Türkiye Cumhuriyeti, her ne kadar, kültür üzerine inşa edilmiş bir varlık olarak kendisini pazarlamaya çalışırsa çalışsın, bu cumhuriyetin her yerinden büyük bir kültürsüzlük fışkırıyor.
Türkiye Cumhuriyeti, bakış açısı köyünün yada mahallesinin çitini bile aşabilme gücü gelişmemiş kişi, kuruluş ve kurumlar tarafından yönetiliyor.
Türkiye Cumhuriyeti, alnında ışığı ilk hisseden insanlar imalatı yaptığı iddiasındaki bir perspektife dayanıyor olsa da, yalın bir alna ve ışıklı bir hayal dünyasına sahip olan insanların kıt yetiştiği bir coğrafya olmayı sürdürüyor.
Türkiye Cumhuriyeti, kendisinin kuruluşundan yıllar önce kurulmuş olmasına karşın, tiyatral önderlik anlamında, kendisine hiçbir gelecek gösterememiş İstanbul Şehir Tiyatroları'nı da kendisine benzeterek, taşıma suyla döndürülen değirmen olmanın bir milim ötesine gidemiyor.
Türkiye Cumhuriyeti, kurulduğu günden bu yana kendi değerlerine yabancılaşmanın verdiği toplumsal sancıyla, tabii ki, Batıcıl tiyatronun da kuyruğu olmanın ikincilliğini yaşayan İstanbul Şehir Tiyatroları garabetiyle kucak kucağa yaşamaya devam ediyor hâlâ.
Türkiye Cumhuriyeti, hiçbir zaman için zamanında yayınlanmayan, yani reklâm adı altında avuç dolusu para (avanta, bahşiş, diş kirası, iane, iaşe, sadaka, sus payı) almasına karşın tam zamanında yayınlanmayan tiyatro dergilerinin sırtını sıvazlayan İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları Genel Sanat Yönetmeni Ayşenil Şamlıoğlu gibi konuşma yeteneği bile gelişmemiş bir insana sahip olmanın toplumsal travmasıyla yaşıyor.
Sosyalist Sanatçı Hilmi Bulunmaz
***
Tiyatromuz henüz çocuk
Nil Özer
6 Kasım 2011
BATININ YÜZLERCE YILLIK TİYATRO GELENEĞİNİN SEVİYESİNE ULAŞMAK KOLAY DEĞİL!
İstanbul Şehir Tiyatroları Genel Sanat Yönetmeni Ayşenil Şamlıoğlu, “Zaman içinde iyi oyuncular ve yönetmenler çıkardık. Parlak oyunlarımız da oldu. Ama kat edecek yolumuz çok uzun” dedi.
İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları Genel Sanat Yönetmeni Ayşenil Şamlıoğlu, ‘’Türk tiyatrosu henüz bir çocuk. Daha çok işimiz var’’ olduğunu söyleyen oyuncu ile Türk tiyatrosu ve son zamanlarda devlet tiyatroları ile ilgili polemikler üzerine konuştuk.
- Bu sezon neler izleyeceğiz?
İçinde bulunduğu coğrafyaya tanıklık eden, toplumun, sosyal yapının ve tüm dünyayı ve ülkemizi ilgilendiren, sorunların dışında kendini tutmayıp, onun aynasına dönüşen bir repertuvar anlayışı ile perdelerimizi açtık. ‘Kargaşa’, ‘Sevgili Doktor’ ve ‘Şark Dişçisi.’ ‘Otobüs’ ve ‘Perşembe Kadınları’ da yeni oyunlarımızdan bir kaçı.
- 2009’da göreve geldiniz. Özlemlerinizi gerçekleştirebildiniz mi?
Hayal ettiğiniz her şeyin var olabilmesi bir ütopya. Bir yönetmen olarak, eğer sahneye koymak istediğiniz oyunun yüzde altmışını sahnede görüyorsanız bu büyük bir başarıdır. Genel sanat yönetmenliği, yönetmenlikten farklı değil. Tabii ki hayallerinize ulaşmak henüz mümkün değil. Bence hiçbir sanat yönetmenin de ömrü buna yetmez.
- Sizce Türk Tiyatrosu ne durumda?
Maalesef tiyatromuzla, batı tiyatroları arasında çok büyük fark var. Elbette iyi oyuncular ve yönetmenler yetiştirdik, parlak oyunlar da çıkartıyoruz ama aradaki farkı kapatmak öyle kolay değil. Belediyeler, hükümetler desteğini devam ettirmeli, tıpkı bir ebeveynin çocuğuna destek olması gibi. Bizim tiyatromuz henüz çocuktur ve bu çocuğa sahip çıkmak gerekir.
- Haluk Bilginer "Devlet Tiyatroları kapatılmalı" demişti...
Benim aklım almıyor bu tarz açıklamalara. Çok talihsiz cümleler bunlar. Siz İstanbul’da oturduğunuz yerdeki üretiminizle, Van’a ulaşamıyorsunuz. Sizin gitmediğiniz yerlere devlet tiyatrosu ulaşıyor, üstelik te düzenli olarak ulaşıyor. Orada bir Van Devlet Tiyatrosu, Erzurum Devlet Tiyatrosu var. Bu sanatçılar oralarda aylık 800 lira maaşlarla bir tiyatro sezonu içerisinde 8 ya da 9 tane oyunda oynuyor. Bu emeğe saygı duyulmalı.
-Ya tiyatro seyircisi?
Seyircimiz tiyatroya karşı her zaman şefkatli olmuştur. Seyirciye layık olmalı.
- Televizyon sahneyi nasıl etkiledi?
‘Tiyatrodan yola çıkayım, yüreğimde tiyatro olsun’’ diyenlerin sayısı maalesef azaldı. Bir yandan da hak vermiyor değilim. Hayat zor, eleştiriyorum ama göz ardı da edemiyorum. Fakat iş disiplini konusunda büyük bir erozyon olduğu da inkar edilemez bir gerçektir.
(Kaynak: STAR)