25 Ekim 2011 Salı

"Sağcı" bir yayın organında anti-emperyalist bir yazı görmek hoş!

Bayan Clinton’un kahkahasına eşlik edecek Müslüman var mı?


Ali Eyvaz
eyvazali@gmail.com
24 Ekim 2011


Libya lideri Albay Muammer Kaddafi, içinde bulunduğu araç konvoyunun NATO tarafından bombalanması sonucu yaralı olarak, adına “muhalifler” denilen kişilerin eline geçti ve onlar tarafından linç edilmek suretiyle katledildi.

Kaddafi’nin linç edilmeden önceki son sözleri ise şunlar oldu:

“Bana yaptığınız haramdır, siz günah işliyorsunuz evlatlarım. Bu olamaz, haram nedir bilmiyorsunuz.”

O bunları söylerken kimisi ayağıyla başına vuruyor, kimisi üzerinde “Safiye 1970” yazılı parmağındaki evlilik yüzüğünü ve sırtındaki kanlı ceketi gasp ediyordu.

Linçe katılanlar, yüzüğü çalan arkadaşlarına “Sakın bunu kimseye verme, gelecekte 1 milyon dolardan fazlaya satarsın” diyordu.

Bu vahşetten saatler sonra ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton, CBS televizyonunda bu görüntüler karşısında ne hissettiği sorulduğunda, yakın zamanda Trablus’a yaptığı ziyareti hatırlatarak, “Gittik, gördük ve o öldü” diyor ve arkasından da kesif bir kahkaha patlatıyordu.

Karşısındaki spiker de bu kahkahaya eşlik ediyor ve Clinton’ın yaptığı ziyaretle Kaddafi'nin ölümü arasında bir ilişki olup olmadığını soruyordu. Clinton da aynı pişkinlikle yine kıkırdayarak, “Eminim ki etki etmiştir” diyordu.

***

İşte bu manzara karşısında hâlâ “Kuzey Afrika’da ve Ortadoğu’da iyi şeyler oluyor” diyebilen Müslümanlar var ise söylenecek daha fazla bir şey yok demektir. Bayan Clinton’ın kahkahasına eşlik edebilecek Müslüman varsa buyursun.

Bazıları İslam tarihini, yol açıcı figürlerin pratiklerini ve Kerbela gibi önemli vakaları gökte konserve olsunlar, mersiye veya methiyelerin bulutsu malzemelerine dönüşüp oralarda kalsınlar diye mi okuyor?

Kafirlerin hem de bayram arifesinde boynuna ilmek geçirdiği Irak Devlet Başkanı Saddam Hüseyin görüntüsü, o dönem birileri için kan davası, etnik asabiyet ve yeni iktidar fırsatları anlamına geliyordu.

Saddam Hüseyin’in belki bizzat canını yaktığı kimileri için ise o görüntüler, “gözünü kırpmadan ölüme yürüyen bir Müslüman liderin geride kalanlara bıraktığı gurur mirası” idi.

Yine dünyada pek çok ülkeye sığınma ve orada ölünceye dek huzur ve refah içinde yaşama şansı olmasına rağmen “Ülkemde şehit olacağım” diyen ve bu sözünü de tutan Kaddafi, kendisini linç edenlerden kurtulmak için onlara para teklif etmiyor.

Linç edilirken bile onların meşru liderleri olduğu gerçeğinden zerre kadar şaşmadan “Yaptığınız haramdır, günah işliyorsunuz evlatlarım” diyor.

***

Temiz ve masum insanlar Kaddafi, Libya, Arap Baharı, BOP, Clinton, petrol gibi konularda kafaları karışsa da o meşum görüntüler karşısında yüzlerini ekşittiler; sessizliğe bürünüp düşündüler, belki küçücük çocuklarını kucaklarına alıp henüz kirlenmeden önceki masumiyetlerine sığındılar.

Çünkü onlar hâlâ ve daima, Yahudi cenazesi geçerken ayağa kalkan bir peygamberin ümmetiydiler.

Çünkü onlar kafir uçakların bombardıman ettiği bir konvoydan yaralı olarak tutsak alınıp hayasızca linç edilmiş bir Müslüman liderin çürümüş naşına tekme atmak için sıraya geçecek evsafta insanlar değildiler.

“İyi ama o da şöyleydi, böyleydi” diye başlayan cümleler, bundan sonra en adi hüviyette mahalle dedikodusundan başka bir şey olamaz.

Adına “itibarsızlaştırma” denilen ve aslında geride kalanlara korku salmaktan başka bir şey olmayan bu tarz soysuzluklar belki bugün, belki yarın iş görür, ama geçmişte pek çok benzerinde olduğu gibi halkın ve tarihin lanetini sonunda hak eder.

İtibarsızlaştırma, Harici teröründen ve Kerbela’dan sonra olmadı mı, Gavur Padişah Mahmut’un Yeniçeri kıyımından sonra olmadı mı, İstiklal Mahkemeleri marifetiyle sallandırılanların arkasından olmadı mı, Dersim katliamı sırasında ve sonrasında olmadı mı?

Katliamcının, yaptığı korkunç olayın cinnet hali ve ortaya çıkan şiddetin ruhunda uyandırdığı kara kuvvet ile aklını tanrılaştırması karşısında, sıradan insanların korkudan sinmesi, sanılır ki gayet içten, paganist bir iman ritüelidir.

Halbuki bu sadece insanların kendi masumiyetlerine ricat etmeleridir.

Çünkü böylesi durumlarda yapılabilecek tek şey; daha fazla kirlenmeden, gelecek için aklı ve nesli korumaktır.

***

(Van’daki depremi Güneydoğu’dan gelen şehitlerin intikamı olarak gören ve bunu orada burada kutlayan “insanlar”dan bahsediliyor. Şayet böyle korkunç şeyler oluyorsa, yukarıdaki bahiste geçtiği gibi gerçek insanlar için belki sadece siyasetten değil, hayatın kendisinden de ricat etmekten başka çare kalmıyor demektir.)

(Kaynak: habervaktim.com)