Anı: Sahipsizler - Bekir Yıldız
Melih Anık
25 Mayıs 2009
İnternette dolaşırken, nispeten yeni tarihli yazılarda (Sincan belediye eski başkanı / HB*) Bekir Yıldız'ın ismine rastlıyorum. Benim kastettiğim romancı, hikayeci, senaryo yazarı, matbaacı Bekir Yıldız.
1933 Urfa doğumlu Bekir Yıldız matbaacılık okulunu bitirince Almanya’ya işçi olarak gider. Almanya’da dört yıl fabrikalarda çalışır. Dönüşünde Asya Matbaası'nı açar.
Kara Vagon kitabıyla hikaye dalında May Edebiyat Ödülü’nü, Kaçakçı Şahan kitabı ile de 1971 Sait Faik Hikaye Armağanı’nı kazandı. Allah’ın Gölgesinde Koşanlar adlı ropörtajıyla 1991 Yunus Nadi Ropörtaj Ödülü’nü almıştır.
Roman, hikaye,senaryo dallarında pek çok eser bıraktı.Pek çok eseri sinemaya uyarlandı. Eserlerinden bazıları:
Halkalı Köle, Aile Savaşları, Demir Bebek, Evlilik Şirketi, Alman Ekmeği, Arılar Ordusu, Baba, Beyaz Türkü, Bozkır Gelini, Darbe, Kara Çarşaflı Gelin, Çark,Kerbela, Kara Vagon, Harran, Kaçakçı Şahan, Sahipsizler, Dünyadan Bir Atlı Geçti.
Süreyya Duru onun kimi öykülerinden yola çıkarak “Bedrana” (1974) ve “Kara Çarşaflı Gelin” (1975); Ümit Efakan, Halkalı Köle adlı romanından “Halkalı Köle” adlı filmleri yaptı.
1970 li yıllarda çok okunan bir yazardı.
Doğan Hızlan’a göre "Bekir Yıldız'ı okumadan ne Almanya bilinir, ne Güneydoğu"
Doğan Hızlan’ın yazısından bir bölüm onu çok iyi anlatıyor:
"Mahmut Makal, Bekir Yıldız'a gördüğü ilginin nedenini sorduğunda (1969, Varlık) romancı, öykücü doğru biçimde yanıtlamıştır:
'Eğer öykülerim ilgi görmüşse, nedeni süte su katmamış olmamdır. Bir de ele aldığım konuların bugüne dek işlenmemiş konular olmasını düşünmeliyiz. Bizim Urfa köyleri hakkında, hatta bölge olarak Anadolu'nun Güneydoğusu hakkında pek eser yoktur.'"
Kaçakçı Şahan, benim Güneydoğu ile ilgili her öyküde, romanda yeniden okuma isteği duyduğum bir öyküdür.
Çok sevdiğim öykülerden Reşo Ağa'nın başında yer alan bir cümle, eserlerine bakış, yaklaşım zenginliği taşıyor:
"Doğunun insanı sevdiği için ölür, yaşamak için öldürür."
***
Behçet Necatigil'in Edebiyatımızda Eserler Sözlüğü'nde dediği gibi; "Almanya'ya işçi göçünde karşılaşılan durumları, bu göçün ortaya çıkardığı sorunları düşündürmesi bakımından, bu doğrultuda derinleşebilecek Türk romanı için bir başlangıç noktasıdır."
Doğan Hızlan’ın şu görüşüne katılmamak mümkün değildir:
"BEKİR YILDIZ'ın kitaplarını okumadan ne Almanya'daki işçilerimizi anlarsınız, ne de Güneydoğu'yu, orada yaşan insanların hal ve ahvalini."
Bekir Yıldız, 1998 yılında aramızdan ayrılmıştır.
Onunla ilgili anımı paylaşmamın sırasıdır diye düşündüm.
1975 yılında onun hikayelerinden bir oyun hazırladım.
İt Ağası, Obaların Yasası, Köpek, Kaçakçı Şahan, Akyavuz, Gaffar ile Zara hikayelerini, Enver Gökçe, Hasan Hüseyin, Nâzım Hikmet, Ahmed Arif’in şiirleri ile bir araya getirerek bir oyun yaptım.
Boğaziçi Üniversitesi Oyuncuları (BÜO) oyunu çalışmaya başladı.
Bir gün bir arkadaşım Bekir Yıldız’dan izin alıp almadığımı sordu. Ben almadığımı söyleyince "Başına iş alma" dedi. "Biz amatörüz, bize niye kızsın" deyince "Bekir Yıldız ters bir adammış. Git konuş önünden geç" diye beni uyardı.
Aradım sordum , matbaasının yerini öğrendim. Cağaloğlu’nda bir yerde.. Şimdi neresi hatırlamıyorum. Korka korka matbaaya gittim. Kapıda duruyorum içeri giremiyorum. Ne düşündüm bilmiyorum. Biraz heyecanlıyım.
İçerde sırtı kapıya dönük bir adam matbaa makinasının önünde oturuyor. Bekir Yıldız’ın fotoğrafını bile görmemişim daha önce. Sesimin titremesini kontrol etmeye çalışarak "Bekir Yıldız burada mı?" dedim. Sırtı dönük adam başını çevirdi "Ne yapacaksın?" dedi. Ben anlattım Boğaziçi Üniversitesi'nden geliyorum. Oyun yaptım falan..
Meğerse o imiş.Yüzünde Halep çıbanı izini fark ettim.Biraz da "ters" galiba. Yüzü gülmüyor.
Bana yer gösterdi. Bir daha anlattırdı. "Oyunu görmem lazım" dedi. Ben bir taraftan seviniyorum bir taraftan da korkuyorum : Ya seyrettikten sonra olmaz derse!
Bir cumartesi için anlaştık. Onu alacağım ve üniversiteye provaya götüreceğim.
Gittim onu aldım üniversiteye getirdim. Arkadaşlar da heyecanlı. Genel provayı seyretti. Ben yandan ona bakıyorum.
Prova sonunda "İyi olmuş" dedi. "Dialekti abartmamanız da iyi."
Oyuna hiç karışmadı. “Ters”lenmedi. Çok konuşmadı. Yüzümüze gülmedi ama onun bizi sevdiğini anlamıştık. Yüzünün asıklığı yaşadıklarına idi bize değil. Ne yaptı bilmiyorum ama bize “umut” olduğumuzu hissettirdi. Güven verdi.
Oyunu seyretmeye bir daha gelmedi. Ama çevresindekilere haber vermiş. Pek çok kişi oyunu oynamak için beni aradı. Bizden sonra oynayan çıkmadı ama.
Şimdi Doğan Hızlan’a hak veriyorum. Bugün hala geç değil. Bekir Yıldız’ı okumak gerek yeniden. Almanya’daki ve güneydoğudaki insanımızı anlamanın yollarından biri de o.
Ben onun sarsıcı ,insanın suratına tokat gibi inen gerçeklerinde ve kurgusunda ,acımasız görünen hikayelerinde sımsıcak insan sevgisini yakalarım her zaman.
Tiyatromuz Bekir Yıldız’ı yeniden okursa içinde yaşadığımız topraklara ait iyi bir çıkış bulacaktır sanırım.
İnsanımızı tanırsak,anlarsak sorunlar daha kolay çözülecek.
Bekir Yıldız’ı sevgiyle, saygıyla anıyorum.
(Kaynak: Melih Anık, "Düşünceler")
*HB=Hilmi Bulunmaz
Melih Anık
25 Mayıs 2009
İnternette dolaşırken, nispeten yeni tarihli yazılarda (Sincan belediye eski başkanı / HB*) Bekir Yıldız'ın ismine rastlıyorum. Benim kastettiğim romancı, hikayeci, senaryo yazarı, matbaacı Bekir Yıldız.
1933 Urfa doğumlu Bekir Yıldız matbaacılık okulunu bitirince Almanya’ya işçi olarak gider. Almanya’da dört yıl fabrikalarda çalışır. Dönüşünde Asya Matbaası'nı açar.
Kara Vagon kitabıyla hikaye dalında May Edebiyat Ödülü’nü, Kaçakçı Şahan kitabı ile de 1971 Sait Faik Hikaye Armağanı’nı kazandı. Allah’ın Gölgesinde Koşanlar adlı ropörtajıyla 1991 Yunus Nadi Ropörtaj Ödülü’nü almıştır.
Roman, hikaye,senaryo dallarında pek çok eser bıraktı.Pek çok eseri sinemaya uyarlandı. Eserlerinden bazıları:
Halkalı Köle, Aile Savaşları, Demir Bebek, Evlilik Şirketi, Alman Ekmeği, Arılar Ordusu, Baba, Beyaz Türkü, Bozkır Gelini, Darbe, Kara Çarşaflı Gelin, Çark,Kerbela, Kara Vagon, Harran, Kaçakçı Şahan, Sahipsizler, Dünyadan Bir Atlı Geçti.
Süreyya Duru onun kimi öykülerinden yola çıkarak “Bedrana” (1974) ve “Kara Çarşaflı Gelin” (1975); Ümit Efakan, Halkalı Köle adlı romanından “Halkalı Köle” adlı filmleri yaptı.
1970 li yıllarda çok okunan bir yazardı.
Doğan Hızlan’a göre "Bekir Yıldız'ı okumadan ne Almanya bilinir, ne Güneydoğu"
Doğan Hızlan’ın yazısından bir bölüm onu çok iyi anlatıyor:
"Mahmut Makal, Bekir Yıldız'a gördüğü ilginin nedenini sorduğunda (1969, Varlık) romancı, öykücü doğru biçimde yanıtlamıştır:
'Eğer öykülerim ilgi görmüşse, nedeni süte su katmamış olmamdır. Bir de ele aldığım konuların bugüne dek işlenmemiş konular olmasını düşünmeliyiz. Bizim Urfa köyleri hakkında, hatta bölge olarak Anadolu'nun Güneydoğusu hakkında pek eser yoktur.'"
Kaçakçı Şahan, benim Güneydoğu ile ilgili her öyküde, romanda yeniden okuma isteği duyduğum bir öyküdür.
Çok sevdiğim öykülerden Reşo Ağa'nın başında yer alan bir cümle, eserlerine bakış, yaklaşım zenginliği taşıyor:
"Doğunun insanı sevdiği için ölür, yaşamak için öldürür."
***
Behçet Necatigil'in Edebiyatımızda Eserler Sözlüğü'nde dediği gibi; "Almanya'ya işçi göçünde karşılaşılan durumları, bu göçün ortaya çıkardığı sorunları düşündürmesi bakımından, bu doğrultuda derinleşebilecek Türk romanı için bir başlangıç noktasıdır."
Doğan Hızlan’ın şu görüşüne katılmamak mümkün değildir:
"BEKİR YILDIZ'ın kitaplarını okumadan ne Almanya'daki işçilerimizi anlarsınız, ne de Güneydoğu'yu, orada yaşan insanların hal ve ahvalini."
Bekir Yıldız, 1998 yılında aramızdan ayrılmıştır.
Onunla ilgili anımı paylaşmamın sırasıdır diye düşündüm.
1975 yılında onun hikayelerinden bir oyun hazırladım.
İt Ağası, Obaların Yasası, Köpek, Kaçakçı Şahan, Akyavuz, Gaffar ile Zara hikayelerini, Enver Gökçe, Hasan Hüseyin, Nâzım Hikmet, Ahmed Arif’in şiirleri ile bir araya getirerek bir oyun yaptım.
Boğaziçi Üniversitesi Oyuncuları (BÜO) oyunu çalışmaya başladı.
Bir gün bir arkadaşım Bekir Yıldız’dan izin alıp almadığımı sordu. Ben almadığımı söyleyince "Başına iş alma" dedi. "Biz amatörüz, bize niye kızsın" deyince "Bekir Yıldız ters bir adammış. Git konuş önünden geç" diye beni uyardı.
Aradım sordum , matbaasının yerini öğrendim. Cağaloğlu’nda bir yerde.. Şimdi neresi hatırlamıyorum. Korka korka matbaaya gittim. Kapıda duruyorum içeri giremiyorum. Ne düşündüm bilmiyorum. Biraz heyecanlıyım.
İçerde sırtı kapıya dönük bir adam matbaa makinasının önünde oturuyor. Bekir Yıldız’ın fotoğrafını bile görmemişim daha önce. Sesimin titremesini kontrol etmeye çalışarak "Bekir Yıldız burada mı?" dedim. Sırtı dönük adam başını çevirdi "Ne yapacaksın?" dedi. Ben anlattım Boğaziçi Üniversitesi'nden geliyorum. Oyun yaptım falan..
Meğerse o imiş.Yüzünde Halep çıbanı izini fark ettim.Biraz da "ters" galiba. Yüzü gülmüyor.
Bana yer gösterdi. Bir daha anlattırdı. "Oyunu görmem lazım" dedi. Ben bir taraftan seviniyorum bir taraftan da korkuyorum : Ya seyrettikten sonra olmaz derse!
Bir cumartesi için anlaştık. Onu alacağım ve üniversiteye provaya götüreceğim.
Gittim onu aldım üniversiteye getirdim. Arkadaşlar da heyecanlı. Genel provayı seyretti. Ben yandan ona bakıyorum.
Prova sonunda "İyi olmuş" dedi. "Dialekti abartmamanız da iyi."
Oyuna hiç karışmadı. “Ters”lenmedi. Çok konuşmadı. Yüzümüze gülmedi ama onun bizi sevdiğini anlamıştık. Yüzünün asıklığı yaşadıklarına idi bize değil. Ne yaptı bilmiyorum ama bize “umut” olduğumuzu hissettirdi. Güven verdi.
Oyunu seyretmeye bir daha gelmedi. Ama çevresindekilere haber vermiş. Pek çok kişi oyunu oynamak için beni aradı. Bizden sonra oynayan çıkmadı ama.
Şimdi Doğan Hızlan’a hak veriyorum. Bugün hala geç değil. Bekir Yıldız’ı okumak gerek yeniden. Almanya’daki ve güneydoğudaki insanımızı anlamanın yollarından biri de o.
Ben onun sarsıcı ,insanın suratına tokat gibi inen gerçeklerinde ve kurgusunda ,acımasız görünen hikayelerinde sımsıcak insan sevgisini yakalarım her zaman.
Tiyatromuz Bekir Yıldız’ı yeniden okursa içinde yaşadığımız topraklara ait iyi bir çıkış bulacaktır sanırım.
İnsanımızı tanırsak,anlarsak sorunlar daha kolay çözülecek.
Bekir Yıldız’ı sevgiyle, saygıyla anıyorum.
(Kaynak: Melih Anık, "Düşünceler")
*HB=Hilmi Bulunmaz