24 Ocak 2012 Salı

Dili döndüğü, elinden geldiği, gücü yettiği oranda oyunculuğunu geliştirme derdindeki ender kişilerden biri olan Arda Aydın, LİNÇ KAMPANYASI ana sponsorlarından www.tiyatrodunyasi.com sitesinde yazıyor olmasına karşın bile, aşağıdaki önemli yazısına Çehov'u anımsatarak iliştirmiş bulundurduğu "güncel"le gayet haklı ve çok doğru bir biçimde şöyle söyleyebiliyor: "Yazıldıkları dönemi de göz önüne alırsak, hemen devrim öncesidir."

Bir insan, hayata ve sanata, ancak kültürel birikimleri, düşünce dizgesi doğrultusunda sahip çıkabilir. Bir insanın hayatı ve sanatı, o insanın kültürel birikimlerinin özet hâli olan günlük çalışmaları ve yakın ilişkileriyle oluşur. Bir insanı, gerçek anlamda tanımak, onun düşüncelerini içselleştirmek isterseniz, öncelikle, o insanın düş tarlasına ağır ağır hicret edip, büyük bir sabır ve korkunç bir ilgiyle bu tarlada iz sürmek, gerekli emeği harcamak gerekiyor.


Ben, Arda Aydın'ın yaptıklarını, çok yakından olmasa da, sürekli olarak izleyen biriyim. Arda Aydın, bütün küçük burjuva aydınlardaki toplumsal sayrılar nedeniyle almış olduğu kişisel sıyrıklarla yaralı bir geyik gibi acı hayatla tatlı hayat arasında kurmuş bulunduğu hamakta düşler görüyor olsa da, genel anlamda, olumlu işlere imza atmaya yeltenen bir ademoğlu...


"Mesut İnsanlar Fotoğrafhanesi" adlı sahne gösterisinde yazar Ziya Osman Saba'nın, oyunlaştıran Hilmi Zafer Şahin'in, yöneten Can Doğan'ın ve neredeyse tüm sorumluların üzerinde pek durmadıkları küçük burjuva kişilik bunalımlarını tek başına sırtlanma sorumluluğunda bulunan Arda Aydın, tüm "bu olanları izlerken çaresizlik ve sıkıntı içinde beklemek" zorunda kalsa da, bu sıkıntılı süreçte bile, beklemenin "ne tuhaf" bir duygu oluşturduğunun bilincine varabilecek kadar aydın sorumluluğu içerisinde olduğundan, tabii ki, dünya tiyatro tarihinin çoban yıldızı Anton Pavloviç Çehov'un yapıtlarını son derecede doğru değerlendirdiği şu tümcesiyle bile Türkiye Tiyatro Tarihi'ndeki yerini daha şimdiden almış buluyor:


"Yazıldıkları dönemi de göz önüne alırsak, hemen devrim öncesidir."


***


AKM'yle İlgili Son Kez Yazıyorum!


Arda Aydın


AKM (Atatürk Kültür Merkezi) 2008 yılından beri kapalı. Bu konuyla ilgili 2 yıl önce bir yazı yazmıştım. Yazdığım yazıyı tekrar okumadan önce, bu yazıyı yazmaya karar vermeden önce daha doğrusu, AKM’nin önünden geçerken, yazının üstünden kaç yıl geçtiğini anımsamaya çalıştım. Sonra anladım ki bir yazı daha yazmanın zamanı gelmiş. Çok önemli bir durum olmadıkça da (AKM’nin yıkılması ya da yeniden açılması dışında) bu son yazım olacak konuyla ilgili.

İnternetten bir araştırma yaptığınızda artık AKM yazmanız yetmiyor. Bunu baştan belirtmek isterim. Çünkü Türkiye’nin hemen her yerinde bir Atatürk Kültür Merkezi olduğu için karşınıza diğer AKM’lerle ilgili bilgiler çıkıyor. Hassas nokta şu: bundan 2 sene önce bile AKM yazdığımda ilk çıkan link Taksim’deki AKM’ye ait oluyordu. Yani yavaş yavaş işlevini yitiren AKM, bir bina olarak da dikkat çekmemeye başlamış, buradan bunu anlıyorum.

AKM’nin yıkılması ya da durumuyla ilgili bir haber de yok yakın zamana ait. Her 27 Mart günü(Dünya Tiyatro Günü) AKM önünde yapılan toplanmalar dışında, çok cılız bile olsa haber neredeyse hiç yok. Aslında AKM’nin ne olacağıyla ilgili bilgi verecek kimse de yok ortalıkta. Kültür Bakanı Ertuğrul Günay’ın bile ağzını bıçak açmıyor deyim yerindeyse. Şimdi böyle bir durumda dönüp baktığımda, Türk ve İstanbul Kültür , Sanat hayatının kalbi olan bir merkezi ,ne yapmak istediklerine dair bir bilgi vermelerine ihtiyaç kalmadığını görebiliyorum. Başta İstanbul’lular olmak üzere Halk AKM’yi unuttu bile. AKM sadece bir adres tarifi için merkez olmakla olmamak arasında gidip geliyor. Yani AKM’yle ilgili amaçlarına ulaştılar diyebilirim.

Bu açıdan bakarsam, seyredilenin değil, seyredenin kendim olduğunu rahatlıkla görebiliyorum. Yapısı ne ve nasıl olursa olsun AKM’nin artık o yıllardır uygulamasına bir türlü başlanamayan tadilatına başlanmasını istiyorum.

***

Güncel: Bu aralar çok acaip şeyler oluyor farkındasınızdır. Bu olanları izlerken çaresizlik ve sıkıntı içinde beklemek ne tuhaf. Ama bu bana Çehov oyunlarını anımsatıyor hep. Çehov oyunlarındaki karakterler hep bir sıkıntıyla birleşme, bir araya gelme, toplu durma ihtiyacı hisseder. Yazıldıkları dönemi de göz önüne alırsak, hemen devrim öncesidir. Bu size de bir şeyler çağrıştırıyor mu?

Sevgiler
Arda Aydın

(Kaynak: Tiyatro Dünyası)