9 Aralık 2011 Cuma

alçakların, namussuzların, onursuzların, puştların, şerefsizlerin kültür bakanlığı çanağı yaladığı bir süreçte, oğuzcan önver'den yürekli bir çıkış!

yavşaklığın tarihiyle yüzleşmek


oğuzcan önver
9 aralık 2011


benim adıma şöyle bir site açmışlar. ben hangi yavşağın bu siteyi düzenlediğini, bu siteyi ekşi sözlüğe kimin eklediğini ve arkasında hangi kurumun olduğunu biliyorum. zamanı gelince gerekli cezalandırmayı yapacağım merak edilmesin, merak etme.

o yavşağın sayıklamalarına cevap vermeden önce biraz genel tekrar yapalım:

ben iki yıl önce sanatsal üretime başladım. bu üretimin biricik kaynağı bulunmaz tiyatro'dur. şu kahpe dünyada ''ustam'' diyebileceğim tek insan hilmi bulunmaz'dır. tiyatro'nun t'sinden anlamazdım; bu süreçle birlikte, oyun yazdım, ücretsiz dağıtılan bir tiyatro dergisinin (tiyatro oyun) editörlüğünü yaptım, oyun eleştirileri kaleme aldım, tiyatronun kuramsal yapısını irdeleyen yazılar yazdım.

bunları yaparken aklımın ucundan bile tiyatro'dan para kazanmak geçmedi. tiyatro'dan para kazanan tipler de buna bozuldu, bozuluyor zaten. hepsi nasıl para kazanırız, nasıl kız düşürürüz diye düşünüyorlar. devlet tiyatrolarına oyunumuzu nasıl satarız, dergimize nasıl reklam alırız diye götlerini yırtıyorlar yırtsınlar.

bu tüccarları eleştirince başınıza linç kampanyası diye bir çorap örülüyor. insanları sizden uzaklaştırmaya çalışıyorlar. isimsiz sitelerden size küfür edip ailenize saldırıyorlar. sonra bu isimsiz adamlara küfürle cevap verince de size dava açıyorlar. hukuk sistemimiz de bu oyuna gayet müsait. hilmi bulunmaz'a bu yıl yaklaşık 40 farklı hakaret davası açıldı misal. (bunlardan biri ''oyuncuların çoğu yavşaktır genellikle'' diyen Haluk Bilginer'e ''yavşak sensin'' dediği için bizzat Haluk Bilginer tarafından açıldı.)

yıldırmaya çalışıyorlar yani özetle.

abi biz Marx'ı, Engels'i, Foucault'yu, Gramsci'yi, Adorno'yu, Walter Benjamin'i, Sartre'ı, Derrida'yı, Proust'u, Cioran'ı, Schopenhauer'i, Niçe'yi ve daha nice baba adamı boşuna mı okuduk?

biz de hiç felsefik politik altyapı yok mu sanıyorsunuz? siz böyle bok gibi bir site açıp duygusal bir yazı yazınca biz direnişi bırakacak mıyız?

bulunmaz, 40 küsur kişinin başlattığı davaya, avukatsız nasıl karşı koyabiliyor sizce?

salaksınız.

şimdi gelelim işbu siteye:

yavşak diyor ki: Ben, Oğuzcan'ın arkadaşıyım. Sırtı yere değdiğinde yanında olmayı ve onu kaldırmayı kendime görev bilirim.

ulan sen benim değil arkadaşım düşmanım bile olamazsın. nasıl bu kadar boş yazılabilir? benim sırtım son yıllarda hiç yere değmedi, kimse de prensip olarak benim sırtımı kaldırmaz, aksine düşer gibi gördüğünde bir tekme daha atar.

yavşağımıza göre sorun:

Coşkun Büktel ve Hilmi Bulunmaz'ın başını çektiği Bulunmaz Tiyatro'dur.

Coşkun Büktel hakkında tiyatro dünyasındaki en sert yazıları yazan adam benim. Büktel'in Ölümü'nden daha sert bir yazı okumadım ben Büktel hakkında. Yani Büktel, beni hiçbir açıdan etkilemiyor. Kendime örnek aldığım beğendiğim bir adam değil. Kaldı ki, Büktel'in Bulunmaz Tiyatro'yla pek bir alakası yok, sık sık uğramaz bile. en son bir yıl önce gördüm Büktel'i tiyatroda.

az zamanda büyük düşmanlar kazandık biliyorum. salt tiyatro alanında değil, şiir alanında da düşmanımız eksik olmuyor.

taner cindoruk diye bir şair bozuntusu uzun süredir bana küfürler ediyor tehditler savuruyor. şimdi bu adamı mahkemeye versen çocuğun başı yanacak hiç istemem. cevap versen adam da poetik bir birikim yok, öküzün trene bakması gibi bakacak sana. en iyisi hiç takmamak sanırım. belki aklı başına gelir, özür diler, duruma göre karar veriririz ne yapacağımıza. (bakınız: marksist hukuk anlayışında bağışlanma sorunsalı)

bir ara serkan engin diye bir adam vardı. dergimizde şiirlerini bastık, hikayesini kısa film yaptık. hakkını verelim; bir nebze yardım etmeye de çalıştı bana. ama sonra ne oldu? taner mevzusu ortaya çıkınca bunlar taner'le arabesk arabesk yazıştılar, serkan engin buraya kadar dedi bana siktirip gitti. iyi de oldu. en azından erken fark ettik bazı şeyleri. ödüle karşı yazılar yazıp da sonra ödül alan şaire yaslanmak nasıl olacaktı ki zaten. serkan engin'in ödül karşıtı, muhalif tüm yazıları meşruluğunu, samimiyetini yitirmiştir duyurulur duyulur.

tutkal adlı kitabımla ilgili de bir şeyler söylemem gerek. 15 (on beş) yaşında yazdığım bir novellaydı tutkal. başarılı bir kitap sayılmaz. başarılı demedim zaten hiçbir yerde. on beş yaşındaydım ve böyle bir şey deneyim dedim sonra da bastık kitabı zaten dağıtıma vermedik eşe dosta ücretsiz dağıttık kimseye zarar gelmedi yani. niye zorunuza gidiyor bu kadar anlamıyorum bu düpedüz kıskançlık.

tutkal'ın on katı iyi şeyler yazdım yazıyorum yazarım.

asıl iyi haberi vereyim: önümüzdeki sene bir yayınevi kuruyorum. bu ülkede kurulmuş ilk bağımsız yayınevi olacak kültür bakanlığı bandrolü yok dağıtım sorunu yok telif yok para yok. yeraltı edebiyatı nasıl yapılırmış görecek herkes: sakın altıkırkbeş ilk bağımsız yayıneviydi, yeraltı edebiyatı yapmıyorlar mı, kaybedenler kulübü ne güzel filmdi, falan demeyin. sistemin çarklarından biri olan bu yayınevi kendini filme satarak dağılma dönemine girdi, tüyü biz dikeceğiz.

şimdilik haberler böyle işte ahali sıkı tutunun.

ek: şimdilik küçük harflerle yazıyorum. şimdilik.

(Kaynak: Oğuzcan Önver)