22 Ocak 2012 Pazar

Sanatçı Hilmi Bulunmaz diyor ki: "Ben Ermeni değil, sosyalistim!"

Ben, 12 Eylül Faşizmi başladıktan sonra, 2 Temmuz 1981 tarihinde gözaltına alınıp, bir ay gözaltı sürecinde işkence gördükten sonra, bir ay da tutuklu olarak işkence gördüm. İnsanların keklik gibi avlanıp, koyun gibi boğazlandığı bir süreçte, sadece ve yalnızca 57 gün gözaltı, tutukluluk ve işkence sürecinden geçmeme, yani çok az örselenmiş olmama karşın, bu süreci zaman zaman gündeme getirmemin bir tek nedeni var: 


Biz, gördüğümüz işkenceleri toplumsallaştırmak zorundayız. Gördüğümüz işkencelerin toplumsallaşması dışında, herhangi bir amaç taşımadığımız için, biz, bu durumu, çok seyrek olarak gündeme getirmeye büyük bir özen gösteriyoruz hâlâ.


Ben, 28 Ağustos 1981 günü tutukluluk hâlinden "kurtulup" salıverilince, yani sözüm ona "özgür" kalınca, hem kafamı biraz olsun dinleyebilmek ve hem de peşimdeki kişileri daha yakından izleyebilmek için, kendimi Tuzla'ya atıp, Tuzla tarihindeki ilk kuyumcu dükkanını açarak ekmeğimi kazanmak ve entelektüel uğraşlarımı sürdürmek istedim. Tuzla'daki toplumsal yaşama önemli bir katkısı olan "Tuzla Ermeni Çocuk Kampı" sürekli olarak ilgimi çekiyordu. Oysa, bana ve benim gibi insanlara işkence yapılırken, "Tuzla Ermeni Çocuk Kampı" gibi örgütlenmelere duyduğumuz ilginin imhâ edilmesi isteniyordu. 


Ben, gözaltıların, tutuklulukların, hükümlülüklerin, işkencelerin, keklik gibi avlanıp koyun gibi boğazlanma fırtınalarının estiği bir süreçte, "Tuzla Ermeni Çocuk Kampı" emekçilerinden Cemal Apeligan'la tanışıp sıkı bir arkadaşlık kurmuştum. "Tuzla Ermeni Çocuk Kampı" için, "sanırım" ücretsiz olarak emek harcayan Cemal Apeligan, aynı zamanda (benim gibi) kuyumculuk yapıyordu ve yine arkadaşlığımız sürerken, yine kuyumculuk işine devam ediyoruz. 


Ben, Agos Gazetesi kurulmadan önce, kurulurken ve kurulduktan sonra, bu gazetenin bütün aşamalarını, çok içeriden, pek yakından olmasa da, gayet iyi biliyorum. Hattâ, Agos Gazetesi için, zaman zaman, "okur yazıları" da yazıyordum. Hrant Dink'le tanışıyor olmamız da, işin çok büyük keyif veren önemli bir yanı... .


Ancak...


Ben, hiçbir zaman için kendimi Ermeni olarak hissetmedim. Nasıl ki, kendimi hiçbir zaman için Türk / Kürt hissetmediğim gibi...


Ben, hiçbir zaman için "Hepimiz Ermeniyiz" sloganına sıcak bakmadığımdan, bu sloganı, hiçbir zaman için asla ve kesinlikle atmadım. 


Aşağıda, sadece ve yalnızca tadımlık olarak sunduğumuz HABER VAKTİM gazetesindeki haber, beni çok yakından ilgilendirdi. Bu haberde, Müslüman kimliği öne çıkarılmış. Ben de, bu haberden esinlenerek şunu söylüyorum:


Hrant Dink cinayetine karşı çıkmak için "Ermeni olmak" zorunda değiliz. Bir kişi, kendini insan ve/ya sosyalist olarak görürse, tabii ki, Hrant Dink cinayetine, sadece ayranı kabardığı zaman değil, ölünceye dek karşı çıkar.


Sözümü şimdilik bitirirken, şunu da mutlaka eklemek zorundayım ki, Hrant'ın gerçek anlamda niçin öldürüldüğü açık ve net olarak belleklere kazınsın: 


Hrant Dink, "Türkiye Komünist Partisi / Marksist-Leninist" örgütü üyesiydi!


Sosyalist Sanatçı Hilmi Bulunmaz



***


Hrant olayına Müslümanca bakış


Hrant Dink'in öldürülmesini protesto amacıyla yürüyüşler düzenleyerek "Hepimiz Ermeniyiz" diye slogan atan çevrelere Kocaeli'nden anlamlı bir cevap geldi. Kocaeli Kartepe İnsan Hakları Derneği dün yaptığı kitlesel basın açıklamasında, "Hepimiz Ermeni değiliz, hepimiz Müslümanız ve Müslüman kimliğimizle insan öldürmeye karşıyız" açıklamasında bulundu. Dernek üyeleri, üzerinde Hrant Dink'in fotoğrafı ile "Hrant'ın katili Ergenekon Çetesi" yazısı bulunan pankart açtı.

Yazının devamını okumak için, lütfen, TIKLAYINIZ!