11 Ocak 2012 Çarşamba

Bulunmaz Tiyatro kurucusu ve yöneticisi Sosyalist Sanatçı Hilmi Bulunmaz'ın ağzına susturucu takılması ve/ya acı biber sürülmesi için, soluğunu, Türkiye Cumhuriyeti Adalet Bakanlığı İstanbul Adalet Sarayı Cumhuriyet Başsavcılığı Basın Bürosu Savcısı Sayın İsmail Onaran'a dek ulaştıran "Oyuncuların çoğu yavşaktır genellikle..." sözünün mucidi Nihat Haluk Bilginer, Sosyalist Sanatçı Hilmi Bulunmaz'ın kendisine "YAVŞAK" demesinden sonra, iyice kibarlaşarak, efendi efendi söylemlerle Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarından yana lâflar etmeye başladı!


Haluk Bilginer: Ve Neoconlar ‘İdeal Sanatçısını’ Yarattı ‘İnşallah’!

Ünlü ‘sanatçı’, yüce ‘kişilik’, birtanemiz, sakalından eskiden sanat şimdilerde belli ki neoconluk sıvazladığımız Haluk Bilginer, Kutluğ Ataman’ın üstüne harika açıklamalarda bulundu. Bilginer’in teorik sefaleti, Bilginer’in kim olduğunu bilenler için ‘kırıcı’ olurken, hepimizde aynı duyguyu bıraktı: Türkiye balık hafızasına mahkum, trendlerle yönetilen, zekasız bir siyasal atmosfere mahkum olmamalı!

Zekasızlığı elbette Haluk Bilginer’in ‘şahsı’ için kullanmıyorum, burada bahsettiğim ‘zekasızlık’, gündemi içeriden okuyamama, geniş alana taşıyamama, tüm sorunları var olan terminoloji sınırlamalarıyla görüp, ortaya güncele tapınan dar argümanlar kılmaktan ibaret…

Şimdi, Haluk Bilginer’in siyasal aklıyla gündeme bakalım. Ne demiş Bilginer, operasyonlardan memnunum. Evet, biz de memnunuz. Rating, futbol vb. mecralardaki operasyonlar ‘eylemsel’ olarak güzel; ancak fikirsel bağlamda ve yerlerine konulacak düzen bağlamında bakıldığında 12 Eylül çocuklarının aynı ‘kan grubu’ taşıyan bir başka kurumsal faşizmle rol değişimi dışında bir şey göremiyoruz, yani kapitalizme vurulan ‘ağır’ bir darbe söz konusu değil, sadece atların teslimi var; ahır aynı ağır, dışkı aynı dışkı, onu da geçelim at aynı at, konuyu katıra getirirsek Yılmaz Özdil gibileri onları ilk cinsellik anıları olarak anlatmaya devam ediyorlar.

Ne demiş ulu bilge Bilginer:

"Biz artık 1915′le de hesaplaşıyoruz, Dersim’le de hesaplaşıyoruz, Susurluk’la hesaplaşıyoruz,12 Eylül’le hesaplaşacağız inşallah. Ve hesaplaşmak zorundayız. 28 Şubat’la hesaplaşacağız. Yüzleşmek zorundayız bunlarla. Yoksa önümüz açılmaz önümüzü göremeyiz. Gerektiği yerde özür dileyeceğiz. Hiç değilse bir devlet olarak diyeceğiz ki, özür dilendi bundan sonra böyle şeyler yapılmayacak, yapmaya kalkan çok büyük şeylerle cezalandırılacak ve bir daha aklına bile gelmeyecek herhangi bir şey yapmak. Ordu darbe yapmayı aklına bile getiremeyecek artık."

Kimseden siyasal iletişim yahut siyaset bilimcisi olmasını bekleyemeyiz; ama insanlardan zeki ve mantıklı tahliller yapmalarını bekleyebiliriz. Bilginer diyor ki 1915′le hesaplaşmışız. Türkiye’de entelektüeller hariç 1915 hakkında söz söyleyen kim var? Kimi talihsiz olaylar yaşanmıştır demek soykırım gerçeğini üstünü örtüyor mu? Dahası, bu ‘hesaplaşma’nın derin mimarı olarak Başbakan 100 bin ermeni’yi yurttan atmakla tehdit etmemiş miydi? Türk’ün balık hafızası işte! Hay bin mücahit! Hrant Dink n’oldu sahi? Münferit münferit katledildiğiyle kalmadı mı bir ‘serseriler çetesi’nce? Celalettin Cerrah’a buradan öpücüklerimi yollayarak!… Bir de o seri konuşan vali vardı? Sahi kimdi o? Muhsin Başkan öldü mü, ırkçılık kaldı mu?

Hele ki o Dersim söylencesi! Bu devlet katillerin adına pul bastırdığı o katliamın arkasında durmaktan ne zaman vazgeçmiştir acaba?

Zaten Bilginer’in kilit sözüne hepimiz aşığız:

"…Kim bilir daha neler olacak? Olmak zorunda. Türkiye eğer önümüzdeki yıllarda oynayacağı role hazırlanıyorsa bu rolün gereğini yapması gerekiyor…"

Evet, Türkiye Rolüne hazırlanıyor, Kürdistan’da katliam, Türkiye’de zulüm, Orta Doğu’da savaş, hepinize sevgiler, en çok da Bilginer’e!

(Kaynak: herdildeherrenkteisyan)