25 Temmuz 2011 Pazartesi

LİNÇ KAMPANYASI ana sponsorlarından Yaşam Kaya üfürüyor!

Oyun'un notu: Türkiye Cumhuriyeti Kültür ve Turizm Bakanlığı Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü İstanbul Devlet Tiyatrosu ışıkçısı Enver Başar'ın sahibi, LİNÇÇİ Yaşam Kaya'nın editörü olduğu LİNÇ KAMPANYASI ana sponsorlarından tiyatronline.com sitesinden alıp olduğu gibi yayınladığımız aşağıdaki pespaye yazıda bulunan yazım yanlışlarını "maymungötürengi" ile biz belirgin hâle getirmekle birlikte, doğrularını "çimenrengi" ile biz yazdık!


***


Türkiye, entelektüel insanlara susamış bir ülke olmasına karşın, kendisini entelektüel etiketi altında kategorize eden dangalaklar yüzünden, düşünsel zenginliğini bir türlü ifade edemiyor!

Türkiye, emekçilerin iktidara yürümesi için gerekli olan düşünsel zenginliğin belirginleşmesini tam anlamıyla toplumsal yaşama nüfuz ettirebilen bir ülke olmadığından, emekçilerin ideolojisi sosyalizm bir türlü göğeremiyor!!

Türkiye, tiyatro evrenindeki iğrençliklerle baş edebilecek bir düzeye ulaşamadığı için, 1100 kişilik kişiliksiz kişilerin paslı kelepçesinde büyük acılarla kıvranıyor!!!

Türkiye, Türkiye Cumhuriyeti Kültür ve Turizm Bakanlığı Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü İstanbul Devlet Tiyatrosu ışıkçısı Enver Başar'ın kurduğu Internet sitesinin başına getirdiği dangalak yazar, yaşam cahili, LİNÇ KAMPANYASI ana sponsorlarından Yaşam Kaya'ya yazı yazdırarak, çok büyük bir çürümeye imza atmış oluyor!!!...

İmdaaat!

Türkiye tiyatrosu hızla, hem de şimşek hızıyla batıyor!!

Dikkat... Dikkat...

Bu ülkenin tiyatrosunu, yazı yazma özürlü LİNÇÇİ kişilerden kurtarmak isteyen insan evlatları aranıyor!!!

DİKKAT LİNÇÇİ VAR!!!...

Sosyalist Sanatçı Hilmi Bulunmaz


***


Tiyatroda ve Sinemada İroninin İronik Sonu


Yaşam Kaya
26 Temmuz 2011


Walter Benjamin, tiyatroda sahnede duvarda asılı olan bir saat için ortamın gerilimli geçeceğine işarettir; Sinema için ise, oyuncunun nesne ile olan ilişkisi ve nesne üzerine kurulu oyunu, genel olarak yaşamın materyalist betimlemesini oluşturabilir, sinema bu yönüyle devrimci bir nitelik taşıyabilir, der. Tiyatro ve sinema sanatlarının çağımız dünyasında oyuncu açısından bütünlük taşıdığını düşünürsek, W. Benjamin’in söylediklerini içinden geçtiğimiz günler için daha iyi yorumlayabiliriz.

Peter Sellers, Avrupa Sineması’nda kendine özgü çığır açarken tiyatro ile sinema üstüne yeni yapılanmalar inşa etmişti. Sellers, tiyatro ile başlayan sanatsal yolculuğunda, oyuncunun sahnede neyi gerçekleştirip gerçekleştiremeyeceğine net biçime (bir biçimde) karar verdiği için, komedi ve mizah alanında büyük işlere imza attı. Pembe Panter karakteri ile adını sanat dünyasına altın harflerle yazdıran sanatçı, “nesne” ile “söz” arasında nasıl ironi yapılabileceğini net biçimde (bir biçimde) göstermiştir. Sözü, zihinle kısıtlı zaman darlığından çıkarmak için, nesnenin gücünü sahnenin önüne itmiştir. Yani oyuncu için ironik bir dilin, anlatılan konuyu aktarımda yetersiz kaldığı açıktır. Sahnede Nesnesiz Söz Kifayetsiz? (Sahnede nesnesiz söz kifâyetsiz!)

Wolter (Walter) Benjamin’ in sanatçıya biçtiği “devrimci” misyon, seyirci ya da kamera karşısına geçen oyuncunun asıl kişiliğini oluşturması gerekirken, çağımız oyuncuları için durum hiçte (hiç de) böyle değil. Sadece akıl mantığına dayalı espri üreten ya da anlatmak istediği karakteri sözcüklerle dile getirme yanlışına düşen oyuncular için mizah anlayışı konservatif bir hale (hâle) dönüşmüştür. Dünyada mizah anlayışı Hollywood ve Avrupa’ da politik bir çizgiye doğru kayarken Türkiye için aynı gerçeği maalesef söyleyemiyoruz. Hiçbir şekilde nesnenin gücünü kullanamayan yığınca sanatçı ülkede türerken, söze (küfre) dayalı ironi, mizah anlayışı tırmandıkça tırmanıyor.

Adam Sandler, Kevin James, Jan (Jean) Reno, Gerhard (Gerard) Depardieu, Rob Schnedier (Schneider) … gibi dünyanın en iyi ironi üreten sanatçılarına baktığımız zaman, ülkemizde ironi üretemeye (üretmeye) çalışan sanatçıların ne derece sahte işler yaptıklarını anlarız. Jan (Jean) Reno “Korsikalı” filminde, sosyalist bir örgüt içinde bağımsızlık mücadelesi veren bir halkı anlatırken; Adam Sandler “Zohan’a Bulaşma” filminde dini faşizme ağır bir ironi ile saldırmıştır. Söze dayalı olmayan, nesnelerin gücünü kullanan bu filmlerde, objeler sanatçıların anlatı gücünü kat be kat arttırmıştır. Devrimci bayraklar bir örgütün en savunmasız halini (hâlini) gösterirken, savaşmak için üretilen bir roket atar (roketatar) komedinin nirengi noktası olabilmiştir. Saydığımız oyuncuların teatral olarak yaptıkları işler de aynıdır. Rob Schnedier (Schneider)'ın Broadway’ de oynadığı “Zambak” oyununda duvarda asılı olan bir saat ırkçılığı tüm detaylarıyla anlatmıştır. Komedi, oyuncunun hem sözlerinde hem de kullandığı objelerde açıklıkla seyirciye aktarılırken, kitsel (kitlesel) bir ruhu canlı tutabilmiştir.

Türkiye’deki Sanatçıların Durumu?

Türkiye’de mizah, ironi, komedi yapmaya çalışan sanatçılar var (!) Tiyatro ve sinemada kendisini oyuncu - sanatçı olarak adleden (addeden) insanların çoğunluğu söze dayalı iş yaptıkları için, nesneye dayalı eylem devamlı arka planda kalıyor. Söylediğimizi biraz açarsak; ironiyi siyasi bir güç haline (hâline) dönüştürmeyen, toplumsal bir bilinç oluşturmayan oyuncular bilinçsizce işlerini sürdürürken, salt küfre dayalı tiyatro ve sinema komedi endüstrisi sahnelerde, perderlerde (perdelerde) anlamsız işler üretmeyi sürdürüyor. Siyasi bilinçten yoksun isimler toplumun ironi kültürünü ayaklar altına alıyor. Cem Yılmaz, Şahan Gökbakar gibi popüler kültüre hitap eden komedyenler (!) aslında komedi üretmeden yoksun, toplumsal ahlaki değerleri tüketmekten başka iş yapmıyorlar. Bu isimler konservatif komedi ikonları olarak nesnelerini kaybetmişler. Oyuncunun söze ve küfre dayanarak ürettikleri asla komedi olamaz. Ayrıca ironi kültürü kazanamayan toplumsal yığınlar bu tip sanatçılarla bir adım yol alamazlar. Avrupa ve Amerika tiyatrosu-sineması yazdıklarımızın aksine, aydınlanmış komedyenleri ile toplumsal ironide devrim sayılacak işlere imza atmaya devam ediyor.

Wolter (Walter) Benjamin’ in bahsettiği devrimci ruhla kendisini ifade eden sanatçılar dünyanın ileri düzeyde kapitalist ülkelerinde bulunuyor. Türkiye’de politikadan uzak, para kazanma hırsıyla hareket eden komedyenler oldukça tiyatro ve sinema hiçbir zaman kitlesel ruhları harekete geçiremez! Durum bu denli vahim olunca, söz ve nesne hareketini kavrayan sanatçıları uzun bir süre daha sahnelerde göremeyeceğiz. Tiyatroda ve sinemada ironi kültürümüz gitgide eriyerek, yok olma tahlikesiyle (tehlikesiyle) karşı karşıya kalacak...