın zaman, mutlaka acı çekmişsindir.
Coşkun Büktel - "Devletten beslenmezken" diyorsun. Evet, o zaman acı çekmişimdir.
Erbil Göktaş - Herkes bir yerden besleniyor. Ama herkes.
Coşkun Büktel - Ben dokuz yaşında simit sattım. Her türlü iş yaptım ve yaparım da.
Erbil Göktaş - O zaman ben de seni aşağılarım. Sen de diziden para kazandın.
Coşkun Büktel - Evet, diziden de beslendim. Her işi yaptım, beslenmek için. Diziden de besleniyorum. Besleniyorum derken avantadan beslenmiyorum. Gözlerim akıyor. O diziye o kaliteyi katmak için.
Erbil Göktaş - Sonuçta 1100 kişiden bazıları imzalarını çekti. Mesela Savaş Aykılıç.
Hilmi Bulunmaz - Savaş Aykılıç, iki buçuk yıl sonra imzasını çekti ama.
Coşkun Büktel - Olsun, geç olsun güç olmasın, onu da kabul ettim ben.
Hilmi Bulunmaz - Ben kabul etmiyorum.
Erbil Göktaş - Yapmayın arkadaşlar, çok acı çektiniz. Ama neden çekilen imzaları kabul etmiyorsun?
Coşkun Büktel - Yooo, çok acı çekmedik, aksine acıyı çektirdik. LİNÇÇİLER acı çekiyor. Biz mağdur değiliz, Türk Tiyatrosu mağdur. Biz bunlarla uğraşmamalıydık. Mesailerimiz bunlara gitmemeliydi. Ben yeni oyun yazmalıydım. Hilmi de tiyatro adına başka şeylerle uğraşmalıydı.
Erbil Göktaş - Evet evet!...
Coşkun Büktel - Biz mağdur değiliz. Bunu üstüne basa basa söylemek isterim ki, biz mağdur değiliz. Sadece Türk Tiyatro mağdur. 1100 LİNÇÇİ mağdur.
Erbil Göktaş - Çok absürt bir durum var. Savaş Aykılıç çekti. Coşkun Büktel kabul ediyor. Hilmi Bulunmaz kabul etmiyor. Çok absürt bir durum.
Coşkun Büktel - İmzasını çeken insanları Coşkun Büktel kabul eder mi, Hilmi kabul eder mi? diye çekmemeli bu imzalar. Somer Kavran gibi davranmalı, bu bir ahmağın imzasıdır ve ben bu ahmaklıktan hemen kurtulmalıyım demeli.
Erbil Göktaş - Savaş Aykılıç da, sizi kırdıysam gerçekten özür diliyorum, dedi.
Hilmi Bulunmaz - Bizi kimse üzemez. Kendisi üzülür. Bizi kimse üzemez. Biz güçlüyüz, haklıyız, biz neden üzülelim ki? Ancak onların kendisi üzülür. Onlar mağdur edebiyatı yapmasına gerek yok ki... Aslan gibi kükrüyoruz. Onlar devamlı gerilemek durumunda.
Erbil Göktaş - Üç kişi dışında diğerlerine daha fazla neden vuruyorsunuz ki?
Coşkun Büktel - Diğerlerinin imzası orada durduğu sürece iddiaları devam ediyor demektir.
Ediz Baysal - Bu iddia özellikle Hilmi Bulunmaz'ın ben dava ile ilgili bağ kurmak istiyorum. Hilmi Bulunmaz'ın küfürbaz olduğuyla ilgilidir değil mi?
Coşkun Büktel - Evet evet... Sadece küfürbaz da değil. Bizim Özdemir Nutku'ya iftira attığımızı da kapsıyor.
Erbil Göktaş - Eğriye eğri, doğruya doğru, ortada bir durum var. Edilmiş küfürler var.
Coşkun Büktel - Evet küfür var...
Erbil Göktaş - Bayağı kallavi küfürler var yani...
Coşkun Büktel - Ne küfür söyle bakayım? Söyle bakayım bir tan "o çocuğu" mu diyorsun, senin deyiminle? Biz neden dedik o sözleri? Benim fotoğrafımı penis üzerine yapıştıran, bana dansöz elbisesini foto-montajlayan ve bunun tamamını takma isimle yapan Burak Caney'e orospu çocuğu dedik. İlk anda başka bir şey demedik. Onu muhatap almadık. Biz o adama orospu çocuğu diye yüklendik. Burak Caney'in güçlü olmadığını görünce, kendi isimleriyle Burak Caney'e destek verdiler. Biz desteği kesmek için, sadece Burak Caney'e değil, Burak Caney'i destekleyenlere de orospu çocuğu dedik; desteklemeyeceklerdi. Onlar Burak Caney'i desteklediler, sonra bize dönüp, sen bize de orospu çocuğu diyorsun dediler. Hayır biz onlara değil; biz, Burak Caney'i destekleyenlere orospu çocuğu dedik. Öteki türlü, alçak, şerefsiz, LİNÇÇİ, maymun götü gibi laflardan da zâten Hilmi BERAAT etti. Onlar en büyük hakaretlerini Mustafa bu olaylar başlamadan önce en büyük hakareti onlar bize yöneltti. Aynen şu; tırnak içinde söylüyorum, eee "ilk tepkim ana avrat sövmek oldu." Mustafa'nın ilk tepkisi o olmuş Hilmi'ye karşı ilk tepkisi. Hiçbir şey yokken. Mustafa olayları böyle başlattı. Mesela bir keresinde şöyle bir şey yaptı. Tartışıyoruz bir şeyi. Araya bir takma isimli birileri koyuyor. Birçok kere yapıldı ama bir kere açığa çıktı. Takma isimle beni yerince, tabii ben her zamanki gibi, takma isimle beni her gün meşgul edebilir. Çok caydırıcı bir dil kullanmak zorundayım. Takma isimli insanlara caydırıcı olarak da, istediğim gibi konuşabilirim. Onlar beni mahkemeye veremezler. Takma isimli adam girdiğinde, ben çok sert konuştum. Levent Çağlayan dedi ki; "Takma isimli insanı siz tanıyorsunuz Coşkun Bey, o Hakan Urcu'dur; lütfen kendisinden özür dileyiniz" dedi. Ben dedim; özür dilemesi gereken odur dedim. Benim takma isim takanlara karşı tavrım belli dedim. Seni mahkemeye vereceğim dedi. Sonra beni kışkırtıyor. Bizim, benim mert bir yanımız var. Asla tükürdüğümüz yalamıyoruz. Onlar takma isimlerle girip bizi kışkırtıyorlar. Biz takma isimli olanlara ağzımıza geleni rahatça söylüyoruz. Onlar, takma isimleri, insanları repliklerini bir tıkla siliyorlar ama biz hiçbir şeyi silmiyoruz. Silmediğimiz lafları alıp alıp şikayet edip davaya koyuyorlar.
Erbil Göktaş - Türk Tiyatrosu'nda kaç kişiyiz, bu kadar sertliğe gerek var mı? Yani onu karşı taraf yapsa, onlar kendisini küçültür.
Coşkun Büktel - Bunları bir kişi yapsa, iki kişi yapsa, kendisini küçültür ama eğer Genco Erkal, Tamer Levent, Özdemir Nutku dahil, bunlar bu LİNCE katılırsa, bunlar Türk Tiyatrosu'nu çürütür. İmzalar orada durdukça ben 1100 kişi diyorum. Biz 1100 kişiyiz dediler. Biz de iyi dedik. Tamam, 1100 kişi dedik. Türk Tiyatrosu'nda 1100 LİNÇÇİ olmuş oldu. Birileri buna karşı çıkmalı.
Erbil Göktaş - İnsanların eli kolu bağlandı bu durumda. Bir batağın içine girince, çıkamadılar. Siz de o batağın içindekilere vuruyorsunuz. Çok zor bir durum! Türk Tiyatrosu kısır bir sürecin içinde kaldı.
Coşkun Büktel - Neye vuruyoruz?
Erbil Göktaş - Sürekli eleştiriyorsunuz.
Coşkun Büktel - Ama sürekli imza orada. Çekenler var... Nedim Saban ilk gün çekti... Bunun ne kadar iğrenç bir kampanya olduğunu gördü. İki insanı hedef göstermek çok büyük bir suçtur. Bizim şu anda başımıza bir şey gelse onlar suçludur.
Tamamı yakında...
***
Coşkun Büktel, Ediz Baysal ve Erbil Göktaş'ın katkılarıyla
Hilmi Bulunmaz'la "Beraat" Tartışmaları!... (1)
Coşkun Büktel - Baştan başlayalım mı? En baştan düzenli bir şekilde çalışalım. Adam da nereden başlayacağını bilsin. Bir, iki, üç, başladık. Buyur, açılış konuşması...
Erbil Göktaş - Sevgili arkadaşlar Hilmi Bulunmaz'ın davasıyla ilgili Coşkun Büktel beni, Erbil Göktaş'ı suçladı. Bu haberin yapılması gerektiğini sorgulayan eleştiriler yöneltti. Biz araştırma, inceleme, eleştiri, söyleşi yazılarına yer verdiğimiz, hem benim akademik, hem sanatsal çalışmalarımın yanında dergiyle uğraştığım için, bu konulardaki haberleri yazdıracak elemanlarım yok. Ben bunu tüm dergiye katkı sunan tiyatro yazarlarına da söyledim. Ama kimse bu tür haberleri yapmak istemiyor. Daha çok söyleşi, eleştiri hoşlarına gidiyor. Habercilik daha farklı. Bir dergide olsa olsa üç tane haber olabiliyor. Ben, Coşkun Büktel'e, "bana haberi gönderin, birkaç fotoğraf verin, ben haberi yazarım" dedim. Bu olay bizi suçlamaya dönüştü. Tabii Hilmi Bulunmaz'a karşı olduğum yerler olabilir, katılmadığım yerler olabilir. Yani suçlamalara katılmadığım için, bir açık oturum tartışması şeklinde "mesele"yi ortaya koyalım.
Coşkun Büktel - Derginin hayatında tek bir haber bile koyacaksan, bu haberi koymalısın. İnan bu haberi koyman gerekiyor. Çünkü 1100 insan yıllardan beri Hilmi Bulunmaz'a "küfürbaz" diye bağırıyorlar. Adliyeye gittiler. Dava açtılar. Bir sürü dava açtılar bu kişiler. Bu davalardan ilki sonuçlandı. Bu davaların içindeki en önemli davalardan biriydi. LİNÇÇİLER, bu davaya o kadar çok güveniyorlardı ki, sadece kamu davası olan bir dava değildi bu dava. 25.000,00 TL'lik tazminat davası da açıldı. Hilmi Bulunmaz, işte bu davayı kazandı. Şöyle diyelim; Hilmi Bulunmaz, en büyük davasını kazandı. Mahkeme ve hakim, aldığı BERAAT kararıyla, "hadi oradan, Hilmi Bulunmaz'ın eleştirisi incitici olabilir, siz daha çok fazlasını hak ediyorsunuz" dedi.
Erbil Göktaş - Öyle mi dedi?
Coşkun Büktel - Anlamadım. "Öyle mi?" diye bir soru işareti yok ki!...
Erbil Göktaş - Bunu ben yorumluyorum.
Coşkun Büktel - Peki şöyle de: "Hilmi'yi suçlu buldu, ama Hilmi'nin kafası yerinde değildi zâten şanssızlık olmuş, biz Hilmi'yi BERAAT ettirelim" mi? dedi. Senin yorumun ne Erbil?
Erbil Göktaş - Bir kişi dava açtı, bu kişinin davasına karşı...
Coşkun Büktel - Hilmi ne dedi? "Yazıyı düzeltiyorum. Düzelttiğim kısımları belli olsun diye, 'maymungötürengi'ne büründü" dedi. "Maymunun götü kırmızı, Kurhan'ın her yeri kırmızı" demişti. Ben Hilmi'ye "bak bu davayı kaybedersin" demiştim. Bu tür hakaretlerin cezasız kalmayacağını düşünüyordum. Ama hakimler şöyle yaptılar: Davanın bütününe baktılar. Hilmi'nin, diğer LİNÇÇİLERİN yaptıklarına karşı, 1100 kişinin örgütlenip bizi hedef gösterip, bizi bu kadar kışkırtmaları karşısında bu sözleri söylememizin incir çekirdeğini doldurmadığını söylüyorum. Hakim de bunu gördü. Yoksa Hilmi'nin söylediği normal terbiyeli insana söylenmiş olsa tek celsede cezayı yerdi. Karşısındakiler çok kirli insanlar, teknikleri kirli, uygulamaları kirli, yöntemleri kirli, kendileri kirli, ahlâk anlayışları kirli. Teknik olarak Hilmi'yi mahkûm ettirmek istediler, ama karşısındakiler o kadar kirli ki... Biz size haklısınız mı diyeceğiz? Adalet böyle olmaz. Bunu, bu kararı adaletin tecellisi yönünde yorumlamalı. "Usul hataları yüzünden adaletin gerçekleşmemesine izin vermeyiz" dediler. Sence ne oldu? Neden BERAAT etti, şimdi sen söyle bakalım.
Erbil Göktaş - Ben kararı tam ve net olarak okumadım.
Coşkun Büktel - Hâlâ "okumadım" diyorsun ya!
Erbil Göktaş - Ben görmedim belgeyi Coşkun.
Coşkun Büktel - Nasıl "belgeyi görmedim" diyorsun sen ya?!... Anlamak mümkün değil. Biz, ortada böyle bir belge olmadan, "BERAAT ETTİ" dememiz mümkün mü? Mustafa'nın gayet serbest olduğu, hiçbir sansürün bulunmadığı bir yerde, ben bunu yazarım da, Mustafa Demirkanlı ağzımıza sıçmaz mı?
Erbil Göktaş - Coşkun Büktel, bu tartışma selülozik bir ortamda, yani dergi sayfalarında yayınlanacağı için küfürlü konuşmayalım.
Coşkun Büktel - Erbil, senin lafların karşısında bu laflar beni bağlamaz. Ortada bir ayıp varsa, bu ayıp bana aittir. Ben o şekilde dozunu ayarlayarak konuşuyorum. Ben, "Theope" yazarıyım, lütfen, bana Mustafa Demirkanlı gibi nasıl konuşacağımı öğretme. Ben ne diyeceğimi bilirim. Ben sana karışıyor muyum? "Biraz daha eleştirel ol" diyor muyum?
Erbil Göktaş - Diyorsun işte.
Coşkun Büktel - Dedim ama şimdi demiyorum. Öyle bir dayatmam yok. İstediğin gibi konuşabilirsin. Beni eleştirmiş oldun, LİNÇÇİLER şöyle söyleyecekler: "Aaaa bak, Erbil'de hâlâ bir umut var" mesajı vermiş oldun. Bil ki, onlar böyle algılıyorlar.
Erbil Göktaş - Ben o mesajı vermek için demedim. Benim hakkımda da yazdılar. "Hilmi Bulunmaz'a cevap hakkı tanırken hakaret etmeyi bir ritüel hâline getirdiğiniz, yeni bir içtihat mı öneriyorsunuz?" dediler.
Coşkun Büktel - Hakaret etmek ya da ettirmemek, yönlendirmek ve bizi manipüle etmek gücünün olmadığını herkes biliyor. LİNÇÇİLER öyle bir şey derlerse, bizden, fazlasıyla cevap alacaklardır. Senin böyle gücün olmaz. Benim senin üzerinde böyle bir gücüm yok. Kendime zül sayarım, asıl ayıp budur. Asla kabul etmem.
Erbil Göktaş - "1100 kişi" diyorsunuz, ama bence ilk etapta bu sürecin içinde, süreci yakından bilen ve içinde olan bir kişi olarak söylüyorum; bu işi başlatıp götüren üç kişi vardır.
Coşkun Büktel - Olabilir. O beni ilgilendirmiyor. 1100 kişiden en az yarısının olmadığını da iddia edebilirim. Ama bu da beni ilgilendirmiyor. Onlar, "1100 kişiyiz" diyor. Tam 1100 kişi diyorum. Onların iddiaları bu, ben onu kabul ediyorum. "Aldım, başımın üstüne koydum" diyorum. Bu nedenle 1100 kişi var. Biz, sadece 80 tanesini tanıyoruz. Geri kalan var mı, yok mu? Bundan haberimiz yok. Benim yok, senin var mı? 80 tane insan, bizim tanıdığımız insan. Hilmi'nin "küfürbaz" olduğuna dair imza attı. Bu mahkeme kararı, hepsinin suratına şaklayan bir karardır. Tokat gibi şakladı. Bunların kendilerine gelip düşünmesi gerekir: "Biz ne yaptık, ne yaptık?" diye.
Erbil Göktaş - Ama...
Coşkun Büktel - Eğer gerçekten 1100 kişi iseler, gerçekten 1100 kişi de bunu yapmalı; "ya biz ne yaptık, biz ters yola girdik" demeli bu 1100 kişi. Bir fıkra vardır; Laz otomobiliyle doğru yönde gider, ama birçok araç ters yönden gelmektedir. İşte o 1100 kişiye "haksızsınız" dedi. 1100 kişi "Laz haksız" diyor. Mahkeme kararına karşın.
Erbil Göktaş - Bu olaylar, üç kişiyle ilgili geçiyor. İsim vermemiz gerekirse, olay Kurhan'la ilgili.
Coşkun Büktel - Diğerlerini bağlamıyor mu?
Erbil Göktaş - Diğerlerini de bağlıyor. Bana göre bu olay 100 kişi arasında geçiyor.
Coşkun Büktel - Evet, haklısın ben 50 diyorum. Sen 100 dedin. Ben bunu tartışmıyorum; onlar, "1100 kişi" dediler. Ben kabul ettim. O kadar...
Ediz Baysal - "1100 kişi" mi diyorlar?
Coşkun Büktel - Evet, "1100 kişi" diyorlar. 20 tanesi imzasını çekti. Somer Kavran diye bir arkadaş, "ben imza vererek ahmaklık yaptım" diyerek imzasını çekti. Sonra Savaş Aykılıç imzasını çekti.
Erbil Göktaş - Tüm işlerini bırakıp, bu tür işlerle uğraşman acı veriyor bana.
Coşkun Büktel - Acı vermesin, ben hayatımdan memnunum. Sen üzülme.
Erbil Göktaş - Kötülük yapılırken Türk Tiyatrosu'na kötülük yapılıyor. Coşkun Büktel'e değil. Yapılan kötülük Türk Tiyatrosu'na.
Coşkun Büktel - Evet evet.
Erbil Göktaş - Coşkun Büktel hakkında şunu söylemeliyim: Türk tiyatrosu her dönemde bir iki yazar çıkardı. Buna her zaman çok mutlu oldum. 1980'li yıllarda Ferhan Şensoy, ondan sonra Coşkun Irmak etkinlik gösterebildi.
Hilmi Bulunmaz - Coşkun Irmak, şimdi "Öyle Bir Geçer Zaman ki" dizisini yazıyor.
Erbil Göktaş - Çok ustaca bir teknikle yazıyor. Melodram oldu ama yine de çok ustaca... Sonra Memet Baydur geldi. Evet bazı dramaturjik sorunları vardı, yine de çok özel ve oynanabilir oyunlar yazdı. 1990 yılların başında ise Coşkun Büktel geldi.
Coşkun Büktel - Ben, "Theope"yi 1980'li yıllarda yazdım.
Erbil Göktaş - Ben sahnelemeye bakıyorum.
Coşkun Büktel - Sahneleme 1993 yılında oldu. Bunların "BERAAT"la ilgisi yok!
Erbil Göktaş - Ben Coşkun'u anlıyorum. Hatanın üzerine gitti. Bence de yanlışın üzerine gidilmeli.
Coşkun Büktel - Senin beni anladığını düşünmüyorum. Sen beni Ferhan Şensoy'la, Coşkun Irmak'la, Memet Baydur'la mukayese ediyorsun. Beni tanısan, beni anlasan onlarla mukayese etmezdin.
Erbil Göktaş - Yeni yazar çıkması açısından.
Coşkun Büktel - Eee, bunların BERAAT ile ne ilgisi var?! "Yeni yazar" diyorsun. Ben hayal edeceğin kategorinin dışında bir yazarım. Üstündeyim tüm bu yazarların. Beni değerlendirme sen, BERAATa bak, BERAAT konusuna gelelim.
Erbil Göktaş - Türk Tiyatrosu'nun durumu ne kadar kötü. Türk Tiyatrosu'na ne kadar zarar verildi.
Coşkun Büktel - Bana atılan iftiraya itiraz etmezsem, otuz "Theope" yazsam ne olur ki? Senin beni anlaman imkânsız, sen BERAATı konuş!
Erbil Göktaş - BERAATa geliyoruz. Şu konu bitsin de... Yakınlaşma zemini olmadığı için sen kırk yıllık yönetmene kafa tutuyorsun. Bu hazımsızlık yaratıyor onlarda.
Coşkun Büktel - Sende de yaratıyor, farkında değil misin?
Erbil Göktaş - Ben nesnelim. Tarafsız bakıyorum olaylara.
Coşkunt Bükel - Olamazsın. Anlamıyorsun beni.
Erbil Göktaş - Nasıl anlamıyorum ya. Ben de oyun yazıyorum.
Coşkun Büktel - Ben her Türk oyun yazarının oyunlarının oynatılmamasından yanayım. "Türk oyun yazarlarının oyunları neden oynatılmıyor?" diyemem.
Erbil Göktaş - Merak etme, benimkiler de oynatılmıyor. Ama oyunlar oynamalı ve yazar böyle yetişecek. Birinci oyun belki fiyasko olacak, ikinci oyunda gelişecek, üçüncü oyunda oturacak, ustalaşacak.
Coşkun Büktel - Vallahi ilk oyununda "Theope"yi yazmış birisi olarak hâlâ oyunum oynanmıyorsa... Herkes "Theope" yazsın demiyorum. Belki ben de bir "Theope" daha yazamam.
Erbil Göktaş - Yazamazsın, yazamayacağın için bunu söylüyorsun.Yazamazsın. "Theope" yazman için konsantrasyonun, motivasyonun olmalı.
Coşkun Büktel - Varsayalım yazamadım, ne olacak ki?
Hilmi Bulunmaz - Varsayalım yazamıyorum. Elmas taciri olan, tiyatrodan anlamayan ve onların tabiri ile "dangalağım" ve oyun yazamıyorum. Ne olacak ki? Beni neden LİNÇ etmek istediler?
Erbil Göktaş - Eeeee, Coşkun Büktel'in yakın müttefikisin. Bir de otuz kırk yıllık yönetmenlere yaklaşma üslubun var. Üslubunu düzgün kurarak eleştirebilirsin ama sen çok sert eleştiriyorsun.
Hilmi Bulunmaz - Yargıç da öyle dedi: "Çok sertsin ama eleştirmen olduğun için, eleştirme hakkına sahipsin"... O yüzden ben mahkemece tescillenmiş bir eleştirmenim.
Coşkun Büktel - Madem ki "Theope"yi seviyorsun, o zaman hangi dilde konuşacağımı bana öğretmemelisin ve öğretemezsin de.
Erbil Göktaş - Hayır, ben bunu değerlendiriyorum. Artı ve eksi kutup olarak çarpıştığını söylüyorum.
Coşkun Büktel - O zaman karar gelince, "Coşkun Büktel megaloman ve bu herifle geçinilmez" birisi olarak değerlendiriyorsun.
Erbil Göktaş - Hayır, Coşkun Büktel'de megalomanlık var. Ama karşındaki insanlar da az megaloman değil, bu gerçek de var... Bu sistem oyun yazarını mutlaka üretecektir. Bir ya da iki tane, hadi buçuk olsun. Ama bu arada tiyatromuza zarar vermeyelim, diyorum.
Hilmi Bulunmaz - Biz değil, onlar zarar veriyor.
Coşkun Büktel - Bana kimse iftira atamaz, kimse ama. İftiracılar bana nasıl konuşacağımı öğretemez. "Orospu çocuğu" demem gerekiyorsa, ben "orospu çocuğu" derim. İftiracılar, bana nasıl konuşmam gerektiğini öğretemez.
Erbil Göktaş - Ben de diyorum ki; "alçak, ilkel, onursuz" de, bu sözler daha ilkeli ve bence daha etkilidir.
Hilmi Bulunmaz - Sana etkili geliyor ama bana o kadar etkili gelmiyor.
Coşkun Büktel - Bana da öyle gelmiyor.
Hilmi Bulunmaz - "İlkel" sözcüğü, "kedi yavrusu" gibi sevimli geliyor.
Coşkun Büktel - Şeker çalan çocukla, seri cinayet işleyen bir kişiye "yapma, yaptığınız çok kötüdür" denemez. Birisine "sus, sen orospu çocuğusun, sus konuşma şerefsiz" denir. Diğerine "yapma çocuğum, yaptığın hareket kötüdür, yapma" denilir. Aradaki farkı görmelisin ve belirtmek zorundasın. İyi bir yazar olsan bunlara dikkat edersin. Kafan çalışır zâten. İyi bir yazar olsan bana akıl vermeyeceğini bilmen gerekir.
Erbil Göktaş - Eğer böyle devam edersen bu konuşma devam etmez. Bitirmek zorunda kalırız.
Coşkun Büktel - Benle konuşma o zaman. Hilmi Bulunmaz ile görüş. BERAAT eden ben değilim ki zâten, BERAAT eden Hilmi Bulunmaz, onunla konuş.
Erbil Göktaş - Yani zâten.
Coşkun Büktel - "Çıbanın başısın" diyorsun.
Hilmi Bulunmaz - O zaman ben çıbanım.
Erbil Göktaş - Hayır, tabii sana yıllarca acı çektirdiler.
Coşkun Büktel - Ben çok mutluyum, acı çeken LİNÇÇİLER.
Erbil Göktaş - Sokakta kitap satarken, çocuğuna ekmek götürmek için, oyunların oynanmadığı zaman, telif almadığın zaman, mutlaka acı çekmişsindir.
Coşkun Büktel - "Devletten beslenmezken" diyorsun. Evet, o zaman acı çekmişimdir.
Erbil Göktaş - Herkes bir yerden besleniyor. Ama herkes.
Coşkun Büktel - Ben dokuz yaşında simit sattım. Her türlü iş yaptım ve yaparım da.
Erbil Göktaş - O zaman ben de seni aşağılarım. Sen de diziden para kazandın.
Coşkun Büktel - Evet, diziden de beslendim. Her işi yaptım, beslenmek için. Diziden de besleniyorum. Besleniyorum derken avantadan beslenmiyorum. Gözlerim akıyor. O diziye o kaliteyi katmak için.
Erbil Göktaş - Sonuçta 1100 kişiden bazıları imzalarını çekti. Mesela Savaş Aykılıç.
Hilmi Bulunmaz - Savaş Aykılıç, iki buçuk yıl sonra imzasını çekti ama.
Coşkun Büktel - Olsun, geç olsun güç olmasın, onu da kabul ettim ben.
Hilmi Bulunmaz - Ben kabul etmiyorum.
Erbil Göktaş - Yapmayın arkadaşlar, çok acı çektiniz. Ama neden çekilen imzaları kabul etmiyorsun?
Coşkun Büktel - Yooo, çok acı çekmedik, aksine acıyı çektirdik. LİNÇÇİLER acı çekiyor. Biz mağdur değiliz, Türk Tiyatrosu mağdur. Biz bunlarla uğraşmamalıydık. Mesailerimiz bunlara gitmemeliydi. Ben yeni oyun yazmalıydım. Hilmi de tiyatro adına başka şeylerle uğraşmalıydı.
Erbil Göktaş - Evet evet!...
Coşkun Büktel - Biz mağdur değiliz. Bunu üstüne basa basa söylemek isterim ki, biz mağdur değiliz. Sadece Türk Tiyatro mağdur. 1100 LİNÇÇİ mağdur.
Erbil Göktaş - Çok absürt bir durum var. Savaş Aykılıç çekti. Coşkun Büktel kabul ediyor. Hilmi Bulunmaz kabul etmiyor. Çok absürt bir durum.
Coşkun Büktel - İmzasını çeken insanları Coşkun Büktel kabul eder mi, Hilmi kabul eder mi? diye çekmemeli bu imzalar. Somer Kavran gibi davranmalı, bu bir ahmağın imzasıdır ve ben bu ahmaklıktan hemen kurtulmalıyım demeli.
Erbil Göktaş - Savaş Aykılıç da, sizi kırdıysam gerçekten özür diliyorum, dedi.
Hilmi Bulunmaz - Bizi kimse üzemez. Kendisi üzülür. Bizi kimse üzemez. Biz güçlüyüz, haklıyız, biz neden üzülelim ki? Ancak onların kendisi üzülür. Onlar mağdur edebiyatı yapmasına gerek yok ki... Aslan gibi kükrüyoruz. Onlar devamlı gerilemek durumunda.
Erbil Göktaş - Üç kişi dışında diğerlerine daha fazla neden vuruyorsunuz ki?
Coşkun Büktel - Diğerlerinin imzası orada durduğu sürece iddiaları devam ediyor demektir.
Ediz Baysal - Bu iddia özellikle Hilmi Bulunmaz'ın ben dava ile ilgili bağ kurmak istiyorum. Hilmi Bulunmaz'ın küfürbaz olduğuyla ilgilidir değil mi?
Coşkun Büktel - Evet evet... Sadece küfürbaz da değil. Bizim Özdemir Nutku'ya iftira attığımızı da kapsıyor.
Erbil Göktaş - Eğriye eğri, doğruya doğru, ortada bir durum var. Edilmiş küfürler var.
Coşkun Büktel - Evet küfür var...
Erbil Göktaş - Bayağı kallavi küfürler var yani...
Coşkun Büktel - Ne küfür söyle bakayım? Söyle bakayım bir tan "o çocuğu" mu diyorsun, senin deyiminle? Biz neden dedik o sözleri? Benim fotoğrafımı penis üzerine yapıştıran, bana dansöz elbisesini foto-montajlayan ve bunun tamamını takma isimle yapan Burak Caney'e orospu çocuğu dedik. İlk anda başka bir şey demedik. Onu muhatap almadık. Biz o adama orospu çocuğu diye yüklendik. Burak Caney'in güçlü olmadığını görünce, kendi isimleriyle Burak Caney'e destek verdiler. Biz desteği kesmek için, sadece Burak Caney'e değil, Burak Caney'i destekleyenlere de orospu çocuğu dedik; desteklemeyeceklerdi. Onlar Burak Caney'i desteklediler, sonra bize dönüp, sen bize de orospu çocuğu diyorsun dediler. Hayır biz onlara değil; biz, Burak Caney'i destekleyenlere orospu çocuğu dedik. Öteki türlü, alçak, şerefsiz, LİNÇÇİ, maymun götü gibi laflardan da zâten Hilmi BERAAT etti. Onlar en büyük hakaretlerini Mustafa bu olaylar başlamadan önce en büyük hakareti onlar bize yöneltti. Aynen şu; tırnak içinde söylüyorum, eee "ilk tepkim ana avrat sövmek oldu." Mustafa'nın ilk tepkisi o olmuş Hilmi'ye karşı ilk tepkisi. Hiçbir şey yokken. Mustafa olayları böyle başlattı. Mesela bir keresinde şöyle bir şey yaptı. Tartışıyoruz bir şeyi. Araya bir takma isimli birileri koyuyor. Birçok kere yapıldı ama bir kere açığa çıktı. Takma isimle beni yerince, tabii ben her zamanki gibi, takma isimle beni her gün meşgul edebilir. Çok caydırıcı bir dil kullanmak zorundayım. Takma isimli insanlara caydırıcı olarak da, istediğim gibi konuşabilirim. Onlar beni mahkemeye veremezler. Takma isimli adam girdiğinde, ben çok sert konuştum. Levent Çağlayan dedi ki; "Takma isimli insanı siz tanıyorsunuz Coşkun Bey, o Hakan Urcu'dur; lütfen kendisinden özür dileyiniz" dedi. Ben dedim; özür dilemesi gereken odur dedim. Benim takma isim takanlara karşı tavrım belli dedim. Seni mahkemeye vereceğim dedi. Sonra beni kışkırtıyor. Bizim, benim mert bir yanımız var. Asla tükürdüğümüz yalamıyoruz. Onlar takma isimlerle girip bizi kışkırtıyorlar. Biz takma isimli olanlara ağzımıza geleni rahatça söylüyoruz. Onlar, takma isimleri, insanları repliklerini bir tıkla siliyorlar ama biz hiçbir şeyi silmiyoruz. Silmediğimiz lafları alıp alıp şikayet edip davaya koyuyorlar.
Erbil Göktaş - Türk Tiyatrosu'nda kaç kişiyiz, bu kadar sertliğe gerek var mı? Yani onu karşı taraf yapsa, onlar kendisini küçültür.
Coşkun Büktel - Bunları bir kişi yapsa, iki kişi yapsa, kendisini küçültür ama eğer Genco Erkal, Tamer Levent, Özdemir Nutku dahil, bunlar bu LİNCE katılırsa, bunlar Türk Tiyatrosu'nu çürütür. İmzalar orada durdukça ben 1100 kişi diyorum. Biz 1100 kişiyiz dediler. Biz de iyi dedik. Tamam, 1100 kişi dedik. Türk Tiyatrosu'nda 1100 LİNÇÇİ olmuş oldu. Birileri buna karşı çıkmalı.
Erbil Göktaş - İnsanların eli kolu bağlandı bu durumda. Bir batağın içine girince, çıkamadılar. Siz de o batağın içindekilere vuruyorsunuz. Çok zor bir durum! Türk Tiyatrosu kısır bir sürecin içinde kaldı.
Coşkun Büktel - Neye vuruyoruz?
Erbil Göktaş - Sürekli eleştiriyorsunuz.
Coşkun Büktel - Ama sürekli imza orada. Çekenler var... Nedim Saban ilk gün çekti... Bunun ne kadar iğrenç bir kampanya olduğunu gördü. İki insanı hedef göstermek çok büyük bir suçtur. Bizim şu anda başımıza bir şey gelse onlar suçludur.
Tamamı yakında...