Türkiye tiyatrosu, LİNÇ KAMPANYASI sürecinden sonra, öyle bir duruma geldi ki, artık, "her şey" çok netleşti. Coşkun Büktel'le Hilmi Bulunmaz'ın sanatsal ifade olanaklarını imhâ etmek için yapay bir ortamda üretilen LİNÇ KAMPANYASI, zâten bir türlü doğal bir akış gösteremeyen Türkiye tiyatrosunu hızla, hem de şimşek hızıyla gayya kuyusuna sürükledi.
Türkiye tiyatrosu, 1100 kişilik kişiliksiz kişinin barındığı LİNÇ KAMPANYASI sürecindeki iğrenç gayya kuyusunda öyle dangalak kişiler var ki, bu dangalak kişilerin anlamsızlığını bilmemize karşın, yine de, zaman zaman şaşırıp kalmaya devam ediyoruz hâlâ.
Türkiye tiyatrosu, kendi istenciyle tiyatro yapan namuslu tiyatro önderlerini değil, Kültür Bakanlığı çanağı yalayan alçak tiyatro patronlarını sahiplenmeyi sürdürdükçe, tabii ki, dangalak yazar LİNÇÇİ Yaşam Kaya gibi düzeysiz kişilerin anlamsızlık üretmesine göz yumacaktır.
Türkiye tiyatrosu, eşkâl verirken bile çok çekingen davranmış olsa da, Melih Anık gibi bir "eleştirmen"e sahip olduğu için, belki, çok küçük bir olasılıkla dahi düzelme yoluna girebilir. Belki!...
Sosyalist Sanatçı Hilmi Bulunmaz
***
Haldun Taner'in "Keşanlı Ali"si
Melih Anık
17 Ekim 2011
Haldun Taner, 1977 yılında yazdığı "İmaj Üzerine" başlıklı yazıda şunları söyler:
"Keşanlı Ali’ye Sineklidağ halkı destansal bir kişilik giydirmişti. O da işine gelen bu destansı kişiliğe takılıp başa geçiyor, tabansız bir adam olmasına karşın destanı yalan komamak için Manyak Cafer’in meydan okuyuşuna karşı silahsız çıkıp destanı gerçekleştiriyordu.
Lütfen Dokunmayın’da tarihin resmi görüşüne göre Prut’ta yurduna ihanet ettiği damgası yiyen Baltacı Mehmet Paşa’nın eylemi üç ayrı ev birbirine çelişkili yorum seçeneği içinde inceleniyor ve bu tartışma şu cümle ile noktalanıyordu:
-Baltacı şimdi mezarından çıkıp gelse de bizim ona yakıştırdığımız kişilikleri dinleseydi kahkahalarla gülerdi. Çünkü o tam olarak bunların hiç biri değildi. Ama işin tuhafı kendinin sandığı Baltacı da değildi. Gerçek Baltacı’yı hiç birimiz bilemeyeceğiz."
(“Çok Güzelsin Gitme Dur” sayfa 43 “İmaj Üzerine” isimli yazı -1977- Bilgi Yayınları)
Keşanlı Ali, Haldun Taner’e göre "tabansız, korkak" biridir. "İşine geldiğini kabul eden" yani “kendi çıkarını gözeten, fırsatçı biri” olduğu için “destansal” karakter olmayı kabul etmiştir.
Bugün, Keşanlı Ali "Kürt Cemali" olmalı diyenler ne dediklerini biliyor mu?
Haldun Taner böyle birini "Kürt Cemali" yapsa idi, bugün başka komplolar duymayacak mıydık? "Beyaz Türkler", Kürtleri “korkak ve fırsatçı” olarak göstermeye çalıştılar denmeyecek miydi? Belki de “öyle” anlaşılmasın istediği için Kürt Cemali dememiştir denemez mi?
Haldun Taner, tarihin nasıl yazıldığı hususunda da görüşünü anlatmış, Baltacı’yı örnek vererek. Zira tarih (resmi ve gayriresmi), içinde “çelişkiler”i barındırır ve destansı olmaya yatkındır, gerçek kolayca bilinmez ve anlatana da bağlıdır. Haldun Taner bunları da bilir.
Oyunun başında "Kıvırcık saçlısı Teke Kazım, pazar yerinin zeballası ; çiçek bozuğu olan Kürt Sabri, aşağı mahallenin vicdan azabı; Sipsi adamdan sayılmaz, o bunları hınk deyicisi", üç kabadayının söylediği "Nolmuş Yani Bu Ne Gürültü" isimli şarkıda "Daha olmazsa ibreti âlem şişleriz; haraç alan bir biz miyiz dünyada; hazinenin arazisini parselleyip satmışız; beşer onar dam kondurup, ona buna satmışız; bizden habersiz ev yapmış, pöh elbet yıkarız; arada bir kahvelerde mano toplarmışız pöh" şeklinde sözler vardır.
"Kürt" Sabri de, o kabadayılardan biridir; ama metni okumayan için satır arasında geçen Kürt olmasına çok da vurgu yapılmaz. Kürt Sabri’ye bakarak, Haldun Taner’in Kürtleri "öyle gösterdiği" gibi bir yorum yapılabilir mi? Taner’in “gördüğü” bir gecekondu mahallesi nizamı vardır ve Taner bunu “Türkiye resmi” içinde yapmaktadır.
Keşanlı Ali Destanı oyununun sonunda şu şarkı söylenir:
"Böyle işte çoğu destan
Destan işin afyonu
Kaldırdı mı altından
Ali Cengiz Oyunu"
“Ali Cengiz Oyunu” ile Keşanlı “Ali Cengiz”e bağlanmıştır ki bu da “tiyatral” olarak zekice bir “trük”tür. Keşanlı Ali Destanı , destansı tarihlerin “afyon”una dikkat çekmektedir .
(Kaynak: Günlük)